MHP Grup Toplantısı - Son Dakika
Politika

MHP Grup Toplantısı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP’nin, yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilmesini istemekle birlikte, ilk dört maddenin tartışılmasına bile tahammül ve müsamahası olmadığını söyledi.

05.01.2016 12:41

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP'nin, yürürlükteki Anayasa'nın değiştirilmesini istemekle birlikte, ilk dört maddenin tartışılmasına bile tahammül ve müsamahası olmadığını söyledi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM'deki Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, 2015 yılında Türkiye ekonomisinin dibe vurduğunu belirterek, "Hayat pahalılığı artış göstermekle birlikte günlük ve insani ihtiyaçlar güç bela karşılanmıştır. Üzüntümüz odur ki, yeni yılla beraber sağanak gibi yağan zam ve vergi artışları mağduriyet ve perişanlıkları şiddetlendirecektir. Lükslerinden kısmayan, israftan kaçınmayan saray ve hükümetin orta ve dar gelirli insanımızı bunaltan sözde fiyat ayarlamaları ahlaka sığmadığı gibi insani de görülemeyecektir. Yandaşlar devlet hazinesine kapılanıp keyif sürerken, vatandaş nasıl geçineceğini, nasıl doyacağını, nasıl barınacağını kara kara düşünmektedir. Uyarmak isterim ki, böylesi adaletsizlikler sosyal ve ekonomik patlamaların hazırlayıcısı, teşvik edicisidir. 2015'de çarşı, pazar, bakkal masrafları vatandaşlarımızı zora sokmakla kalmamış, mutfaklarda tencereler boş kaynamış, sofralardaki ekmekler dilim dilim azalmıştır. 2015 yılına ait enflasyon hedefi ve büyüme tahminleri tutmamıştır. Yatırımlar durmuş, jeopolitik riskler ekonomiyi can evinden vurmuştur. Yüzde 8,81'lik enflasyon oranı, daralan ihracat pazarları, azalan refah, borçlanan milyonlar, bozulan gelir dağılımı adaleti ekonominin ne hallere düşürüldüğünün hazin bir göstergesidir. 2015 yılında 850 milyar dolar olması hedeflenen Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın 700 milyar doların biraz üstünde gerçekleşmesi, 10 bin 936 dolar planlanan kişi başına düşen gelirin ise 9 bin 200 dolara inmesi beklenmektedir. Yani milletimiz vahim ölçüde fakirleşmektedir" diye konuştu.

"TÜRKİYE EKONOMİSİNDE TÜM CEPHELER BÖLGESEL VE KÜRESEL SORUNLARA PARALEL ŞEKİLDE ÇÖKMÜŞTÜR"

Hükümetin Orta Vadeli Plan'da kişi başına geliri Satın Alma Gücü Paritesi hesabıyla belirlemesinin bir işe yaramayacağını, ekonomideki söküğü yamamaya yetmeyeceğini ifade eden Bahçeli, şunları kaydetti:

"Türkiye ekonomisinde tüm cepheler bölgesel ve küresel sorunlara paralel şekilde çökmüştür. Hükümetin çürük dış politikası sonucunda ticaret durmuş, esnaf, işadamı, müteşebbis sıkıntı üstüne sıkıntı yaşamak durumunda kalmıştır. Dönmeyen çekler, ödenemeyen senetler, karşılanamayan cari giderler, kapatılamayan açıklar ekonomik hayatı yangın yerine çevirmiştir. Ülkemiz yalnızlaşırken, ekonomi darlık ve kıtlığa hapsolmuştur. Sayıları 2,5 milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacıların yarattığı ilave sosyal ve ekonomik maliyet her geçen büyümüş, bu nedenle Türkiye istikrarsızlığın, risk ve belirsizliklerin yörüngesine sabitlenmiştir. 2015'de Türk lirası inanılmaz ölçülerde değer kaybetmiştir. Şişirilmiş, üzerinde oynamalar yapılmış hormonlu rakamların ne söylediği şöyle dursun, işsizlik ve yoksulluk toplumsal hayatı mahvetmiştir. Dış politikadaki eksen kaymaları, politika tutarsızlıkları, hükümetin imkan ve iddiaları arasındaki muazzam çelişkiler ülkemizin belirleyicilik ve etkinlik vasfını köreltmekle kalmamış, ekonomiye de yük bindirmiştir. AK Parti'nin ekonomideki iflasının yanında, iç ve dış politikadaki başarısızlıkları artık dizginlenemeyecek boyutlara ulaşmıştır."

"ANAYASALARIN ÇAĞIN İHTİYAÇ VE YÖNELİMLERİNE GÖRE YENİLENMESİ, YENİ BAŞTAN YAZILMASI ELBETTE MÜMKÜN VE HATTA ZORUNLUDUR"

"Türk milleti 140 yıldır anayasa tartışmalarına şahit olmaktadır" diyen Devlet Bahçeli, "Ne var ki herkesin ittifakla benimsediği, görüş ayrılıklarının bıçak gibi kesildiği bir anayasa henüz bulunmamış, hala yazılmamıştır. Farklı dönem ve tarihlerde bu kronik anlaşmazlık konusu tekrar nüksetmekte, tekrar gündeme gelmektedir. Her kesim, her akım ve dünya görüşü siyasi ve ideolojik dürtülerine göre bir anayasa modeli önermektedir. Bugüne kadar hep böyle olmuştur. Sanki anayasa değişince veya yeni bir anayasa yapılınca Türkiye kanatlanacak, bir çırpıda sorunlarından sıyrılacak, yeryüzü cenneti haline gelecektir. Servisi yapılan propaganda sürekli böyle olmuştur. Halbuki anayasalar toplumsal mutabakat ve sözleşmenin yazılı belgeleridir. Dikkat ediniz, önce mutabakat, sonra da bunun yazıya dökülme safhası gelmektedir. Anayasa birlikte yaşamanın sınırlarını çizen, asgari kurallarını tescil eden hukuki, siyasi ve idari teşkilatlanmanın teyit edilmiş, kararlaştırılmış halidir. ve bir sonuçtan ibarettir. Ne kadar kapsayıcı anayasa yaparsanız yapınız, uygulanmadıkça ve riayet edilmedikçe bir sonuç doğurmayacaktır. Türkiye bu açmazı, bu keşmekeşi yıllarca her seviyede yaşamıştır. Anayasaların çağın ihtiyaç ve yönelimlerine göre yenilenmesi, yeni baştan yazılması elbette mümkün ve hatta zorunludur. Ancak yeniden yazıyoruz kisvesiyle, anayasanın içine yerleştirilecek karanlık ve kindar hevesleri hoş görmek, bunlara kulak tıkamak bir o kadar ahlak dışı ve vatana ihanetle eşdeğer bir sapma halidir. Anayasa herhangi bir parti veya siyasal hareketin mahsulü değil, topyekün 78 milyonun tamamına ait olmalı, zamanlar üstü bir zeka ve demokratik ölçülere dayanmalıdır" ifadelerini kullandı.

"MHP OLARAK YENİ BİR ANAYASA YAPILMASI KONUSUNDA ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPACAĞIMIZI SAMİMİYETLE MUHATAPLARIMIZA İLETTİK"

MHP Lideri Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bugün Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu inkar edilmez bir gerçektir. 140 yıllık anayasa tartışması diyalog ve kapsayıcı uzlaşmayla bitirilmelidir. Parti olarak biz de bu konuda olumlu ve sıcak bir tutum içindeyiz. Yeni anayasa beklentilerinin, bu çerçevedeki tazyik ve arayışların arttığını yakinen biliyor ve müşahede ediyoruz. Özellikle Erdoğan ve Davutoğlu'nun yeni anayasa konusundaki ısrar ve çabaları milletimizin gözü önünde cereyan etmektedir. Bu maksatla Başbakan Davutoğlu Meclis'te grubu bulunan partilerle temas kurmuş, sırasıyla görüşmelere başlamıştır. Davutoğlu ve beraberindeki heyet ilk önce 30 Aralık 2015 günü TBMM'de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve arkadaşlarını ziyaret etmişlerdir. Bu görüşme 2 saat 15 dakika sürmüştür. Medyaya yansıyan haberlere göre iki genel başkan yeni anayasanın yanı sıra, Meclis İçtüzüğü'nün değiştirilmesi, reformlar, terörle mücadele, bütçe, AB süreci ve uluslararası gelişmeleri değerlendirmişlerdir. Anlaşıldığı kadarıyla AK Parti ile CHP Türkiye'nin çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasaya kavuşturulması hususunda uzlaşmaya varmışlardır. Davutoğlu başkanlığındaki AK Parti heyeti ikinci ziyaretini dün saat 14'de Meclis grubumuzda partimize gerçekleştirmiştir. Bu görüşme de 1 saat 45 dakika sürmüştür. Son derece yararlı, nazik ve olumlu bir havada geçen görüşmede başta anayasa olmak üzere; TBMM İçtüzüğü, bütçe süreci, terörle mücadele, iç ve dış siyasi gelişmeler ele alınmış, karşılıklı düşünceler paylaşılmıştır. MHP olarak yeni bir anayasa yapılması konusunda herhangi bir engel görmediğimizi, bu kapsamda üzerimize düşeni yapacağımızı samimiyetle muhataplarımıza ilettik. 19 Ekim 2011 tarihinde çalışmalarına başlayan ve Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin eşit sayıda temsilci vermeleriyle vücut bulan Anayasa Hazırlık ve Uzlaşma Komisyonu'nun tekrar canlandırılmasını faydalı bulduğumuzu söyledik ve bu konuda da mutabık kaldık. Bu komisyonun çalışma usul ve esaslarının belirlenerek, daha önceden kabul edilen 60 maddenin aynen korunması hususunda fikir birliğine vardık. Temennimiz milletimize hak ettiği ölçü, kalite ve nitelikte bir anayasa yapılması ve kazandırılmasıdır."

Anayasaların zamanın ruhuna, insan ihtiyaç ve beklentilerine, devlet-birey ilişkilerinin değişen çapına, toplumsal arayış ve yönelişlere cevap verebilmeli ve toplumsal dinamiklerin arkasına düşmemesi gerektiğini kaydeden Bahçeli, "Fakat AK Parti heyetine çekincelerimizi de açık yüreklilikle dile getirdik. AK Parti sivil anayasa yapılmasını istemektedir. Başkanlık sistemine geçilmesini önermektedir. Tıpkı 1982 Anayasa'sında olduğu gibi, bir anayasanın sivil bir kimlik taşıması için siviller tarafından hazırlanması yeterli değildir. Anayasanın millet tarafından onaylanmış olması da anayasayı sivil bir hale getirmemekte, vesayetten kurtarmamaktadır. Yine 82 Anayasası'nın halkın yüzde 90'ı aşan bir çoğunlukla kabul edildiği unutulmamalıdır. Halkoylamasında kabul edilip yürürlüğe girmiş olması, 82 Anayasa'sının sorunlu bir hukuki metin olduğu gerçeğini örtbas etmemiştir. Anayasaya ahlaki ve milli bakışın yanında, yüklenen anlam ve zihniyet berraklaşmadan istenen hedeflere ulaşmak, anlaşmazlıkların önüne geçmek bize göre imkansızdır. Yüksek bir katılım ve halk desteğiyle yazılacak, bireysel hak ve özgürlükleri güvenceye alacak, kuvvetler ayrımını tam anlamıyla özümsemiş bir anayasa için sorumluluk şuuruyla hareket şarttır. Geçtiğimiz hafta AK Parti sözcüsü ilk falsoyu vermiş ve demiştir ki: "Yeni Anayasa Türkiye'nin kimlik belgesidir." Biz kimliksiz değiliz ki anayasayla kimlik bulalım. Biz köksüz değiliz ki anayasada varlığımızı tanıyalım. Bu yersiz söze karşı diyorum ki, Türkiye'nin kimliği anayasayla değil, yüzyıllar içinde oluşmuş tarihsel ve kültürel mirasla belirlenmiş, vatanla düğümlenmiştir" şeklinde konuştu.

"MHP YÜRÜRLÜKTEKİ ANAYASA'NIN DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEMEKLE BİRLİKTE; İLK DÖRT MADDENİN TARTIŞILMASINA BİLE TAHAMMÜL VE MÜSAMAHASI YOKTUR"

"Türkiye'nin milli kimliği Türk'tür" diyen Bahçeli, "Kimliğimiz Türk milletinin özlemlerini, milli emanetlerini yansıtmaktadır. Bu itibarla yeni anayasada AK Parti'nin gündeminde olan Türk kimliğinin dışlanması, Türklüğün tasfiye planı bir PKK talebidir ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin buna çanak tutması asla düşünülemeyecektir. Türksüz bir anayasa, kansız damar, kalpsiz vücut, cansız beden demektir. Bu ise yıkımdır. Üzerinde yaşadığımız ülkenin ismi Türkiye Cumhuriyeti'dir. Adına anayasa yapmak için çalışacağımız milletin ismi Türk milletidir. Anayasadan Türk'ün silinmesi veya ayıklanması milli izmihlaldir. PKK istedi, Erdoğan buyurdu, Davutoğlu önerdi diye Türklüğü anayasadan çıkarma teşebbüs ve girişimi milli vicdanda karşılık bulmayacaktır. TBMM'de koltuk sayımız ne olursa olsun, Türk milletinin anayasa vasıtasıyla bölünmesini, etnik kafilelere ayrılmasını, ruhsuz, ufuksuz ve kimliksiz bırakılmasını hoş görmeyiz, herkes ayağını denk alsın ki, buna da müsaade etmeyiz. MHP yürürlükteki Anayasa'nın değiştirilmesini istemekle birlikte; ilk dört maddenin tartışılmasına bile tahammül ve müsamahası yoktur. Anayasa'da devletimizin şeklinin tanımlandığı ve Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğunu belirten birinci maddenin, Cumhuriyet'in niteliklerinin sayıldığı ikinci maddenin, devletimizin bütünlüğünün, resmi dilimizin, bayrağımızın, milli marşımızın ve başkentimizin ifade edildiği üçüncü maddenin ve değiştirilmeyecek hükümleri ihtiva eden dördüncü maddenin hiçbir şart altında değiştirilmesi ya da bu çerçevede teklifi söz konusu olmamalıdır. Bizim görüşümüz nettir. Bunun dışında Anayasa'da gerekli düzenlemeler yapılabilmesinin önü de açıktır" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "sıfır kilometre bir anayasa yapmaktan" bahsettiğini söyleyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Anayasayla ilgili arama konferanslarını tavsiye etmektedir. Tüm partilerin anlaştığı, üzerinde toplumsal uzlaşmanın olduğu bir anayasa beklentisi olduğunu söylemektedir. Erdoğan yeni anayasa derken asıl amacının başkanlık olduğunu da gizlememektedir. İşin özü şudur: Erdoğan ve Davutoğlu başkanlık sistemini getirebilmek için muhtemel yeni anayasayı kılıf, fırsat, koz olarak kullanmanın peşindedir. Ancak bizzat Davutoğlu'nun başkanlık sistemiyle ilgili düşünce ve beyanları ikirciklidir. Bilhassa 7 Haziran'dan sonra ilk kez çıktığı bir televizyon kanalında söylediği şu sözler hala kulaklarımızda çınlamaktadır: 'Parlamenter sisteme karşı değilim, hiçbir zaman da olmadım. Başkanlık sistemine geçmek istedik ama buna halk yetki vermedi'. 7 Haziran'da başkanlık vizesi vermeyen milletimiz, kısa sürede fikir değiştirip 1 Kasım'da mı vermiştir? Bu nasıl bir aymazlıktır? Geçtiğimiz yılın Aralık ayı başlarında, Azerbaycan'dan dönerken 'Türkiye'nin birinci gündem maddesi başkanlık değil' diyen Davutoğlu'dur. 'Önce gerilimin düşürülmesi, her şeyin sükunetle tartışılması lazım. Ülkemizin birinci gündem maddesi başkanlık değil' sözleri de Davutoğlu'na aittir. Bir müddet sonra Davutoğlu'nun saray ayarlı konuşmasında 'Başkanlık tartışılırken kimsenin konjonktürel bakmasını tavsiye etmem. Öyle bir hükümet modeli ortaya koyalım ki, elli sene sonra torunlarımız rahat etsin. Doğru olan başkanlık sistemidir' ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. Başkanlık diye tutturan, dayatmalarını sıklaştıran, bununla yatıp bununla kalkan tek kişi aslında Erdoğan'dır. Davutoğlu da gönülsüz bir şekilde Erdoğan'ın koltuk ve makam sevdasına hizmet etmektedir. Erdoğan başkanlık sistemini savunurken öyle fahiş yanlışlara, öyle tarihi gaflara imza atmaktadır ki, bir bakıma dilinin altındaki baklayı çıkarmakta, aklının köşesindeki küflü hedefi açığa vurmaktadır. Suudi Arabistan dönüşü düzenlediği basın toplantısında konuşan Erdoğan, herkesin gözü önünde gerçek niyetini ele vermiş ve şöyle demiştir: 'Üniter sistemde başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Hitler Almanya'sına baktığınızda orada bunu görürsünüz'. Erdoğan Hitler'i örnek alıyorsa, Hitler Almanya'sını arzuluyorsa; gitsin Neo Nazilerin avukatlığını yapsın, gitsin Hitler'in anılarını yad etsin. Ama aklından bir an olsun çıkarmasın ki, tarihin hiçbir döneminde Türk milletinin sinesinden Hitler çıkmamıştır. Dolayısıyla Erdoğan yanlıştadır. Ardından kaçak saraydan yapılan açıklamada, Erdoğan'ın sözleri çarpıtıldı iddiası ise tamamıyla saptırmadır. Yeni anayasayı saray fermanı gören, parlamenter sistemi yıkmak için her türlü örtülü veya açık ittifakın içinde bulunmayı kafaya koyan Erdoğan'a Türk milleti göz açtırmayacak, sarayın oyununu bozacaktır."

"MHP BAŞKANLIK SİSTEMİNE TÜMDEN KARŞI OLUP PARLAMENTER SİSTEMİN REVİZE EDİLEREK GÜÇLENDİRİLMESİNDEN YANADIR"

"MHP başkanlık sistemine tümden karşı olup parlamenter sistemin revize edilerek güçlendirilmesinden yanadır" ifadesini kullanan Bahçeli, "Planlanan ve geniş katılımlı olmasını istediğimiz yeni anayasa hazırlık çalışmalarında başkanlık sisteminin tıkaç işlevi görmemesi en halisane dileğimizdir. Davutoğlu iradesini göstersin ve gözlerini açsın, başkanlık sistemi Erdoğan'ın şahsi ikbal ve ihtirasıdır. Buna alet olmasın, fırsat vermesin. Erdoğan'ın mizacıyla başkanlığın diktatörlüğe ortam açması, üniter yapıyı imha etmesi ise kaçınılmazdır. Erdoğan'ın Hitler açıklamasının yanında, dillendirdiği bir görüşü de tevil ve tamiri imkansız zihni bulanıklığı deşifre etmiştir. Erdoğan diyor ki, "Başkanlık sisteminin uygulamasında siz eğer adalet dağıtıyorsanız, halkın aradığı nedir, adalettir. Bu olduğu anda zaten sıkıntı olmaz." Hitler de bu havadaydı, Almanya'ya yapılan adaletsizliği onarmak için kendisini görevli addetmişti. Stalin de böyle düşünüyordu, sınıfsal adaletsizliği bitirmeyi gaye edinmişti. Tarihteki tüm despotlar, tüm otokrat yönetimler adalet dağıttıklarını zannetmişlerdi. Fakat dağıttıkları hem ülkeleri hem de kendileri oldu. Erdoğan bilmiyorsa kendisine öğreteyim: Türkiye'de adaletin dağıtıldığı tek mercii huzuruna çıkmaktan kaçtığı mahkemelerdir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir; yasama, yürütme ve yargı erklerinin denge ve denetimine dayanmaktadır. Erdoğan'ın adalet dağıtmak yerine, 17-25 Aralık'ın hesabını vermesi, eğer konuşacak yüzü kalırsa ondan sonra adaletten bahsetmesi akla en yatkın yol ve önerimiz olacaktır" dedi.

"DAVUTOĞLU KAÇAK ÇAY İÇMEK YERİNE, HDP'NİN VERDİĞİ RANDEVUYU İPTAL ETMİŞTİR"

Bir tarafta yeni anayasa ve başkanlık sistemi konuşulurken, diğer tarafta dış destekli PYD- YPG terörünün Fırat'ın batısına geçtiğini kaydeden Bahçeli, "Ayrıca, Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkiler geçen haftaki bir idamdan dolayı aşırı gerilmiş, Ortadoğu kışkırtılan mezhep kutuplaşmasından dolayı adeta patlamaya hazır bombaya dönmüştür. YPG'nin Fırat'ın batısına geçerse gereği yapılır diyen Erdoğan ve Davutoğlu yine sözlerini yemek ve yutmak durumunda kalmışlardır. Türkiye, AK Parti'nin demokratik açılım dediği, bizim ise yıkım projesi olarak gördüğümüz, yine AK Parti'nin çözüm süreci ismini verdiği, bizim de çözülme ve ihanet süreci olarak tanımladığımız zincirleme tahribatların bedelini ödemektedir. Süreç ihanetiyle derlenip toparlanan, dağdan şehirlere inip onbinlerce silah ve mühimmatı, tonlarca bombayı hükümetin müşahitliğinde depolayan alçaklar her gün eylem yapmaktadır. Cizre, Sur ve Silopi'ye konuşlanan hainler polis ve Mehmetçikleri şehit etmekle birlikte beş yaşındaki çocukları enselerinden vurarak öldürmektedir. İstanbul'da 4 yaşındaki bir yavrumuz teröristler tarafından annesiyle birlikte otomobilde saldırıya uğramıştır. Diyarbakır Sur'da dün ve önceki gün yaşanan çatışmalarda şehit düşen 2'si asker, 1'i polis olmak üzere 3 evladımıza Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine sabır ve başsağlığı temenni ediyorum. Barış ve özgürlük dolandırıcısı HDP'li siyasetçi ve belediyeler PKK'lı tetikçilere kuryelik yapmakla meşguldür. Davutoğlu kaçak çay içmek yerine, HDP'nin verdiği randevuyu iptal etmiş, Kandil'in yolunu göstermiştir. Bu gelişme karşısında, biz HDP'yi flu görüyoruz dediğimizde, eleştiri oklarını yönelten demokrasi bezirganları, PKK'nın kurşun askerleri niye suspus, niçin kayıptır? Ekranlarda saz çaldırıp HDP yalakalığı yapan, sonra da "Yanılttın bizi, Türkiyeli yüz sadece bir maskeymiş. Meğer ne kadar da safmışız." diyen kurumuş vicdan ve kof akıllar nerededir? Evet biz dün solumuza baktığımızda flu görüyorduk, bugün ise sağımıza baktığımızda bomboş sıraları görüyoruz. Bunlar oluyorken, AK Partili İçişleri Bakanının Büyükşehir Belediye Yasası'nı tekrar gözden geçirileceğini açıklaması zamanlama itibariyle dikkat çekicidir" diye konuştu.

"ŞİDDET VE DEHŞET DOLU GÜNLER ÖZYÖNETİMLE TEMELLENMİŞ BAŞKANLIK SİSTEMİNİN BİR ÖN HAZIRLIĞI, ÖN ÇALIŞMASI MIDIR?"

Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:

"2012 yılından beri bu yasanın mahsurlarını, sakıncalarını, doğuracağı handikapları anlatmamıza rağmen, AK Parti'nin bu kadar ağır sonuçtan sonra bizimle aynı noktaya gecikmeyle gelmesi olumlu, fakat yetersizdir. Bizim haklı eleştirilerimizi duymazdan gelen AK Parti zihniyeti yıllar sonra hata yaptığını anlamıştır. Ne var ki terör artmış, bölücüler küstahlaşmış ve şımarmışlardır. Kandil'in TBMM'deki elebaşları, 26-27 Aralık'ta Diyarbakır'da toplanan Demokratik Toplum Kongresi'nde özyönetim ilanı yapmışlardır. Özünde kan ve cinayet bulunanların özyönetim teklifi cezasız ve yaptırımsız bırakılmamalıdır. HDP'nin Rusya işbirlikçisi malum eşgenel başkanı ayrı bir devletten bahsetmiştir. Erdoğan bu ahlaksızlığa ihanet demiş, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili yeni bir tartışma başlatmıştır. Erdoğan'ı tanıyoruz, bu sözlerinin dönemsel tepki olduğunu deneyimlerimiz ışığında iyi biliyoruz. 2012 yılının Kasım ayında, o dönemin BDP'lilerin dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını söyleyen Erdoğan, kısa süre sonra bu sözünü unutmuştu. Hatta Erdoğan idam cezasının geri gelmesine bile yeşil ışık yakmıştı. Meselenin tuhaf ve hazin tarafı, Erdoğan BDP ya da HDP'lilere ağır hakaret ve eleştirilerini yaptığı her dönemde, terör örgütüyle ya pazarlıklara tutuşmuş, ya da İmralı canisiyle masaya oturmuştur. Şimdi de Erdoğan ve Davutoğlu'nun teröristler ve siyasi bölücülerle yeni bir müzakere sayfası açmak için el altından çalışmalar yürütmesinden oldukça kuşkuluyuz. Kaldı ki Erdoğan'ın eyalet sistemine, özerk yönetime ve federasyona soğuk olmadığı da bilinen bir gerçektir. Bu Erdoğan ki, 30 Mart 2013 tarihinde katıldığı bir televizyon programında; Güçlü Osmanlı'da Lazistan eyaleti var, Kürdistan eyaleti var, güneyde başka eyaletler var. Güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalı" sözü hafızalara mıh gibi kazınmıştır. O halde özyönetim ihanetinden AK Parti'nin ve kaçak sarayın rahatsız olması tutarlı değildir. Bizim merakımız, yeni anayasada PKK'ya bir ümit verilmiş midir? Şu anda yaşanan şehir çatışmalarının maksadı yeni anayasa pazarlıklarını kızıştırmak için midir? Daha açık sorayım, AK Parti, PKK ile hali hazırda görüşmekte midir? Erdoğan, özellikle Oslo'da PKK'ya federasyon sözü vermiş midir? ve hepsinden önemlisi yaşadığımız şiddet ve dehşet dolu günler özyönetimle temellenmiş başkanlık sisteminin bir ön hazırlığı, ön çalışması mıdır?"

"HDP'Lİ SÖZDE SİYASETÇİLERİN DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRILACAKSA, DAVUTOĞLU VE AK PARTİ'NİN ÖNÜNDE ENGEL YOKTUR"

"HDP'li sözde siyasetçilerin dokunulmazlıkları kaldırılacaksa, Davutoğlu ve AK Parti'nin önünde engel yoktur, buyursunlar TBMM'de bu sorunu kökten çözelim, hepten bitirelim, hukukun işini kolaylaştıralım" diyen Bahçeli, "Erdoğan ve Davutoğlu'nun, yeni anayasa vasıtasıyla PKK'nın gönlünü almak için milletimizin ve devletimizin tarihi haklarından vazgeçecek kadar milli onurları esnemişse, bilinsin ki, bu Türkiye düşmanlığı kimsenin yanına kalmayacak, bırakılmayacaktır. Yanlış hesap sonunda Türk milletinden dönecektir. Türkiye milli ve üniter bir devlettir. Özyönetim ise bölünmedir, ayrılmadır ve yılanın başı küçükken ezilmelidir. Türk milleti bin yıllık kaynaşma ve kardeşlik anıtıdır. Aramıza fitne sokuşturmaya çalışanlara göz açtırılmayacak, vatan ve millet kaderine terk edilmeyecektir. MHP milli bir sorumluluk ve vakarla ihanete sonuna kadar direnecek, ecdadın mirasına leke düşürmeyecektir" şeklinde konuştu. - ANKARA

Kaynak: İHA

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement