"Askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla haklarında dava açılan, Cumhuriyet Savcısı Ali Ertan'ın mütalaasında beraatlerini istediği, aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 sanık, hakim karşısına çıktıkları ilk günden beri kendilerine "komplo" kurulduğunu savundu.
AA muhabirinin yaptığı derlemeye göre, kamuoyunda "askeri casusluk davası" olarak bilinen davanın sanıkları ve avukatları, yargılamanın başladığı andan itibaren iddianameye delil teşkil eden dijital materyallerin maddi gerçekliğe aykırı olduğunu öne sürdü.
Davanın "bir numaralı" sanığı, suç örgütü elebaşı olduğu öne sürülen, hakkında "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "kişisel verilerin kaydedilmesi", "devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek" suçlarından müebbet ile 9 yıl hapis cezası istenen, 2,5 yıl tutuklu kaldıktan sonda tahliye edilen iş adamı Bilgin Özkaynak, savunmasında komployla karşı karşıya olduğunu dile getirdi.
Özkaynak, ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda ele geçirildiği öne sürülen materyallerin kendisine ait olmadığını, iddianamedeki çoğu belgenin 31 Mart 2012 tarihli olduğunu ancak o tarihte tutuklu bulunduğunu, bunun izahının mümkün olmadığına dikkati çekti.
Bostancı'daki evinde detaylı arama yapılmadığını ve iddianamede "gizli bölme" olduğu öne sürülen alanın su deposu olduğunu savunan Özkaynak, " Sapanca'daki evimde ortalıkta, herkesin görebileceği, ulaşabileceği şekilde gizlenmemiş bir durumda yasa dışı örgütün evraklarının bulunması mümkün mü?" sözleriyle dijital materyallerin sonradan yerleştirilmiş olabileceğine işaret etti.
"Paralel örgüt, davadan beraat etmem karşılığında para istedi"
Psikolojisinin bozulduğunu vurgulayan Özkaynak, yaşadıklarını şu cümlelerle özetledi:
"Ailemiz altüst oldu. Çocuklarım hala psikoloğa gidip tedavi görüyor. Aile, düzen bırakmadılar. Bunların niyeti hükümeti tamamen çökertip, ülkeye el koymaktı ancak başarılı olamadılar. Paralel örgüt, davadan beraat etmem karşılığında benden para istedi. Elimde belgeleri var. Bu belgeleri mahkemeye de sundum. Hükümet, bu örgütü bilmeden önce ben 4 aylık tutukluyken mahkemede, 'Böyle bir örgüt ve benden para istiyor' dedim. Benden hem mahkeme sırasında hem de çıkmamıza yakın süre zarfında 70 milyon lira istediler. Bu parayı verdikten sonra da Türkiye'yi terk etmemi istediler. Daha sonra da marinama ve gemilerime el koymayı düşünüyorlardı."
Davanın "2 numaralı sanığı" Narin Korkmaz'ın avukatı Yılmaz Çiftçi de kumpasla karşı karşıya kaldıklarını savundu.
Çiftçi, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verilerin kaydedilmesi, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek" suçlarından hakkında müebbet ve 9 yıl hapis istenen müvekkilinin 2 yıl 2 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiğini anımsattı. Korkmaz'ın özel hayatındaki telefon görüşmelerinin delil olarak kullanıldığını belirten Çiftçi, kendi halinde yaşayan müvekkilinin "2 numaralı sanık" olarak Türkiye'nin gündemine oturduğunu vurguladı. O dönemde henüz 22 yaşındaki müvekkilinin kendisinden yaş ve rütbece çok üstteki albay, binbaşı ve yüzbaşıların amiri gösterilmesi, "casusluk olayının fuhuş ayağını yöneten kişi" diye lanse edilmesinin, akıl ve mantıkla izahı bulunmadığını savunan Çiftçi, bazı kişilerin savunması alınmadan sanık yapıldığını, müvekkilinin askeri birliğe girmesini sağladığı söylenen askerlerin ise sanık ya da tanık gösterilmediğini anlattı.
- "Dijital kurgu"
Müebbet ve 9 yıl hapsi istenen muvazzaf askerlerden Engin Karatekin de hakkındaki suçlamaların dijital kurgudan ibaret olduğunu belirtti.
Gemide görev yaptığı 2 yıllık sürede sürekli seyirde olduğuna dikkati çeken Karatekin, bu dönemde örgüt yöneticisi olarak kimi koordine edip yönetebileceğinin açıklanmasını istedi.
Karatekin, Hint Okyanusu'nun ortasında görevdeyken evinde ele geçirildiği iddia edilen dijital materyalleri elde etmiş ve yerleştirmiş olabilmesinin akıl dışı olduğunu vurgulayarak, 13 Deniz Kuvvetleri personelinin yöneticisi olduğunun ileri sürüldüğünü, bir yüzbaşının aralarında bir tümamiral, tuğamiral, kurmay albay ve yarbayların da bulunduğu kişilere yöneticilik yapmasının mümkün olamayacağını kaydetti.
Karatekin, "Böyle bir durum TSK'nın yapısına terstir" diyerek, davanın tümüyle TSK'yı yıpratmak için kurulmuş bir "komplo" olduğunu savundu.
"İzahı mümkün değil"
"Yasaklanan belgeleri temin etmek" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak" suçlarından 1-3 yıl hapsi istenen, bir yılı aşkın süre tutuklu kalan dönemin Gölcük Donanma Komutanlığı Askeri Savcısı Mustafa Ufuk Kök de tanımadığı, adını duymadığı kişilerin, evinde yapılan aramalarda adının ve vatandaşlık numarasının bulunması nedeniyle yargılandığını kaydetti.
Kök, sözde örgüte temin ettiği öne sürülen belgelere dair Genelkurmay Başkanlığınca "gizli olmadığı ve güncelliğini yitirdiği bilgisi" verilmesine rağmen, davada sanık olarak yer almasının izahının mümkün olmadığını kaydetti.
Muvazzaf askerlerden Onur Süer de teğmen rütbesinde olduğunu, iddianameye göre örgütte kendisinin altında çalışan albaylar bulunduğunu, o dönemde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele ile ilgili bölümde, altında Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın imzasının bulunduğu YAŞ kararlarına müdahale etmiş gibi gösterildiğini aktararak, "Bu durum izahtan varestedir" dedi.
Sanık Safiye Köten de babasının Foça Kaymakamlığı sırasında aynı ilçede görev yapması nedeniyle Süer ve Kösele'yle tanıştığını, iddianamede Kösele'nin terfisinde etkili olduğu şeklinde hava oluşturulduğunu dile getirerek, bir koramiralin terfisinde etkisi olabileceğinin akılla izah edilemeyeceğine dikkati çekti.
Köten'in avukatı Ferhat Cantürk de müvekkilinin suçlamalar nedeniyle 27 ay tutuklu kalmasının, kendisi ve ailesinin psikolojisini olumsuz etkilediğini belirtti.
Cantürk, "Cezaevindeyken müvekkilimin psikolojisi de bozuldu. Hakkındaki özellikle casusluk suçlamasından dolayı diğer hükümlü ve tutuklulardan tepki gördüler. Mülki amir olan babası nedeniyle de fiziki ve psikolojik şiddet gördü. Cezaevine görüşmeye gittiğimde psikolojisini iyi görmüyordum, ailesi kendisine çok destek oldu" diye konuştu.
Köten'in annesi Gülnaz Köten de tanık olarak verdiği ifadesinde, iki kızının birlikte kaldığı eve zaman zaman temizliğe gittiğini, aramadan iki gün önceki temizlik sırasında polislerin evde bulduğunu söylediği poşetlere rastlamadığını söyledi.
"Deliller hep buzdolabının arkasında ve temiz çıktı"
Evlerde yapılan aramalara katılan bazı polis memurlarının, tanık olarak verdikleri ifadelerde ele geçirilen ve iddianamede "delil" gösterilen hard disklerin çoğunun sanıkların mutfaklarındaki buzdolaplarının arkasında bulunduğunu söyledikleri bilgisine yer verildi. Mahkeme Başkanı Orhan Kızıltaş'ın tanıklara yönelttiği sorular sonucunda, dolapların arkası tozlu olmasına rağmen, bu materyallerin üzerlerinde toz bulunmadığı ve temiz oldukları ortaya çıktı.
Bazı aramalarda ele geçirildiği iddia edilen materyallerin tutanaklara geçirilmediği, aramaların bir kısmında eldiven kullanılmadığı, kamera kaydının kesintisiz yapılmadığı, tutanakların imzalatılmadığı, materyallerin imajlarının alınmadığı da tespit edildi.
"Yanlış adres, doğru ev"
Duruşmada tanık olarak dinlenen polis memurlarının ifadelerine göre, sanık Engin Karatekin'in evinin iddianamede yanlış yazılmasına rağmen "doğru" evin arandığı, buna dair savcıdan yeni bir arama talimatının alınmadığı, bu durumun tutanağa geçirilmediği de ortaya çıktı.
Sanık Hakan Oğuzhan'ın Kaş'taki iş yerinde yapılan aramanın kamera görüntülerinin izlendiği celsede, tutanakta dolabın üst kısmındaki dosyada flaş bellek ve CD'lerin bulunduğunun yazıldığı, bunun görüntülerle bağdaşmadığı, görüntülerde Oğuzhan'ın iş yerinde olmasına rağmen bunun tutanağa geçirilmediği, tutanağın sanığa imzalatılmadığı saptandı.
Askeri heyet inceleme yaptı
Dava sürecinde, Milli Savunma Bakanlığı, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, Özel Kuvvetler Komutanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, Genelkurmay Adli Müşavirliği temsilcilerinden oluşan inceleme heyeti, davada yargılanan askerlerden ele geçirildiği iddia edilen materyallere ilişkin hazırladığı değerlendirme yazısını mahkemeye gönderdi.
Buna göre, incelenen belgeler arasında Harp Akademileri sınavlarına hazırlık için kullanılan dokümanların da bulunması sebebiyle, aday subayların her ne kadar hukuki olmasa da uygulamada sınava hazırlanmak için bu türden dokümanları iş yerlerinde ve evlerinde bulundurduğu şeklinde fiili durumun söz konusu olduğu belirtildi.
Söz konusu dokümanları, asker sanıkların görev sebebiyle ve görevlerinden dolayı elde etmiş olabilecekleri vurgulandı.
Davanın geçmişi
TMK 10. maddesiyle görevli savcı Zafer Kılınç'ın "askeri gizli bilgi ve belgeleri ele geçirme, bulundurma" suçlamasıyla 49'u muvazzaf asker, 357 sanık hakkında hazırladığı iddianamede, sanıklar hakkında 2 yıl ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istenmişti.
İddianamede adı geçen 831 mağdurdan, aralarında devlet memuru, asker ve MİT mensubunun da bulunduğu çok sayıda kişinin suç örgütü tarafından "fişlendiği" iddia edilmişti.
Çete lideri olduğu iddiasıyla suçlanan marina işletmecisi Bilgin Özkaynak ile Narin Korkmaz hakkında, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verileri kaydetmek, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek" suçlarından müebbet ve 9'ar yıl, sanıklar arasındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele hakkında ise "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yasaklanan bilgileri temin etmek" suçlamasıyla 2 ila 6 yıl hapis cezası talep edilmişti.
TMK 10. maddesiyle görevli İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 16 Nisan 2013 tarihinde görülmeye başlanan davada bugüne kadar 44'ü Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olmak üzere tutuklu 69 kişi tahliye edilmişti.
Daha sonra özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin ardından davanın İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi kararlaştırılmış, 5'i asker 10 tutuklunun da bu mahkemece tahliye edilmesiyle 357 sanıklı davada tutuklu sanık kalmamıştı.
20 Ekim 2014'te görülen duruşmada ise Milli Savunma Bakanlığının müdahillik talebi, "suçtan zarar görme ihtimali bulunduğu" gerekçesiyle kabul edilmişti.
3 yıllık yargılama sonunda mütalaasını okuyan Cumhuriyet Savcısı Ali Ertan, dijital verilerin delil niteliği bulunmadığı ve iddianamede ileri sürüldüğü gibi ortada örgütün varlığına dair kanıt olmadığını ifade ederek, tüm sanıkların "örgüt" suçundan beraatini istemişti.
Son Dakika › Güncel › İzmir'deki 'Askeri Casusluk' Davası - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?