Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer sürdürülebilir bir ekonomik sistem istiyorsak. Aynı zamanda insanlığın liderleri olarak da hareket etmeliyiz. Sistemin birbirleriyle bağlantılı olan sorunlarına kolektif bir şekilde yaklaşmalıyız. Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı" dedi.
Davutoğlu, "Küresel Gelişmeyi Güçlendirme: G20 Brisbane Zirvesi'nin Sınamaları ve Katkıları Konferansı"nın kapanış oturumunda konuştu.
Başbakan Davutoğlu, İngilizce yaptığı ve TRT Haber'de simultane tercüme edilen konuşmasında, iklim değişikliğiyle ilgili kendisinin dışişleri bakanı olduğu dönemde BM'de iklim değişikliğiyle alakalı bir dışişleri bakanları toplantısı gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Orada meslektaşlarıma şunu dedim; diğer tüm konularda bizler ulus devletlerin dışişleri bakanları olarak adım atabiliriz, bizim görevimiz bizim ulusal sıkıntılarımızı uluslararası camiaya dile getirmektir. Ancak mevzu iklim konusuna gelince burada ulus devletlerin dışişleri bakanları olarak adım atamayız, biz insanlığın içişleri bakanı olarak adım atmalıyız. Bizler ulus devletlerin birbirleriyle çatışan çıkarlarını savunuyorsak, bunu iklim değişikliğinde yapamayız, dedim."
-"İnsanlığın içişleri bakanları"
İklim değişikliğinin ontolojik bir konu olduğunu, siyasi bir konu olmadığını belirten Davutoğlu, "Ontolojik bir varoluş olmazsa, siyasi bir varoluş da olmaz. Eğer insanoğlu olmazsa o zaman devlet de olmaz. İnsan yoksa bir ulus devlet de kuramazsınız. Dolayısıyla iklim konusu, söz konusu olduğunda biz insanlığın içişleri bakanları olarak hareket etmek durumundayız. Ekonomik konuları sadece gelişmekte olan ve gelişmiş olan ülkeleri değil sadece G20 ülkelerini değil dünyadaki bütün ülkeleri etkiliyor" diye konuştu.
İnsanlığın bakanı olarak insanlığın temsilcisi olarak davranmak durumunda olduklarını belirten Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap vermemiz lazım. Hepimiz birbirimize bağlıyız, artık izole bir ulus devlet yok. Dünyada hiçbir ulus yok ki izole olsun ve diğer uluslara atıfta bulunmadan kendi kaderini belirleyebilsin. Türkiye ile kıyaslandığında Avustralya çok daha güvenli hissediyordur kendini. Avustralya, tek bir adadan oluşan bir kıta aslında ama bizler krizlere komşu ülkeleriz. Sizlerse Suriye'ye Libya'ya, Irak'a veya benzeri ülkelere komşu değilsiniz, bir adasınız. Jeopolitik olarak Avustralya kendisini az riskli bir coğrafyada görebilir, ama finansal olarak hiç kimse bir ada değil, hiç kimse güvende ve emniyette değil, finansal olarak herkes birbiriyle bağlantılı. Para akışı sınır tanımıyor, bu küresel çağda. Bu nedenle G20 liderlerinin bir araya gelmeye karar vermesi stratejik bir klavuzluk yapmaya soyunması gerçekten iyi karardır. Geçtiğimiz yıl Avrupa içindeki bakanlar toplantısında meslektaşlarım, benim Ukrayna, Suriye ile alakalı görüşlerimi sordu. Ben de dünyada 3 kategoride ülkeler var dedim. Birincisi yönetme bölgesi ve kapasitesi olan ülkelerdir, bu ülkeler yükseliştedir. İkincisi, herhangi bir bölgesi olmayan ama yönetme kapasitesi olan ülkelerdir dolayısıyla statükosunu devam ettirebilecek ülkelerdir. Üçüncü noktada ise ne bölgesi ne de kapasitesi olmayan ülkeler ve dolayısıyla çökmeye mahkum olan ülkelerdir ki -Suriye bunlardan bir tanesidir- siyasi ve ekonomik ortam çok önemli."
-"Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı"
Ülkelerin liderlerinin ülkeler için yeni vizyonlar oluşturması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Demokratik, meşru, hesap verebilir bir siyasi sistem kurmak durumundayız. Eğer sürdürülebilir bir ekonomik sistem istiyorsak. Aynı zamanda insanlığın liderleri olarak da hareket etmeliyiz. Sistemin birbirleriyle bağlantılı olan sorunlarına kolektif bir şekilde yaklaşmalıyız. Hem siyaset hem ekonomi birbirleriyle entegre olmalı" dedi.
Davutoğlu, tüm dünyada finansal sistemi düzenlemek açısından ve finansal mimariyi yeniden tasarlamak için G20'nin bu bağlamda doğru bir platform olduğunu kaydetti.
-Türkiye'nin G20 dönem başkanlığı
Krizlerden nasıl kurtulacağı konusunda ulusal deneylerin tabii ki kullanılacağını belirten Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"G20 Zirvesi'nin özü krizlerin ve problemlerin küresel ekonomik kriz bağlantısında çözülmesidir. Krize siz sadece reaksiyon gösterirseniz, yeni bir sistem oluşturamazsınız. Bu noktada proaktif bir adım atarak küresel ekonomiye yeniden bir şekil vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. G20 içerisinde kriz müdahale grubu tabii ki oluşturuyoruz. Ama bir yönetim komitesi de var, dünyanın gelecekteki ekonomisini şekillendirmek için, bu önemli. G20'nin formatı ve usulu de önemli, G20 esnek bir organizasyon, bu çok önemli yani platformun kendisinden bahsediyorum. Üyelikte resmi bir kurallar dizisi yok. Bu noktaya kadar başarılı olduk, başarılı olmaya devam ederse, esasında yeni bir siyasi yönetişim tipi yaratmış olacağız, burada uluslararası ekonominin yönetişiminden bahsediyorum. Çünkü gündemi belirleme özgürlüğü var, katı kurallar yok. Dünya Ticaret Örgütü veya IMF gibi bir şey değil. G20 şu ana kadar bir bürokrasi yaratmadı, dikkatinizi çekerim. Başkanlık, 'dönem başkanlığı' şeklinde, bu yıl Avustralya'da önümüzdeki yıl 1 Aralık'tan sonra Türkiye'de, bizim kendi misyonumuz da var. Temel bir gündem oluşturacağız. G20'nin temel hedeflerini belirleyeceğiz, ama bir prosedür, kurallar bütünü dayatmadan, dönem başkanı olarak dayatamayız zaten. Troykası var G20'nin, mevcut başkan, gelecek başkan ve önceki başkan olarak. Ben bunu bir değer olarak görüyorum. Çünkü uluslararası siyasi sistemden çok daha kapsayıcı bir şey."
-"Küresel siyasi sistem G20 mekanizmasından çok daha az demokratik"
Davutoğlu, BM daimi üyelerinin BM Güvenlik Konseyi içerisinde herhangi bir kararı tek başına veto edebildiğini belirterek, şunları söyledi:
"Eğer tek bir ulus, Suriye veya Filistin meselelerinde olduğu gibi 'hayır' derse, bütün süreç tıkanıyor. Küresel siyasi sistem bugün esasında G20 mekanizmasından çok daha az demokratik. G20 çok taha temsiliyetçi bir yapı, tabii ki daha da fazla temsiliyetçi bir yapı haline getirilebilir. Ama en azından 3 ülke, 5 ülke, yada 8 ülke değil. Bir gündem dayatmak gibi bir şeyi olan değil bu 20 ülke. Uluslararası sistemin mutlaka her açıdan kapsayıcı olması lazım. Eğer buna sahip olmazsanız meşruiyeti bulamazsınız. Bugün BM'nin sıkıntısı zaten bu. BM Genel Kurulu kapsayıcı herkesi dahil edici ama BM Güvenlik Konseyine geldiğiniz zaman belli ulusların belli statüleri var ve diğer ulusları dışlayıcı bir yapı var. BM Güvenlik Konseyinin meşruiyeti tartışmaya açılıyor. Çünkü bir tarafta BM Genel Kurulunun almış olduğu kararlar var, bunlar bağlayıcı kararlar değil ama daha etik daha demokratik alınan kararlar. Bu bağlamda G20'nin gündemi sadece 20 ülkeyi değil, küresel gündemi temsil ediyor olmalı. Bu nedenle G20'nin diğer ülkelerle olan ilişkileri de çok önemli."
Yeni sorunları da çözmeye çalışacaklarını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Yüzeysel bakarsanız bu sorunlar G20'nin gündemiyle hiçbir alakası olmayan sorunlar ama, ayrıntılarına girerseniz, G20 ile çok önemli. Mesela Ebola krizi. Bazı ülkeler diyebilir ki, 'dünya çapındaki salgınlar batı Afrika'nın bir sorunudur', ama hiçbir zaman bunun tüm dünyada bir salgın haline gelmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Avustralya'dan Türkiye'ye Anzakların gelmesi veya Türkiye'nin 1960'larda Avustralya'ya gitmesi kadar zor değil artık insanların bir yerden bir yere gitmesi. Bu bir de sağlık meselesi, bugün sadece sağlık meselesi olabilir ama yarın böyle olmayacak. Dünya Sağlık Örgütünün gündeminde bu var, bugünden düşünmek zorundasınız. Ekonomik sonuçları ne olur Ebola krizinin, çünkü bir şekilde iş gücü piyasasını etkileyecek, Batı Afrika ülkelerinde, 5 bin kişi Ebola krizinde hayatını kaybetti. Daha kaç kişinin hayatını kaybedeceğini de bilmiyoruz" diye konuştu.
-Ebola krizi ve mülteciler
G20'nin, Ebola krizi gibi konulara değinmezse küresel meşruiyet de iddia edemeyeceğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Güvenlik veya askeri krizler, bölge ekonomilerini önce ülkelerin ekonomilerini, sonra bölgenin ekonomilerini sonra da küresel ekonomileri etkiliyor. Mülteciler sıkıntısı... Son 3 seneden beri Suriye biz bunu Suriye'de yaşıyoruz, 1.6 milyon Suriye vatandaşı sadece Türkiye'ye geldi. Yaklaşık 4 milyon civarında da Suriyeli mülteci, komşu ülkelere gitti. Lübnan olsun, Irak olsun, Ürdün olsun, Türkiye olsun ek olarak 200 bin Iraklı da Türkiye'ye geldi. Erken aşamada bu bir siyasi kriz olarak görülüyor ama ilerleyen aşamalarda bir insani kriz haline dönüşüyor. İlk aşamalarda bölge ülkeleri etkilerken daha sonra insanlığın tamamını etkileyen bir şey haline geliyor. Biz 3 senede 2,5 milyar dolar para harcadık bu kriz için. Türkiye'deki bazı il ve ilçelerde Suriyelilerin nüfusu, Türk nüfusu da geçmiş durumda. Sınırımızı kapatmıyoruz. Çünkü bu insanlar, insan. Çünkü Esed rejimi scud füzeleriyle, kimyasal füzelerle bu insanlara saldırıyorlar."
Davutoğlu, "Lübnan, G20'nin bir üyesi değil, Lübnan'da şu anda nüfusun 3'te birini mülteciler oluşturuyor ve hiç kimse diyemez ki bu sadece Lübnan'ın meselesidir, ya da Türkiye'nin ya da Irak'ın bir meselesidir. Bu bölgesel bir meseledir, petrol fiyatlarını etkiler. Demografik unsurları etkiler, nüfus yapılarını değiştirir. Bu krizlere nasıl cevap vereceğiz? Esasında G20 Zirvesi 2008 krizine yanıt vermek için başlatıldı ama biz her yıl başka sıkıntılar görüyoruz. Bu yeni sıkıntılara da mutlaka cevap vermek durumundayız" dedi.
- Melbourne
Son Dakika › Politika › Başbakan Davutoğlu Avustralya'da - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?