Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, "Hain darbe girişiminin ardından Türkiye ekonomisi toparlanmaya devam ediyor." dedi.
Özilhan, TÜSİAD'ın 48. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, yeni bir yıla iç politikadan ekonomiye, uluslararası ilişkilerden dünya ekonomisine, yine yoğun bir gündemle girildiğini aktararak, bu yüklü gündemde dikkatlerinin bir dizi güncel tartışmaya yoğunlaşıyor olsa da bu konuların hep aynı temel sorunlardan kaynaklandığını söyledi.
Bu sorunları kökünden çözmedikçe sürekli olarak farklı kılıklarla karşılarına çıktığına işaret eden Özilhan, bu nedenle söz konusu yapısal konuların çözümü için toplumsal mutabakat çağrısı yapmak istediğini anlattı.
Geçen sene dünyada en hızlı büyüme sağlamış ülkelerin pek azında liberal ekonomi ve politika ilkelerinin geçerli olduğuna dikkati çeken Özilhan, "Çin, devlet güdümündeki ekonomilerin bir gün mutlaka çökeceği inancını yerle bir etti. Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin ise boş çıktığını itiraf etmek durumundayız. Dünyanın ekonomik ve siyasi güç dengeleri yeniden oluştuğu, adeta tektonik değişimlerin yaşandığı bu çağda değişimin hızına ayak uydurabilmek için ülkenin hızlı ve etkin karar alması gerekiyor." diye konuştu.
Özilhan, değişime uyum sağlamak ve değişimin geniş kitleleri etkileyen sonuçlarıyla başa çıkmak için birçok ülkede güçlü liderler dönemine girildiğini vurgulayarak, "Peki bu durum liberal değerleri anlamsızlaştırıyor mu? Buna benim cevabım net. Eğer uzun dönem eğilimleri açısından bakıyorsak, ki sadece kendi çıkarımızı değil çocuklarımızın torunlarımızın geleceğini düşündüğümüzde mutlaka uzun dönemli bakmamız gerekiyor, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik rejimler dünyada refah ve barışı sağlamakta açık ara önde." ifadelerini kullandı.
"Değişime alışmak, ayak uydurmak mecburiyetindeyiz"
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Özilhan, Brexit oylaması ve Donald Trump'ın seçilmesinin sağ popülizmin birçok ülkede nasıl güçlendiğini gösterdiğini belirterek, "Günümüzde ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Macaristan, Filipinler gibi ülkelerde güçlü popülist liderler iş başında. Kalabalık halk kitlelerini arkasına almış olan bu liderler, bulundukları ülkenin kültürel kodlarına uygun olarak zenginleri, yabancı ülkeleri, göçmenleri düşmanlaştırarak siyaset yapıyorlar." diye konuştu.
Özilhan, bozulan gelir dağılımı, düşen gelirler, artan işsizlik, derinleşen yoksulluk, toplumsal değerlerdeki çürüme ve yozlaşmanın, birilerini "düşman" ilan edince ortadan kalkmadığını aktararak, "Düşman ilan edilen kesimlere karşı geniş halk kitlelerini seferber etmek, hiçbir sorunu çözmüyor. Sorunlar, teknolojik ilerleme ile gün geçtikçe daha da karmaşık hale geliyor. Çözüm, yine ve ancak demokrasi içinde mümkün." şeklinde konuştu.
"Türkiye ekonomisi toparlanmaya devam ediyor"
Tuncay Özilhan, "İktidar tüm toplumu kucaklamalı, muhalefetin önünü açmalı, sorunlarımızı beraberce aşmak için, daha iyiyi hep beraber bulmak için topluma tartışma ortamı sağlamalı. Muhalefet yapıcı projelerle halka umut aşılamalı." yorumunu yaptı.
Türkiye'nin temel sorunlarının çözülmesi için tüm toplumun net bir vizyon altında kenetlenmesi gerektiğine işaret eden Özilhan, "Vizyonun hayata geçirilmesi için iki şey gereklidir; güçlü siyasi liderlik ve bu vizyonun farklı alanlarda nasıl hayata geçirileceğinin iyi biçimde somutlaştırılması. Vizyonun aşağı doğru uygulanması için farklı kesimlerin bir araya gelmesi, daha fazla istişare yapılması, toplumun tamamının harekete geçmesi gerekir. Yüzde 51'in onayı değil, yüzde 100'ün katılımı hedeflenirse, üstesinden gelinemeyecek problem kalmaz." değerlendirmesinde bulundu.
Özilhan, 2016 yılındaki hain darbe girişiminin ardından Türkiye ekonomisinin toparlanmaya devam ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Son dönemde elde edilen yüksek büyüme hızına rağmen, ekonomide yapısal sorunlar var. Sorunlar karşısında nihai çözüm yerine geçici önlemlerle yetiniliyor. 1990'lardaki ekonomik sorunlarımız adeta bir bir geri dönüyor. TL'nin değerinde yine aşırı dalgalanmalar yaşanıyor. Fiyat istikrarını sağlamak bir yana, enflasyonu yüzde 10'un altında tutmakta zorlanıyoruz. Cari açık, yeniden Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 5'lerine doğru tırmanışta. 2000'li yıllarda makroekonomik istikrarı sağlamakta en etkili politikalardan biri olan bütçe disiplini eskisi gibi değil; bütçe dengesinde bozulma eğilimi başladı."
"Üretmeden tüketiyoruz"
Özilhan, doğrudan yatırımların 10 sene önceki seviyenin yarısına düştüğünü savunarak, "Türkiye'nin toplam net borç stoku Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nın üçte birine dayanmış durumda. Özel sektörün yurtdışı borçları 235 milyar dolara ulaştı. Hanehalkları bile artık daha borçlu. Kredi Garanti Fonu sayesinde geçen sene bankalar reel sektörü finanse etmiş; bu sayede büyüme hızlanmıştı. Fakat kredi artış hızı artık reel olarak durma noktasına geldi." diye konuştu.
Bankacılığın reel sektörü destekleme imkanının kalmadığı yorumları yapıldığına dikkati çeken Özilhan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de bankaların büyümeyi finanse etme kapasitesinin azaldığına dikkati çekiyor. Büyüme, kredi genişlemesine, krediler de yurt dışından borçlanmaya endeksli. Şu veya bu sebepten dolayı yeterli dış kaynak temin edilemezse, ekonominin çarkları dönmez hale gelecek. Şirketler zor durumda kalınca, bankalara geri dönmeyen kredi tutarı artacak. Bankalar kredileri daha da kısmak zorunda kalacak. Biliyoruz ki finansal krizler böyle başlar."
Özilhan, 1990'ların geri gelen sorunlarına ilaveten bir de yeni sorunlar bulunduğuna işaret ederek, "Türkiye üretmiyor. Hem tarım hem de sanayi üretiminde kan kaybediyoruz. 1990'larda tarım ve sanayinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı yüzde 40'ların üzerinde idi. Artık bu oran yüzde 30'ların altına indi. Üretmeden tüketiyoruz. Tüketmek için de borçlanıyoruz." yorumunu yaptı.
Fabrika arsaları ve tarlalarda inşaatların yükseldiğini kaydeden Özilhan, "Büyüme kentsel ranta dayalı olursa, sınırlarını da rant çizer. Nüfus artışı yavaşlayıp, kentleşmenin sınırına gelinince, rantın da sonuna gelinir. Oysa büyümeyi sürekli olarak yüksek seviyelerde tutmak için üretime dayalı bir ekonomik yapı şarttır." şeklinde konuştu.
Özilhan, üretime dayalı olmayan büyüme süreçlerinin sonunun, her yerde hep hüsran olduğunu dile getirerek, şu bilgileri verdi:
"Sağlam temel üzerine kurulmayan yüksek binalar çöker. Türkiye bunu geçmişte gördü. Hem de kaç sefer. Ekonominin temelinin sağlam olması için büyümenin adil rekabete ve üretime dayalı olması gerekir. Adil rekabete ve üretime dayalı bir ekonominin en büyük düşmanı enflasyondur. Enflasyon-kur-faiz sarmalı, 1990'lı yılların kayıp yıllar olarak adlandırılmasına neden olan başlıca dinamiktir. Türkiye ekonomisi bu olumsuz sarmala bir daha düşmemelidir."
"Eğitimdeki geri kalmışlığımız, korkarım daha da vahim hale gelecek"
Özilhan, enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkinin iyi analiz edilerek fiyat istikrarı doğrultusundaki tedbirlerin mutlaka yeniden devreye sokulması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Enflasyon kontrol edilmelidir ki, TL istikrara kavuşsun, değeri tahmin edilebilir olsun. Enflasyonun düşük seviyelerde seyretmediği ve kurun öngörülemediği durumlarda, girişimci hesap-kitap yapamaz ve yatırıma cesaret edemez. Yatırımın getirisini hesaplamak zorlaştıkça, yatırım spekülatif alanlara kayar. Yatırımlar, büyük kazanç umuduyla riski yüksek alanlara yapılır. Hal böyle olunca fabrika yatırımlarının yerini, fabrika arsası yatırımları alır, fabrikalar, konuta AVM'ye döner."
Sağlam bir ekonominin ön şartının, adil rekabet ortamının sağlanması olduğunu kaydeden Özilhan, şu bilgileri verdi:
"Adil rekabet ortamı bir başka temel sorun alanına işaret eder; adil rekabeti hukuk devleti sağlar. Türkiye'nin AB üyeliği yolunda ilerlediği, yargı erkinin bağımsızlık ve tarafsızlığının arttığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün genişlediği, hukuk devletinin güçlendiği yıllar, aynı zamanda, Türkiye'nin tüm tarihi boyunca en yüksek büyüme hızlarına ulaştığı ve yıllık 20 milyar dolarları bulan doğrudan yatırımları çekebildiği yıllardır. Bu süreçte aksama algısının oluştuğu yıllarda ise büyüme düşmüş ve doğrudan yatırımlar azalmıştır. Türkiye hukuk devleti olma doğrultusunda adım attıkça, doğrudan yatırımlar artacak, büyüme hızlanacak, istihdam artacak, AŞ ve iş sorunu hafifleyecektir."
Özilhan, bu çerçeveden bakınca, OHAL'in de son kez uzatılmış olmasını temenni ettiklerini vurgulayarak, "Vatandaşlar açısından OHAL'in etkisi sınırlı olsa da yabancı müteşebbislerin yatırım kararları açısından olumsuz olduğunu biliyoruz." diye konuştu.
Son Dakika › Güncel › Tüsiad 48. Olağan Genel Kurulu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?