Muş Alparslan Üniversitesi araştırma görevlisi Ayhan Tek, "AA gibi TRT Şeş gibi devletin yayın organı olan kurumların Kürtçeye yeni bir gözle bakmaları gerekiyor çünkü bir dil ancak kurumsal çalışmayla, birikimle ilerliyor" dedi.
Anadolu Ajansı (AA) Konferans Salonu'nda düzenlenen Kürtçe Habercilikte Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı'nın ilk oturumu, Prof. Dr. Kadri Yıldırım başkanlığında gerçekleştirildi.
Muş Alparslan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Dç. Dr. Ercan Çağlayan, " Osmanlı'dan Günümüze Kürt Basını" konulu ilk oturumda bildirisini sundu.
Kürt basınının çok geç dönemlerde ortaya çıktığını belirten Çağlayan, Osmanlı basınının ortaya çıkmasından 60-70 yıl sonra 1898'de Kürdistan gazetesinin basılmasıyla Kürt basınından söz edilmeye başlandığını söyledi. Çağlayan, "Kürdistan gazetesinin çıktığı merkezler, aslında Kürt basınının takip edeceği süreci ve geleceği hakkında bize önemli ipuçları vermektedir. Kürdistan gazetesi 1898'de Kahire'de daha sonra Cenevre'de daha sonra da Londra'da yani Kürdistan'ın çok uzaklarında ortaya çıkmıştır ve nevşü nüma bulmaya çalışmıştır" diye konuştu.
Basının bir ekole, bir okula dönüşmesi için öncelikle önemli bir kitlesi olması gerektiğine işaret eden Çağlayan, yayın dilinin milliyetçiliğin en önemli güçlerinden biri olduğunu dile getirdi. Çağlayan, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla Kürtler, geç bir milliyetçilikle tanıştıkları için basın anlamında da Osmanlı'nın son dönemlerinden Cumhuriyet'in ortalarına kadar bir basın geleneği, basın okulu oluşturamamışlardır. Bunda şunlar etkili olmuştur, birincisi Kürtlerde okul oranı çok düşüktü. İkincisi buna bağlı olarak okur yazar oranı da oldukça düşüktü. Akabinde eğitimli bir nüfus çok azdı ve daha önemlisi Kürtlerin büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşıyordu, kentleşmeyi gerçekleştirememişlerdi. Ancak bu iş İstabul'da, Kahire'de, Süleymaniye'de, Bağdat'ta ve Diyarbakır gibi önemli şehirlerde nevşü nema buluyordu."
Kürdistan gazetesinin baskılar nedeniyle 1902'de kapandığını ifade eden Çağlayan, 2. Meşrutiyet'in ardından çok sayıda etnik grubun ideolojilerini, kültürlerini, edebiyatlarını, tarihlerini araştırmak ve gelecek nesillere aktarmak için gazeteler kurduğunu, bunların arasında Kürtçe yayın yapan gazetelerde bulunduğunu anlattı. 1908'de Kürdistan Terakki ve Teavün gazetesinin açıldığını belirten Çağlayan, "Bu gazetelerin hepsinde amaç, Kürtleri dünyadaki gelişmelerden haberdar etmek, Kürtlerin okur yazar oranını artırmak, bölgelerinde okullar açmak, kendi anadillerinde eğitim yapmak ve Kürt kültür, tarih ve edebiyatını araştırmaktı" dedi.
"Bir ulus devlet olarak kurulan Cumhuriyet, bütün farklılıkları kuruluşunda yok saydı" ifadesini kullanan Çağlayan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ulus devletin en önemli özelliği şu: Kendi içerisindeki etnik, dil, kültürel, sosyal ve dinsel bütün farklılıkları tek bir potada eriterek bir şekil vermektir, yani homojen bir toplum oluşturmak, makbul vatandaş yetiştirmek için çaba sarfetmektir. Dolayısıyla Türk olmayan halklar da bu süreçte Türklük potası içisinde asimile edilmeye çalışıldı. 1928'de 'Vatandaş Türkçe konuş' kampanyasının başlatılmasıyla Türkçe dışında bilhassa Kürt coğrafyasında, Kürdistan'da Kürtçe konuşan bütün köylülere para cezası ve hapis cezası verilmeye başlandı. 1931'de çıkarılan Matbuat Kanunu ile Türkiye dışındaki Kürt basını da tamamen yasaklandı. Bu basının, kitapların, dergilerin Kürtçe olması gerekmiyordu, Kürtlerin dili, tarihi, edebiyatına ilişkin olması yeterliydi. Hangi dilde olursa olsun 51. maddeye dayanarak yasaklanıyordu."
12 Eylül dönemine kadar bazı Kürt yayın organlarının çıktığına işaret eden Çağlayan, "12 Eylül ile bunların hepsi yasaklandı. 1983'te çıkarılan kanun ile Kürtçe düşünmek bile yasaklandı ancak 1993'te Özal döneminde bu yasak kaldırıldı ve Kürt basını biraz nefes aldı, Kürtçe kasetler, dergiler çıkmaya başladı. Daha sonra AB uyum paketleri ile Kürt basını biraz daha rahat nefes aldı. Şu anda yayın yapan onlarca gazete ve dergi var fakat bunun yeterli olduğu anlamına gelmez" diye konuştu.
-"Türkiye dışındaki ülkelerde Kürtçe habercilik"
Muş Alparslan Üniversitesi Araştırma Görevlisi Ayhan Tek de Kürtçe yayıncılıkta 1900'lü yılların başında başlayan sansürün, sonraki yıllarda da devam ettiğini, Kürtçe yayınların ya gizliden yapıldığını ya da soruşturma ve toplatılmaya maruz kaldığını belirterek, "Kürtçe'nin ve Kürtçe yayıncılığın bu talihsizliği, Kürtler arasında 'Özal'ın Kürtçe'ye nefes aldıran yasası' olarak bilinen, 1991'deki kanun değişikilğine kadar devam etmiştir" dedi.
"Kürt nüfusun en yoğun olduğu ülke olan Türkiye'de Kürtçe'den bahsetmek on yıllarca neredeyse intiharla eşdeğerken, Türkiye dışındaki ülkelerde ise Kürtçe yayıncılık ve habercilik doğmuştur fakat gelişimini tamamlayamamıştır" ifadesini kullanan Tek, 1939 -1996 yılları arasında 40'a yakın radyonun Kürtçe yayın yaptığını, bunlardan ilkinin ise Bağdat Radyosu olduğunu söyledi.
Kürtçe yayın yapan Filistin ve Erivan radyolarının da Kürtlerin belleği niteliğinde olduğunu dile getiren Tek, yurt dışında Avrupa ve ABD'de de Kürtçe TV ve radyo yayıncılığı yapıldığına değindi.
İlk Kürtçe televizyon yayınının da Kurmanci lehçesiyle 1978'de Musul Televizyonu ile başladığını kaydeden Tek, sonraki yıllarda sayının arttığına dikkat çekti. Tek, bir dilin yaşam atmosferinin ya da ufkunun, o dili konuşanların atmosferinden çok daha geniş olması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bir dilin devlete ait yayın organlarının ya da kurumlarının, aygıtlarının olmadığı bir durumda gelişim göstermesi söz konusu olamaz. Bu ancak bir mucizeyle olabilir. AA gibi TRT Şeş gibi devletin yayın organı olan kurumların bu bilinçle Kürtçeye yeni bir gözle bakmaları gerekiyor çünkü bir dil ancak kurumsal çalışmayla, birikimle ilerliyor."
-"Kürtçenin iyileştirilmesi için devlet daha çok yardımcı olmalı"
Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Tayfun, "Kürtçe Ortak Sözlük ve İmla Kullanımı" konulu konuşmasında, "Kürtçenin Kırmançi ve Zazaca lehçelerinde standardizasyon yok. Bir dilin standartlaştırılması için ortak bir imla kılavuzunun oluşturulması gerekir" dedi.
Tayfun, "Aynı kelimelerin farklı versiyonlarının kullanılması, yanlış kelimelerin kullanımı, yanlış anlama, diğer lehçelerden yanlış çeviri, yabancı dillerden birebir çeviri, dilin sadeliğinin bozulmaması adına kalıplaşmış kelimelerin yerine farklı kelimelerin kullanılması Kürtçede standardizasyonun oluşmamasına sebep oluyor" diye konuştu.
Bazı Kürtçe sözlüklerin olduğunu ancak eksiklikleri bulunduğunu, bu konuda gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini belirten Tayfun, Kürtçe'deki bazı sinonim kelimelerin dile zenginlik kattığını, Kürtçenin iyileştirilmesi için devletin daha çok yardımcı olması gerektiğini sözlerine ekledi. - Ankara
Son Dakika › Güncel › Kürtçe Habercilikte Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı - Son Dakika
Sizin düşünceleriniz neler ?