Başbakan Davutoğlu: (6) - Son Dakika
Güncel

Başbakan Davutoğlu: (6)

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 657 sayılı kanuna ilişkin, "Genel olarak personel rejimi bağlamında da Türkiye'de çalışma şevkinin artması ve çalışma performansının artması bağlamında da tekrar ele alınması gereken bir kanun" dedi.

31.10.2015 03:13

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 657 sayılı kanuna ilişkin, "Genel olarak personel rejimi bağlamında da Türkiye'de çalışma şevkinin artması ve çalışma performansının artması bağlamında da tekrar ele alınması gereken bir kanun" dedi.

Davutoğlu, Konya'dan katıldığı TRT'nin canlı yayınında gündeme dair soruları yanıtladı.

Koza İpek Holding ve şirketlerine kayyum atanmasına ilişkin soruya Davutoğlu, paralel yapının bürokrasi üzerinden devleti kontrol etmeye ve bürokrasiye insan, finans kaynağı aktarmaya çalıştığını ifade etti.

Paralel yapının sivil toplum görünümü altında ama sivil toplumla hiç alakalı olmayacak şekilde emniyet ile yargı arasındaki bir işbirliği üzerinden fiilen devleti yönetmeye kalktığını anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Allah aşkına şu soruyu şimdi samimiyetle soralım. Bundan 3-4 sene önce Türkiye'nin en seçkin iş adamları, Türkiye'nin en seçkin birtakım gazeteciler ve diğer unsurlar niye Pensilvanya'ya gitme ihtiyacı hissediyorlardı? Şimdi gitmiyor kimse? Niye o zaman giderlerdi? Çünkü biliyorlardı ki Pensilvanya üzerinden bürokrasideki bir örgütlenme devleti kontrol ediyor, eğer onu memnun etmezse kendisi zor durumda kalır. Şimdi böyle bir yapı ilanihaye sürdürülemezdi ve bu yapı kendisi deşifre olduktan sonra bunun bağlantıları da ortaya çıkıyor. Bu bağlantılar üzerinde yapılan hukuki süreçler bunlar. Şunu ifade edeyim, hiçbir şekilde bu son yapılan hukuki süreçlerde hükümetimizin herhangi bir dahli müdahalesi olmamıştır, seçim takvimiyle de bunun bir alakası yoktur. Hukuki süreç içinde yargı neyi karar verirse onun gereği yapılır. Buna itiraz edecek olanlar itiraz da etmeliler ama bunun arkasında farklı saikler aramanın anlamı yok. Bu bir hukuki süreçtir ve bu hukuki süreç, geçmişte benzer hukuki süreçlerin nasıl istismar edildiğini, aynı çevrelerin suçsuz insanlar üzerinde nasıl bir baskı oluşturduklarını da herkes bilir.

Hiç merak etmesin herkes. İnşallah 1 Kasım'dan sonra 17 Nisan'da açıkladığımız yargı reform stratejisi paketi de dahil olmak üzere yargıyı tam bağımsız ve bu anlamda da herhangi bir etkiden azade olarak, bağımsız olması, tarafsız olması anlamına gelmiyor, geçmişte maalesef farklı cihetlere çekildi, çok köklü bir özgürlüklere dayalı bir anayasal reform ile bu anayasal reform içinde yargının reform edilmesini gerçekleştirdiğimiz zaman bütün bu tartışmaların üzerinde yeni bir ufka yürürüz. Ama yürüyen yargısal süreçleri yok sayarak ve eğer bir suçu şu meslek grubu işlemişse buna göz yumulması gerekir gibi bir anlayış da doğru değil."

"657 sayılı kanun, tekrar ele alınması gerekir"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, memurları ilgilendiren 657 sayılı kanun ile ilgili tartışmalara da değindi. 675 sayılı kanunun Türkiye'de bürokrasiyi düzenleyen bir kanun olarak değerlendiren Davutoğlu, "Genel olarak personel rejimi bağlamında da Türkiye'de çalışma şevkinin artması ve çalışma performansının artması bağlamında da tekrar ele alınması gereken bir kanun" dedi.

Bir yandan insanların kendisinden iş talep ettiğini, bir yandan da Kayseri'de Organize Sanayi Bölgesi'nde 810 bin işçi açığı bulunduğunu anlatan Davutoğlu, insanların buralarda değil, 657 sayılı kanuna bağlı iş yani memur olmak istediklerini kaydetti.

İnsanların işe girdiği andan itibaren emekliliğine kadar hem devletin teminatı altında olmayı hem de çalışmasa bile maaşını almak istediğini ifade eden Davutoğlu, ama bir iş adamının çalışmadığını düşündüğü elemanının yerine başka biriyle çalışabildiğini belirtti.

Belli bir memurun ya da bürokrasinin belli birtakım hukuki teminatları altında olabileceğini ancak bu durumun performansları etkilememesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Devlet de şunu diyebilmek durumunda, 'Sen çalışmıyorsun ya da yanlış çalışıyorsun.' Bir kişi ne suç işlerse işlesin ki öyle bir noktadaki, mesela 2 Kasım'da biz yeni hükümeti inşallah kurduğumuzda, ben şunu desem, 'Başbakan olarak bir yıla aşkın gözlüyorum hepinizi, hesabı da ben veriyorum, siz vermiyorsunuz, yanlış iş olduğunda. O zaman ben şu bürokratları çok başarılı görüyorum, işlerine devam etsinler, şu bürokratları da başarısız görüyorum hani, bir müddet dinlenmeye alalım ya da farklı yerlerde görevlendirelim desem bütün o bürokratlar giderler Danıştay'a. Bu paralel yapının etkin olduğu dönemlerde herhangi bir memura görev değişikliği yapsanız Danıştay'dan anında karar aldırıp, geri geliyor. İşte şimdi burada benim görevim, hükümet olarak ehliyet ve liyakate dayalı bir şekilde memurlarımızı değerlendirmemiz ve kimseyi herhangi bir negatif ayrımcılığa tabi tutmamamız. Gerçekten de beni ilgilendirmez kim hangi görüştedir, hangi yapıya mensuptur. Paralel yapıyı kastetmiyorum, o bir suç odağı haline dönüşmüş, ola ki birisi şu sivil topluma daha yakındır, öbürü şu sivil topluma daha yakındır, beni tek ilgilendiren bu memur ister müsteşar olsun ister, ister 657, vazifesini yapıyor mu, bu işin ehli mi? Nasıl vatandaşlar arasında etnik ayrım yapmayı doğru görmeyiz, memurlar arasında da başka şeye bakmam ben. İşini yapması önemli."

Davutoğlu, ehil olmadığını düşündüğü bir memuru yerinden oynattıklarında geri döndüğünde ve yaptığı işten memurun değil, kendisinin sorumlu olduğunu, kendisinin hesap verdiğini kaydetti.

"Buradan kastettiğim şey son derece açık, bizim daha etkin daha ehil bir liyakate dayalı bir değerlendirme performans sistemini düşünmemiz lazım. 657'yi bu perspektiften de değerlendirebiliriz" diyen Davutoğlu, memurların büyük çoğunluğunun fedakarca bir şekilde görevlerini yaptığını, görevleri karşılığı maaşlarını hak ederek aldıklarını ifade ederek, polis ve askerleri örnek gösterdi.

Davutoğlu, memurların en etkin şekilde değerlendirilmesini, onların bu süreçlerde kendi kabiliyetlerini, becerilerini ortaya koyacak şekilde esnek çalışmalarını tesis etmek gerektiğini söyledi.

Dış politika tartışmaları

Türkiye'nin dış politikadaki duruşu konusunda "Herkes Türkiye'ye düşman mı?" sorusuna Davutoğlu, "(Herkes bize düşman) diye bu kavramı biz kökünden değiştirdik ve Türkiye dünyada itibar kazanmışsa AK Parti iktidarları döneminde dünyaya açık ve peşinen kabul edilen 'düşman' algısını yok sayan tutumla kazandı. 2011 Arap Baharı'na kadar da bu anlamda son derece etkin ve belirleyici bir güce de ulaştık" diye konuştu.

2011 Arap Baharı ile gelen konjonktürde Türkiye'nin, var olan yönetimlerle kurduğu ilişkilerle özellikle Ortadoğu bölgesinde halklardan gelen taleplerin karşılanması arasında bir denge kurmaya çalıştığını aktaran Davutoğlu, 1999 yılında Ortadoğu'da otoriter rejimlerin sonuna gelmek durumunda oldukları, ya kendilerinin dönüşecekleri ya da bir şekilde tarihin onları dönüştürmek durumunda kalacağı yönünde bir öngörüde bulunduğunu söyledi.

Davutoğlu, Arap Baharı'nın Mısır'da ve Tunus'ta başlayan özgürlük çalışmalarıyla bir noktaya geldiğini dile getirerek, şu değerlendirmede bulundu:

"Bu, Türkiye tarafından kesin olarak desteklenmesi gereken bir süreç. Çünkü biz demokratik bir ülkeyiz ve biz otoriter rejimlere, diktatöryel rejimlere ve darbelere karşı Türkiye'de sesimizi yükseltmiş bir hareketiz. Burada bir gerilim doğdu, hala bu gerilimi yaşıyoruz. 2013 Mısır darbesine kadar bu dalga yükselmekte olduğu için de Türkiye'nin gücü de onunla birlikte hem artıyor hem de sorumlulukları artıyordu ama 2013 Mısır darbesinden sonra eski otoriter rejimlerin geri dönmeye çalıştığı, buna karşı da terör yapıların devreye girdiği yeni bir konjonktür doğdu. Bu aynı zamanda Türkiye'nin temsil ettiği Ortadoğu'da demokratik arayışların kıskaca alınması anlamına geliyordu. Bugün bunların zorluklarıyla uğraşıyoruz ama bu zorluklar geçer. Bir şekilde geçecek."

Başbakan Davutoğlu, kimsenin Ortadoğu'da halkların demokratik taleplerine karşı duramayacağını bildirdi.

Türkiye'nin dış politika eleştirilerinin yersiz olduğunu dile getiren Davutoğlu, "(Türkiye yalnız kaldı, Türkiye terk edildi, Türkiye bir rasyonel politika gücün üstünde davranıyor) diyenler tarihin uzun dönemli akışında Türkiye'nin doğru yerde olduğunu ve doğru yerde durduğunu teslim etmek durumunda kalacaklar" değerlendirmesinde bulundu.

Viyana'da gerçekleştirilen "Suriye" toplantısına da değinen Davutoğlu, Suriye bağlamında bugün yapılan toplantılarda Türkiye, Rusya, ABD ve Suudi Arabistan arasında başlayan sürecin genişlediğini belirtti.

Bu kapsamda bugün 13 ülkeli bir toplantının da yapıldığını anımsatan Davutoğlu, "Artık Suriye başta olmak üzere bu sorunların çözülmemesinin getirdiği maliyetleri tüm dünya gördüğü için Türkiye'nin temel çekirdeği oluşturduğu ülkelerle birlikte yeni bir momentum başlıyor. Eminim bu dönemde Türkiye'nin kaygılarını gözeten yeni süreçler yaşanacak. Türkiye, her halükarda bölgenin bir istikrar adası olarak çevre bölgelerinde olan her olaydan etkilenme ama aynı zamanda etkileme kabiliyetine sahip bir ülke olarak tarihi ağırlığını her zamankinden daha fazla koyacak" diye konuştu.

Viyana'daki Suriye toplantılarından beklentileri sorulan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Türkiye'de birileri neredeyse ellerine kına yakıyordu. 'Esad kalacak, AK Parti'nin, Erdoğan'ın, Davutoğlu'nun takip ettiği politika iflas ediyor' gibi. Halbuki şu anda Viyana'da konmuş olan yegane şey Esad'ın nasıl gideceği konusu. Bunda herkes, Esad'ın gitmesi gerektiği konusunda neredeyse mutabık kaldı. İran çekinceli olarak, Rusya'nın tutumları... Ama bu konuşuluyor şimdi. Türkiye'nin ilkeli tutumu ve özellikle mülteciler konusunda gösterdiği insanı tavır. Çok iddialı şekilde 21. yüzyılın en büyük ilk insanı krizinin en doğrudan çözüm bulan ve buna yaklaşan insanı tutumu sebebiyle Türkiye, uzun yılar boyunca hem Suriye halkı hem de bölge halkları hem de insanlık ve insanı konularda duyarlı uluslararası toplum tarafından takdirle anılacak. Öyle veya böyle biz, Suriye halkının başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının kendi iradeleriyle şekillendirdikleri yönetimlerle en iyi şekilde ilişkiyi geliştirecek ve ülkemizin etrafındaki ateş çemberinin söndürülmesi, Türkiye'nin öncülüğünde ve içinde bulunduğu süreçlerle yeni bir refah ve barış istikrar havzası oluşturması için elimizden geleni yapacağız."

Vatandaşlara sandığa gidin çağrısı

"1 Kasım akşamından 2 Kasım sabahına uzanan gece Türkiye'yi ne bekliyor" sorusuna ise Davutoğlu, 1 Kasım'da tüm vatandaşları sandığa gitmeye davet etti.

Bir demokrasi şöleni içinde, demokratik bir ülkede yaşamanın insani onurunu en iyi şekilde ifade ettiği siyasi iradeyi gösterebilmenin huzuru, mutluluğu ve onuru içerisinde hep birlikte sandıklara gidilmesi gerektiğini söyleyen Davutoğlu, "Benim öncelikli beklentim talebim katılım oranının çok yüksek olması. Kime oy verirse versin tüm vatandaşlarımızın huzur içinde sandığa gitmesi. Bizim vazifemiz de seçim güvenliğini sağlamak, huzuru temin etmek. Doğu ve güneydoğudaki vatandaşlarımıza da hassaten ve özellikle sesleniyorum. Hiçbir şekilde tedirgin olmayın, biz terörle mücadeleyi sürdürürken seçim güvenliğini hiç ihmal etmedik, etmeyeceğiz. Demokratik kazanımlardan da bir adım geriye gitmeyeceğiz. Gidin oylarınızla Türkiye'nin barışı ve geleceği için yönlendirici iradenizi ortaya koyun" ifadesini kullandı.

Seçimde ilk defa oy kullanacak gençlere de seslenen Davutoğlu, "Bu hazzı yaşayın aman hatalı, ilk tecrübeyle geçersiz oy kullanmamaya özen gösterin. Her oyunuz geçerli olsun. Tüm oylar kıymetlidir. Bunlar olması halinde, 1 Kasım akşamı millet ne derse o olur. Milletin verdiği kararın da gereğini biz yaparız. Ama benim inancım o ki milletimiz demokratik istikrarın sürmesi ve Türkiye'nin kalkınması yönünde istikamet belirleyici bir irade kullanacak. 1 Kasım gecesi güzel bir gece olacak. Karanlıklara değil şafakla birlikte aydınlıklara açılan bir gece olacak. Allah hayır eylesin" değerlendirmesini yaptı.

(BİTTİ)

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Başbakan Davutoğlu: (6) - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement