Süper Lig'de ilk maçına 17 yaşında çıkan, U15'ten bu yana ay-yıldızlı formayı sırtında taşıyan ve Milli Takımın son kadrosunda yer alan Gökhan Arkan, Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) Tam Saha Dergisi'ne röportaj verdi.
Soru-cevap şeklindeki röportaj şöyle:
- 1 Ocak 1995 Çekerek, Yozgat doğumlusun. Öncelikle nasıl bir çocukluk geçirdin?
Futboldan önce bir çocukluk hayatım yok gibi. Çünkü futbola çok erken başladım. 8-9 yaşındaydım futbola başladığımda. Kendi isteğimle, kendi başıma bizim oradaki yerel bir
spor kulübe gittim. Oraya yazıldım. Seçmelere katıldım. Başarılı oldum ve seçildim. Sonra da yoluma devam ettim.
- Aileni tanıyabilir miyiz? Baban, çalışıyorsa annen ne işle meşgul? Kaç kardeşsiniz? Ailenizde senden başka profesyonel olarak sporla uğraşan birileri var mı?
Annem ev hanımı, babam memur emeklisi. Yozgat'ta doğsam da Ankara'da büyüdüm. Üç kardeşiz. İki ağabeyim var. Babam Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda memurdu. Ailemizde benden önce futbol oynayan tek kişi babamın kuzeni Murat amcamdı. Onun dışında başka futbolcu yok. Ağabeylerimin birisi 30 yaşında, evli ve çalışıyor. Diğeri okulu yeni bitirdi.
- Eğitim durumun nedir? Okula devam ediyor musun?
Liseden mezun olana kadar düzenli bir şekilde okuyabildim.
Aksaray BESYO'da kaydım var. Hala okuyor gözüküyorum. Elimden geldiğince okula gitmeye çalışıyorum. Ama tabii okulla futbol oynadığım şehir farklı olunca devam edebilmek de pek mümkün olmuyor. Her şeye rağmen okulu tamamlayıp mezun olmaya kararlıyım.
- Futbola olan yeteneğini ilk kim keşfetti?
Kimse bana, "Sende yetenek var, git bir kulübe kaydol" demedi. Kendi içimde bu his vardı. Arkadaşlarımla mahallede oynarken hep futbolcu olmayı istedim. Bunun üzerine de kendi başıma, ailemden habersiz gittim ve bir kulübe yazıldım. Bizim zamanımızda okul takımları vardı. Beni orada Beden Eğitimi Öğretmenim keşfetti sayılabilir. Benim için, "Çok iyi bir yetenek" derdi. Ailem de hocamın bu sözleri üzerine bendeki yeteneğin farkına vardı. Futbola başladığım Sincan Belediyespor'da hep kendimden çok üst yaş gruplarıyla oynadım ve kulübümde çok çabuk yükseldim.
- Peki, kaleci olmayı nasıl tercih ettin?
Önce sağ açıktım. İdmanlarda hoca beni kanatta daha çok beğeniyordu. Kaleci olmayı kendim istedim. Sağ açık oynuyordum ama içimde bir isteksizlik vardı. Genelde ağabeylerimizle yaptığımız maçlarda kendi isteğimle kaleye geçerdim. Üç direk arasında olmayı daha çok seviyordum. Hocama da bunu söyledim. Ama önce, "Kanatta çok iyisin. Burada devam edeceksin" diyerek karşı çıktı. Bir gün kalecilerden birisi idmana gelmeyince "Aranızda kaleye geçmek isteyen var mı?" diye sordu. Hemen atladım ve kaleye geçtim. Hoca da benim kalede çok daha yetenekli olduğumu gördü ve o günden sonra kaleden hiç çıkamadım.
- Sincan Belediyespor'da nasıl bir altyapı eğitimi aldın?
Sincan'da iki seneye yakın oynadım. Sonra Ankaraspor'a geçtim. Asıl altyapı eğitimini oradan aldım. Şimdiki Osmanlıspor, o zaman Ankaraspor'du. 12 yaşında transfer olduğumda profesyonel futbolcu olarak imza attım. Sincan'da üst yaş gruplarıyla oynadığım için eğitim biraz daha iyiydi. Benim yaş gruplarım top tekniği çalışırken ben onları çabuk geçip, üst seviyelerde çalışmaya başlamıştım. Bunun da bana çok katkısı var. Ankaraspor'a geçtiğim zaman asıl eğitimim başlamış oldu. O zaman düzenli bir altyapısı vardı. Çok iyilerdi. U15 Türkiye Şampiyonu olmuştuk. Çok şanslıyım bu yüzden de...
- Sincan Belediyespor'dan Ankaraspor'a transfer hikayeni anlatır mısın?
Burada okul takımlarının büyük katkısı oldu. Ankara Atatürk İlköğretim Okulu'nda öğretimime başlamıştım. Oradan da
İbn-i Sina Lisesi'ne gittim. Atatürk İlköğretim Okulu'nda beşe beş küçük sahada oynuyorduk. Orada bazen kaleci, bazen forvet oynuyordum. Hatta komik bir hatıram da var. Frikiklere çok çıkmazdım. Ama geride olduğu zaman ben kullanırdım. Ceza sahasına yakın bir frikik oldu. Topun başına gittim. Hakem baktı ve bana, "Gerçekten sen mi vuracaksın? Ne işin var burada?" dedi. Vurdum ve gol oldu. Güzel bir hatıraydı benim için. Orada beni Gençlerbirliği'nin scout ekibinden birileri de izliyordu. Bana, "Seni Gençlerbirliği'ne denemeye alacağız" dediler. Ankaraspor'a gitmeden önce 6 ay kadar Gençlerbirliği'nde eğitim aldım. Önce orada başladım. Seçmeye gittik. Ailemin beni fark edişi de bu dönemde oldu. Gençlerbirliği'nin beni istediğini babama anlattım. Çok sağ olsunlar, ailemden büyük destek gördüm. Hiçbir zaman bana, "Sen yapamazsın" demediler. Babam beni hep kendi götürdü. Çok desteği oldu bana... Gençlerbirliği'nde deneme sürecine girdiğimde çok beğenildim. O aralar Danone Kupası maçları oluyordu. Aslında benim hızlı yükselişimin nedeni orasıdır. Gençlerbirliği'nde oynadığım için beni orada seçtiler hemen. Ondan sonra 12 yaşındayken Fransa'da bir turnuvaya katıldım ve dönüşte profesyonel imzayı attım. Bana çok büyük bir talep olmuştu. Altyapı eğitimimin büyük bir kısmını Ankaraspor'da aldım. O zaman altyapıya büyük önem veriliyordu. Hocalarımız Türkiye genelinde iyi oyuncuları bulmaya çalışıyordu. Çok geniş kapsamlı araştırmalar yapıyorlardı. Ben de iyi bir jenerasyona denk geldiğim için çok şanslıydım. 2010'da Ankaraspor kapanıp bütün oyuncular Ankaragücü'ne geçince ben de Ankaragücü'nün altyapısında eğitimime devam ettim.
- 2015'te 20 yaşındayken şimdiki kulübün Çaykur Rizespor'a transfer oldun. Transfer hikayeni bizimle paylaşır mısın?
O dönemde Ankaragücü'nde oynuyordum. Yaşım genç olmasına rağmen iki senedir düzenli forma giyiyordum. Süper Lig'den düştüğümüz sezonun son döneminde oynama fırsatı bulmuştum. 2. Lig'de de 18 maça çıktıktan sonra düzenli forma giymeye başladım. Kaleyi bana emanet ettiler. TFF 1. Lig'de de oynadım. Teklifler gelmeye başladı. En ciddi teklif Çaykur Rizespor'dan gelmişti. O zaman takımın başında Hikmet Karaman vardı. Kaleci antrenörü de Ahmet Ziya Yüce'ydi. Ahmet Ziya Hocam görüşmemizde bana, "Seni daha önce izlediğimde çok büyük kaleci olacağını bildiğim için transferin konusunda çok ısrar ettim. Gaziantepspor'da çalıştığım dönemde de seni çok istemiştim ama olmamıştı" dedi. Bana bu kadar güvenilmesi çok güzeldi. Bu nedenle Çaykur Rizespor'u tercih ettim.
- Geçmişte birlikte yola çıktığın arkadaşının çoğu futbolcu olamadı ama sen başardın. Diğer arkadaşlarına göre neleri farklı yaptın da bugün A Milli Takım kadrosundasın?
Benim artılarımdan biri çok küçük yaşta profesyonel olmaktı. 12 yaşında profesyonel olmak üzerime ciddi bir sorumluluk yüklemişti. Amatör arkadaşlarım, "Futbolu bırakıyorum, oynamayacağım" dediği zaman kimse hesap soramazdı. Ama ben profesyoneldim, futbolu çok seviyordum ve çalışmak zorunda olduğumu biliyordum. Gerçekten de çok çalışarak bu seviyelere geldim. Ankaraspor'daki ortamın çok iyi olduğunu söylemiştim. O dönemde benimle birlikte birçok oyuncu çıktı. Şimdi Bursaspor'da oynayan Furkan Soyak, Emre Taşdemir ve Onur Atasayar, dönemin Ankaraspor'unda takım arkadaşlarımdı.
- Basamakları teker teker çıkan bir oyuncusun. Bu sezon Çaykur Rizespor ile Süper Lig tecrübesi yaşıyorsun. Diğer liglerle Süper Lig arasındaki farkları bize anlatır mısın?
Geçen sezon TFF 1. Lig'de şampiyon olduk biliyorsunuz. Bu sezon da Süper Lig'de oynuyoruz. Aradaki fark kesinlikle kalite... Oyuncular daha kaliteli, daha bilinçli. Ne yaptıklarını biliyorlar. Girilen pozisyon sayısı az ama sonuçlandırma oranı daha yüksek. Herkes bilinçli bir şekilde kompakt oynamaya çalışıyor. Bu yüzden Süper Lig daha zor.
- Bugüne kadar U15, U16, U19 ve Ümit Milli Takım formalarını terlettin. Bugün ise A Milli Takım kadrosundasın. Burada olmanın farkı ne? Duygularını bizimle paylaşır mısın?
A Milli Takım'da olmak, bu forma için çalışmak, antrenman yapmak, oturmak, kalkmak, her şeyiyle çok farklı. Gerçekten tarif edilemez bir mutluluk. Çok sorumluluk gerektiren bir forma var sırtımızda. Alt yaş gruplarında oynarken aslında hep buranın hayalini kuruyordum. "İnşallah bir gün A milli oyuncu olabilirim" diyordum. Bu hayalim ve duam gerçekleşti. Çok mutluyum. Zaten önemli olan buraya gelip gitmek değil, kalıcı olmak. Benim hayalim, hedefim A milli formayı en iyi şekilde taşıyıp kalıcı olmak.
- A Milli Takım'da nasıl bir ortam buldun?
Herkes çok samimi. Hiçbir şekilde art niyet yok. Çok sevecen ve çok cana yakınlar. Ben ilk kez geliyorum ama hiç yadırganmadığımı gördüm. Zaten oyuncuların çoğunu tanıyorum. Ağabeylerimle, kardeşlerimle birlikte de oynadık. Çok çabuk alıştım. Sanki ilk kampım değilmiş gibi. Çok güzel bir ortam var.
- Geçmişte A Milli Takım'a yükselen bazı oyuncuların daha sonra kariyerlerinde gerilemeler yaşadığına şahit olduk. Böyle bir tehlikenin farkında mısın?
Gerçekten de böyle örnekleri hepimiz biliyoruz. Bunun tek sebebi bence rehavete kapılmak. "Ben oldum, artık en üst düzeye gittim, bu benim için yeterlidir" demek çok tehlikeli. Ama ben Milli Takım'ın ne kadar değerli olduğunu çok iyi biliyorum. Buraya bir anda gelmedim. Basamak basamak tırmandım. Her aşamayı gördüğüm için geldiğim yerin kıymetini çok iyi biliyorum. Burada kalıcı olmak için her zaman daha iyisini yapmak zorunda olduğumun farkındayım.
- Acaba oyuncu rehavete kapıldığını fark etmiyor olabilir mi?
İnsan ne yaşadığını çok fazla anlayamıyor. Çünkü halihazırda devam eden bir kariyerin var. Bunun için dışardan bir göz lazım sana... Çok inandığın, çok güvendiğin, seni yönlendirebilecek bir göz olduğu zaman bu durum değişir. Yaptığın yanlışları, hataları göremiyorsun. Ama senin yanında böyle birisi olduğu ve sana hatalarını söylediği zaman olay çok farklı oluyor. İdrak etmen kolaylaşıyor. "Ben bunu nasıl yaptım" deyip, oturup düşünme şansın oluyor.
- Var mı böyle bir gözün?
Evet, böyle bir gözüm var. Çok şükür buraya gelmemde çok etkisi var. Futbolda inişler, çıkışlar, sakatlıklar oluyor. Bu durumda beni yönlendiren, bana yardım eden çok önemli bir göz var. İsim söylemeyeyim, bana kalsın.
- Genç bir kaleci olarak kendini geliştirmek için neler yapıyorsun? Kendine hangi sporcuları örnek alıyorsun?
Kalecilik hata kaldırmayan bir yer. En iyisi olmak için her zaman ekstra çalışmak gerekir. "Bu bana yeter" dediğimiz anda geriye gideriz. Kalecilikte pozisyon açısı ve zenginliği çok farklı olduğu için her şeye çalışmamız gerekiyor. Kariyerini beğenerek takip ettiğim kaleciler elbette var. Buffon müthiş bir kariyere sahip. Kaç yaşında transfer yaptı mesela... Hala aynı seviyede oynayabiliyor. Neuer başka bir örnek. Çok üst düzeyde bir kaleci.
- Çaykur Rizespor'la sözleşmeni 3 yıl daha uzattın. Kendine nasıl bir kariyer planı yaptın?
Bu sözleşmeyi uzatmak için başkanımla konuşurken dışardan gelen teklifler de vardı. Takım şampiyon olurken iyi bir performans sergilemiştim. Başkanımızla konuşurken ben hedeflerimden, o da benimle ilgili düşüncelerinden bahsetti. Ben Avrupa'da oynamak istiyorum. Orada oynamanın beni daha üst düzey bir kaleci haline getireceğini düşünüyorum. Çaykur Rizespor'un ise sürekli bir düşüp bir çıkan takım imajı var. Öncelikle bu imajı yok etmek istiyoruz. Takımdaki düzeni sağlamak için, "Ben burada varım. Önce bunu başaralım. Ondan sonra nasip olursa önümüze bakalım" dedim. Gönül rahatlığıyla da sözleşmemi uzattım.
- En büyük hayalin nedir? Kendini nerelerde görmek istiyorsun?
En severek izlediğim lig, Premier Lig... Zaten neredeyse bütün futbolcuların da hayalidir.
- Aslında Avrupa'nın büyük liglerinde oynamanın çok uzak bir hedef olmadığını da biliyoruz. Başaranlar var.
Evet, bu durum aşıldı aslında. Önceden, "Türk oyuncusu gidemez, yapamaz" derlerdi. Ama şimdi Enes'ler var, Çağlar'lar, Cengiz'ler var... Bu kabuğu kırdık artık. İnşallah devamı da gelecek. Umarım bir gün İngiltere Premier Lig nasip olur.
- Hatalı bir gol yediğin zaman bunun üstesinden nasıl gelirsin?
Kalecilik pozisyonunda yaptığınız bir hata golle sonuçlanıyor. Telafi şansımız yok. Oyuncular gibi değiliz. Bunu da bildiğimiz için o golü çabuk unutmamız ve geriye dönmememiz lazım. Bunun hata olduğunu biliriz; düzeltmek için çalışırız ya da başka formüller buluruz. Takılıp kalırsak ileriye gidemeyiz. Onu unutup hemen yenisine hazırlanmalıyız. Onun için arkaya bakmamak gerekiyor.
- Kariyerinde seni en çok etkileyen maç ya da maçlar hangileri?
Unutamadığım maçlardan birisine Ümit Milli Takım'la çıkmıştım. Almanya'ya karşı oynamış ve 1-0 kaybetmiştik. Rakip çok iyi bir takımdı. Timo Werner, Leroy Sane gibi çok önemli oyuncuları vardı. O maçı unutamam. Çaykur Rizespor'da oynadığım ilk Süper Lig maçı da benim için unutulmaz. 2015-16 sezonunun son maçıydı ve rakibimiz Başakşehir'di. Edin Visca'dan yediğimiz golle 1-0 yenilmiştik. Bir de Ankaragücü'nde çok genç yaşta Kardemir Karabükspor'a karşı oynadığım Süper Lig maçı var. 2011-12 sezonuydu ve ben henüz 17 yaşındaydım. O maçı 3-1 kaybetmiştik. Çok heyecanlıydım ve ciddi birkaç hata da yapmıştım. O kadar heyecanlıydım ki, ilk yarının nasıl bittiğini bile anlayamamıştım.
- Senin adında ve soyadında Türkiye'de bir tane daha Gökhan Akkan var. Kendisi 1998 doğumlu ve Evkur Malatyaspor'un oyuncusu. Tanışma fırsatın oldu mu?
Evet, tanıştım. Devre arası kampında aynı yerdeydik. Gökhan Mersin'de oynamaya başladı, adı duyuldu. Beni arayanlar oldu. "Senden bir tane daha var. Sen oraya gidip mi oynuyorsun?" diye espriler oldu. Ben de takip ettim, kimdir nedir diye... Tanışma fırsatı da oldu. Akrabalık var mı diye merak ettim ve sordum kendisine, "Yok abi, isim benzerliği" dedi. Mersinli kendisi... Çok şaşırdım gerçekten.
- Boş zamanlarında neler yaparsın, hobilerin neler?
Kitap okumayı, sinemaya gitmeyi çok severim. Play-Station da oynarım ama çok fazla üstüne düştüğüm de söylenemez. Dışarı çıkıp yalnız başıma yemek yemekten keyif alıyorum. Yemek ayırt etmem ama ete karşı ayrı bir düşkünlüğüm var.
Sizin düşünceleriniz neler ?