Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Türkiye uzun yıllar boyunca bu yolla gerçek anlamda sömürü ile karşı karşıya kaldı, muhatap oldu. 2002 yılında göreve geldiğimizde ilk yasakladığımız şeylerden birisi bu oldu. Hiçbir kamu kurumu Hazinenin onayı olmadan uluslararası kuruluşlardan kredi alamayacak, kredi sözleşmesi yapmayacak." dedi.
Canikli, Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğrenci Konseyi tarafından düzenlenen "Gelişen Türkiye'nin Yakın Ekonomi Tarihi" konulu söyleşide, İstiklal Marşı'nın kabulünün 96. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, "Bu vesileyle kahramanlık destanını millete armağan eden vatan şairimiz Mehmet Akif'i ve bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum ve onlara şükranlarımı iletiyorum." ifadesini kullandı.
Maliye Bakanlığında 1987-1988 yıllarında maliye müfettişi olarak çalıştığını dile getiren Canikli, "Çalışırken gelir idaresinin otomasyonu projesi kapsamında Almanlar tarafından finanse edilen bir proje yürütülüyordu. Projenin finansmanını da sağlayan Almanya'nın bir uluslararası dış yardım kuruluşu. Şimdi var mı bilmiyorum ama herhalde değişmiş bir başka isim altında yine aynı faaliyetleri devam ettiriyor." diye konuştu.
Canikli, bu tür kuruluşların aslında bu ülkelerin uluslararası hegemonik hedefleri çerçevesinde faaliyette bulunan ve dış yardımları tırnak içerisinde bu amaçla yöneten, organize eden kuruluşlar olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Bize de yine bu proje çerçevesinde Alman uzmanlar Maliye Bakanlığının yönetim kademesinde ve denetim kademesinde bulunan kadrolarına Gelir İdaresi otomasyonu projesi çerçevesinde yani bilgisayara geçilmesi projesi çerçevesinde eğitim veriyorlar. Bu proje finansmanını da Almanya sağlıyor. Normalde projeye bakıldığında genel olarak çıplak gözle Almanya'nın Türkiye'ye bir katkısı, desteği gibi gözüküyor. Bu amaçla gelir idaresi modernize ediliyor, otomasyona geçiliyor, bunun için de Almanya'ya hem finansal hem de teknik destek sağlıyor gibi gözüküyor. Görüntü bu dışarıdan baktığınızda ama biraz içine girdiğinizde tablo çok farklı."
Anlaşma çerçevesinde birtakım şartlar olduğunu dile getiren Canikli, "Anlaşma çerçevesinde proje yürütülüyor. Bu proje çerçevesinde Türkiye'ye gelecek uzmanların tüm masrafları bu projeden ödeniyor. Yani bu proje çerçevesinde Türkiye'nin Almanya'dan aldığı kredi çerçevesinde ödeniyor. Bir faiz oranı var. Bu faiz oranına ilave olarak bu proje kapsamında bize eğitim veren uzmanlar, Almanlar dahil olmak üzere gelenlerin tamamının bütün masrafları, harcırahlarının tamamı projeden finanse ediliyor fakat ilginç olan bu uzmanlara inanılmaz ücret veriyorlar." dedi.
Canikli, uzmanların ne zaman geleceği ve kaç uzmanın görevlendirileceği, onlara ne kadar ücret verileceğinin de Alman tarafınca belirlendiğini anlatarak, "Bu kadarla yetinmiyor, daha da vahimi proje kapsamında alınacak olan bütün bilgisayarlar Almanya'dan alınacak. Şartlardan birisi de bu. Marka da belirtiliyor. Bütün bilgisayarların Siemens marka olması isteniyor. Tabii proje Gelir İdaresinin otomasyonu projesi. Orada binlerce bilgisayar alınıyor." dedi.
Bilgisayar fiyatlarının piyasadaki bilgisayar fiyatlarının 3 katı olduğunu belirten Canikli, şunları kaydetti:
"Seçme şansımız yok. O markayı o bedelle, fiyatla almamız gerekiyor. 3 katı. O zaman bir hesaplama yapmıştık. Bütün bu gereksiz yüklerle hesap edildiğinde o verilen kredinin bize faiz maliyeti yüzde 50. Bu tam bir soygun aslında. Türkiye'nin kaynaklarının buralara aktarılması anlamına geliyor. İşin daha da vahimi bu şekilde binlerce sözleşme var farklı kurumlar tarafından yapılmış, hem Alman kuruluşuyla hem de diğer ülkelerin benzer kuruluşlarıyla. Bu anlaşmaları yapan üniversitelerden tutun da belediyelere kadar Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı anlaşmaları bu şekilde ve bu yolla her yıl milyarlarca kaynak yurt dışına aktarılıyor."
Canikli, faiz oranının yüzde 2 ile yüzde 3 gibi gözüktüğünü ifade ederek, "Masumane gibi gözüküyor ama biraz perdeyi araladığınızda dosyayı açıp, biraz detaya indiğinizde yüzde 50'ye varan faiz oranlarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Türkiye uzun yıllar boyunca bu yolla gerçek anlamda sömürü ile karşı karşıya kaldı, muhatap oldu. 2002 yılında göreve geldiğimizde ilk yasakladığımız şeylerden birisi bu oldu. Hiçbir kamu kurumu Hazinenin onayı olmadan uluslararası kuruluşlardan kredi alamayacak, kredi sözleşmesi yapmayacak. Uygulamayı kaldırdık." değerlendirmesinde bulundu.
Çok büyük gürültü çıktığını anlatan Canikli, o gürültülerin aslında bir kısmının şu anda devam ettirildiğini belirtti.
Canikli, "Mevcut sisteme aynen devam etmiş olsaydık bugün Avrupa'dan hükümetimize yöneltilen suçlamaların, saldırıların, haksızlıkların hiçbir tanesi gündeme gelmezdi, hiçbir sorun çıkmazdı. Ne Avrupa'dan ne Hollanda'dan ne de diğer ülkelerden. Kavganın arkasında yatan temel faktör bu. Buna benzer her yıl Türkiye'den milyarlarca dolar kaynağın bu ülkelere, bu milletin parasının, bu milletin emeğinin aktarılmasının kesilmesidir. Sadece bu yolla değil, başka mekanizmalarla da inanılmaz şekilde ülke kaynakları tek taraflı bir hareket ve trafikle oralara aktarılmış." diye konuştu.
Bunlardan bir tanesinin de uluslararası finans kuruluşlarıyla aktarılması olduğunu dile getiren Canikli, "Özellikle IMF yoluyla. Bunlarla ilgili daha sonra bütün kanalları kapattık ve çalışamaz hale geldiler. Bu anlamda artık tırnak içinde söylüyorum, sömürü mekanizmalarını büyük oranda zaafa uğrattık." dedi.
"En önemli sömürü yöntemlerinden bir tanesi de bütçe uygulamaları"
Canikli, en önemli sömürü yöntemlerinden bir tanesinin de bütçe uygulamaları yoluyla olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2002 bütçesine baktığınız zaman toplam bütçe harcama rakamını yüz olarak kabul edelim. 43 lirası bütün harcamaların yüzde 43'ü faiz harcaması olarak aktarılıyor. Faiz ödemesine gidiyor. Geriye kalan 57 lira da yüzde 57 lirası bütçenin 80 milyonun ihtiyaçlarına aktarılıyor. 43 lirayı elde eden yani 2002 rakamlarıyla 119 liralık bütçe büyüklüğünün, yüzde 43'ünün aktarıldığı toplam kişi sayısı da 200 bin civarında. 200 bin kişiye 119 lira aktarılıyor, 80 milyon kişinin ihtiyaçları için de 57 lira aktarılıyor. Tablo bu."
Canikli, 1980'li yılların ortalarından itibaren bütçe içerisinde faize ödenen rakamın oran olarak sürekli arttığını kaydederek, şöyle devam etti:
"Sadece 1997 yılı hariç. Yani rahmetli Erbakan'ın başbakan olduğu o yıl hariç, o yıl bir miktar aşağı düşmüş oran ama o yıl hariç kesintisiz bir şekilde yukarı yönlü bir trend var. Sürekli artıyor. 1986 o yıllarda yüzde 9-10 ile başlamış, arta arta en son biz devraldığımızda yüzde 43'e kadar çıkmış ve artış devam ediyor. 97 yılı hariç. Bu kadar rakamı elde eden de 200 bin kişi. 100 milyar liranın 43 bin lirası 200 bin kişiye aktarılıyor, geriye kalan 57 milyar lirası da bütün devletin bu ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak için aktarılıyor."
Canikli, devlete borç verenlerin de sınırlı sayıda olduğunu ifade ederek, bunların içerisinde yerli ve yabancıların olduğunu belirtti.
Canikli, şöyle konuştu:
"Vücudu burada, kalbi dışarıda olanlar, dışarısı için atan yerli yabancılar da var. Büyük çoğunluğu da onlar. Parayı bunlar elde ediyor. Ülkenin tüm kaynakları neredeyse bunlara aktarılıyor. Zenginlere, para babalarına, ağalara aktarılıyor ve bunların önemli bir bölümü de yurt dışında yaşıyor. Tablo bu. Şu soyguna bakın. 2002'de devraldığımız bu bütçe yapısı, aynen kalmış olsaydı bugün itibarıyla bozulmamış ve iyileşmemiş olsaydı, 2017 bütçesinden 150 milyar lira daha fazla faize aktarılacaktı. Yani bununla Trabzon'a aşağı yukarı 0'dan 170-180 havalimanı yapılabilir bir yılda. İnanılmaz bir rakam."
Bugün bu paranın 2017 bütçesinde onlara aktarılmadığını vurgulayan Canikli, "43 olan o rakam şu anda 9'a düşmüş durumda. İçerideki kavganın da dışarıdaki kavganın da nedeni bu. Bu kaynaklar kime aktarılacak kavgasıdır, bu para kime hizmet edecek. O kaynakları aktarmak durumunda olan hükümet kime hizmet edeceğinin kavgasıdır." dedi.
Canikli, "2002 ve öncesi görevde olanlar kime hizmet ediyordu? "sorusunu yönelterek, şunları kaydetti:
"Kimi seviyorsa iktidar ona hizmet eder. Kimi sevdiğini nasıl anlarız. Lafın bir önemi yok. İstediğiniz kadar konuşun. Lafın önemi yok, ne yaptığınız önemli. Hükümetler nasıl düşüncelerini ortaya koyar. Bütçe harcamaları yoluyla.
Yönetmek harcamak demektir. Siz yönetirken, harcarken bir hükümet o kaynakları nereye aktarıyorsa orayı seviyordur. Hangi kesimi seviyorsa oraya aktarıyordur. Çiftçiyi seviyorsa oraya aktarıyordur, üreticiyi seviyorsa ona, memuru, işçiyi seviyorsa ona, fakiri fukarayı seviyorsa oraya aktarıyordur. 2002 ve öncesi bütçelerine bakıyorsunuz, önemli bir kalem çiftçiye değil, üreticiye değil, faizciye aktarılıyor. Bunun anlamı nedir? Demek ki o hükümetler faizcileri, para babalarını, zenginleri seviyorlar ama iktidara gelmeden önce oyu vatandaştan almak için 'vatandaşa hizmet edeceğim' diye yola çıkıyor, iktidara geldikten sonra başkalarına hizmet ediyor. Hizmetin ölçüsü de bu. Şu anda yaşadığımız kavga da bu aslında."
Canikli, 2017 rakamlarıyla da değerlendirme yaparak, şöyle devam etti:
"2017 rakamlarıyla da değerlendirirsek, yaklaşık 150 milyar liralık bir kaynak faiz geliri elde edenlere aktarılmıyor, onun dışında millete aktarılıyor, yatırıma aktarılıyor. Bakın 2002 yılında bahsettiğimiz bütçeden engelli vatandaşlarımız için ayrılan bir kuruş kaynak yok. Hiçbir ödeme yok. O zaman da Türkiye'nin yüzde 8'i engelliydi, şimdi de yüzde 8'i engelli. Yani engelli vatandaşlarımız biz iktidara, göreve geldiğimizde çıkmadı. Şu anda 2017 bütçesinde 20 milyar lira kaynak ayırıyoruz, karşılıksız hibe, engelli vatandaşlarımıza. İşte o faize aktarılmayan, tasarruf edilen 150 milyar var ya onun 20 milyarı sadece engelli vatandaşlarımıza gidiyor. Eğer aynı tablo devam etmiş olsaydı engelli vatandaşlarımıza hiçbir kuruş kaynak aktarma imkanımız olmazdı. Aynı şekilde 60 milyar lira biz 2017 yılında düşük gelir grubunda bulunan vatandaşımıza, yani ihtiyacı olana yine karşılıksız sosyal devlet politikası çerçevesinde aktarıyoruz. Bu rakam da 2002 bütçesinde yaklaşık 180 milyon lira. İşte o 150 milyar liranın 60 milyar lirası da buraya gidiyor. Diğerleri de yatırıma, eğitime, sağlığa gidiyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Belirli kesimlere aktarılan bütçeler, kaynaklar, hortum artık millete aktarılacak." ifadesini hatırlatan Canikli, "Bunun ete kemiğe bürünmesidir bu. Bugünkü kavgaların altında yatan esas neden bu. Sömürü mekanizması çok büyük oranda ortadan kaldırılmıştır Türkiye için ve rakamın büyüklüğü hakikaten üzerinde gürültü çıkartılması, kavga çıkartılması gerekecek kadar büyük bir rakamdır. Bir yılda 150 milyar lira, dolayısıyla bu mücadele devam edecektir." diye konuştu.
Canikli, bu mücadelenin birçok alanda devam ettiğine dikkati çekerek, mücadelenin en önemli, çok sert cereyan ettiği, vuku bulduğu alanlardan bir tanesinin ekonomi alanı olduğunu anlattı.
"15 Temmuz darbe kalkışmasında o gece piyasaya sürülen Fetullahçı Terör Örgütü'nün piyonunun yaptıklarını hep birlikte izledik, gördük" diyen Canikli, "Milletin cevabını da gördük. Sadece bu değil aslında, ondan önce de Türkiye'de istikrarı ortadan kaldırmayı, bu hareketin liderliğindeki, Cumhurbaşkanı'mızın liderliğindeki bu siyasi hareketi oyun dışına itmek, yönetim dışına itmek, hükümeti ortadan kaldırmak amacıyla sayısız teşebbüslerin yapıldığını biliyoruz. Bunların bazıları önemli ve sembolik." ifadesini kullandı.
Kapatma davaları
Canikli, bu süreçle ilgili tarihten örnekler vererek, kapatma davası hakkında da bilgilendirmede bulundu.
Geçmişte bu amaca yönelik olarak, Anayasa Mahkemesinin siyasi partilerle ilgili verdiği kapatma davalarının hepsinin başarılı olduğunu ve bu partilerin siyaset sahnesinden belli bir süre uzaklaştıklarını, aktivitelerini kaybettiklerini anlatan Canikli, şunları kaydetti:
"Az daha bizimle ilgili açılan kapatma davası amaca ulaşıyordu. Kapatma davasının açıklandığı günün, bir öncesinde gece saat 12'ye kadar yediye dörttü Anayasa Mahkemesinin kararı. Gece 12'ye kadar. 7'ye 4 olduğu zaman da kapatılıyor. Neyi kapatıyorsunuz, çok güçlü bir şekilde kamuoyunun desteğini almış, güçlü bir şekilde hükümete gelmiş siyasi partiyi kapatıyorsunuz. Milletin iradesini kapatıyorsunuz. 3-5 kişinin 11 kişinin oyu ile. Gece yarısından sonra Anayasa Mahkemesinin görüşü değişti, 6'ya 5 hale geldi ve kapatılmadık. Son dakikada. Dolayısıyla bunların her biri geçmişte kullanılmış yöntemler. Bunlar başarılı olmayınca bir sonraki hamleleri büyütmeye başladılar. İşte e-muhtıra, sonra kapatma davası, sonra Gezi olayları, hedef büyüdü. Yani içerideki ve dışarıdaki aktörler herkes safını netleştirmeye de başladı. Sonra 17-25 Aralık ve en sonunda en büyük hamlelerini yaptılar. 40 yıllık süre içerisinde o günler için büyütüp beslediklerini, o gün devreye soktular."
Canikli, bu topraklarda hainlerin hiç eksik olmadığını belirterek, "Bundan sonra da olmayacak ama Allah'tan o hainlere hadlerini bildiren, Osmanlı tokadını atan bir milletimiz var. Ne zaman hain çıkmışsa o hainleri, hainliklerini tarumar eden milletimizde sahneye çıkmıştır, tıpkı 15 Temmuz gecesi olduğu gibi bundan sonra da böyle olacak." dedi.
Canikli, siyasi alanda bu gelişmeler yaşanırken çok daha sertlerinin de ekonomi alanında yaşanmaya başladığını anlattı.
(Sürecek)
Son Dakika › Ekonomi › Gelişen Türkiye'nin Yakın Ekonomi Tarihi' Söyleşisi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?