17 Eylül 1967: Sivas spor - Kayserispor maçı
Eylül 1967, Sivas - Kayseri maçı… Ya da o günden sonraki adıyla “Kayseri Stadyum Faciası”… Türkiye spor tarihinin en karanlık günlerinden biri, belki de birincisi. 43 kişinin hayatını kaybetmesi, yüzlercesinin ise yaralanmasıyla sonuçlanan bu maç, her ne kadar futbol temelli bir taraftar kavgası olarak yansıtılsa da, olayın siyasi ve ekonomik arka planını göz ardı etmemek gerekiyor. 60’lı yıllarda bu iki komşu şehirden Kayseri, Demokrat Parti iktidarıyla gelen serbest piyasa ekonomisi sayesinde gelişir, sermayede büyük pay sahibi olur ve kendi burjuvasını yaratırken; Sivas kamu yatırımlarıyla ve tarıma dayalı ekonomisiyle ayakta kalmaya çalışıyordu. Öyle ki bu yıllarda Sivas’ın kent esnafı ve yatırımcılarının büyük bölümü dahi Kayserililerden oluşuyor ve bu durum, iki şehir arasındaki çekişmeyi zirveye taşıyordu. Orta Anadolu’nun öncü şehri olmak için verilen bu eşitsiz mücadeleki gerilim, futbolun gerilimiyle birleşince facia kaçınılmaz oldu. İşin bir de çok tartışılan mezhep gerilimi noktası var ki, terazinin bu hassas kefesine yalnızca bir soru işareti bırakmak belki de en doğrusu.
Not: Olayla ilgili detaylı bir araştırma okumak isterseniz, Kenan Başaran’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan "Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası" adlı kitabı bunun için doğru bir kaynak.
1969: Honduras – El Salvador eşleşmesi
Orta Amerika’da yer alan iki komşu ülke 1970 Dünya Kupası elemelerinde eşleşti. Bu iki devlet arasında bir husumet vardı. El Salvador’dan gelip Honduras’a yerleşen göçmenlerin Honduras Devleti tarafından yurtlarına geri dönmeye zorlanması, iki ülke arasındaki gerginliğin ana sebebiydi. 8 Haziran 1969’da Honduras’ta oynanan karşılaşmayı ev sahibi 1-0 kazandı. Bir hafta sonra oynanan rövanşı El Salvador 3-0 kazanınca 27 Haziran 1969’da Meksika’da baraj maçı oynandı. Maçı 3-2 kazanan El Salvador, Dünya Kupası vizesi için Haiti’yle karşılaşma hakkı kazandı. Maçın ardından iki ülke arasındaki gerilim iyice arttı ve 14 Temmuz 1969’da savaş resmen başladı. 100 saat süren savaşta yaklaşık 3000 kişi yaşamını yitirdi. Eşleşmenin ardından çıkan savaş, literatüre "Futbol Savaşı" olarak geçecekti.
21 Kasım 1973: Şili - Sovyetler Birliği Dünya Kupası eleme maçı
Futbol tarihinin en garip maçlarından biri Kasım 1973’te Şili - Sovyetler Birliği arasında oynandı; tabii "Oynandı." demek ne kadar mümkünse... 1974 Dünya Kupası grup elemelerinde birbirleriyle eşleşen Şili ve Sovyetler Birliği arasındaki ikinci grup maçı, Sovyetler Birliği’nin sahaya çıkmaması sebebiyle hiçbir zaman pratiğe dökülmedi. Şili’nin başkenti Santiago’da bulunan Estadio Nacional’ın çimlerine ayak basmak istemeyen Sovyetler Birliği’nin bu tepki için son derece haklı bir gerekçesi vardı: O stadyum, ülkede iktidarı ele geçiren diktatör Pinochet tarafından muhalifler için bir toplama kampı olarak kullanılıyordu. 11 Eylül - 7 Kasım 1973 tarihleri arasında sayısız işkence ve ölüme ev sahipliği yapan bu sahada maça çıkmaktansa hükmen mağlup olmayı seçen ve futbolun sadece futbol olmadığını bir kez daha gösteren Sovyetler Birliği, bu maçın sonunda Dünya Kupası hayallerine veda etti. İşin daha da ilginciyse, sahaya çıkarak sembolik başlama vuruşunu yapan Şili Milli Takımı’nın topu Sovyetler Birliği kalesine göndermeyi ihmal etmemesiydi. O gün, o kanlı stadyumun tribünlerini dolduranlarsa tabii ki halk değil, Pinochet’nin üniformalı askerleriydi.
1974: Doğu Almanya – Batı Almanya Dünya Kupası maçı
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Berlin’e örülen bir duvar ile Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan Alman devletlerinin yeşil sahada karşılaştığı tek maç. Bugün bile hâlâ tartışılan ve futbol klasikleri arasına giren karşılaşma, 1-0 Doğu Almanya’nın üstünlüğü ile bitti. Maçın öncesinde liderlerin tartışmaları, sonrasında ise Batı Almanya’nın yenilgisi çok konuşuldu. Kupayı şampiyon olarak tamamlayan Batı Almanya’nın daha iyi kura için yenildiği iddia edilmiş, 8 Mayıs 1974’teki FC Magdeburg-Milan maçından tatmin olmayan Doğu Almanya ise propaganda için iyi bir şans bulmuştu.
13 Mayıs 1990: Dinamo Zagreb - Kızılyıldız maçı
Tarihler 13 Mayıs 1990’ı gösterdiğinde Avrupa’nın tek sosyalist rejimle yönetilen ülkesi Yugoslavya’da bir futbol maçı, büyük bir şeyin başlangıcı olacaktı. Maçtan bir ay önce Hırvatistan’da bağımsızlık yanlısı Franjo Tudman’ın lideri olduğu yeni hükümet yönetime gelmişti. Bu yönetim, o dönemin Sırp lideri Slobodan Miloševic ile görüş ayrılıklarına sahipti. Miloševic, Sırplar tarafından yönetilen merkeziyetçi bir yapının olması gerektiği fikrine sahipti. Yugoslavya içerisinde ayrılıklar olmasına şiddetle karşı çıkıyordu.
Maç, Zagreb’de Maksimir Stadı’nda oynanıyordu. Şampiyonluğunu garantilemiş olarak gelen Kızılyıldız, aynı zamanda Sırp milliyetçiliğiyle tanınan Arkan (Zeljko Raznatovic) liderliğindeki 3000 kadar Delije taraftar grubuyla geliyordu. Dinamo Zagreb’in taraftar grubu Bad Blue Boys’un (BBB) da hazırlık yaptığı biliniyordu. Maç başladıktan kısa bir süre sonra Delije grubu, önlerindeki telleri aşıp sahaya indi, BBB de buna hemen karşılık verince ortalık bir anda savaş alanına döndü. Kızılyıldız oyuncuları sahayı hemen terk ederken, Dinamo Zagreb’li futbolcular sahada bekliyorlardı. Polislerin çoğunluğunun Sırplardan oluştuğu bir ortamda BBB, hem Delije hem de polislerle çatıştı. Polislerin BBB’ye sert müdahalesini gören Dinamo Zagreb’liler olaya müdahale edemiyordu, biri hariç... 21 yaşındaki takım kaptanı Zvonimir Boban'ın, Hırvat taraftarlardan birine sert müdahalede bulunan bir polise attığı uçan tekme, daha sonra Hırvatlar için bir simgeye dönüşecekti. Daha sonra dokuz maç ceza alan ve milli takımıyla 1990 Dünya Kupası'na gidemeyen Boban'ın bu tekmesi, patlamaya hazır Balkan topraklarındaki ortama kibrit attı ve Yugoslavya'nın dağılmasıyla sonuçlanacak iç savaşın başlangıcını tetikledi.
1991: Hajduk Split - Partizan maçı
Hajduk Split ile Partizan arasında oynanan bu maçta sembolik açıdan çok daha büyük bir olay gerçekleşti. Dinamo Zagreb-Kızılyıldız maçında çıkan olaylardan dolayı bu maça deplasman takım taraftarının gelmesine izin verilmemişti. Hırvat taraftarlar, Partizan 2-0 öne geçtikten sonra maç oynanırken sahaya girerek Yugoslavya bayrağını indirip yaktılar. Yıllardır dostluk içinde yaşayan ve aynı payede buluşan bu halklar için artık her şey bitmişti. Hırvatlar bağımsızlık istiyordu. Onları beraber yaşadıkları diğer halklarla bir arada tutan Yugoslavya bayrağını yakmak, bir dönemi kapatıp yenisini açacaktı.
Ekim 1996: Ankara Karması - Lagos Karması dostluk maçı
1996 yılında, İslam ülkelerini bir araya getirerek G8’e alternatif D8 isimli bir örgüt kurmayı hedefleyen dönemin Türkiye Başbakanı Necmettin Erbakan, bu amaçla yaptığı Nijerya gezisinden bir dostluk maçı projesiyle geri döndü. Ne var ki organize edilen maç, milli takım düzeyinde değil Ankara ve Lagos karmaları arasındaydı. 29 Ekim 1996 günü Ankara 19 Mayıs Stadı’nda yapılan maçı 3-2 Ankara karması kazandı. Maça damgasını vuransa, dönemin federasyon başkanı Şenes Erzik’in tepki göstererek maça katılmaması oldu. Erzik, maçın oldu bittiye getirildiği ve milli takım düzeyinde oynanmadığı gerekçesiyle maçı protesto ederken, Türkiye futbolcularıysa sahaya "Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i çok seviyoruz" yazılı bir pankartla çıktı. Maç, ertesi günün gazetelerinde "Erbakan’ın maç skandalı" başlığıyla kendine yer buldu.
1998: ABD - İran Dünya Kupası maçı
İran İslam Devrimi’nden sonra ABD ile İran arasındaki gerilim hiç azalmadı. Bugün bile savaşma ihtimali olan bu iki devlet, 1998’de futbolun en büyük organizasyonunda eşleşti. İki takım da iddiasızdı ancak birbirleriyle oynayacakları mücadeleyi yeşil sahanın dışına da taşıdılar. ABD’ye karşı olan tüm ülkelerin İran’ı tuttuğu ve sonunda da İran’ın 2-1 kazandığı maç, politika-futbol ikilisi denilince akla gelen ilk olaylardan bir tanesi. Maça İran’ın "Bismillahirrahmanirahim" pankartıyla çıkması, karşılaşmadan bir sene önce iktidara gelen nispeten ılımlı Mehdi Mahdavikia yönetiminin galibiyetten sonra normalleşeceği haberleri ve siyasilerin açıklamalarıyla hiçbir zaman unutulmayacak bir futbol klasiği hâline gelen mücadele; tüm dünya tarafından da ilgiyle takip edilmiş, haftalarca ana haberlere konu olmuştu.
21 Ağustos 2002: Bosna Hersek - Yugoslavya Federal Cumhuriyeti maçı
Dağılan bir ülkenin ve yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği bir savaşın ardından, Bosna Hersek ve Yugoslavya Federal Cumhuriyeti - bugün geriye kalan adıyla Sırbistan - arasındaki ilk maç 21 Ağustos 2002’de Saraybosna’daki Koşevo Stadı’nda oynandı. Savaşın ve soykırımın ardından iki takımın ilk kez karşı karşıya geldiği bu maç, her ne kadar "barış maçı" sloganıyla oynansa da tribünlere barış hâlâ gelmiş değildi. Sırp taraftarların bulunduğu doğu tribününden yükselen, Sırp savaş suçluları Ratko Mladic ve Radovan Karadzic lehine yapılan sloganlar olayların fitilini ateşledi. Polis kordonunun engellemeye yetmediği ve maçın ardından sokaklara sıçrayan olayların sonucunda 19’u polis olmak üzere onlarca kişi yaralandı ve sekiz kişi tutuklandı. Maç sonunda skor tabelasında yer alan sonuç ise 2-0 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti lehineydi.
Paolo Di Canio - Nazi selamı
İtalya’nın efsane oyuncularından Paolo Di Canio sadece golleriyle değil, siyasi görüşüyle de çok konuşuldu. Bir gol sevincinden sonra Nazi selamı veren ve faşist Benito Mussolini’yi desteklediğini açıkça belli eden Di Canio, bir furyanın başlamasına vesile olmuştu. Bugün de faşizmi öven pankartlar açan Lazio taraftarının sevgilisi Di Canio’dan sonra birçok futbolcu da Nazi selamı vermiş ve futbolu yeşil sahaların dışına taşımıştı.
Hazırlayan: Alperen DELİBAŞ, Melike YILANCI, Anıl Baran DOĞAN, Mert DEMİRCİOĞLU
Son Dakika › Spor › Futbol hâlâ sadece futbol değil - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?