Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban, bireysel başvurularda tutukluluk için kanunda öngörülen azami süre aşılmasa bile, dosyanın niteliğine göre tutukluluk süresi makul değilse ihlal kararı verilebileceğini belirterek, "Dolayısıyla 7 yıldan beri tutuklu olan bir terör sanığı da pekala tutukluluk süresinin makul olmadığı şikayetiyle gelebilir. Eğer koşulları oluşmuşsa mahkeme ihlal kararı da verebilir" dedi.
Çoban ve Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü Hüseyin Ekinci, Anayasa Mahkemesindeki basın toplantısında, bireysel başvuru süreci ve 2 Temmuz'da alınan kararlarla bilgi verdi.
Ekinci, bireysel başvuru yolunun 12 Eylül 2010'daki referandumla açıldığını, 2 yıllık hazırlık sürecinin ardından, 23 Eylül 2012'den itibaren başvuruların alınmaya başladığını anımsattı.
Bugüne kadar 5 bin 800'ün üzerinde başvuru kaydı yapıldığını, bunlardan bin 800'ü hakkında ret ya da kabul edilmezlik kararı verildiğini belirten Ekinci, komisyonlarca yapılan değerlendirme neticesinde ayrıntılı inceleme yapılması gerektiğine arar verilen yaklaşık 300 başvurunun bölümlere sevk edildiğini söyledi.
Başvuruların kabul edilebilirlik ve esas olmak üzere iki aşamalı incelendiğini ifade eden Ekinci, kabul edilebilirlik konusundaki ilk içtihatların 25 Aralık 2012'deki toplantıyla ortaya koyulmasıyla kabul edilemezlik kararları verilmeye başlandığını anlattı.
Esas yönünden ihlal olup olmadığının değerlendirilmesinin, kabul edilemezlik kararına göre daha uzun bir prosedür olduğunu belirten Ekinci, bu nitelikteki dosyaların Adalet Bakanlığına gönderildiğini, Bakanlık görüşünün başvurucuya sorulduğunu aktardı.
Bu prosedürü tamamlanan ilk dosyalara ilişkin kararların 2 Temmuz'da alındığını anımsatan Ekinci, kararların redaksiyonunun tamamlanmasının ardından başvuruculara tebliğ edileceğini, ayrıca Resmi Gazete'de ve Mahkemenin internet sitesinde yayımlanacağını duyurdu.
Çoban ise 2 Temmuz'da alınan ararlara ilişkin bilgi verdi.
Gündeme alınan 6 dosyadan birinin uzun yargılama, 5'inin ise tutuklulukla ilgili olduğunu belirten Çoban, "Bu dosyalar mahkeme önünde derdest pek çok dosya ile benzer şikayetler içerdiğinden verilen kararlar, Anayasa Mahkemesinin bu konulardaki temel yaklaşımını ve içtihadını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır" dedi.
Bu kararlarda ortaya konulan prensipleri değerlendiren Çoban, bireysel başvuru yapılmadan önce kural olarak başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğini ancak uzun tutukluluk ve uzun yargılamaya ilişkin başvurular için davanın bitmesi koşulu aranmayacağını bildirdi.
Çoban, şöyle devam etti:
"Hukukumuzda uzun yargılama şikayetleriyle ilgili gidilebilecek bir başvuru yolu bulunmadığından kişiler herhangi bir yere başvurma zorunluluğu olmaksızın doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabileceklerdir. Uzun yargılama şikayetlerinde yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde AİHM içtihatlarıyla ortaya konan ilkeler dikkate alınmaktadır. Bu bağlamda, yargılamanın kaç dereceli yapıldığı, davanın karmaşıklığı başvurucunun tutumu, yargısal makamların ve diğer kamu otoritelerinin tutumu, davanın kişi bakımından önemi gibi hususlar göz önüne alınarak bir sonuca ulaşılacaktır. Mahkemenin değerlendirmesi sonucunda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılırsa ihlal tespitinin yanı sıra, davanın hızlandırılmasını sağlamak amacıyla kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilecek ve talep olması halinde başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilecektir."
-"Ayrı ayrı kanuni tutukluluk süresi hesaplanması kabul edilemez"-
Tutuklama tedbiri nedeniyle hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin bireysel başvuruda bulunabilmek için davanın bitmesini beklemek zorunda olmadığını ifade eden Çoban, buna karşın bireylerin öncelikle mahkemeden tahliyelerini talep etmeleri, bunun reddi halinde itiraz yoluna başvurmaları gerektiğini söyledi.
Kanuni tutukluluk süresinin hesabında kural olarak ilk derece mahkemesi önünde yargılanırken geçen sürenin esas alınacağını anlatan Çoban, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk derece mahkemesinin mahkumiyet kararından sonra tutmanın nedeni değiştiğinden temyiz aşamasında geçen süre kanuni tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmayacaktır. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, kişi aynı dosya kapsamında birden fazla suçtan yargılansa dahi tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi aşması halinde tutukluluğun hukuki dayanağı ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla bir mahkemede aynı dosya kapsamında yargılanan başvurucu için her bir suç açısından ayrı ayrı kanuni tutukluluk süresi hesaplanması kabul edilemez.
Kanuni tutukluluk süresi ile tutukluluğun süresinin makul olup olmadığı hususları birbirinden ayrı hukuki sorunlar olup farklı incelemeyi gerektirmektedir. Tutukluluk için kanunda öngörülen azami sürenin aşılması tutuklamanın hukuki dayanağını ortadan kaldırır ama bu hiçbir şekilde kişinin bu süre doluncaya kadar tutulabileceği anlamına gelmez. Üst sınır aşılmamış bile olsa yapılan başvurularda dosyanın niteliğine göre tutukluluk süresi makul değilse mahkemece ihlal kararı verilebilecektir."
Çoban, tutuklamanın hukuka aykırı olduğu ya da tutukluluğun makul süreyi aştığı nedenine dayalı ihlal kararı verilmesi durumunda, başvurucu hala ilk derece mahkemesinde yargılanıyorsa kararın ilgili mahkemeye gönderilerek tahliye edilmesi ya da karar verilmesi yönünde gereğinin yapılmasının sağlandığını kaydetti. Çoban, ayrıca, "talebi olması halinde ve şartları oluştuğunda başvurucu lehine tazminata hükmedildiği" bilgisini verdi.
Başvurucu hakkında Anayasa Mahkemesi kararından önce ilk derece mahkemesince hüküm verilmesi durumunda, tutukluluğun sona erdiğine ve kişinin serbest bırakılmasının söz konusu olmadığına işaret eden Çoban, bu durumda ihlal tespit edilip başvurucu lehine hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilebileceğini dile getirdi.
Anayasa Mahkemesinin kararından önce Yargıtay tarafından onama kararı verilerek hüküm kesinleşmişse başvurucunun, tutukluluğa ilişkin hak ihlalleri nedeniyle ancak tazminat talep edebileceğini bildiren Çoban, "Bu durumda Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ve devamı maddelerine göre tazminat davası açmak mümkün olduğundan başvuru, hukuk yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez bulunacaktır" değerlendirmesinde bulundu. Çoban, Yargıtayın kararı bozması durumunda kişinin durumunun tekrar sanık pozisyonuna döneceğine işaret ederek, bu durumda yerel mahkemede uygulanacak sürecin yeniden işleyeceğini kaydetti.
Bir soru üzerine Ekinci, AİHM'in bazı dosyalarda 30-40 günlük tutukluluk süresini makul bulmadığını, buna karşın 5 yıl 3 aylık süreyi makul bulduğu dosyalar olduğunu belirterek, her dosyanın kendi özelliğine göre değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Ergenekon davası sanıklarının durumuna ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çoban, "Mahkemenin, terör suçundan yargılananlardan tutukluluğu 10 yılı bulmayanların başvurularına bakmayacağına" yönelik değerlendirmenin yanlış olduğunu söyledi. Çoban, "10 yılı aşmamış olması oradaki tutukluluğun hukuki dayanağının hala sürdüğünü gösterir ama bu tutuklamanın süresinin makul olduğunun kanıtı, göstergesi değil, tutukluluğun süresinin makul olup olmadığına ilişkin değerlendirme her dosyanin kendi gözelliğine göre yapılması gerekir" ifadesini kullandı.
Alınan kararlardan hiçbirinin, hiçbir şekilde azami tutukluluk süresine kadar bir kişinin tutulabileceği anlamına gelmediğinin altını çizen Çoban, tutukluluk süresi aşılmamış olsa bile kişinin makul sürede karar verilmesi konusunda hak ihlaline uğrayabileceğine dikkati çekti. Çoban, "Dolayısıyla 7 yıldan beri tutuklu olan bir terör sanığı da pekala tutukluluk süresinin makul olmadığı şikayetiyle gelebilir. Eğer koşulları oluşmuşsa mahkeme ihlal kararı da verebilir" diye konuştu.
Tutuklu milletvekillerinin başvurularına ilişkin soruya, Çoban, "Daha sürecin ortasında bile değiliz" karşılığını verdi. - Ankara
Son Dakika › Güncel › Ümit Kızlar Avrupa Basketbol Şampiyonası - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?