
Çanakkale Savaşları'nda Mustafa Kemal'in emrinde çarpışmalara katılan 19'uncu Tümen'e bağlı 57'nci Alay 2'nci Tabur 6'ncı Bölük ihtiyat zabit namzetlerinden İbrahim Ethem Efendi'nin adı, 'Tarihe Saygı Projesi' kapsamında yenilenen 57'nci Piyade Alayı Şehitliği'ne kondu. Böylece amcasının adının şehitlikte yeralması için 17 yıl mücadele eden ama iki yıl önce bunu göremeden vefat eden yeğeni Türk müzikolog, Prof. Dr. Etem Ruhi Üngör'ün vasiyeti de yerine geldi.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda OPETin yürüttüğü 'Tarihe Saygı Projesi' kapsamında yenilenen 57'nci Alay Şehitliği'nde bir vasiyet de yerine getirildi. Şehitlikte adı bulunmayan 19'uncu Tümen'e bağlı 57'nci Alay 2'nci Tabur 6'ncı Bölük Komutanı Zabit Namzedi İbrahim Ethem Efendi'nin adı mezar taşına yazıldı. Projenin Tarih Danışmanı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burhan Sayılır, Türk taarruzunda Mustafa Kemal'in emriyle girdiği çarpışmalarda Zabit Namzedi İbrahim Ethem'in şehit olduğunu söyledi.
Gelibolu Yarımadası'nda, 1992 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan 57'nci Alay Şehitliği'ndeki şehit isimleri arasında İbrahim Ethem ismine yer verilmedi. Bunu üzerine şehit amcasının adını alan İbrahim Ethem'in yeğeni, Prof. Dr. Ethem Ruhi Üngör, amcasının adının şehitlikte yer alması talebiyle birçok kez ilgili mercilere başvurdu. Ancak bir sonuç alamadı. 1994 yılındaki büyük yangında zarar gören ve yenileme çalışmaları yapılan 57'nci Alay Şehitliği'ne amcasının adını yazdırmak için bir kez daha harekete geçen Ethem Ruhi Üngör, bu girişiminde de bir sonuç elde edemedi. 17 yıl boyunca şehit amcasının adını 57'nci Piyade Alayı Şehitliği'ne yazdırmaya uğraşan Ethem Ruhi Üngör, 2009 yılında yaşamını yitirdi ve vasiyeti üzerine amcasının şehit olduğu topraklarda, Alçıtepe Köyü'nde toprağa verildi.
Ethem Ruhi Üngör'ün ölümünden 2 yıl, şehitliğin yapımından 19 yıl sonra amcası Zabit Namzedi İbrahim Ethem'in adı OPET'in "Tarihe Saygı Projesi' kapsamında yenilenen 57'nci Alay Şehitliği'ne konuldu. Böylece hem Çanakkale şehidinin ruhu şad edildi, hem de Ethem Ruhi Üngör'ün vasiyeti yerine getirilmiş oldu. Yrd. Doç. Dr. Burhan Sayılır, daha önce şehitlikteki mezar taşları üzerine yazılmış 495 şehit ismi bulunurken, şimdi 57'nci Alay'ın bin 817 şehidinin isminin de yazıldığını söyledi. Şehitlerden 322'sinin isminin mezar taşları üzerine, kalanının Şehitlik Abidesi'nin önündeki kaideye yazıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Sayılır, "57'nci Alay şehidi İbrahim Etem'in cepheden annesine yazdığı mektup Çanakkale Savaşları mektuplarının sembolüydü. Bu nedenle adını mezar taşlarından birine kazıdık. Aynı zamanda yeğeni Ethem Ruhi Üngör'ün vasiyetini yerine getirmiş olduk" dedi.
Şehit İbrahim Ethem kimdir?
Türk ve dünya tarihini, sonuçları itibariyle derinden etkilemiş olan Çanakkale Savaşı'nda şehit olmuş 10 binlerce askerimizden birisi de Mustafa Kemal'in komutasındaki 19. Tümen'e bağlı 57. Alay 2. Tabur 6. Bölük ihtiyat zabit namzetlerinden, o gün Konya vilayetinin Niğde sancağı Andirlos (daha sonra Andulus ve Hacı Abdullah) köyünden İbrahim Ethem'dir. İbrahim Ethem, Türk halkı tarafından, şehit olmadan kısa bir süre önce Bigalı Köyü yakınlarından annesine hitaben yazdığı, askerlik hayatının ilk ve son mektubu ile tanınmaktadır. Çanakkale Ruhu'nu yansıtan en güzel metinlerden birisi kabul edilebilecek mektup, literatüre şehidin yeğeni Ethem Ruhi Üngör tarafından kazandırıldı. Bu mektup, Çanakkale üzerine yazılmış birçok kitapta, internet sayfalarında, makalelerde yer aldı. Bazı şairlerimize ve romancılarımıza ilham kaynağı oldu. TV filmi olarak senaryolaştırıldı. Ayrıca "Cephede Bir Muallim Şehit Ethem' adlı kitabın da konusunu oluşturdu.
Hemşehrileri doğduğu kasabanın sağlık ocağına onun adını verdi. Belediye bahçesine de bir anıtını yaptırdı. İbrahim Ethem, Süllüoğulları'ndan Hasan Fehmi Efendi ve Divrinli Zeynep Hanım'ın dört oğlundan en büyüğü. Kardeşlerinden Ahmet Halit de Çanakkale cephesindeydi. Şevket İstanbul'da Darüşşafaka'da okumaktaydı. Hilmi henüz 10 yaşındaydı. Literatürde Çanakkale şehidi olarak geçtiği ilk yer olan Harp Mecmuası'nda ismi Ethem olarak verildi. Yayınlarda isminin Hasan Ethem olarak yer almasının sebebi, kendisinin, mektubunun sonuna ismini bu şekilde yazmasından kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni o dönemde ismin önünde yer yer baba adının da kullanılmasıydı. Yeğeni Ethem Ruhi Bey, bu durumu, o sırada hayatta olmayan babasının adına isminde yer vererek annesinin gönlünü hoşnut etmek istemiş, şeklinde izah etmektedir. İbrahim Ethem 1308/1892 doğumludur. Ethem'in babası olan Hasan Fehmi Beyazıt Rüştiyesi'nde Sarf-Nahiv hocalığı yaptı. Ethem'in çocukluk ve gençlik yılları Sultanahmet ve Beyazıt semtlerinde geçti. 1913-1914 yıllarında Beyazıt Nümune Mektebi muallimi ve Darülfünun Hukuk Mektebi ikinci sınıf talebesi iken gönüllü olarak askere gittiğini ve Çanakkale muharebelerine katıldığını biliniyor.
Yeğeni, Türk müzikolog, organolog (çalgı bilimci), koleksiyoner ve araştırmacı-yazar olan Prof. Dr. Etem Ruhi Üngör 1922 yılında İstanbul'da doğdu. Üngör, 2007 yılında Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından belirlenen 101 Türk büyüğü arasında yer almaya hak kazandı ve 2008 yılında TBMM tarafından verilen Üstün Hizmet Ödülü'nü aldı. Etem Ruhi Üngör, 10 Ağustos 2009 günü İstanbul'daki evinin önünde kalp krizi geçirerek 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Üngör'ün cenazesi, vasiyeti üzerine, şehit amcası Ethem Bey'in yattığı topraklara, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içerisindeki Alçıtepe Köyü Mezarlığı'na gömüldü.
O mektup
Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.
Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim, 10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?
Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: "Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi. "
Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.
Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim : -Ey Türkler'in Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen bütün bunları Türkler'e verdin. Yine Türkler'de bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türkler'e mahsustur. "Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri. ism-i celalini İngilizler'e ve Fransızlar'a tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!"
Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?
Kadir'e mektup yazdım. Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere katiyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Çantayı al, sandığa koy. Ben sana vaktiyle anlatmış idim, bu dünya böyledir. Fakat sen merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık. Yalnız zaman ister. Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun.
Oğlun Hasan Ethem
4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)
Son Dakika › Yerel › 57'ncı Alayda Vasiyet Yerine Geldi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?