Antalya THY Cup'a katılan takımlardan Celtic'in teknik direktörü Neil Lennon ile Galatasaray'la oynayacakları final maçından önce Totemspor yazarı Ali Ece konuştu.
Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde elindeki kısıtlı oyuncu malzemesine rağmen Barcelona'yı yenerek tarihi bir başarıya imza atan İrlandalı teknik direktör, parlak futbol kariyerini, takım arkadaşı Mustafa İzzet'i ve tabii Larsson'la Celtic forması giydiği dönemleri anlattı…
Çok savaşçı, inatçı bir oyuncuydunuz. Şimdi teknik direktörü olduğunuz bu genç Celtic takımı gibi... Oyuncularınız da sizin gibi çok çalışkanlar. Öncelikle THY Antalya Cup ve buradaki hazırlık döneminizi yorumlar mısınız?
Güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Genç bir teknik adam olarak futbolculuk tecrübelerimi şu anda çalıştırdığım genç oyunculara da aşılamaya çalışıyorum. Zaten Celtic'te yıllardır benzer felsefe oyunculara aşılanır: Maçı son ana kadar bırakmamak ve her pozisyonda gol atılabilip yenilebileceğini göz önünde bulundurarak sahaya yüzde yüzünüzü yansıtmak... THY Antalya Cup'ın ilk gününde Trabzonspor karşısında da oyuncularım bunu yaptılar. Bu sezon UEFA Avrupa Ligi'nde ses getiren zorlu bir takım olan Trabzonspor karşısında genç oyuncularımızın sergilediği mücadele karakteri beni çok mutlu etti. Gerçekten de çok iyi oynadık. Oyuncularımızın mücadele gücünün yanı sıra hücum varyasyonlarındaki yaratıcılığı da etkileyiciydi. Teknik ve mücadeleyi birleştirerek Trabzonspor gibi güçlü bir takım karşısında izleyicilere güzel bir maç izlettirdiğimizi düşünüyorum.
Finalde Galatasaray'la karşılaşacağız. Ajax maçında stat tıklım tıklım Galatasaray taraftarı doluydu. Galatasaray zaten çok güçlü bir takım, bir de taraftar atmosferi olunca final bizim için daha da zorlu geçecek. Tabii bir de as oyuncularımdan 8 tanesini Trabzonspor maçından sonra İskoçya'ya geri yolladım. Bu sene çok yoruldular. Hem onlar dinlensinler hem de onların alternatifi olmak isteyen genç oyuncular en zor seviyede, Galatasaray gibi güçlü bir ekibe karşı kendilerini test etsinler istedim. THY Antalya Cup çok güzel geçiyor bizim için, kimin şampiyon olup olmadığının çok önemi yok. Devre arası hazırlık döneminde her zaman bu kadar güçlü ve ciddi rakiplere karşı kendinizi test etme imkanı bulamıyorsunuz.
Oyuncularınızla aranızda gerçekten de hemen hissedilen iyi bir kimya var. Peki, 2003'te UEFA Kupası finaline çıkan takımın kaptanı Neil Lennon'ı mı tercih edersiniz yoksa son bir yılda Barcelona gibi devleri yenip ses getiren bu genç takımın teknik direktörü Neil Lennon'ı mı?
2002/03 sezonunda UEFA Kupası finaline çıkmak, Mourinho yönetimindeki Porto'ya rakip olmak fantastik bir deneyimdi. Her ne kadar finali uzatmalarda kaybetsek de o geceyi hatırladıkça halen kendimi çok iyi hissediyorum.
Mourinho demişken o finali şimdilerde bir teknik direktör olarak daha iyi analiz edebiliyorum. Futbolcuyken sorumluluğu paylaşırsınız ancak teknik direktör olduğunuzda tüm sorumluluk sadece sizdedir. O yüzden geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona'yı yendiğimizde 2003'tekinden daha farklı bir mutluluk hissettim. Tabii ki o zaferin asıl mimarları oyuncular, beni yanlış anlamayın sakın. Fakat saha kenarında teknik direktör olarak aynı anda 11 futbolcuyu da yönetmek durumundasınız. O yüzden Barcelona'yı yendiğimizde 2003'ten farklı bir boyutta ama benzer büyüklükte bir keyif almıştım.
"Futbolculuğa doydum"
O Barcelona zaferinde "Keşke 2-3 yaş daha genç olsaydım da bu Barcelona zaferinde ben de saha içinde Celtic forması giyseydim" diye içinizden geçirdiniz mi?
Profesyonel futbola 16 yaşımda başlayıp 37 yaşıma kadar oynadığım için saha içinde oynamaya fazlasıyla doydum. Zaten gözümü açtığımdan beri Celtic taraftarıyım. Celtic'te futbolcu olarak oynamanın hayallerini kurardım, sonra bunu başardığımda ileride Celtic'in teknik direktörü olma hayalini kurmaya başladım. Bunun için de uzun süre çalıştım, antrenörlük eğitimim döneminde en küçük detaya kadar futbol planlarımı belirledim. Yani motivasyon açısından da kendimi çok önce teknik adamlığa şartladığım için birçok genç teknik adamdan farklı olarak içimdeki eski futbolcuyu bastırdım. Sonuçta o gece kulüpler futbolunun en yüksek seviyesiydi. Şampiyonlar Ligi'nde yer alan bir takımı çalıştırmak UEFA Kupası finalinde futbolcu olmak kadar heyecan verici, tatmin edici bir his.
"Serinkanlı olmaya mecburdum"
Futbolcuyken mevkiniz itibarıyla da agresif bir oyuncuydunuz. Ancak şimdi tam tersine çok serinkanlı bir teknik direktörsünüz. Bu dönüşümü nasıl başardınız?
Teknik direktörlüğe ilk başladığım zaman maalesef hiç serinkanlı değildim. Daha çok futbolculuğumdaki gibi agresiftim, yerimde duramıyordum. Ancak bu durum teknik direktörlük performansımı kötü şekilde etkiliyordu. Her şeyi iyi ya da kötü tecrübelerle öğreniyorsunuz. Ben de agresifliğim teknik adamlığıma zarar verince zamanla daha az agresif, daha serinkanlı olmayI başardım. Bir sırrı yok, bu dönüşümü gerçekleştirmeye mecburdum. Teknik direktörlükte başarılı olmak için daha sakin olmanız gerek çünkü duygulardan çok düşünceleriniz teknik kararlarınızda size fayda sağlar. Tabii ki duygulardan tamamen arınamazsınız, arınmamanız da lazım. Tutku, futbolun en önemli belirleyicilerinden birisi. Halen saha kenarında sakin gözükürken de içimde fırtınalar koptuğu oluyor. O maçı deli gibi kazanma duygusunu bastıramıyorsunuz ancak o tutkuyu, duyguyu sakin düşünce filtresinden geçirince sonuç daha olumlu oluyor. Bir de Celtic'te sürekli genç oyuncularla çalıştığım için kendimi daha yaşlı hissediyorum. O zaman da baskıyı daha kolay kaldırabiliyorum.
"En büyük şansım O'Neil ve Strachan'ın talebesi olmamdı"
Celtic'teki futbolculuk döneminizde teknik direktörünüz olan Martin O'Neill İrlanda'nın, Gordon Strachan'ın ise İskoçya'nın başında. Onlardan ne kadar etkilendiniz?
Küçük bir çocukken hep Celtic'te futbol oynamanın hayalini kurdum. Ama Celtic'in teknik direktörü olmak İrlanda'nın kuzeyinde büyüyen bir çocuk için hayal etmeye cesaret edilemeyecek kadar büyük, devasa bir görev. En büyük şansım Celtic'in 21. yüzyıldaki en başarılı, en yetenekli iki teknik direktörü olan O'Neill ve Strachan'ın talebesi olmamdı. Henüz futbolcuyken ileride teknik adam olmak için onlardan büyük ilham aldım. Bana hem futbolcu hem de teknik direktörlüğümde çok işe yarayacak şeyler öğrettiler. Fantastik başarılara imza atan O'Neill ve Strachan'ın futbolcusu olduktan sonra bir de onların yaptığı işi şu anda yapıyor olmak benim için büyük bir gurur.
Leicester City'de de teknik direktörünüz olan Martin O'Neill sizi Celtic'e getiren isim olmuştu. Şimdi de İrlanda Milli Takımı'nın hocası ve yardımcısı da futbolculuğunda tıpkı sizin gibi farklı karakteriyle ün yapmış olan Roy Keane. Bu ikilinin İrlanda'yı çalıştırması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gerçekten de çok heyecan verici ve bir o kadar da enteresan bir teknik heyet oldular. Futbolculuk döneminde her ikisi de Şampiyonlar Ligi/Şampiyon Kulüpler Kupası kısaca Avrupa'nın en büyük kupasını kazanmış iki devasa başarılara sahip futbol adamı. Farklı kuşakların oyuncuları ancak aynı dönemde Keane futbolcu olarak Martin O'Neill de teknik adam olarak Ada futboluna damga vurdular. Roy Keane de O'Neill de İrlanda'da ikon konumunda karakterler. O'Neill ayrıca son 30 yılda İngiltere, İrlanda ve İskoçya'nın en başarılı teknik direktörlerinden bir tanesi. Bence bu ikilinin İrlanda Milli Takımı'ndaki birlikteliği hem oyunculara çok şey katacak hem de taraftarları fazlasıyla heyecanlandıracak yüksek bir potansiyele sahip.
"Mustafa İzzet Türk olmasıyla gurur duyuyordu"
Partnerlik, birliktelik demişken aklımıza Leicester City'de harika bir orta saha partnerliği geliştirdiğiniz Türkiye Milli Takımı'nın eski oyuncularından Mustafa İzzet geliyor. Bize Mustafa İzzet'le ilgili neler söylemek istersiniz?
Mustafa, Türkçe'yi sizin kadar iyi konuşamıyor olabilir ama inanın daha Türkiye Milli Takımı'nda forma giymeye başlamadan önce de Türk olmasıyla büyük gurur duyuyor ve her fırsatta "Ben Türk'üm" diyordu. Türkiye Milli Takımı'na çağrıldığında Mustafa da ailesi de çok mutlu oldular, heyecanlandılar. Hatta beni de davet ettikleri bir kutlama düzenlediler. Bence Mustafa fantastik bir oyuncuydu, hak ettiği değeri tam olarak göremedi. Londra'da büyümüş bir göçmen çocuğu olarak hem çok sıcak, dostane bir karakter hem de bir yandan çok mütevazı bir kişiydi. Biz Mustafa ile çok iyi arkadaştık. Sadece saha içinde değil saha dışında da iyi ilişkilerimiz vardı. Onunla halen çok yakın samimi arkadaşız.
Mustafa İzzet'le orta sahanın ortasında oynamak kariyerimde başıma gelen en güzel şeylerden birisiydi. O yıllarda Premier Lig'de birçok oyuncunun yapamadığı şeyleri kolayca yapabilen çok yetenekli bir oyuncuydu. Maalesef geçirdiği talihsiz sakatlıktan dolayı kariyeri sekteye uğradı ve erken bırakmak zorunda kaldı.
"Beraber oynadığım en iyi oyuncu Larsson'du"
Kariyeriniz boyunca çok değerli oyuncularla takım arkadaşı oldunuz. Tek bir isim seçmeniz gerekirse en değerlisi Larsson mu dersiniz?
Henrik Larsson kesinlikle ve açık ara aynı takımda beraber oynadığım en iyi oyuncuydu. Bana inanmayan varsa Larsson'u 33 yaşındayken Ronaldinho, Xavi'li Barcelona'ya tranfer eden yöneticilerine ya da 2006 Şampiyonlar Ligi finalini izleyen herhangi birine sorsunlar.
Paul Lambert ile de beraber oynamak, oyunuma çok şey kattı. Sonuçta Larsson süper bir forvetti, Lambert ile ise mevkidaştık. Borussia Dortmund'la Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış bir isim Lambert. Şimdilerde çok da yetenekli bir teknik adam ayrıca.
Dilerim Jock Stein kadar uzun süre Celtic teknik direktörü olarak kalırsınız. Ancak şu anda İskoçya Ligi maalesef İngiltere Premier League'nin gerisinde. Premier League'de mutlaka çalışmak hedefiniz var mı?
Jock Stein döneminde İskoçya Ligi'nin İngiltere liglerinden bir eksiği yoktu hatta fazlası vardı ki Ada'dan Avrupa'nın en büyük kupasını kazanan ilk takım 1967'de Celtic oldu. Ancak şu anda maalesef İskoçya Ligi, İngiltere Premier League'nin gerisinde. Gelişimi kısıtlı bir lig haline geldik. Burada yıldızı parlayan oyuncuların % 99'u direkt İngiltere Premier League'ye transfer olmak istiyorlar.
Ben de İngiltere'de teknik direktörlük yapmak istiyorum ama o futbolcular kadar aceleci değilim. Daha uzunca bir süre Celtic'te kalmak istiyorum. Birinci hedefim Celtic'te daha başarılı olmak, ikinci hedefim uzun vadede İngiltere'de teknik direktörlük yapmak.
Peki, o zaman son sorum… İskoçya liginde ezeli rakibiniz Rangers'ı özlüyor musunuz?
İskoçya futbolu Celtic – Rangers derbilerini, o derbilerin enerjisini özlüyor tabii ki. Rekabet her zaman kaliteyi arttırır. Ancak biz önümüze bakıyoruz. Saha içinde de kulübün finansal durumu açısından saha dışında da iyi gidiyoruz. Rangers'tan çok 'Celtic nasıl daha da iyi olabilir' sorusu üzerine kafa patlatıyoruz.
Son Dakika › Spor › Lennon: Hedef Premier League - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?