Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Kudüs meselesi çözülmeden Filistin meselesini, Filistin meselesi çözülmeden İsrail-Arap ihtilafını sonlandırmak mümkün değildir. Kudüs sadece siyasi bir konu değildir. Kudüs'ün korunması insanlık vicdanına ve tarihe karşı büyük bir mesuliyetimizdir" dedi.
Arınç, Sanayici İş Kadınları ve İş Adamları Konfederasyonu'nca düzenlenen "Barış Kenti Kudüs Zirvesi"nde yaptığı konuşmada, 3 semavi din için mukaddes niteliğiyle tüm insanlığın başkenti olan Kudüs'le ilgili bu önemli etkinlikte bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, bu toplantının düzenlenmesinde katkısı olan herkese teşekkür etti.
Türkiye'nin, Filistin halkının her zaman yanında yer aldığını, bölgede adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için çaba sarfeden ülkelerin başında geldiğini vurgulayan Arınç, "Filistin halkıyla özgürlük mücadelesindeki dayanışmamız elbette sürecektir. Filistin meselesinin adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulmasının yolu, 1967 öncesi sınırlarda, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından geçmektedir" diye konuştu.
Arınç, "İsrailliler 1948 yılında devletlerine kavuşmuşken, Filistinlilerin yıllardır bu temel haktan mahrum bırakılmasının izahı yoktur. Filistinlilerin, kendi anavatanlarında temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları asla kabul edilemez. Bu tarihi adaletsizlik giderilmediği müddetçe Filistin meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunması mümkün değildir" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yardımcısı Arınç, İsrail-Filistin ihtilafının sona erdirilmesi için barış çabalarının iki devletli çözüm temelinde tekrar canlandırılması ve uluslararası toplumun bu doğrultuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
Uluslararası toplumun, barış sürecindeki tıkanıklık karşısında memnuniyetsizliğini son dönemde daha güçlü biçimde seslendirmeye başladığına dikkati çeken Arınç, "Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması ve iki devletli barış vizyonunun müzakere edilmesi doğrultusunda özellikle Avrupa'da bir hareketlilik yaşanmaktadır. Filistin'in uluslararası alanda bir devlet olarak tanınma çabalarına güçlü destek sağlayan ve BM'de devlet statüsü kazanma sürecine etkin katkı veren Türkiye, bu gelişmeyi memnuniyetle karşılamaktadır" dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları kaydetti:
"Öte yandan, Devlet Başkanı Sayın Abbas, işgalin belli bir takvim içerisinde sonlandırılması ve iki devletli çözümü öngören bu kararın BM Güvenlik Konseyi'nce kabul edilmesi doğrultusunda önemli bir girişim başlatmıştır. Bu girişimi Türkiye olarak destekliyoruz. Geçtiğimiz aralık ayında Ürdün aracılığıyla BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu karar taslağının maalesef kabul edilmemesinden hayal kırıklığı duyduk. Böylelikle, Filistin-İsrail ihtilafının çözümünde çok önemli bir fırsat kaçırılmıştır. Aynı veya benzer içerikli bir kararın, konseyin gündemine tekrar gelmesi halinde, konseyin bu kez üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini bekliyoruz."
Barış sürecindeki tıkanıklığın yanı sıra bölgede son dönemde binlerce masum Filistinlinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan vahim gelişmelerin yaşandığını hatırlatan Arınç, "Gazze başta olmak üzere Filistin'de geçen yıl yaz aylarında yaşanan yıkımın etkileri maalesef bugün de devam etmektedir. Bu minvalde, öncelikli hedefimiz 26 Ağustos 2014 tarihinde sağlanan ateşkesin sürdürülebilir kılınması ve Gazze'nin yeniden inşasıdır" ifadesini kullandı.
"Filistin'e yapılan kalkınma yardımlarının tutarı 301 milyon dolar"
Türkiye'nin, Gazze ve Filistin'in geri kalan kesimlerine yaptığı insani ve kalkınma yardımlarını artırarak sürdüreceğini bildiren Arınç, şu bilgileri verdi:
"2004-2014 yılları arasında Filistin'e yaptığımız kalkınma yardımlarının tutarı 301 milyon dolardır. Temmuz 2014'ten bu yana bölgeye yönelik insani yardımlarımızın tutarı da 20 milyon doları aşmıştır. 12 Ekim 2014 tarihinde tertiplenen Kahire Donörler Konferansı'nda taahhüt ettiğimiz 200 milyon dolar, Filistinli kardeşlerimize verdiğimiz güçlü desteğin başka bir örneğidir. Bu taahhüdümüzü, Filistinlilerin çektiği acı ve zorlukları bir nebze de olsa dindirecek ikili işbirliği projeleri vasıtasıyla yerine getirmekteyiz.
Bu meblağın kullanılmakta olduğu projeler dışında Gazze'de prefabrik konut yapımı gibi bazı yeni projeler üzerinde de çalışmaktayız. Ayrıca, Gazze'deki acil yakıt ihtiyacını karşılamak amacıyla ilgili BM kuruluşu ve Filistin makamlarına da maddi destek sağlamış bulunmaktayız."
"Kudüs sadece siyasi bir konu değildir"
Harem-i Şerif'in, İslam'ın ilk kıblesi olduğunu vurgulayan Arınç, "Bu anlamda Kudüs, İslam aleminin en mukaddes üç şehrinden biri, İslam dünyasının tarihi ve dini kalbidir. Kudüs aynı zamanda Filistinli kardeşlerimizin gelecekteki siyasi başkentidir" değerlendirmesinde bulundu.
Kudüs'ün büyük ve köklü bir kültür mirası olduğunu dile getiren Arınç, "Kudüs'ün mirası, aynı zamanda tüm semavi ve İbrahimi dinlere aittir. Kudüs'teki dini ve tarihi mirasa sahip çıkmak hepimiz için İslami, milli ve insani bir görevdir" diye konuştu.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kudüs meselesi çözülmeden Filistin meselesini, Filistin meselesi çözülmeden İsrail-Arap ihtilafını sonlandırmak mümkün değildir. Kudüs sadece siyasi bir konu değildir. Kudüs'ün korunması insanlık vicdanına ve tarihe karşı büyük bir mesuliyetimizdir. Kudüs'ün tüm semavi din ve kültürleri bir araya getiren çok kültürlü mirasına sahip çıkmak, geçmişimize ve kimliğimize sahip çıkmakla eşdeğerdir. Türk halkı için Kudüs, bir hoşgörü, barış ve kardeşlik şehridir. Bu anlayış bize tarihimizin bıraktığı bir mirastır."
"Mecsid-i Aksa, İslam inancının en güzide sembollerinden birisidir"
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Kudüs, Osmanlı yönetiminde asırlar boyunca her dine ve inanca da açık olmuştur. Bu barış ve huzur ortamının bugün yeniden tesis edilmesi, Kudüs'ün bir küresel barış ve uyum merkezi ve sembolü haline gelmesi en temel ve samimi arzumuzdur" şeklinde konuştu.
Arınç, şunları söyledi:
"Nitekim Kudüs'e yönelik bu anlayışımızın belki de en anlamlı göstergesi, Sultan Süleyman Han'ın inşa ettirdiği Kudüs Eski Şehri'nin duvarlarında bulunan, ayrıca Yafa Kapısı olarak da adlandırılan 'Halil-ül Rahman' (İbrahim) kapısının girizgahtaki kitabesidir. Bu kapıdan şehre girenlerin okuyabileceği kitabeye, Kelime-i Tevhid'in yanı sıra adet olduğu üzere, 'Muhammed Resulullah' yerine, Osmanlı hoşgörüsünün bir göstergesi olarak, şehrin üç semavi din için de taşıdığı öneme binaen 'İbrahim Halilullah' ifadesi ebediyete kadar kazınmıştır."
"Mecsid-i Aksa, Hazreti Peygamberimizin miracına şahitlik etmiş bu kutsal mekan, İslam inancının ve medeniyetinin en güzide sembollerinden birisidir ve öyle kalacaktır" ifadesini kullanan Arınç, diğer İslam ülkeleri gibi Türkiye'nin de Harem-i Şerif'in kutsiyetini ve özellikle Mescid-i Aksa'da Müslümanların inanç ve ibadet hürriyetini savunduğunu dile getirdi.
Arınç, "Kudüs'ün İslami kimliğinin değiştirilmesine yönelik suni çabaların hiçbir şekilde kabul edilmeyeceği mesajını tüm dünyaya en yüksek bir seda ile vermeye devam edeceğiz. Tüm İslam alemi olarak bu konudaki dayanışmamızı sürdürmeli ve bu mukaddes şehir için hissettiğimiz hassasiyeti uluslararası platformlarda yorulmadan dile getirmeliyiz" ifadesini kullandı.
Bülent Arınç, uluslararası toplumun, bu konudaki duyarlılığını her vesileyle ve her fırsatta açıklıkla ortaya koymaya devam etmesi gerektiğini belirtti.
"Büyük bir acıyla biliyoruz"
Başbakan Yardımcısı Arınç, üyesi olunan İslam İşbirliği Teşkilatı Kudüs Temas Grubu'nun 12 Kasım 2014'te Rabat'ta yaptığı toplantıda kabul ettiği kapsamlı eylem planının, Filistin davası ve Kudüs konusunda İslam ülkeleri dayanışmasının son örneğini teşkil ettiğini anlattı.
Türkiye adına toplantıya iştirak eden Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş tarafından İstanbul'da Uluslararası Kudüs Vakfı kurulması dahil, bazı somut öneriler getirildiğini ve bilahare bu alanda çalışmalar başlatıldığını anımsatan Arınç, böyle kutsi bir davayı kendine görev edinmiş vakfın hayata geçirilmesi için kardeş İslam ülkelerinin gerekli desteği vereceklerini de ümit ettiklerini aktardı.
Arınç, Kudüs'ün kutsal statüsünün her zaman ve geleceğe yönelik olarak korunması konusunda özellikle İsrail devletinin uygulamalarını büyük bir acıyla bildiklerini ve hatırladıklarını söyledi.
"Konuşmamı hissi bir konuşma olarak yapmak istemedim. Bu konuda hem şahsımın hem Türkiye hükümetinin hem AK Parti hükümetinin hem de 78 milyon milletimizin duygularını hepiniz çok iyi biliyorsunuz" diyen Arınç, 1997'de Kudüs'e bir seyahate gittiğini ve o anda hissettiklerini şu anda bile kalbinde aynı sıcaklıkta düşündüğünü dile getirdi.
Kudüs'ün ziyaret edilmesi
Arınç, Türkiye'de bugün pek çok turizm operatörünün Kudüs'e turistik seferler yaptığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Türk halkının, Kudüs'ü ziyaret etme ve orada geçmişte yaşananları bugün yaşananları görmesi konusunda elbette faydalı bir seyahat yapabileceklerini düşünüyorum. O yüzden turizm açısından Kudüs'ün ziyaret edilmesini her açıdan, siyasi, toplumsal ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi bakımından fevkalade önemli buluyorum. Filistin'in mümkün olduğunca ziyaret edilmesi ve yine dost ve kardeş ülke Ürdün'ün mutlaka ziyaret edilmesi gerektiği üzerinde de ısrarla duruyorum. Yine bu coğrafyada Irak, mutlaka Suriye, mutlaka diğer ülkelerimiz ziyaret edilmeli ve Türk halkıyla Müslüman halkları arasındaki ilişkiler mutlaka geliştirilmelidir."
Filistinliler arası birliğin, Filistin davasının başarısı için taşıdığı öneme bir kez daha dikkat çekmek istediğinin altını çizen Arınç, "Geçtiğimiz yaz kuruluşunu memnuniyetle karşıladığımız Ulusal Birlik hükümetinin bundan sonraki süreçte önündeki sınamaları da aşarak uzlaşıyı daha ileri safhaya taşıması önem arz etmektedir. Yaşanmakta olan tüm zorluklara karşın, Filistinli kardeşlerimizin yıllar sonra yakaladıkları bu fırsatı zayi etmemeleri ve Filistin'in birliğini daha da sağlamlaştırarak muhafaza etmesi en büyük temennimizdir" şeklindeki görüşlerini paylaştı.
Arınç, Filistinli kardeşlerinin haklı mücadelesinde, Türkiye'nin her zaman yanlarında olacağını, dayanışmalarını başta Kudüs olmak üzere her konuda kararlılıkla sürdüreceklerini sözlerine ekledi.
"Türk halkı, Filistin halkının yanında olmaya devam edecek"
Türkiye Sanayici İş Kadınları ve İş Adamları Konfederasyonu Genel Başkanı Nezaket Emine Atasoy ise "Ankara'dan, Arap devletlerine sesleniyorum. Arap ve Müslüman devletler olarak Kudüs ve Filistin sorunu hepimizin meselesi olmakla beraber İslam dünyasının kanayan yarasıdır" ifadesini kullandı.
Atasoy, barışın kenti Kudüs'e barış ve hoşgörü hakim olmadıkça ve barış rüzgarları esmedikçe Ortadoğu'ya barışın gelmesinin zorlaşacağını belirterek, "Uluslararası toplum dünyada kalıcı barış istiyorsa Kudüs'ün İsrail tarafından işgaline son vermesini sağlamalı, 1967 öncesi sınırlar olmazsa olmazı olmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
Filistin'in tam bağımsız, egemen bir devlet olması gerektiğini dile getiren Atasoy, geçmişten gelen tarihi ve kültürel bağlar nedeniyle Türk halkının her fırsatta Filistin halkının yanında olduğunu ve olmaya devam edeceğini söyledi.
Son Dakika › Güncel › Barış Kenti Kudüs Zirvesi' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?