14. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi - Son Dakika
Güncel

14. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi

14. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından 3-7 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 14.Ulusal İç Hastalıkları Kongresi ile ilgili basın toplantısı, Antalya Belek'te yapıldı.

06.10.2012 18:10

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından 3-7 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 14. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi ile ilgili basın toplantısı, Antalya Belek'te yapıldı.

Maritim Pine Beach Resort Otel'de düzenlenen toplantıya; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, Hacettepe Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Kiraz, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Yunus Erdem, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Güleç, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji Öğretim Üyesi Doç., Dr. Selçuk Dağdelen, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler katıldı.

Toplantıda iç hastalıkları alanında çok önemli ve ilgi çeken konulardan diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları ve romatizmal hastalıkların yanı sıra tıptaki yeni gelişmelerle ilgili bilgi verildi.

"HEKİMLERİN HİPERTANSİYON FARKINDALIK ORANI YÜZDE 40"

Hipertansiyon farkındalığı ile ilgili bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Erdem, hekimlerin hipertansiyonla mücadelede kendi hastalıkları söz konusu olduğu zaman başarılarını göstermediklerini kaydetti.

Prof. Dr. Erdem, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği'nin (TİHUD) 18 ay önce başlattığı KOHORTU çalışmasından elde edilen verilerine göre Türk hekimleri için en çarpıcı verilerden birinin kan basıncı ile ilgili olduğunu bildirdi. Yapılan projeksiyonlarda hekimlerdeki hipertansiyon farkındalık oranının yüzde 40'larda olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erdem, "Halkımızda bu farkındalık oranının yüzde 55'lere ulaştığı göz önüne alındığında, hekimlerin kendi kan basınçları ile ilgili farkındalık oranının düşük olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle hekimlerimizin hipertansiyon ile mücadelede halkımız bazındaki başarılarını kendi hastalıkları söz konusu olduğunda göstermedikleri ortaya çıkmıştır. Halkımızın kullandığı bir deyişle mum dibine ışık vermemektedir" şeklinde konuştu.

Sağlık Başkanlığı verilerinde de değinen Prof. Dr. Erdem Türkiye'de her dört ölümden birinden direkt veya dolayı yoldan hipertansiyonun sorumlu olduğunu söyledi. 2003 yılında hipertansiyon farkındalık oranının yüzde 40'larda olduğunu kaydeden Prof. Dr. Erdem, 2012 yılında bu rakamın yüzde 55'ler düzeyine geldiğini belirtti.

"D VİTAMİNİ KRİTİK BİR HORMONDUR"

D vitamini eksikliği ve onun getireceği hastalıklarla ilgili bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selçuk Dağdelen ise, eskiden D vitamininin sadece kemik sağlığı için çok gerekli bir hormon olarak bilindiğini ancak son dönemlerde yapılan araştırmalarda vücuttaki her organ ve sistemin D vitaminine ihtiyaç duyduğunun öğrenildiğini söyledi.

Bedenin sinyal ağını oluşturan hormonların genellikle vücutta bol bulunan ham maddelerden üretildiğini kaydeden Prof. Dr. Dağdelen, "Hormonlar, bedenin kriz zamanlarını fark eden ve bunlara karşı önlem almasını sağlayan hayati öneme sahip sinyallerdir. İşte bu sinyal sistemimiz 2 yerde zayıftır ve dışa bağımlıdır. Biri dışarıdan iyot alımına bağlı tiroid hormon yapımıdır, diğeri de güneş ışığına bağımlı vitamin D'dir. Her ne kadar vitamin adlandırsak da vitamin D kritik bir hormondur ve bedenin kendi kendine üretemediği bir sinyaldir" dedi. D vitamini eksikliğinin sadece kemik gücünü azaltmakla kalmadığını belirten Prof. Dr. Dağdelen, aynı zamanda bağışıklık sistemini zayıflattığını, bağışıklık sistemini şaşırtıp kendi organlarına karşı saldırıya geçirtebildiğini, hatta şeker ve kalp damar hastalıklarına yatkın hale getirdiğini savundu. Batı ve Doğu ülkelerinde halkların en az üçte 2'sinin vitamin D eksikliğinden muzdarip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Dağdelen bunun altında yatan en önemli faktörün ise eski çağlara kıyasla modern insanın özellikle kentlerde yaşadığı güneşsiz hayat olduğunu söyledi. Günün 8 saatini kapalı bir ofiste çalışarak geçirenlerin yaklaşık yarısında vitamin D eksikliği görüldüğünü belirten Prof. Dr. Dağdelen, şöyle konuştu:

"Eski çağlara kıyasla daha çok giyinmemiz, ayrıca kanser korkusuyla artan yüksek koruma faktörlü güneş kremleri de buna eklendiğinde sorunun global ölçekte yaygınlaşması doğal karşılanmalıdır. Ayrıca özellikle çocuklarımızın tüm vaktini kapalı ortamda geçiriyor olması, onları da risk altına sokmaktadır. Gebelik ve yaşlılıkta bu tedaviye ihtiyaç biraz daha artar. Korunmak için ortalama her erişkin günde en az 400-600 IU vitamin alıyor olmalı, düzenli olarak açık havada güneşli ortamda yürüyüş yapmalıdır. Vitamin D eksikliği; tanı koyması kolay, tedavisi kolay, ucuz ve etkin fakat sinsi bir hastalıktır."

"DİYABET ORANI ARTIYOR"

Diyabet hastalığının dünyayı tehdit eden en önemli hastalıklardan biri olduğunu söyleyen İ.Ü. İstanbul Tıp fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler, diyabetin görülme sıklığının yıllar içerisinde artış gösterdiğini bildirdi. Yapılan TURDEP çalışma sonuçlarına göre 2002 yılında toplumun yüzde 7.2'sinde (2 milyon 600 bin kişi) diyabet görüldüğünü belirten Prof. Dr. Güler, 2010 yılında bu rakamın yüzde 13.7'ye (6 milyon 500 bin kişi) çıktığını ifade etti. Asıl tehlikenin prediyabetik durum ve metabolik sendromdaki artış olduğunu söyleyen Prof. Dr. Güler, "Bozulmuş glikoz toleransı denilen bu tablo aynı çalışmada 2002 yılında yüzde 6.7 oranında iken (bir milyon 800 bin kişi), 2010 yılında bu rakam yüzde 30.4'e (13 milyon 500 bin kişi) ulaşmıştır. Diyabet bir damar hastalığıdır. Kalp, beyin, böbrek bunlardan en çok etkilenen organlardır" dedi.

Obezitenin önlenmesinin diyabet gelişimini engelleyen en önemli faktör olduğunu kaydeden Prof. Dr. Güler, diyabetin tüm dünyada artış göstermesine rağmen risk faktörleri ile mücadele edilirse önlenebilecek bir hastalık olduğunu bildirdi. - ANTALYA

Kaynak: İHA

Son Dakika Güncel 14. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement