Yargıtay Başkanı Ali Alkan, demokrasinin, belki de en güçlü olduğu farklı düşünceleri içinde barındırma yönünün aynı zamanda onun risk potansiyelini de oluşturduğunu belirterek, "Ancak bu risk potansiyeli, kendisini koruma saikiyle başvurulacak otoriter yöntemleri meşru hale getirmez ve kendisini otoriter garanti mekanizmalarına bağlamasına meşru bir dayanak oluşturmaz" dedi.
2013-2014 Adli Yılı, düzenlenen törenle başladı.
Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bazı bakanlar, HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, yüksek yargı mensupları katıldı.
Törende, Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çok Sesli Korosu konser verdi.
Açılış konuşmasını yapan Yargıtay Başkanı Ali Alkan, 2013-2014 Adli Yılı'nı, "hak ve özgürlüklerin hayata geçirildiği, her türlü şiddet ve nefret söyleminin terk edildiği, insanların birbirlerini farklılıklarıyla kabul ettiği, hukuk devleti idealine ulaşma yönünde atılan demokratik adımlarla büyük mesafelerin alındığı, barış içinde geçen bir yıl olmasını" dileyerek açtı.
30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutlayan Alkan, Cumhuriyeti armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, aziz şehitleri ve hayatını kaybeden yargı mensuplarını andı.
Ali Alkan, Türkiye'nin üzerinde bulunduğu toprakların, binlerce yıldır farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığını, Türkiye'nin tarihsel tecrübesinin, bu coğrafyada yaşamış toplulukların, milletlerin, devletlerin, dinlerin ve kültürlerin tüm özelliklerini kapsayan ortak bir mirasın zenginliğinden meydana geldiğini söyledi.
Türkiye'de yaşayan her ferdin, ırkı, inancı, dili ve rengi ne olursa olsun bu mirasın bir parçası olduğunu ifade eden Alkan, insanların birbirlerini farklılıklarıyla kabul ederek barış ve huzur içinde yaşamasıyla öne çıkan bu zenginliğin, toprakları bir hoşgörü diyarı haline getirdiğini kaydetti. Alkan, "Bu coğrafyada yaşayan insanlar, dirlik ve düzenin sihirli anahtarı olarak farklılıkları kabullenmeyi keşfedip, barış toplumuna açılan kapılardan hep birlikte girmişlerdir" dedi.
İnsanı insan yapan en önemli özelliklerinden birisinin de düşünebilme ve düşüncesini ifade edebilme yeteneği olduğunu vurgulayan Alkan, insanların, bu yetenekleri sayesinde başkalarıyla iletişim kurabildiğini ve kendilerini her yönden geliştirebildiklerini anlattı.
İletişimin, insanların birbirlerini anlamalarını ve iyi olanı birlikte tasarlamalarını sağlayacak çok önemli bir araç olduğunu vurgulayan Alkan, şunları kaydetti:
"İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri ve birbirleriyle iletişim kurabilmeleri, toplumsal düzenin bizzat toplum tarafından sağlam bir şekilde oluşturulmasını ve sağlıklı biçimde korunmasını temin eder. Düşüncesini özgürce ifade edebilen her bir kesim; kendisini olduğu gibi anlatma imkanını bulacak, böylece farklılıkların birer zenginlik olduğu kabullenilecek ve müşterek yönler keşfedilip birlikte yaşamanın şifreleri ortaya çıkarılacaktır."
-İfade özgürlüğüne müdahale
İnsanların düşüncelerini özgürce ifade etmeleriyle uygarlığın bu aşamaya geldiğini söyleyen Alkan, şöyle devam etti:
"Ne var ki tarih farklı düşünenlerin maruz kaldığı üzücü olaylara şahitlik etmiş ve maalesef bugün de devam etmektedir. İfade özgürlüğüne meşru olmayan nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük toplumsal müzakereyi engelleyecek ve uzlaşma zeminine giden yolları kapatacaktır. İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edemedikleri toplumlarda, bunun bedelinin çok ağır ödendiği ve ifade edilemeyen taleplerin birer sosyal risk ve manipülasyon alanı olarak ortaya çıktığı tarihsel tecrübeyle gözlemlenmektedir. Bir düşünce ve kanaate sahip olma, bunu açıklama, yayma ve uygulama hakkının meşru sınırlar içerisinde gerçekleşebilmesi için devlet bazen bir düşüncenin açıklanmasını izleyici, bazen imkan sağlayıcı, bazen de siyasal partilerin iktidara gelmesinde olduğu gibi, bizzat uygulayıcı konumda olması gerekebilir. Hiçbir durumda devlet, izlemek, imkan sağlamak ya da uygulamak zorunda olduğu düşünce karşısında beğenmemek biçiminde bile olsa tavır almamalıdır."
Başkan Ali Alkan, ifadenin açıklanma biçiminin, en az içeriği kadar önemli olduğuna işaret ederek, başka düşünce ve kanaate tahammülü olmayan, düşmanca ifade yöntemlerinin ifade özgürlüğü talebiyle çeliştiğini söyledi.
Alkan, ırkçılık, şiddete çağrı ve nefret söylemi içeren söz ve davranışların ifade özgürlüğü kapsamında düşünülmesinin mümkün olamayacağını vurguladı.
-Şiddet ve nefret tehlikesine karşı
Başkan Ali Alkan, son yıllarda, dünyada ve Türkiye'de şiddet ve nefret söyleminin bir ifade biçimi olarak ortaya çıktığını ve yaygın olarak kullanıldığının üzülerek görüldüğünü ifade etti.
İfade özgürlüğüne yönelik bu somut şiddet ve nefret tehlikesine karşı kamu otoritelerinin, siyasi ve sosyal liderler ile sivil toplumun birlikte adım atması gerektiğini belirten Alkan,"Her türlü düşüncenin açıklanması ve siyasi partiler aracılığıyla hayata geçirilmesi, Anayasada da ifade edildiği gibi, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez bir unsurudur" diye konuştu.
Alkan, Anayasa'nın, din ve vicdan özgürlüğü ile bireylerin içsel düşünce serbestliğini, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile tekil olarak düşüncelerini ifade edebilmelerini, basın özgürlüğü ile düşüncelerini kitlelere yayabilmeyi, toplantı ve gösteri özgürlüğü ile düşüncelerini birden fazla kişiyle bir araya gelerek ifade edebilmelerini, dernek kurma özgürlüğü ile düşüncelerini hayata geçirebilmelerini ve siyasi parti kurabilme ve üye olabilme özgürlüğü ile de düşüncelerini iktidara gelerek uygulayabilme özgürlüğünü garanti altına aldığını vurguladı.
-Eğitim sistemi özgür düşünceyi sağlamalı
Bireylerin öncelikle özgürce düşünebilmesi esasını hayata geçirecek temel hakkın, din ve vicdan özgürlüğü olduğunu söyleyen Alkan, şöyle devam etti:
"Herkesin istediği gibi düşünebilmesi, yaşayabilmesi ve inanabilmesi bu yolla sağlanabildiğinden, vicdanı ve düşüncesi özgür kişilerden müteşekkil gelişmeye açık toplum bu özgürlük sayesinde oluşturulabilecektir. Bunu gerçekleştirebilmek için de eğitim sisteminin özgür düşünceyi sağlayıcı biçimde kurgulanması, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, gerek düşünce gerek yaşayış olarak, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, özgür düşünceyi geliştirici felsefi yaklaşımların ve ifade çeşitliliğinin zenginleşmesine imkan sağlayacak biçimde sanattanedebiyata kadar her türlü yöntemin geliştirilmesi, sivil toplumun sahip olduğu düşüncelerini yayabilmesi ve uygulayabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması bu özgürlüğün gereklerindendir."
-Demokrasinin özü
Ali Alkan, demokrasinin özünün, temel hak ve özgürlüklerle çoğulculuk ve bunları garanti eden hukukun üstünlüğü ilkesi olduğunu belirterek, "Kurumlar ve kurallar, bu özü sağladığı oranda gerekli, koruduğu oranda da değerlidir. Demokrasinin düzeyini ölçmeye kurum ve kurallardan değil bu özün gerçekleşme
oranından başlanmalıdır" diye konuştu.
Alkan, demokratik bir toplumda kişilerin herhangi bir düşünceye sahip olması, o düşünceyi bireysel ya da toplu olarak ifade edebilmesi, sivil toplum aracılığıyla uygulamaya çalışması ve hatta siyasi partiler kurup iktidar olarak hayata geçirebilmesinin mümkün ve meşru olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
"Demokrasinin, belki de en güçlü olduğu farklı düşünceleri içinde barındırma yönü aynı zamanda onun risk potansiyelini de oluşturmaktadır. Ancak bu risk potansiyeli, kendisini koruma saikiyle başvurulacak otoriter yöntemleri meşru hale getirmez ve kendisini otoriter garanti mekanizmalarına bağlamasına meşru bir dayanak oluşturmaz. Demokrasi siyasi tercihe, siyasi rızaya ve siyasi tahammüle dayanır. Demokrasilerde yönetim, kendisine yakın olanlara teslim olmadığı gibi uzak olanları da dışlamaz. Demokratik rejimlerde kişiler ya da kesimler dost-düşman tanımlamasına göre değil insani değerler ekseninde değerlendirilir. Temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması bakımından uzaktakiler-yakındakiler ayrımı asla akla gelmemelidir. Demokratik toplumda, kişiler arasında, kişilerle devlet kurumları arasında, devlet kurumlarının kendi aralarında ve hatta devletin diğer devletlerle olan ilişkileri, 'Devlet Kuramı' esasına uygun biçimde, denetime açık ve hukuk kurallarına bağlı olarak yürütülür."
Demokratik toplumlarda sahip olunan değerlerin, dayatmayla değil, toplumsal kabulle oluşacağına işaret eden Alkan, şöyle devam etti:
"Kişiler sahip oldukları düşünceyi açıklayarak, yayarak ve hatta aynı düşüncedekilerle birlikte uygulayarak toplumun beğenisine sunar ve toplum tarafından benimsenmesi halinde bu düşünce bir değer haline gelir.
Demokrasilerde değerler, toplumda kamusal tartışmaların potasında üretilirler. Demokratik toplum için gerçek tehdit, benimsenmeyen fikirlerin varlığı değil, benimsenmeyen fikirlerin temsilinin yadsınmasıdır. Kişilerin sahip olduğu düşüncelerini iktidarlara ve başkalarına kabul ettirebilmek amacıyla çeşitli organizasyonlar yapabilmeleri meşru bir yoldur. Ne var ki, sahip olunan düşüncenin başkalarına kabul ettirilmesi için seçilen yöntemler arasında insanlık tarihinin gördüğü en kötü ve en kabul edilemez yöntem ise terördür. Amacına cebir ve şiddet kullanmak suretiyle ulaşmayı hedefleyen terörün, herhangi bir hak ve özgürlükle açıklanabilmesi, mazur gösterilmesi mümkün değildir."
- Ankara
Son Dakika › Güncel › Adli Yıl Açılış Töreni - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?