KERİM HAS - Geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 23. Dünya Enerji Kongresi çerçevesinde gerçekleştirdiği İstanbul ziyareti sırasında imzalanan Türk Akımı doğalgaz boru hattı anlaşmasıyla Türk-Rus ilişkilerindeki normalleşme süreci enerji alanındaki ilk somut neticesini verdi. Enerji hatlarının uzun vadeli projeler olmaları ve ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık oluşturabilecek mahiyet taşımaları ve hatta güvenlik ve dış politika alanındaki ilişkilere de yön verebilecek itici güç görevi görmeleri, salt ekonomik/ticari getirileri olan projeler şeklinde değerlendirilmelerinin ötesinde stratejik çerçevede yorumlanmalarını da gerekli kılıyor.
Bu bağlamda, ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve kısmi de olsa küresel enerji dengelerine yansımaları olması beklenen Türk Akımı'nın Ankara-Moskova- Brüksel hattındaki karar alıcılar haricinde başka birçok aktörün de radarına takıldığını belirtmek gerekiyor. Türkiye ile AB'nin enerji arz güvenliğini ve enerji tedarik yollarını doğrudan ilgilendiren yanlarının yanı sıra Türk Akımı'nın, Karadeniz'den Doğu Akdeniz'e enerji havzalarındaki yeni güzergah arayışlarında Rusya'ya kazandıracağı muhtemel avantajlar bölgedeki jeopolitik çıkar mücadelelerinin jeoekonominin göreceli kazanımlarıyla at başı gittiği gerçeğini karşımıza çıkarıyor.
- Projenin arka planı
İlk defa Putin'in Aralık 2014'teki Ankara ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'la beraber dünya kamuoyuna duyurdukları Türk Akımı teklifi, büyük ölçüde Avrupa Komisyonu'nun inşasına izin vermediği Güney Akım hattının yerine geçecek bir proje olarak tasarlanmıştı. AB'nin 2009 yılında kabul ettiği Üçüncü Enerji Paketi'ndeki kurallar bu anlamda Rus gazının Ukrayna üzerinden transitini azaltacak/sonlandıracak şekilde planlanan yeni rotaların Avrupa pazarına erişiminde kısıtlamalar getirmişti. Üçüncü Enerji Paketi'ndeki gazı satan ile boru hattı sahibinin ve dolayısıyla gazı taşıyanın aynı şirket olmasını yasaklayan ve böylelikle siyasi krizlerde enerjinin bir dış politika silahı olarak kullanılma riskini minimize etmeyi amaçlayan kurallarla AB, büyük ölçüde Rusya'yla enerji alanındaki ilişkilerini karşılıklı bağımlılık paradigması üzerine oturtmaya çalışmıştı. Moskova'nın henüz 2008 yılında, Üçüncü Enerji Paketi kabul edilmezden önce, hattın üzerinden geçeceği Bulgaristan, Sırbistan vs. birçok ülkeyle hükümetlerarası anlaşmaları imzalamasına rağmen Güney Akım'ın iptalindeki temel gerekçeyi Üçüncü Enerji Paketi'nde bahsi geçen bu kural oluşturmuştu.
İşte, 2014 yılında ilan edilen Türk Akımı projesi -Bulgaristan'dan Türkiye'ye kayan- güzergah değişimiyle beraber, Üçüncü Enerji Paketi kurallarının Moskova ile Brüksel arasındaki müzakereleri ilk etapta tıkayacak konu başlıkları içerisinde yer almasının önüne geçti. Diğer yandan ise gazın Türkiye- Yunanistan sınırında kurulacak bir merkez üzerinden Avrupa ülkelerine satışının öngörülmesiyle -daha uzun bir süre Rus gazının müşterisi olmayı sürdüreceği varsayılan- AB'yi de projenin gerçekleştirilmesi noktasında gerek yeni altyapı inşasında gerekse de enerji tedarik yollarının çeşitlendirilmesi bağlamında sorumluluk almaya iten bir hamle oldu.
Rusya belirleyici pozisyonunu koruyacak
AB'nin enerji ithalatında kaynak ülke çeşitlenmesinden ziyade güzergah yelpazesini genişletmeyi öngören Türk Akımı, Rusya için ise Avrupa gaz piyasasındaki mevcut konumunu uzun vadede koruma/güçlendirme anlamına geliyor. Ukrayna üzerinden sevk edilen Rus gazının önemli bir kısmının Türk Akımı'na kanalize edilmesiyle Moskova, gelir artışından ziyade Avrupa enerji piyasasındaki belirleyici pozisyonunu muhafaza etmeyi amaçlıyor. Özellikle şu sıralarda transatlantik gaz ticaretinin de başlamasıyla beraber ABD'den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) seçeneğinin de devreye girmesi bölgesel enerji denkleminde Rusya'nın daha proaktif politikalar üretmesini zorunlu kılıyor.
Buradaki temel husus, Türk Akımı'ndan Avrupa ülkelerine satılacak gazın doğrudan AB sınırlarında teslimatının yapılacak olması ki bu durum, Üçüncü Enerji Paketi'nden kaynaklanan riskleri Rusya açısından minimize etmeyi amaçlıyor. Rus doğalgaz devi Gazprom'un, gaz son müşteriye ulaştırılana kadar hem gazın satıcısı hem de taşıyıcısı olma şeklinde ifade edilebilecek geleneksel politikasından vazgeçme anlamına gelen Türk Akımı teklifi bu nedenle AB'nin de projeye Güney Akım'daki gibi sert bir direnç göstermesinin önüne geçebilir.
- Türk Akımı'nda temel parametreler
Türk Akımı'ndan taşınması planlanan gaz miktarında projenin ilanından günümüze değin yaşanan değişiklik ise Rusya'nın AB'yle yeni gaz müzakerelerine daha gerçekçi bir düzlemde bakmaya başladığının göstergesi. İlk ileri sürüldüğünde Türk Akımı'ndan Güney Akım'daki gibi yıllık 63 milyar metreküp gaz taşınması ve her birinden 15,75 milyar metreküp gaz sevkiyatı olacak şekilde projenin 4 hattan oluşması ve 1 hat üzerinden doğrudan Türkiye'ye diğer 3 hattan da Avrupa piyasasına gaz aktarımı teklif edilmişti. Ancak sonrasında özellikle 2015 yılı içerisinde Gazprom'un Baltıklar üzerinden Almanya'ya inşa etmeyi tasarladığı ve yine Avrupa piyasasını hedef aldığı yeni doğalgaz boru hattı projesi Kuzey Akım-2'de mesafe kat etmesiyle Türk Akımı'nın taşıyacağı gaz miktarı ve boru hattı sayısı yarıya indirildi.
Her ne kadar AB ile Rusya arasında henüz somut bir anlaşmaya varılamasa da Kuzey Akım-2'den taşınacak gaz miktarının 55 milyar metreküp olarak öngörülmesi Rusya'nın Türk Akımı'ndan AB'ye teklif edeceği gaz miktarı opsiyonunu gözden geçirmesine neden oldu. Zira Rusya halihazırda Ukrayna'ya sattığı yıllık 6-7 milyar metreküp gaz haricinde Ukrayna üzerinden -Türkiye de dahil- Avrupa ülkelerine toplamda 60-65 milyar metreküp civarında gaz ihraç ediyor.
Önceki yıllarda faaliyete geçen Kuzey Akım-1 doğalgaz boru hattının yanı sıra Rusya için Güney Akım, Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 projelerinin hepsinin asıl çıkış nedeninin Ukrayna üzerinden Avrupa piyasalarına gerçekleştirilen transit gaz sevkiyat riskinin minimize edilmesi olduğu göz önüne alındığında, Moskova'nın bu hedefine 31,5 milyar metreküp hacimli 2 hatlı Türk Akımı ve gerçekleşirse Kuzey Akım-2 ile birlikte rahatlıkla ulaşabileceği söylenebilir. Kaldı ki yine 55 milyar metreküp hacimli Kuzey Akım-1 hattı da tam kapasite çalıştığı takdirde Avrupa'nın azalan doğalgaz üretimine karşılık durağana yakın seyreden tüketim oranlarında Rusya'ya daha fazla alan açılacağı bir gerçek.
Eurostat verilerine göre halihazırda AB'nin gaz ithalatında yüzde 40'lık bir orana sahip olan Rusya, Birlik üyelerine sattığı gazın yüzde 39'unu Ukrayna, yüzde 31'ini Kuzey Akım-1, yüzde 29'unu da Belarus üzerinden ihraç ediyor. Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 projelerinin gerçekleştirilmesiyle ise Rusya bir yandan sıklıkla siyasi krizler yaşadığı Ukrayna'yı bypass etme imkanına kavuşurken diğer yandan da transit ülkelerin aradan kalkmasıyla Avrupa pazarına doğrudan erişim olanaklarını artırmış olacak.
- Türkiye açısından projenin anlamı
İki hatta indirilen Türk Akımı projesinde Türkiye'nin kısa vadede enerji arz güvenliğini perçinleme ve gaz fiyatlarında indirim gibi somut bazı kazanımlarının olduğu bir gerçek. Ancak bununla beraber, ileride bölgede şekillenebilecek enerji haritasında Ankara'nın daha fazla söz sahibi olabilmesi için Moskova'yla müzakerelerini belli bir çerçevede yürütmesi ve bölgesel enerji merkezi olma hedefinin önündeki riskleri minimize edici bir strateji geliştirmesi yerinde olacaktır.
Bu bağlamda, Kremlin yönetimiyle İstanbul'da gerçekleştirilen müzakerelerde üzerinde mutabakata varılan hususların başında Türkiye'nin Rusya'dan ithal ettiği gazın bir kısmının güzergahını değiştirerek enerji arz güvenliğini artırması yer alıyor. Halihazırda ithal ettiği toplam gazın yüzde 55'ini (yaklaşık 27 milyar metreküp) Rusya'dan karşılayan Türkiye, bu gazın büyük kısmını Karadeniz altından geçen 16 milyar metreküp taşıma kapasiteli Mavi Akım'dan, geri kalan kısmını ise 14 milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip Ukrayna-Moldova-Romanya-Bulgaristan üzerinden Batı Hattı'ndan alıyor.
Rusya'dan alınan gazın fiyatında düşüş beklentisi
Türk Akımı'nın inşası ile Batı Hattı'ndan Türkiye'ye sevk edilen gazın akışı sonlandırılıp, bu hattan alınan aynı miktardaki gaz Türk Akımı'nın ilk hattı üzerinden Türkiye pazarına doğrudan ulaştırılacak. Böylelikle Türkiye, Rusya'dan aldığı gazın tamamını doğrudan Rusya'dan ve Karadeniz üzerinden alacak. Bu durum, transit ülkeler ile Moskova kaynaklı siyasi riskleri minimize etme imkanına kavuşan Türkiye'nin enerji arz güvenliğinin -Rusya'yla ikili ilişkilerde ciddi bir kriz yaşanmadığı sürece- pekişmesini sağlayacak. Batı Hattı'ndaki 14 milyar metreküpün Türk Akımı'yla 15,75'e çıkarılması haricinde Rusya'dan alınan gazın miktarında ciddi bir artış yaşanmadığı takdirde ise Türk Akımı'yla Türkiye'nin Rusya'ya enerjideki bağımlılığının artacağını ifade etmek çok gerçekçi bir argüman olmasa gerek.
Bununla beraber, Türk Akımı'nın inşası neticesinde transit ücretlerinin ortadan kalkması nedeniyle de Türkiye'nin Rusya'dan aldığı gazın fiyatında orta vadede kısmi bir düşüş yaşanabilir. Gaz fiyatlarında indirim konusunda halihazırda Moskova'yla yürütülen müzakerelerin bir sonuca ulaşmasının yanı sıra transit ücretlerinin sona ermesiyle Türkiye'nin enerji giderlerinde önemli bir azalma yaşanması mümkün.
Ancak şu hususu da vurgulamak gerekir ki gaz fiyatlarının petrol fiyatlarına endekslenmiş olması ve petrol fiyatlarının düşük seyretmesi nedeniyle Gazprom'un birkaç yıl öncesine göre indirim oranlarında özellikle şu sıralarda "cömert" bir tavır sergilemesi kolay görünmüyor. Ayrıca Batı Hattı'ndan alınan gazın büyük kısmının özel şirketlerce gerçekleştirilmesi ve bu şirketlerin Moskova'yla müzakerelerini zaten farklı platformlarda ve düzeyde yürütmeleri Botaş'ın Gazprom'dan alacağı indirim oranına da yansıyacaktır ki her halükarda indirim müzakerelerinin beklendiği gibi hızlıca çözümlenebileceğini söylemek en azından şu aşamada biraz zor.
- Bölgesel ve küresel yansımaları
Türk Akımı'nın ikinci hattının inşası ise Türk-Rus ilişkilerinin ötesinde hem Türkiye'nin değerlendirebildiği takdirde bölgesel enerji merkezi olma hedefiyle ilgili hem de Moskova'nın Karadeniz'den Doğu Akdeniz'e enerjide elde etmeye çalıştığı kritik konumla yakından ilintili bir tabloyu karşımıza çıkarıyor. İkinci hattan gelecek gazın Türkiye-Yunanistan sınırından Avrupa piyasasına naklinin, Rus gazının Avrupa'daki belirleyici konumu üzerinde ilk defa Türkiye'ye de alan açıp hem Moskova'yla hem de Brüksel'le enerji pazarlıklarında Ankara'nın elini kuvvetlendirici bir enstrüman sunduğu açık. Bu enstrümanın yeterince etkin kullanılabilmesinin ise Türkiye'nin Rus gazı için Kremlin'in öngördüğü transit ülke rolünden sıyrılıp Moskova'yla müzakerelerinde gaz fiyatıyla birlikte bölgesel enerji merkezi olma hedeflerini öne çıkarmasıyla mümkün olduğu söylenebilir.
Bu noktada, Türk Akımı'nda ikinci hattın kara kısmının işletiminde anlaşmada yer aldığı şekilde Türk-Rus ortak şirketinin eşit paylarda söz sahibi olması kritik önemi haiz. Bu durum, Üçüncü Enerji Paketi'nin ortaya çıkarabileceği engelleri ortadan kaldırabileceği gibi Türkiye'nin enerji arz güvenliğine de ekstra katkı sağlayabilir. Bunun yanı sıra Türkiye'nin, Trakya bölgesinde yeni inşa edeceği yeraltı doğalgaz depolama tesislerinin sağlayacağı avantajla Rus gazının "al ya da öde" formülüyle satılması şeklinde değil de depolanması yoluyla re-export hakkını elde etmeye çalışması yerinde olacaktır.
Rusya AB'nin tutumunu netleştirmesini bekliyor
Rus gazına ilaveten ileriki süreçte bölgeye sevk edilebilecek Azerbaycan, Irak, İsrail, Kıbrıs vs. gazıyla Yunanistan sınırına yakın bir noktada spot alımların ve kısa vadeli gaz anlaşmalarının da yapıldığı bir çeşit enerji borsasının oluşturulması Ankara'nın bölgesel enerji denkleminde daha güçlü bir şekilde masada yer almasını sağlayacaktır. Bu tarz bir stratejinin izlenmesi sonucunda ise Rusya'dan alınan gazın yanı sıra Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'den Avrupa piyasasına geniş bir coğrafyadaki enerji pazarında gaz fiyatlarının belirlenmesinde de Türkiye'nin kritik bir konuma yükseleceği rahatlıkla söylenebilir.
Öte yandan, Türkiye'nin bütün bu hedeflerinin gerçekleşmesinin de önemli ölçüde AB ile Rusya arasındaki görüşmelere bağlı olduğu aşikar. Gaz vanalarının kontrolünde Ankara'ya kısmi de olsa kaptırılacak bir rolün Moskova'yı rahatsız etmemesi düşünülemez. Zaten biraz da bu yüzden Kremlin, Türk Akımı müzakerelerinde gelinen aşama itibariyle öncelikle AB'nin tutumunu netleştirmesini bekliyor ve Ankara'yla anlaşmayı imzalamasına rağmen inşaata hemen değil de 2018'de başlama taahhüdünde bulunuyor.
AB'nin enerji alım hatlarında Türkiye'ye bağımlı kalmayı istemeyeceği kanaatinde olan Kremlin yönetimi, nihai aşamada Brüksel'in Üçüncü Enerji Paketi tartışmalarında Moskova'yla bir çeşit "orta yol" bulunması konusunda işbirliğine gidebileceği seçeneğini de tamamen ihtimal dışı bırakmış değil. Böylelikle de aslında bir başka açıdan yine Avrupa gaz pazarına hitap eden, Türkiye'nin Azerbaycan'la gerçekleştirmeye çalıştığı TANAP projesinin de hızının alınması Rusya açısından mümkün hale gelebilecek. TANAP ve Türk Akımı'nın birbirine yakın pazarları hedeflemeleri bu anlamda Ankara'ya bölgedeki bütün enerji tedarikçileri ve tüketicileriyle hassas bir ilişki biçimi geliştirmeyi zorunlu kılıyor.
Türk Akımı ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri
Bununla beraber, çok fazla dile getirilmese de Rusya'nın Türk Akımı üzerinden Güneydoğu Avrupa ülkelerine sattığı gazın miktarında da artış yaşanması ihtimali mümkün. Moskova halihazırda Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek ve Makedonya'ya toplamda yıllık 7,2 milyar metreküp gaz satıyor ki bu miktar, bu ülkelere Türk Akımı'nın ikinci hattıyla ihraç edilmesi planlanan 15,75 milyar metreküp gazın yarısından aza tekabül ediyor. Bu durum ise her halükarda Rusya'nın Türk Akımı'yla bölgedeki İtalya, Avusturya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi ülkelere de gaz tedarikinde artış hedeflediğini gösteriyor. Netice itibariyle ise Doğu Akdeniz'den Ortadoğu'ya uzanan coğrafyada Avrupa pazarını hedefleyecek şekilde ortaya çıkabilecek yeni boru hatları güzergahlarına karşı Türk Akımı'yla Rusya'nın bir anlamda kısmi de olsa "ön alma" stratejisi izlediği görülüyor.
ABD'nin LNG ihracatı ise fiyatının yüksekliği dolayısıyla henüz Rusya'nın Avrupa gaz pazarındaki konumuna tehdit olarak değerlendirilmezken ilerleyen süreçte teknolojik imkanların gelişmesi ve fiyatların düşmesiyle rekabeti kızıştırabilecek bir etken olarak öne çıkıyor.
Moskova'nın bütün bu stratejisinin başarısını ise büyük oranda AB'nin bütüncül enerji politikasını Rusya karşısında ne oranda sürdürebileceği ve özellikle Ortadoğu kaynaklı güvenlik risklerinin ne yöne evrileceği belirleyecek. Bu çerçevede Brüksel'in geliştireceği politikanın Kuzey Akım-2'de gözlendiği üzere Berlin'inkinden ayrışması veya Roma ile Viyana'dakinden farklılık gösterme olasılığı arttıkça Moskova'nın sahada elinin güçlendiğini belirtmek gerekiyor. Polonya, Slovakya ve Baltık ülkelerinin Rus gazı için mevcut Ukrayna transit güzergahının korunması noktasında AB içerisinde Rusya'ya karşı gösterdikleri direncin bu anlamda ilerleyen süreçte Birliğin ağırlık merkezinin yer aldığı Berlin üzerinde ne ölçüde tesirli olacağı ciddi bir soru işareti.
Bölgesel enerji dengeleri
AB açısından terazinin diğer kefesinde önemli bir risk olarak da yine Ukrayna'nın transit gelirlerinden mahrum kalacak olması sonucunda bu ülke ekonomisinin daha derin bir istikrarsızlıkla karşılaşma tehlikesi bulunuyor.
Halihazırda Rus gazının Avrupa pazarına sevkiyatından Kiev, yıllık 2 milyar dolar civarında gelir elde ediyor ki bu rakam 80 milyar dolarlık Ukrayna ekonomisi için oldukça yüksek. Kiev'in Moskova'dan aldığı transit gelirlerinin kesilmesi bu anlamda Brüksel'in pek de arzu etmediği bir durum. Ancak her halükarda bu meselenin çözümü Kiev-Moskova ilişkilerinin yanı sıra Rusya ile AB arasındaki pazarlıklarla şekillenecek. Önümüzdeki dönemde Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 müzakerelerinde Brüksel'le bir anlaşmaya varılamadığı takdirde Moskova'nın 2019 sonunda biten Ukrayna transit sevkiyatının bu tarih sonrasında da devamı noktasında Kiev'le yeniden masaya oturabileceği gerçeği tamamen yabana atılmamalı.
Şüphe yok ki, Ankara-Moskova hattındaki ilişkilerde normalleşme sürecinin önemli bir sonucu olarak Türk Akımı projesinde atılan son imzalarla hem Türkiye hem de başka birçok aktör için bölgesel enerji denkleminde kritik ve yeni bir aşamaya geçildi. Her aktör gibi Türkiye için de mühim avantajlarıyla beraber riskleri de içerisinde barındıran bu sürecin oyun kurucuları arasında yer alabilmek ise Rusya'yla ikili münasebetlerde sürdürülen hassas diyaloğun bölgesel enerji merkezi olma hedefleriyle uyumlulaştırılmasına bağlı duruyor.
Öte yandan, enerjinin ülkeler arasında uzun vadeli karşılıklı stratejik bağımlılık ilişkisi de doğurabileceği aksiyomundan hareketle bölgesel ve küresel ittifaklara da yön verebileceği gerçeği göz önüne alındığında, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu geniş coğrafyanın yeni ve belki de gürültülü gelişmeler arifesinde olduğunu söylemek kehanet olmasa gerek.
Dr. Kerim Has. Rusya Uzmanı. Moskova Devlet Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Son Dakika › Güncel › Analiz - Türk Akımı: Enerji Denkleminde Yeni Aşama - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?