"Yorgun Metropolde Konstantiniyye'ye Yer Kalmadı" - Son Dakika
Güncel

"Yorgun Metropolde Konstantiniyye'ye Yer Kalmadı"

İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu döneminin tüm boyutlarıyla tartışıldığı Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Altunizade Kampüsü'nde devam ediyor.

28.05.2014 13:44

"Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu"nda iki İtalyan seyyahın gözünden 1870 ve 1926 yılları arasındaki değişimi anlatan Profesör Doktor Hakan Özoğlu, bu yıllar arasında bir kırılma yaşayan şehrin ruhunu kaybettiğini ve bir paradoksa girdiğini vurguladı.

İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu döneminin tüm boyutlarıyla tartışıldığı Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Altunizade Kampüsü'nde devam ediyor. Sempozyumun II. gününde konuşan Florida Üniversitesi'nden Profesör Doktor Hakan Özoğlu, "İki İtalyan seyyahın gözünden büyük İslam Şehri'nin Dönüşümü'nü" anlattı. Edmondo de Amicis'in 'Constantinopoli'si ve Giuseppe Antonio Borgese'nin "Konstantinopoli'nin Sonbaharı" kitaplarını karşılaştırdığı sunumunda Özoğlu, iki seyyahın gözünden 1876'dan 1926'ya İstanbul'daki değişimi anlattı.

Amicis'in İstanbul'unda renklerin, kokuların Borgese'nin İstanbul'undan bir hayli farklı olduğunu ifade eden Özoğlu, "Camilerin renginden yeşilin tanımına kadar her iki kitapta da büyük farklılıklar gözlenmiştir. Yeşil bir zamanlar şehrin rengi iken Borgese'de yeşil mezarlıkların yosunları ile özdeşleşmiştir. Özellikle bir kırılma noktasında olan İstanbul, Osmanlı ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasında renklerini, kokularını, kültürünü tamamen farklı bir yere taşımıştır. İstanbul'un ruhu bir paradoksa girmiş, İstanbul metropolitanlaşmış ve bu yorgun metropoliste artık Konstantiniyye'ye yer kalmamıştır" dedi.

1782 İstanbul Yangını

İSAM'dan Kenan Yıldız ise 1782'de İstanbul'da meydana gelen üç ayrı yangından her birinin şehre önemli zararlar verdiğini belirterek, bunların sonuncusu ve en büyüğü olan 23 Ağustos 1782 tarihli yangının çok daha etkili olduğunu söyledi. Yıldız, Cibali'de başlamış olan bu yangının İstanbul'un gördüğü en dikkat çeken felâketlerden biri olduğunu dile getirdi.

"Tahtımı veririm, mültecileri vermem"

Sempozyum'da Osmanlı İstanbul'unda Polonyalılar üzerine bir sunum yapan Paulina Dominik, özellikle 1800'lerin sonlarında pek çok Polonyalı'nın İstanbul'a geldiğini, Galata ve çevresinde yaşadıklarını anlattı. Polonyalılar'ın ordudan maliyeye pek çok yerde görev de aldığını ifade eden Dominik, bu kişilerin pek çoğunun Müslüman isimleri alarak hizmet verdiklerini, örneğin Michael Czylowski'nin Mehmet Sadık Paşa ismini aldığını ve bu ismi aldığında ise "Ne yaptıysam (Müslüman olmak dahil) Polonyalılar ve Polonya'ya olan aşkım için yaptım" dedi. Osmanlı'nın Polonya'nın Rusya'ya karşı mücadelesinde destekçileri olduğunu ifade eden Paulina Dominik, "Öyle ki; Rusya, 1849'da Osmanlı'ya sığınan Polonyalıları istediğinde devrin padişahı Sultan Abdülmecid'in 'Tacımı, tahtımı veririm, mültecilerimi vermem' demiştir" diye konuştu.

Musiki kültürünün bekçileri

Haliç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Z. Tülin Değirmenci, Osmanlı İstanbulu'nda XVII. ve XIX. yüzyıllar arasında yaşamış; Albert Bobowski/Ali Ufki Bey (1610-1675), Demetrius Cantemir/Kantemiroğlu (1673-1723), Hampartzum Limonciyan/Hamparsum (1768-1839) geliştirdikleri musiki yazıları ile musiki sanatına ait önemli eserleri kaydederek günümüze kadar ulaşmalarını sağladıklarını söyledi.

Değirmenci, musiki ilmi açısından büyük önem taşıyan bu yazıların Osmanlı İstanbulu kültürünü ve musiki tarihini anlamamıza ve aktarmamıza yardımcı olduğunu dile getirdi.

Kadınların istihdam alanı hizmetçilik

Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yahya Araz da, İstanbul'da Ev İçi Hizmetlerde Çalışan Kızlar/Kadınların maliyeti köle emeğinden daha düşük işgücü olarak kullanıldığını söyledi. Kadınların temel istihdam alanları olarak hizmetçiliğin başta geldiğini belirten Araz, şunları kaydetti: "Ev içi hizmetlerinde çalışan kadınların büyük çoğunluğu 30 yaşın, yüzde 25'i de 20 yaşın altındadır. Bunların hatırı sayılır bir kısmı taşra kökenlidir. Hasta bakıcılığı, süt anneliği gibi bir çok alanda hizmet vermişlerdir. Aileleri ile birlikte çalışanlar da vardır."

Osmanlı'da çocuk çalışanlarında yaygın olduğunu belirten Araz, "Bu çocuklar daha çok kimsesiz, yetim çocuklardır. Başka ailelere evlatlık verilmişlerdir. Bir kısmı taşra kökenli, yüzde 20 kadarı Karadeniz Bölgesi'nden diğer bir kısmı da muhacirdir. Yüzde 10 kadarı da terk edilmiş çocuklardır" diye konuştu.

İstanbul'un buzu kar kuyularından karşılanıyordu

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Burcu Kurt, Osmanlı mutfağında 15. yüzyıldan itibaren saray sakinleri tarafından özellikle içecekleri soğutmak amacıyla kullanılan kar ve buzun, İstanbul halkı tarafından da yaygın olarak tüketildiğini söyledi. İstanbul'da karcı esnafı tarafından doldurulan birçok kar kuyusu bulunduğunu belirten Kurt, "Kar kuyuları 10-15 metrelik kuyulardan oluşmaktadır. Kışın doldurulan kar yazın kesilerek kullanılmaktadır" dedi.

Genç, karcı-buzcu esnafı, Avrupa'daki sanayi devriminin Osmanlı'da etkilerinin hissedildiği 19. yüzyıla kadar İstanbul halkına kar ve buz temin eden yegâne kurum olarak varlığını sürdürdüğünü belirterek, kar ve buzun sağlık amaçlı kullanıldığını da sözlerine ekledi.

"II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu" hakkında ayrıntılı bilgiye ve sempozyum programına http://osmanliistanbulu.org/tr/ adresinden ulaşabilirsiniz. Sempozyum internetten de izlenebilmektedir.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel 'Yorgun Metropolde Konstantiniyye'ye Yer Kalmadı' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement