Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Şu son 3 aydır yaşadıklarımız aslında görünüş itibarıyla belki hükümeti, iktidar partisini, Sayın Başbakanımızı hedefleyen bir çaba fakat sonuçları itibarıyla baktığımızda aslında hedefin siyasi istikrarımız, Türkiye olduğunu görüyoruz. Bu da gerçekten çok çok kaygılanmamız gereken bir husus" dedi.
Babacan, Capital ve Ekonomist dergilerinin Bursa Valiliği işbirliğiyle Uludağ'daki bir otelde düzenlediği "Uludağ Ekonomi Zirvesi"nin açılışında yaptığı konuşmada, siyasi istikrar ve güvenin önemine dikkati çekerek, bunların Türk ekonomisi açısından olmazsa olmaz iki konu olduğunu vurguladı.
Siyasi istikrarın bulunmadığı ülkelerde bu ülkeler gelişmiş ülkeler olsa dahi ekonominin nasıl sıkıntıya girdiğinin şu son 5-6 yılda canlı örnekleriyle yaşandığını belirten Babacan, şunları kaydetti:
"Koalisyon hükümetlerinin, azınlık hükümetlerinin olduğu, hükümetlerle meclisler arasında kopuklukların olduğu ülkelerde doğruları yapmak çok zor oluyor. Herkes kısa vadeli bakmaya başlıyor, günü kurtarmak için adımlar atmaya başlıyor. İşte o uzun vadeye bakabilmek ancak güçlü siyasi iradeyle mümkün. Ve ülkedeki siyasi istikrarla mümkün. Bunun içindir ki siyasi istikrarımıza çok çok dikkat etmemiz gerekiyor. Ve ülkedeki istikrar ortamını korumak için hep beraber çaba içinde olmamız gerekiyor. Bakın şu son 3 aydır yaşadıklarımız aslında görünüş itibarıyla belki hükümeti, iktidar partisini, Sayın Başbakanımızı hedefleyen bir çaba fakat sonuçları itibarıyla baktığımızda aslında hedefin siyasi istikrarımız, Türkiye olduğunu görüyoruz. Bu da gerçekten çok çok kaygılanmamış gereken bir husus. Devlet mekanizmasının sıhhatli çalışması ve en önemlisi hukukun gerçekten uygulanıyor olması bizim olmazsa olmazlarımız. İşte bu sebepledir ki Avrupa Birliği süreci bizim için çok çok önemli bir süreç. Demokrasimizin yüksek standartlara ulaşması, birinci sınıf bir demokrasi olmamız, temel hak ve özgürlüklerde en ileri standartlara ulaşmamız AB sürecimizle yakından ilgili."
Babacan, Türkiye'nin AB üyelik hedefini benimsemiş ve o hedefe doğru yürüyen bir ülke olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Üye olalım ya da olmayalım o hedefin orada duruyor olması bizim için son derece önemli. İç siyasette farklı rüzgarlar esebilir. Dış politikada zor şartlar gelebilir ama belli bir hedef olduktan sonra ve standartları o hedefe doğru yükseltme çabası olduktan sonra bu Türkiye'nin istikrarına yardımcı olacak bir unsurdur. Bunun içindir ki süreç son dönemde hızlanmaya başladı. Bu AB'den kaynaklı hem bizim taraftan kaynaklı. AB'de bu krizin yavaş yavaş aşılıyor olması onlara biraz daha geniş bir ufuk verdi. 17 ülkeden 18 ülkeye çıktı avro bölgesindeki ülkeler. AB'ye üye ülke sayısı 27-28'e çıktı ve Fransa'daki yeni hükümet de genişleme konusunda, Türkiye konusunda daha olumlu bir tutum içinde. Balkan ülkelerinin çoğunda da AB süreçlerinde böyle ileri adımlar gördük geçtiğimiz bir yıl içinde. Ve 22 numaralı faslı açtık. Bölgesel politikalar faslını şimdi önümüzde 23-24 var. Bunlar hangi fasıllar; 23. fasıl dediğimiz yargı ve temel haklar, 24 dediğimiz de; adalet, özgürlük, güvenlik."
Aslında bu iki faslın ne kadar önemli ne kadar kritik fasıllar olduğunu hele hele bu günlerde daha fazla izah etmesine herhalde gerek olmadığını dile getiren Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle bu konularda varsa sorunlarımız ve AB'den eleştiriler varsa diyoruz ki biz onlara 'hadi hep beraber çalışalım, bu fasılları açın ki bu fasıllarla beraber bu konular da Türkiye'deki standartlarımızı yükseltebilelim.' Bizim uzun vadeli ekonomik başarımız için, Türkiye'nin ileri bir demokrasi olması için, gelişmiş bir ekonomi olması için öncelikle hukukun üstünlüğü ilkesine herkesin riayet etmesi lazım. Toplum olarak bunu iyi benimsememiz lazım. Burada hukuk deyince neyi anlayacağız. Biz evrensel hukuk normlarını artık referans olarak almış bir ülkeyiz. Avrupa Konseyi'nin tam üyesiyiz, AB'ye aday bir ülkeyiz, BM sistemi içindeyiz. Dolayısıyla hukuki referanslarımız belli. Çok da uzaklarda aramamıza gerek yok. Gerçek anlamda bir hukuk devleti nasıl olacağız, yazılı olanları uygulayacağız. Uygulamaların bir yerde yazılı olması lazım. Keyfilik olmaması lazım. Kuralların çalışıyor olması lazım. Hukuk devleti olmadıktan sonra birinci sınıf bir demokrasi olmak da mümkün değil. Çünkü demokrasi sadece seçimler değil. Bunun yanında sağlam bir hukuk sistemi, güvenilir bir yargı sistemi, aksi halde demokrasi, hukuk yoksa kaosa da dönüşebilir. Dolayısıyla demokrasinin güvencesi de aynı zamanda sağlam bir hukuk sistemidir."
Babacan, hukuki güvenlik kavramını da bunun için önemsediklerini, özellikle iş dünyası için kanunların sarih, açık olması, gri alanların mümkün olduğunca temizlenmesi sık sık değişiklikler yapılmaması, kanunların geriye dönük uygulanmaması kazanılmış hakların sonuna kadar korunması, yargı sisteminin hızlı tutarlı ve böylece güvenilir olması, yargının bağımsız ama tarafsız çalışabilmesinin önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Eğer yine son aylarda yaşadıklarımız yargı sisteminin bağımsızlığını, bazı insanlar herhangi bir grup, kendi amaçları için kullanmaya başladığında da buna da 'dur' diyebilmek lazım. Tabii ki bağımsızlık önemlidir. Bu felsefe bu prensip mutlaka yerinde olmalıdır, korunmalıdır. Ama bu bağımsızlık alanını da yargı tarafsızca kullanmalıdır, adil bir şekilde kullanmalıdır. Bütün bunlar ekonomimiz için olmazsa olmaz konular. Biz hep kurallı piyasa ekonomisi diyoruz. Yani rekabetin kuşkusuz olduğu ama rekabet hukukunun da çalıştığı bir ekonomik sistem. Rekabet olmazsa oralarda tekeller oluşur, haksız kazançlar oluşur. Rekabet iyi işlerse bundan halk istifade eder. Daha uygun fiyata daha iyi hizmeti daha iyi ürünü vatandaşlarımız ancak iyi işleyen bir rekabet sistemi içinde alabilirler. Şeffaflık hesap verebilirlik, bunlar çok çok önemli ilkeler yönetimde. İşte bunlar bizim önümüzdeki dönemde çok dikkat etmemiz gereken ve geliştirmemiz gereken alanlar."
Şeffaflık, hesap verebilirlik deyince kuşkusuz yolsuzlukla mücadelenin de çok çok önem verilmesi gereken bir alan olduğunu vurgulayan Babacan, şunları söyledi:
"Burada mutlaka yolsuzlukla ilgili iddiaların sonuna kadar takibi, yanlışlık içinde olanların er ya da geç bunun hesabını vermesi, hiçbir yolsuzluğa müsamaha edilmemesi, hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi de şeffaf ve hesap verebilir bir devletin, hükümetin temel görevi. Ama bunlar üzerinden eğer bir komplo, bir tuzak, bir kumpas varsa ve bu tüm siyasi istikrarı, devletin güvenliğini etkilemeye başlıyorsa o da ayrı bir yanlış, ona da 'dur' demek, izin vermemek gerekiyor. Türkiye'nin son 11 yılda bu konularda atmış olduğu önemli adımlar var. Başarılı olduğu geniş bir alan var. Ama hele hele siyasi reformlar konusuna baktığımızda önümüzde daha uzunca bir yapılacaklar listesi de var. Sayın Başbakanımız geçen ekim ayında bir demokratikleşme paketi daha açıkladı ve meclis tatile girmeden önceki en son yasa, bu demokratikleşme paketiyle ilgiliydi. Başbakanımız, ne dedi? 'Bu ilk de değil son da değil' dedi. Daha bunların devamı gelecek. Bizim hazırladığımız aslında demokratikleşme paketi, teknik çalışma çok daha geniş. Biz bunun sadece içinde bulunduğumuz şartlar ve konjonktüre uygun bir alt kümesini aldık, onu açıkladık. Açıklananın en az iki mislisi daha elimizde hazır, yapılacaklar var. Her şeyiyle hazır, kanun maddeleri yazılmış, fırsat pencereleri açıldıkça, şartlar uygun oldukça bu paketler inşallah önümüzdeki dönemde de arka arkaya devreye girecek.''
''Uludağ Ekonomi Zirvesi''
- Başbakan Yardımcısı Babacan: (2)
- "Özellikle geçen sene mayıstan bu yana uluslararası basın, yoğun bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle alakalı, olumsuz yayın yapıyor. Tabii bu çok yeni bir haber, haber değeri var, ilgi çekiyor. Ama bu kadar gürültü çıkarıldığı kadar, bu kadar olumsuz sansasyonel haber yapmasına rağmen, işin yine özüne inip baktığımızda gelişmekte olan ülkeler yine önümüzdeki 10 yıl boyunca en az küresel ekonomik büyümenin lokomotifi olmaya devam edecek"
- "Dünya ekonomisi nereden nasıl büyüyecek diye baktığınızda yine büyüme ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden gelecek"
BURSA Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Özellikle geçen sene mayıstan bu yana uluslararası basın, yoğun bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle alakalı, olumsuz yayın yapıyor. Tabii bu çok yeni bir haber, haber değeri var, ilgi çekiyor. Ama bu kadar gürültü çıkarıldığı kadar, bu kadar olumsuz sansasyonel haber yapmasına rağmen, işin yine özüne inip baktığımızda gelişmekte olan ülkeler yine önümüzdeki 10 yıl boyunca en az küresel ekonomik büyümenin lokomotifi olmaya devam edecek" dedi.
Babacan, Capital ve Ekonomist dergilerinin Bursa Valiliğinin işbirliğiyle düzenlediği "Uludağ Ekonomi Zirvesi"nin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bu güzide ilinde eşsiz tabiat güzelliğini sunan Uludağ'da böyle bir etkinliğin düzenlenmiş olmasından mutluluk duyduğunu söyledi.
Zirvenin artık geleneksel hal aldığını ve bu yıl üçüncüsünün düzenlendiğini belirten Babacan, bu yıl zirvenin uluslararası niteliğinin daha da güçlendiğini, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da küresel ekonominin tartışılacağını, Türkiye ile ilgili çok farklı konuların masaya yatırılacağını, yerli ve yabancı konuşmacıların istişare içinde bir beyin fırtınası ortamında daha güzel fikirlere ve çözümlere ulaşmak için çaba göstereceklerini ifade etti.
Babacan, Türkiye'nin pek çok açıdan hem bölgesinin hem de dünyanın yoğun ilgiyle takip ettiği bir ülke olduğunu, bu zirvenin gerçek anlamda bir uluslararası zirve olmasının önümüzdeki dönemde Türkiye açısından da önemli olacağını vurgulayarak, Türkiye'nin bir G-20 üyesi olduğunu anımsattı.
Türkiye'nin kuruluşundan bu yana G-20 mekanizmalarının içinde bulunduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
"Ancak önümüzdeki yıl 2015 yılında Türkiye G-20'nin dönem başkanlığını almış durumda. İki yıl önce yapılan seçimlerdeki bu seçimler oylamayla oluyor, bu seçimlerde biz kazandık ve 1 Aralık 2014'ten itibaren artık resmen dönem başkanı sıfatını kazanıyoruz. Şu anda zaten troyka mekanizmalarına girmiş durumdayız. Bir sonraki dönem başkanı sıfatıyla ve benim en son katıldığım, Avusturalya Sydney'deki G-20 toplantısında artık başkanın hemen yanında, masanın baş tarafında yerimizi almış durumdayız ve yönetimle alakalı pek çok konuda da dönem başkanıyla yakın çalışmaya başladık ki bir başkanlıktan diğerine geçiş, mümkün olduğunca sorunsuz, problemsiz meydana gelsin diye. İşte bu sebepledir ki Türkiye'nin küresel ekonomik gelişmeler konusunda artık sadece izleyip kendine ona göre yön veren bir ülke olmaktan çıkıp, küresel ekonomik gelişmelere yön verebilecek ve küresel ekonomik gündemi oluşturma konusunda yetki sahibi bir ülke olacak oluşu da tabii son derece önemli bir konu."
Babacan, dünyadaki gelişmeleri çok yakından izlediklerini, ancak artık resmi sorumluluk ve rolleri gereği de çok daha yakından izlemeye devam edeceklerini vurgulayarak, dünyaya bakıldığında geçen yıl ki zirve dönemiyle bu yıl ki zirve arasında olumlu anlamda daha farklı bir dünyanın olduğuna dikkati çekti. Babacan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Küresel krizin artık en derin, en kötü dönemi geçmişte, arkamızda kaldı diyebiliyoruz. Geçen sene bunu pek diyemiyorduk, daha emin değildik. Ama şu andaki pek çok gösterge bunu bize gösteriyor. Bu kriz finans sektörü kaynaklı olduğu için uzun sürdü ve etkileri çok derin oldu. Şöyle bir dünya iktisat tarihine baktığımızda, finans sektöründen kaynaklanan krizlerin uzun sürdüğünü ve çok derin ve geniş etkilerinin olduğunu görüyoruz. Bu kriz de farklı olmadı. 2007-2008'den bu yana dünyayı etkileyen kriz pek çok ülkede derin yaralar açtı. Özellikle gelişmiş ekonomiler üzerindeki etkisi çok dramatik oldu. Gelişmiş ekonomilere baktığınızda kriz sonrası dönemde artık çok yüksek bir borç stoğu söz konusu, Amerika'da, Avrupa'da, Japonya'da durum aynı ve bu borçların makul seviyelere inmesi çok uzun süre alacak, yıllar alacak, hatta bazı ülkeler için 10 yıllar alacak."
Pek çok ülkenin kriz karşısında bütçe tedbirleri aldığını, almaya devam edeceklerini vurgulan Babacan, vergi artışları ve bütçe kesintilerinin önümüzdeki dönemin kaçınılmaz tedbirleri olacağına işaret etti.
Krizin çok önemli etkilerinden bir tanesinin de işsizlik oranlarının özellikle gelişmiş ekonomilerde çok yükselmesi olduğunu belirten Babacan, özellikle uzun süreli işsizliğin büyük problem olduğunu aktardı. Babacan, 6 ayı bir yılı geçen bir süre bir insan işsiz kaldıktan sonra tekrar iş gücüne katılmasının çok zor olduğunu bildirdi.
Bu kronik, uzun vadeli işsizliğin şu anda gelişmiş ülkelerin en önemli sosyal sorunlarından birisi olduğunu vurgulayan Babacan, ABD'de iş gücüne katılım oranının düştüğünü, artık iş aramaktan vazgeçip kenara çekilen ciddi bir nüfus oluştuğunu söyledi.
Bu ülkelerde, işsizliğin düşüyor gibi göründüğünü, ama bu yüksek bir istihdam oluşması nedeniyle değil, insanların iş gücü piyasasının dışına çıkmasıyla meydana geldiğini anlatan Babacan, "Şu an itibarıyla baktığımızda Uluslararası İş Örgütünün raporları, kriz öncesi istihdam seviyesini yakalayabilmek için dünyada 30 milyondan fazla ilave istihdam oluşması gerekiyor" dedi.
- "Avro bölgesinde yıllardır süren negatif büyüme"
Babacan, Avrupa'da büyüme rakamlarının olumlu yönde seyretmeye başladığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Avro bölgesinde yıllardır süren, negatif büyüme rakamlarından sonra bu yıl ilk defa artı yüzde 1 civarında bir büyüme gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu bizim için önemli, çünkü Avrupa biliyorsunuz, bizim temel ihraç pazarımız ve ihracatımızın en önemli parametrelerinden, ihracatımızı en çok etkileyen unsurlardan bir tanesi, ihracat yaptığımız ülkelerin iç piyasası. Dolayısıyla Avrupa'daki bu küçük de olsa kırılgan da olsa bir toparlanma ihracatımızın daha iyi seyretmesine sebep olacak ve zaten bunları biz aralık, ocak, şubat aylarında aslında görmeye başladık. Özellikle Avrupa'ya olan ihracatımız, son 2-3 aydır, bir önceki yılın aynı aylarına göre ciddi artışlar göstermeye başladı. Japonya'da yepyeni bir ekonomik program uygulanıyor, kısa vadede sonuçları fena değil ama orta uzun vadede nasıl bir sonuç vereceği konusunda hiçkimsenin fikri yok. Zaten çok gevşek olan para politikasının, piyasaya sürülen likiditenin 2 yılda iki katına çıkarılacağı bir program ve kısa vadede bir hareketlilik getirdi Japonya'ya ama yüzde 240'a varan kamu borcunun nasıl yönetileceği ve nereye doğru gideceği hala belirsiz. ABD'ye döndüğümüzde toparlanma biraz daha güçlü ve artık Amerikan Merkez Bankası'nın da para politikalarında normale dönmeye başlaması ve bununla ilgili daha somut bir takvim oluşturması işlerin normalleştiğinin de önemli bir göstergesi."
Bunun kuşkusuz, gelişmekte olan ülkeler üzerinde bazı olumsuz etkiler oluşturduğunu, ama işin özüne bakıldığında düzelmenin, toparlanmanın, normalleşmenin sonucunda ABD Merkez Bankası'nın bu kararları aldığını ifade eden Babacan, son 7-8 aylık piyasa hareketliliğine bakıp, "bu çok kötü oldu, ABD Merkez Bankası'nın bu hareketi bütün gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkiliyor" gibi çok kısa vadeli bir bakışa kapılmamak gerektiğini belirtti.
- ''Büyüme ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden gelecek''
Babacan, bunun olumsuz etkilerini yönetmek, ama işin özünde dünyanın kriz ortamından çıkmakta olduğunun da en somut göstergesi olduğunun da farkına varmak gerektiğini vurgulayarak, gelişmekte olan ekonomilerin durumuna dikkati çekti:
"Gelişmekte olan ülkeler, özellikle önümüzdeki 10 yıllık dönemde artık geçmiş 10 yıllık performansını gösteremeyecek. Bu da küresel ekonominin bir başka gerçeği. Geçtiğimiz 10 yılki büyüme oranlarıyla gelecek 10 yılki büyüme oranlarını karşılaştırdığımızda gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme oranları daha düşük seyredecek. Neye göre? Kendi geçmişlerine göre. Ama gelişmiş olan ülkelerle mukayese ettiğimizde yine gelişmiş ülkelerin çok üzerinde büyüme oranları görmeye devam edeceğiz. Özellikle geçen sene mayıstan bu yana uluslararası basın, yoğun bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle alakalı, olumsuz yayın yapıyor. Tabii bu çok yeni bir haber, haber değeri var, ilgi çekiyor. Ama bu kadar gürültü çıkarıldığı kadar, bu kadar olumsuz, sansasyonel haber yapmasına rağmen, işin yine özüne inip baktığımızda gelişmekte olan ülkeler yine önümüzdeki 10 yıl boyunca en az küresel ekonomik büyümenin lokomotifi olmaya devam edecek. Dünya ekonomisi nereden nasıl büyüyecek diye baktığınızda yine büyüme ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden gelecek."
Babacan, bazılarının, bu son yaşananları 1990'ların Asya krizine benzettiğini, oysa o günkü şartlarla bugünkü şartların farklı olduğunu vurguladı. Asya krizine göre, şu anda gelişmekte olan ülkelerin öncelikle çok daha düşük borçlarının bulunduğunu, o dönemde ise borç stoklarının daha yüksek olduğunu belirtti.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda kurun da çok daha esnek bir rejim çerçevesinde yönetildiğini anlatan Babacan, Asya krizinin yaşandığı dönemlerde ise daha katı kur rejimlerinin olduğunu hatırlatttı. Babacan, yine gelişmekte olan ülkelerin bankacılık sektörlerinin ve rezervlerinin 1990'lara göre çok daha güçlü olduğunu, dolayısıyla Asya krizine benzer bir tablo beklemediklerini, ancak bu yeni dönemin de iyi yönetilmesi gerektiğini kaydetti.
''Uludağ Ekonomi Zirvesi''
- Başbakan Yardımcısı Babacan: (3)
- "Türkiye'deki istikrar ortamı, güven ortamı eğer korunduysa, bütçemizin sağlam yapısı, bankalarımızın bünyesinin sağlam oluşu çok çok kritik rol oynadı"
- "Bu kriz döneminde 2009'dan bu yana 4 yılda kamu borcumuzun milli gelire oranı yüzde 45'ten yüzde 35'e indi. Aynı dönem pek çok ülkede çok yüksek artışların yaşandığı dönemdir. Biz kriz döneminde kamu borcunu milli gelire oranla düşürebilen ender ülkeler arasındayız"
- "Sosyal güvenlik ve sağlık, ABD'de Sayın Obama'nın çok arzu ettiği fakat bir yandan farklı lobilerin, bir yandan da kongrenin şiddetle karşı durduğu reform aslında bizim zamanında Türkiye'de gerçekleştirdiğimiz reformla çok benzer bir reform"
BURSA Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Türkiye'deki istikrar ortamı, güven ortamı eğer korunduysa, bütçemizin sağlam yapısı, bankalarımızın bünyesinin sağlam oluşu çok çok kritik rol oynadı" dedi.
Babacan, Capital ve Ekonomist dergilerinin Bursa Valiliği işbirliğiyle Uludağ'daki bir otelde düzenlediği "Uludağ Ekonomi Zirvesi"nin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin geçen sene mayıs ayından itibaren yaşadığı dönemin, pek çok gelişmekte olan ülkenin piyasaları üzerinde olumsuz etki oluşturduğunu söyledi.
Bu dönemin özellikle cari açığı olan gelişmekte olan ülkelerin daha çok etkilendiği bir dönem olduğunu vurgulayan Babacan, "ABD doları ile ilgili likiditenin yavaş yavaş azalacağı, maliyetin yükseleceği bir döneme girerken dışarıdan kaynak ihtiyacı olan ülkelerin piyasa göstergelerindeki hareketlilik diğer ülkelere göre çok daha yoğun oldu" diye konuştu.
Babacan, Türkiye'nin cari açığı olan ve özel sektör dış borcuna bakıldığında rakamların hızla yükseldiği bir ülke olarak bu dönemden daha fazla etkilenen ülkeler arasına girdiğinin de bir gerçek olduğunu bildirdi.
Türkiye ile birlikte Hindistan, Brezilya ve Endo gibi birkaç ülkenin de benzer piyasa hareketliliği yaşadığını vurgulayan Babacan, şunları söyledi:
"Tabii bizim piyasa hareketliliğimiz sadece dış kaynaklı olmaz. Bazı özel siyasi gelişmeler de Türkiye'de yaşandı. Bizim negatif ayrışmamız, cari açığımızdan kaynaklandı ama bir ölçüde geçen sene mayıs ve haziranda yaşadığınız 'Gezi olayları' ve son içinde hala bulunduğumuz 17 Aralık süreci de Türkiye'nin olumsuz bir şekilde ayrışmasının sebepleri oldu. Türkiye'ye genel anlamda bakacak olursak, biraz daha geniş bir perspektiften ve daha geniş bir takvim çerçevesinde bakacak olursak aslında son 10 yıl Türkiye'nin pek çok alanda önemli adımlar attığı yıllar oldu. Öncelikle bu 10 yıl içerisinde biz ciddi anlamda bir kamu mali yönetimi kontrol sistemi kurduk. Bütçe disiplininde, mali disiplinde çok çok iyi bir noktaya geldik. Sosyal güvenlik reformunu yapabilen ender ülkeler içerisindeyiz. Hala pek çok gelişmiş ülke sosyal güvenlik reformunu yapabilmenin derdinde."
Babacan, Türkiye'nin 2008 yılında gerçekleştirdiği reformun aslında sosyal güvenlik dengelerini uzun vadeli sürdürülebilir dengeler haline getirdiğini anlatarak, şöyle devam etti:
"Çok kritik çünkü Türkiye'de artık nüfus artış hızının yavaşladığı, nüfusun belli bir noktada eğer tedbirler almazsak stabilize dahi olabileceği, nüfus artışımızın durabileceği bir tabloya dahi gidiliyor olabilir eğer tedbirler alınmazsa. İşte böyle bir ülkede mutlaka sosyal güvenlik sisteminin akılcı kurulması gerekiyor ve uzun vadeli sürdürülebilir parametrelerle yönetilmesi gerekiyor. Bizim 2008 reformumuz bunu önemli bir ölçüde gerçekleştirmiş durumda. Yine Türkiye sağlık reformunu yapmış bir ülke. Sağlıkta bir yandan kontrollü bir maliyet yapısı bir yandan da çok yüksek bir memnuniyet gerçekten tüm dünyada takip edilen ve önem verilen bir gerçek. Türkiye'nin sağlık reformu bugün Birleşmiş Milletler dahil Dünya Sağlık Örgütü dahil pek çok uluslararası yayınlarda övgüyle bahsedilen bir reform. Kontrollü maliyet ama yüksek memnuniyet oranı, yüksek hizmet seviyesi..."
- Bankacılık reformu
Türkiye'nin bankacılık reformu konusunda da çok ileri adımları zamanlıca attığını dile getiren Babacan, şunları belirtti:
"Aslında bu son saydığım 4 konu, kamu maliyesi, sosyal güvenlik, sağlık ve bankacılık, şu anda aslında gelişmiş ülkelerin reform yapmak için büyük bir çaba gösterdiği alanlar. 'Tamamladık, önemli ölçüde başardık' dediğimiz alanlar şu anda ABD'de, Avrupa'da ve hatta Japonya'da çok büyük bir çabayla gerçekleştirilmeye çalışılan reformlar. Bunlar zor reformlar. Örneğin sosyal güvenlik ve sağlık, hemen Türkiye basınında artık çok yansıdığı için artık eminim hepiniz çok iyi takip etmişsinizdir ABD'de Sayın Obama'nın çok arzu ettiği fakat bir yandan farklı lobilerin bir yandan da kongrenin şiddetle karşı durduğu reform aslında bizim zamanında Türkiye'de gerçekleştirdiğimiz reformla çok benzer bir reform. Fakat çok zorlanıyorlar, arzu ettiklerini bir türlü gerçekleştirebiliyorlar. Yine bizim bütçe disiplinimiz pek çok gelişmiş ülkenin arzu ettiği, hayal ettiği ama ulaşmak için çaba gösterdiği bir reform."
Babacan, bugün hala ne Avrupa'nın ne ABD'nin bankacılıkla ilgili göstergelerinin Türkiye'deki noktayı yakalayamadığını dile getirerek, "Biz şu anda Basel-2'ye uyum sağlamış bir ülkeyiz. Hatta Basel-2'den daha sert isteklerimiz var bankalarımızdan. Bizim sermaye yeterliliğimiz hesap edilirken Basel-2'ye göre daha düşük bir sonuç veriyor. Basel-3'e dahi sermaye yeterliliği açısından baktığımızda her bir bankamız bugünden uyum sağlamış durumda" diye konuştu.
Bankacılıkla ilgili bu olumlu gelişmelerin yeterli olmayacağının, devamının gerektiğinin altını çizen Babacan, bunun devamı için bankacılık sektörünün kontrollü büyümesi gerektiğini bildirdi.
- ''Hızlı yürüyelim ama attığımız adımlar sağlam adımlar olsun''
"Ölçüsüz bir büyüme değil kontrollü sürdürülebilir bir büyüme ki adımlarımızı ileriye doğru atalım" diyen Babacan, şöyle devam etti:
"Hızlı yürüyelim ama attığımız adımlar sağlam adımlar olsun. Bugün büyük hız kaydedelim derken yarın daha riskli bir tabloyu oluşturmayalım. Bu da çok çok önemli bir konu. Türkiye'deki istikrar ortamı, güven ortamı eğer korunduysa, bütçemizin sağlam yapısı bankalarımızın bünyesinin sağlam oluşu çok çok kritik rol oynadı. Bu kriz döneminde 2009'dan bu yana 4 yılda kamu borcumuzun milli gelire oranı yüzde 45'ten yüzde 35'e indi. Aynı dönem pek çok ülkede çok yüksek artışların yaşandığı dönemdir. Biz kriz döneminde kamu borcunu milli gelire oranla düşürebilen ender ülkeler arasındayız. Yine bütçe açığımız 2009'da yüzde 5,5 idi seneyi yüzde 1,1 ile kapattık. Son 4 yılın ortama büyüme oranı ortalama yüzde 6 ve yine son 4 yılda toplam istihdam Türkiye'de 6 milyon kişi arttı. Yine aynı son 4 yıl Avrupa'da istihdamın 5 milyon düştüğü bir yıl. Biz tek başımıza 6 milyon ilave istihdam oluşturabildik Türkiye'de."
Hükümet olarak 2012-2013 döneminde ekonomik konulardaki reformları hızlandırdıklarını belirten Babacan, "Zaten planımızı ona göre de yapmıştık. 2011 seçimlerinden sonraki 2 yılı çok önemli fırsat penceresi olarak gördük" dedi.
Babacan, bu 2 yıl içinde yepyeni bir Türk Ticaret Kanunu'nu yürürlüğe soktuklarını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Borçlar, hukuk mahkemeleri kanunlarını yürürlüğe sokmuşuz. Bu 3'ü tam 3 bin madde. Meclisten geçen ve uygulanmaya başlayan yasalar. Yine aynı dönemde yepyeni bir Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe soktuk. Bunlar sıfırdan yeniden yazılmışlardır hepsi. Borsa İstanbul'u kurduk ve Finans Mahkemeleri'nin kurulmasıyla ilgili maddelerimizi de bu 'Sermaye Piyasası' yasası içine koydum. HSYK teknik çalışmalarını bitirdi. Çok kısa bir süre içinde görevlendirmelerle de finans konusundaki ihtisas mahkemelerimiz çalışmaya başlayacak. Bunu çok çok önemli görüyoruz çünkü hele hele şu son 2-3 aydır yaşadıklarımıza baktığımızda eğer biz İstanbul'un uluslararası bir finans merkezi olmasını istiyorsak bunun hukuk ayağını güçlü tutmamız gerekiyor.''
''Yasal çerçevemiz şu anda dünyadaki en ileri standartlara ait bir yasal çerçeve oldu'' diyen Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu:
''Yargı reformunu çok kısa sürede ve genel kapsamlı yapmak da çok zor olacağı için dedik ki, hiç olmazsa finans konusunu ayıralım. Burada finans konusunda ihtisaslaşmış savcılarımız olsun, hakimlerimiz olsun ve konular önlerine geldiğinde hızlı, adil, güvenilir, tutarlı kararlar alabilsinler. Biz bu ihtisaslaşmayı önemli görüyoruz. Benzer davalar benzer konular ne kadar sık bir insanın önüne gelirse daha çabuk kavrama anlama ve daha hızlı ve doğru karar verme yetkinliğine ulaşacaklardır mahkemelerimiz."
''Uludağ Ekonomi Zirvesi''
- Başbakan Yardımcısı Babacan: (4)
- "(Cari açık) Bulunduğu seviye olarak çok kaygılanmaya belki gerek yok ama bu seviyeye çok hızlı çıktık. Ona dikkat etmemiz gerekiyor ve bundan sonraki artış hızının çok kontrollü olması gerekiyor"
- "Kamu borç stoku sürdürebilirliği Türkiye için nasıl önemli bir risk alanı ise şimdi özel sektörün dış borcu da aynı derecede önemli risk alanı olarak karşımıza çıktı, çıkıyor. Buna izin vermek mümkün değil bununla ilgili mutlaka tedbirlerin alınması lazım ve Türkiye için en önemli risk unsuru neyse bunları hızla ortadan kaldırmamız gerekiyor"
BURSA Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "(Cari açık) Bulunduğu seviye olarak çok kaygılanmaya belki gerek yok ama bu seviyeye çok hızlık çıktık. Ona dikkat etmemiz gerekiyor ve bundan sonraki artış hızının çok kontrollü olması gerekiyor" dedi.
Babacan, "Uludağ Ekonomi Zirvesi"nin açılışında yaptığı konuşmada, son 2 yıl içinde yepyeni bir yatırım teşvik sistemini kurduklarını söyledi.
Bankacılık dışı finans sektörü için yepyeni bir yasal düzenleme yaptıklarını anlatan Babacan, bireysel emeklilikte devlet katkısını içeren yepyeni bir sisteme başladıklarını, kredi sicil sistemini kurduklarını anlattı.
Bu dönemde doğal afet sigortalarını yenilediklerini, yeni bir kanun çıkardıklarını belirten Babacan, "Türkiye'de doğal afetlere karşı sigortalanan konut sayısı 6 milyonu geçti. Yeni düzenlemeden sonra 1,5 yılda yaklaşık 1,5 milyon konut sigorta yaptırdı ve Türkiye şu anda dünyada deprem sigortası konusunda en yüksek oranlardan birine ulaşmış bir ülke" diye konuştu.
Babacan, bunların hepsini 2012-2013 yıllarına sığdırdıklarını, gelinen noktada, 2012 yılında Türkiye'nin AB ortalamalarının yüzde 54'üne ulaşmış bir kişi başına düşen milli gelire sahip hale geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
"AB ortalaması 100 ise Türkiye şu anda 54'üne ulaşmış durumda ve birkaç tane AB ülkesi bizden şu anda daha düşük durumda. 2002'de neredeydik yüzde 36'daydık. Bu tabii aynı zamanda Türkiye'de gelir dağılımının düzeldiği bir tabloyu da bize gösteriyor ve yoksulluk göstergelerinin düştüğü bir tabloyu da gösteriyor. OECD raporlarına baktığımızda Türkiye, gelir dağılımı düzelen ender OECD ülkelerinden bir tanesi. Hala gelir dağılımını en hızlı düzelten OECD ülkesi aynı zamanda... Bir doların altında yaşayan nüfusumuz çok şükür kalmadı.''
Geçen sene dünya nüfusunun 7 milyarı aştığını anımsatan Babacan, şu ifadeleri kullandı:
''Bu nüfusun tam bir milyarı günlük 1 doların altında yaşıyor. Böyle bir nüfusumuz yok. 2 doların altında yaşayan nüfusumuzu da sıfırladık. Dünya Bankası'nda şu an baktığı en yüksek barem olan 4,3 dolara baktığımızda da nüfusumuzun sadece 2,27'sinin bu 4,3'ün altında bir gelirin altında bir gelire sahip olduğunu görüyoruz. 2002'de bu oran yüzde 30'du. Yüzde 30'u bu nüfusun 4,3 doların altında bir gelire sahip idi. Şu anda 2,27'si."
Burada satın alma gücü paritesine göre endekslenmiş bir doların baz alındığını da vurgulamak istediğini anlatan Babacan, "kur etkisi"nin olmadığını, bunların direk halkın refah seviyesini ve satın alma gücünü gösteren rakamlar olduğunu belirtti.
- Cari açık
Babacan, Türk ekonomisinin kırılganlık alanının ise cari açık olduğunu kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Cari açığı finanse edebilmek için ağırlıklı olarak özel söktörümüzün yurt dışından kullandığı kredilerde özel sektörün yurt dışına olan borcunu zaman içerisinde hızlı bir şekilde artırmış durumda. Buna da kuşkusuz dikkat etmemiz gerekiyor, izlememiz gerekiyor. Bulunduğu seviye olarak çok kaygılanmaya belki gerek yok ama bu seviyeye çok hızlık çıktık. Ona dikkat etmemiz gerekiyor ve bundan sonraki artış hızının çok kontrollü olması gerekiyor. Biz şimdiye kadar kamu borcuyla ilgili borç sürdürebilirlik analizleri yapıyorduk. Çünkü Türkiye'nin en büyük sorunu neydi 2002'ye kadar? Kamu borcu. Bütün ekonomik parametreler, hedefler bu borcun sürdürebilirliğine dayanan ve onu hedefleyen enstrümanlardı. Oysa şimdi artık özel sektörün dış borcunun sürdürebilirliğine bakan bir makro ekonomik çerçevemiz var, böyle bir yaklaşımımız var ve son açıkladığımız orta vadeli programda da bir numaralı hedef olarak cari açığın düşürülmesini yazdık."
AB'nin, birkaç ay önce ilk defa yeni parametre setleri açıkladığını ifade eden Babacan, eskiden 'Maastricht kriteri' denilen 4 tane kriter bulunduğunu, bunların "bütçe açığı, borç stoğu, enflasyon ve faiz" olduğunu anımsattı.
- ''Özel sektörün dış borcunu artırmayacak bir cari açık''
Babacan, şimdi bunlara çok daha fazla sayıda parametre eklendiğini, AB'nin bu parametreleri kendi üyelerindeki ekonomik dengesizlikleri düzeltebilmek için hedef olarak belirlediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Geniş bir hedef seti var artık ve bunun adı 'aşırı dengesizlikleri düzeltme süreçleri.' Biraz uzun bir ismi var, umarım yakında daha kısaltılmışını bulurlar. Ama buraya baktığımızda cari açık için olarak AB kendi üyeleri için yüzde 4'lük bir sınır belirledi. Cari fazla için de yüzde 6'lık bir kriter var. Çünkü AB içinde dengesizlikler büyük, bazı ülkelerin çok yüksek cari fazlası var. Onların da tedbir alıp bunları dengelemeleri gerekiyor. Dolayısıyla 'cari fazla yüzde 6'dan çok olamaz, cari açık da yüzde 4'ten çok olamaz' gibi bir aralık, ilk defa belirlendi. Biz zaten kendi hesaplarımıza göre şunu söylüyorduk; 'yüzde 4-5'lik bir cari açık Türkiye için yönetilebilir, sürdürebilir ve özel sektörün dış borcunu artırmayacak bir cari açıktır, bunun üzeri risklidir.''
- ''Böyle uzun vadeli bir hedef olamaz''
''AB de demek ki hesabını kitabını yapmış ki tüm üyeler için yüzde 4'lük bir limit koymuş'' diyen Babacan, ''Şimdi biz bu cari açığımızı yüzde 5'e, 4'e kısa bir süre içinde indirmemiz gerekiyor'' dedi. Babacan, şöyle devam etti:
''Böyle uzun vadeli bir hedef olamaz. Bunu artık tamamen bir risk alanı olmaktan çıkartmak, çok düşük seviyelere indirmek ama kısa vadede dahi bunu düşürmek için çaba içinde olmamız gerekiyor. Aksi halde kamu borç stoku sürdürebilirliği Türkiye için nasıl önemli bir risk alanı ise şimdi özel sektörün dış borcu da aynı derecede önemli risk alanı olarak karşımıza çıktı, çıkıyor. Buna izin vermek mümkün değil bununla ilgili mutlaka tedbirlerin alınması lazım ve Türkiye için en önemli risk unsuru neyse bunları hızla ortadan kaldırmamız gerekiyor."
Son Dakika › Ekonomi › ''Uludağ Ekonomi Zirvesi'' - Babacan (1) - - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?