TBMM himayesinde Ankara Üniversitesince "Doğu Akdeniz Sorunlarına Hukuki ve Siyasi Yaklaşım ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin Çözümdeki Muhtemel Rolü Sempozyumu" gerçekleştirildi.
TBMM Tören Salonu'nda gerçekleştirilen sempozyumun "Doğu Akdeniz'de Hukuk ve Siyaset" başlıklı ikinci oturumuna Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Çelik başkanlık ederken, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Keskin Ata, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yücel Acer ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cavid Abdullahzade katıldı.
Oturuma çevrim içi olarak katılan Prof. Dr. Ata, "Doğu Akdeniz'e Jeopolitik Açıdan Bir Bakış: Enerji ve Siyaset" başlığıyla bir sunum gerçekleştirdi.
Akdeniz'in Batı dillerindeki karşılığının "karaların ortasındaki deniz" anlamına geldiğini ve her zaman dünya siyasetinin odağındaki bir deniz olduğunu kaydeden Ata, ticaretin ve iletişimin yanında büyük savaş ve çatışmaların da denizi olduğunu belirtti.
Ata, enerjinin Doğu Akdeniz siyasetindeki yerini anlamaya çalışırken, uluslararası ilişkilerdeki kuramsal yaklaşımları da bir çerçeve olarak kullandığını vurgulayarak, bölgede küresel ve bölgesel güçlerin son derece çetrefilli ilişkiler içinde olduğu özel bir coğrafi alan oluştuğunu kaydetti.
2000'li yılların başında enerji kaynakları bulunurken, aynı zamanda bölgede çok büyük bir değişim de yaşandığını kaydeden Ata, bölge dışı bazı gelişmelerin de küresel güçlerin bölgeye dair yaklaşımlarını etkilediğini vurguladı.
"Şu anki durum Doğu Akdeniz'de enerjinin 'güvenlikleştirildiğini' bize gösteriyor"
Ata, "Doğu Akdeniz'de jeopolitik olarak Çin'i çok etkili ya da güçlü olarak görmeyebiliriz. Fakat giderek artan enerji ihtiyacı ve ABD ile olan rekabeti nedeniyle bölgeye ilgisi devam ediyor." dedi.
Bu konuda Kuşak-Yol projesine de değinen Ata, "Çin açısından Kuşak-Yol projesi karadan ve denizden geliyor ve Doğu Akdeniz'de birleşiyor. Doğu Akdeniz'deki bu birleşme sürecinde Çin'in siyasi konuların çok fazla içinde olmayı tercih etmediğini, ama ticari olarak iş birliği yapmak istediğini görüyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Ata, Çin'in altyapı projelerine yatırımlar yaptığına dikkati çekerek, "Bölge dışı büyük güçlerin, bölgeye dair ortada enerji yokken dahi önemli bir ilgisi var." ifadesini kullandı.
Doğu Akdeniz'deki mevcut durumu "güvenlikleştirme" kavramıyla açıklayan Ata, "Şu anki durum Doğu Akdeniz'de enerjinin "güvenlikleştirildiğini" bize gösteriyor." dedi.
Ata, güvenlikleştirme kavramını ise, "Belirli bir eylem ya da toplumsal sürecin tehdit ve güvenlikle çerçevelenmesi" diye açıkladı.
"Bölgede adaların olması meselesi en büyük karmaşayı oluşturur"
Oturumun devamında "Uluslararası Yargı Kararları Işığında Doğu Akdeniz'de Sınırlandırma Sorunları ve Adaların Etkisi" sunumunu gerçekleştiren Prof. Dr. Yücel Acer ise, 1945'ten bu yana münhasır ekonomik bölge (MEB) ve kıta sahanlığı kavramlarının uluslararası hukuka yerleştiğini kaydetti.
Doğu Akdeniz'de ön plana çıkan bazı hususları ele alan Acer, deniz alanının dar olması durumunda bir sınır oluşturulması gerektiğini belirtti.
Acer, dünyada oluşturulması gereken deniz sınırı sayısının 400'ten fazla olduğunu belirterek, bugüne kadar bunların ancak yarısının oluşturulabildiğini dile getirdi.
Deniz sınırını oluşturmanın zor olmasının nedenlerine de değinen Acer, şunları kaydetti:
"Teknik unsurlar gerçekten sınır oluşturmasını zorlaştırabilir. Devletlerin kıyılarının birbirine konumları ve şekilleri gerçekten karmaşık bir durum oluşturabilir. O bölgede adaların olması meselesi en büyük karmaşayı oluşturur. Bir deniz alanında adalar varsa ve bu adaların büyüklükleri, küçüklükleri ve daha ziyade kime ait olduğu meselesi farklılık gösteriyorsa, o zaman deniz alanlarını sınırlandırma meselesi ciddi anlamda sorun olacaktır."
İş birliği kuralını ilk ihlal eden GKRY
Acer, Doğu Akdeniz konusunda birkaç temel hukuki sorunla karşılaştıklarını belirterek, bunlardan birinin "uygulanacak hukukun ne olduğu" konusu olduğunu kaydetti.
Diğer bir sorunun Yunanistan'la alakalı olduğuna işaret eden Acer, "İkincisi de Seville haritasından ve Doğu Akdeniz'de bu güne kadar yapılmış anlaşmalardan yola çıkılarak, Yunanistan tarafından sanki eşit uzaklığın Doğu Akdeniz'de bir bölgesel teamül hukuku kuralıymış gibi sunulması." dedi.
Acer, burada neyin hukuk olarak uygulanacağı konusunda karmaşa olduğunu belirterek, "Doğu Akdeniz'de sorunun esasını Ege Denizi'nde olduğu gibi adalar oluşturur. Kıbrıs adası bir adadır ve buna ne yetki verilecek sorusu vardır. Yunanistan'ın bölgeye bakan adalarına, Meis adasına ne yetki verilecek meselesi sorunun esasını oluşturur. Eğer bölgede adalar olmasaydı, o zaman bu sorunu çözmek çok daha kolay olacaktı. Zorlaştıran hususlardan önemli bir kısmı adalardan kaynaklanıyor." değerlendirmesini yaptı.
Doğu Akdeniz de kimin neyi ihlal ettiği meselesi üzerinde durulması gerektiğine işaret eden Acer, şöyle devam etti:
"1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi, ülkelerin haklarını kullanırken ya da sorumluluklarını yerine getirirken mutlaka iş birliği yapmalarını öngörüyor. 2003 yılında bu iş birliği kuralını ilk ihlal eden taraf GYRY idi. 2007'de Libya ile bir anlaşma yaparak bir kez daha ihlal etti. 2015'te İsrail'le bir anlaşma yaparak bir kez daha ihlal etti."
Prof. Dr. Acer, İngiltere- Fransa, Eritre- Yemen ve Nikaragua- Kolombiya davalarının, adaların sayısı ve konuları anlamında Ege ve Doğu Akdeniz'e en çok benzeyen dava örnekleri olduğunu da sözlerine ekledi.
Son Dakika › Güncel › Doğu Akdeniz Sorunlarına Hukuki ve Siyasi Yaklaşım Sempozyumu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?