Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, "Bankacılık sektörünün dış kaynağı döviz üzerinden fazlalıkla alması bence bizi bir açmaza götürüyor. Nihayetinde özkaynaklarımız ve içinde çalıştığımız ekonomi Türk lirası üzerinden iş yapıyor." dedi.
Özince, bu yıl "Türkiye Geleceğini Yeniden Tasarlıyor" ana temasıyla gerçekleştirilen Forum İstanbul 2017 kapsamında düzenlenen "Finansal sistemlerin geleceği nasıl olacak?" başlıklı oturumda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin finans sektörü açısından yöresinin lideri olabilecek bir altyapıya sahip olduğunu belirtti.
Yarınların finansı konuşulacaksa gençlerin bu tür platformların Türkiye'de yerleşmesine destek vermesiyle olabileceğini ifade eden Özince, şunları söyledi:
"Finans sektörünün bugün içinde olduğu durumu biraz önce Merkez Bankası Başkanımız ve önceki oturumdaki konuşmacılardan bazıları ifade etti. Ne dediler? 'Finans sektörü yalnız' dediler. 'Daha doğrusu mali sektörde bankacılık yalnız' dediler. 'Sermaye piyasası gelişmedi' dediler. Türkiye'de bankacılık sektöründen maalesef hepimiz övünmüyoruz. Bankacılık sektörü ile övünmeliyiz. Bizim başımıza dert olmuyor diye, vergi mükellefinin cebine elini sokmuyor diye. 2001 krizinde Türkiye Cumhuriyeti'nin çok ciddi bankacılık sorununu önemli ölçüde vergi mükellefinin cebinden çözümledik. Bunu da ilk kez yapmıyorduk. Sadece bankacılık sektörünün de değil, kamu maliyesinin her türlü problemini de vergi mükellefi öder sonunda. Sizin mali sektörünüz güçlüyse bunlara antipatik şekilde bakmayınız. Genç kardeşlerimiz özellikle bankalar kar ederse bunun kötü bir şey olduğunu asla düşünmesinler."
Özince, bankacılığın uluslararası kriterlerde yapılmaya çalışıldığını anlatarak, "2001 kriziyle biz bankacılar farkına vardık ki herkese 'sermaye' diyormuşuz ama bizde yokmuş. Sermayesiz ve özellikle serbest sermayesiz yani herkese işletme sermayesi dediğimiz bizde yokmuş, bunu sağladık." diye konuştu.
Risk yönetimi yapar olduklarını aktaran Özince, "Şimdi deniliyor ki 'Türkiye'de bankacılık sektörünün görüntüsü negatif.' Negatif derken risk yönetiminin bankaların hakim olduğu yönüyle ilgili eleştiri yok aslında. Rating ajansları öncelikle 'bankalar kötü yönetiliyor, risklerini kötü yönetiyor' demiyor. Çünkü neden biz yeterli sermaye ile uluslararası güncel kriterlerle bilançolarımızı yönetiyoruz. Ne diyor? 'Jeopolitik riskler ve diğer siyasi risklerden etkilenebilirler' diyor. Maalesef o konuda bankacılığımız da reel sektörümüz de halen çok önemli bir çarpıklık yaşamaya devam ediyoruz." şeklinde konuştu.
- "Kamu bankacılığımızın inisiyatifi yine öne çıktı"
Özince, ülkeyi büyütmek için, ülke ekonomisinin ihtiyaçlarına cevap vermek için bankacılık sektörünün öncelikle sermayeye, sonra kaynağa ihtiyaç duyduğunu aktararak, şunları dile getirdi:
"Biraz önce (sektörün) sermayesi var dediniz, niye sermayeye ihtiyaç duyuldu?' derseniz, büyümeye devam etmek için sermayeye ihtiyaç duyuluyor. Bütün dünyada bankacılık sermayeye ve sermayedara ihtiyaç duyuyor. İkincisi kaynağa ihtiyaç duyuyor ki bankacılık sektörü bana göre kaynağı fazlasıyla kullandı. Daha fazla kullanmamalı. Bankacılık sektörünün dış kaynağı döviz üzerinden fazlalıkla alması bence bizi bir açmaza götürüyor. Nihayetinde özkaynaklarımız ve içinde çalıştığımız ekonomi Türk lirası üzerinden iş yapıyor.
(Bankacılık sektörü, gerek mevduat ile kredi karşılaştırıldığında gerekse aktifin içindeki kredinin payına bakıldığında) AB ülkelerine baktığımızda Türk bankacılık sektörü sınırlarına gelmiş görülüyor. Bundan sonra bankacılık sektörünün yol gitmesi için yeni sermaye ve kaynak yaratması lazım. Türkiye'nin de aynı şeylere ihtiyacı var. Maalesef şu bakımdan ben biraz endişeliyim; 2001 krizi sonrasında dahi taahhütkar bir şekilde çok zor bir dönemde elini taşın altına vuran yerli sermayedarlarımız, yerli özel sektör sermayedarlarımızın bir bölümü bu konuda ya çekildi yani hisselerini yabancı sermayedarlara sattılar ya da bu konuda eskisi kadar hevesli görünmüyorlar. Bunun nedenleri farklı olabilir, istisnalar da vardır ama ne yazık ki kamu bankacılığımızın inisiyatifi yine öne çıktı. Bunun yeniden özel sektör ağırlıklı sürmesi şart."
İnsan sermayesinin de önemini vurgulayan Özince, bankacılık sektörünün insan sermayesi açısından küçük olduğunu söyledi.
- "Bankacılık sektörünü kötülemekten vazgeçelim"
Özince, foruma katılan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in konuşmasını anımsatarak, "Biz sayın bakanın dediklerini yaparsak, yapabilsek, yapabilseydik bunları aşardık. Veda ederken bakanımıza dedim ki 'size inanmak istiyorum çünkü çocuklarınız benimkilerden küçük." ifadelerini kullandı.
Genç bir toplumun bulunduğunu, işsizliğin, enflasyonun, gelir dağılımının etkisinin, hava durumlarında söylenen "hissedilen" kelimesinden daha fazla olduğunu aktaran Özince, şunları kaydetti:
"Finansal bilinç çağdaş standarta gelen bireylerin katıldığı finansal aktivitelerle olur. Benim öğrencilik döneminde mezun olduğum okulun talebeleri banka soymuştu. Bugün burada üniversiteden gelen gencecik kardeşlerimiz var onlar değil banka soymak, finansal bir platforma gelip olayı anlamaya katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Sermaye piyasası gibi alanlarda inisiyatiflarini koymak ya da haklarını, hukuklarını bilmek istiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti İstanbul Finans Merkezi projesini gayrimenkul projesi olmaktan çıkarmalı. İstanbul Finans Merkezi projesini ruhuyla, hukukuyla, politikasıyla taahhüt etmiştik ya hadi yapalım. Bina yapmakla olmayacağını herhalde görmüşüzdür. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki çok ciddi hatalar yapmaya devam ediyoruz. Bankacılık sektörüne şunu yapmayalım; Başbakan Yardımcımız bankacılık sektörüne 'iyi' dedi, TCMB Başkanı 'iyi' dedi. O zaman bankacılık sektörünü niye kötülüyoruz? Bir kere bundan vazgeçelim. Adeta haz duyarak 'Vay namussuzlar, çok mu kar ettiler? Ceza kes o zaman.' deniliyor. O cezalar yine tüketiciden çıkıyor bir şekilde. Haklı cezaya her yerde ihtiyaç var."
İstanbul Finans Merkezi projesi fikrinin arkasında Türkiye'nin daha liberal, çağdaş, dünyanın her yerine örnek olacak bir güvenilirlikte sürdürülebilir bir liman olması bulunduğunu belirten Özince, "Örneği de Fatih dönemindeki Kapalıçarşı ve İstanbul sunulmuştu. İnşallah o günkü akla, mantığa geliriz. Geçenlerde sayın bakanımızın birçok kabine mensubuyla olduğu toplantıda da söyledim. 'Bizim dediklerimizi yapmayın Sayın Şimşek'in dediğini yapın, ama yapın.' dedim." diye konuştu.
- "Yakın zamanda 2 veya 3 katılım bankası kurulacak"
Vakıf Katılım Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran ise Türkiye'de katılım bankacılığının bugüne kadar ancak yüzde 5-6 kadar büyüme gösterdiğini, bundan sonra büyümesinin daha hızlı olacağını belirterek, "Sistemin içerisine yakın zamanda 2 veya 3 katılım bankası kamu tarafından kurulacak. Onlar da sisteme girdiğinde Türkiye'de 8 katılım bankası olacak, bunun yarısı kamunun diğer yarısı özel sektörün." dedi.
Katılım bankalarının, Türkiye'nin özüne uygun olduğunu ifade eden Oran, bu sisteme İslam ülkelerinin yanı sıra Batı ülkelerinin de sıcak baktığını söyledi.
Oran, "Siz katılım bankacılığında mudinize çok iyi kar veriyorsanız, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun o da sizi tercih ediyor" diyerek, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye büyüme mecburiyetinde. Türkiye büyüdüğü, güçlü olduğu zaman bize ümit bağlayanlar da moral olarak yüksek oluyor, büyüyor. Gerek bankalar gerek katılım bankaları maliyetleri aşağı çekebilmek için elektronik ve finansal teknolojiyi kullanmak zorunda. Banka şubelerine gidip bekleme devri bitti."
- "Bölgenin en güçlü altyapısı bizde"
Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici ise bölgenin en güçlü altyapısının Türkiye'de devam ettiği sürece sermaye çekebileceğini belirterek, "Acaba biz sermaye riski ile karşılaşır mıyız?' diye baktığımızda bu anlamda yaşayacağımızı zannetmiyorum. Arada dalgalanmalar yaşıyoruz ama bize yardım eden bir demografimiz var. Bize yardım eden bir sistemimiz var. Bazen bunun kötü olduğunu düşünüyoruz ama bize yardım eden bir coğrafyamız var. Çünkü sağımızda solumuzda bizden daha iyi iş yapabilecek ne endüstri var ne bankacılık sistemi var. Bölgenin en güçlü altyapısı bizde." diye konuştu.
Leblebici, son dönemlerde belki ekonominin yüzeye taşınamadığını ifade ederek, "Önümüzdeki günlerde ekonomiyi yüzeye taşıyacağımız bir dönem geliyor. O dönemde reform paketleri tekrar anlatıldı. Onları anlatmaya başlarsak her hikaye muhakkak bir alıcı buluyor. Bunu sağladığınız takdirde Türkiye'nin bankacılık tarafında bir problemle karşılaşma ihtimalini çok düşük görüyorum. Göreceli olarak sermaye yeterliliklerine baktığınızda Avrupa'nın çok üzerinde sermaye yeterliliklerimiz var." şeklinde konuştu.
Kendisinin geleceğe ümitle baktığını belirten Leblebici, "Sorunlarımız olabilir. Sorunlarımızı konuşabiliyor muyuz, aksiyon alabiliyor muyuz? Alıyoruz diye düşünüyorum." dedi.
Leblebici, yapılması gereken şeyin kapsayıcı olunması gerektiğini anlatarak, şunları dile getirdi:
"Girişimciyi, kadınları, genç jenerasyonu kapsamamız lazım. Katılım bankalarının sektöre gelmesi iyidir, oradaki talebi kapsamamız lazım. Eğer bunları kapsayabilirsek o zaman payı büyütüyoruz. O paydaki katma değerin hepimize sermaye olarak dönüşü olacak. 'Tasarrufu artırabilmemiz için faizi artırmamız lazım' bunu düşünüyoruz. Çalışma gösteriyor ki korelasyon sıfır. İş gücüne katılımı artırın o zaman tasarruf artıyor. O zaman demek ki banka olarak kadın bankacılığına önem vermemiz lazım. Bunları sağladığımızda sürdürülebilirliği sağlamamız lazım."
Son Dakika › Ekonomi › Forum İstanbul 2017 - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?