Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, 11 Şubat Cuma gecesi Münih'te varılan, saldırıların durdurulmasına dair anlaşmanın Suriye'deki durumu değiştirmesinin olası olmadığını belirtti.
Kalın, "Daily Sabah" gazetesinde kaleme aldığı "Savaş, diplomasi ve Suriye trajedisi" başlıklı yazısında, Batılı ülkeler, Suriye'de siyasi çözümden bahsederken, Rusya'nın olayların gidişatını değiştirmek için askeri saldırılarını yoğunlaştırmaya devam ettiğini vurguladı.
Kalın, yazısında "11 Şubat Cuma gecesi Münih'te varılan, saldırıların durdurulmasına dair anlaşmanın Suriye'deki durumu değiştirmesi olası değil" ifadesine yer verdi.
Geçen iki yılda, Rusya da dahil savaşın taraflarının, Suriye'deki iç savaşa askeri bir çözüm bulunmadığı sloganını tekrarladığını ve diplomatik bir çözüm sunduklarını hatırlatan Kalın, Rusya-İran-Esed rejimi üçlü ittifakının söylediklerinin tersini yaptığını belirtti.
Bu ülkelerin yaptığı son askeri atağın, ateşkes, insani yardım ve esirlerin salıverilmesini öngören Cenevre görüşmelerini ve BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararını baltaladığını ifade eden Kalın, yazısında şunları kaydetti:
"Şimdi, Suriye muhalefetinin temsil eden Müzakere Yüksek Komitesi'nin Cenevre görüşmelerine katılması, 2254 sayılı kararın uygulanmasına bağlı. Riyad Hicab'ın liderliğini yaptığı Suriye muhalefeti, görüşmelerin 25 Şubat'a ertelenmesini şüpheyle karşılamakta son derece haklı. BM, müzakerelere başlamak için kendi oluşturduğu koşulları bile uygulamaya koyamıyor.
Diplomasinin önemli bir rolü var ancak gerçekleri açıkça dile getirmek gerekirse, Kremlin güç dengesini değiştirmek için Suriye'ye savaş uçakları gönderirken bir yandan siyasi müzakerelere katılıyormuş görünümü vermek için dışişleri bakanını dünyanın her tarafına gönderiyor."
"Rusya diplomasisi, Rusya'nın Suriye'deki askeri eylemlerini üstünü örtmeye hizmet ediyor. Suriye'deki Rus askeri saldırıları ayrıca, dikkatleri Rusya'nın çok sayıda soruna yol açtığı ve bu meselerin hiçbirinin çözülemediği Ukrayna'dan uzaklaştırmak için de kullanılıyor" ifadelerine yer veren Kalın, Rusya'nın sivilleri bombalayarak, büyük bir sığınmacı akımına yol açmak ve bu şekilde Avrupa ve Türkiye'yi cezalandırmak istediğini belirtti.
Rusya'nın bu şekilde, ABD'ye stratejik duruşu hakkında mesaj gönderdiğini de kaydeden Kalın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, birçok bakımdan, Batı'nın kararsızlığının doğurduğu stratejik boşluğu doldurduğunu anlattı.
Kalın, yazısında "Suriye rejimi her gün düzinelerce insanı öldürmeye devam ederken, DAEŞ'e karşı tek taraflı stratejinin ahlaki meşruiyeti sorgulanabilir hale geliyor. Evet, DAEŞ'e karşı mücadele devam etmeli ve DAEŞ bozguna uğratılmalı. Ancak bu, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve onu destekleyenlere askeri zafer sunarak yapılmamalı ve yapılamaz. Binlerce Suriyeli, DAEŞ teröründen değil Esed rejiminin uyguladığı devlet teröründen ve Rus bombardımanlarından kaçıyor" değerlendirmesinde bulundu.
Görevinden yeni ayrılan Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius'un, ABD'nin Suriye stratejisini eleştirerek, ABD'nin Suriye'deki pozisyonunu "belirsiz" olarak tanımladığını ve güçlü bir bağlılığı olmadığını ifade ettiğini hatırlatan Kalın, Fabius'un, ayrıca ABD'nin kimyasal silahlar kırmızı çizgilerinin daha da aşılmasından sonraki eylemsizliğinin Putin'i Ukrayna ve Suriye'de daha da cüretkar davranmaya ittiğini belirttiğini aktardı.
Kalın, yazısına şöyle devam etti:
"ABD yönetimi, Fabius'un vurguladıklarını teyit eder gibi, Rusya ve Esed rejimine sahada büyük bir askeri avantaj vermek pahasına askeri desteğini neredeyse tamamen Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun silahlı kanadı YPG'ye yoğunlaştırdı. PYD ve YPG, aynı anda ABD, Rusya ve Esed rejiminin hepsinden aynı anda silah, mühimmat, istihbarat ve hava koruması alıyor. PYD, bu şekilde kendini DAEŞ'e karşı en etkili güç olarak gösteriyor ve bu da PYD'ye verilen desteğin gerekçesi olarak kullanılıyor. Böyle bir destek alan her grup DAEŞ'e karşı etkili bir güç olabilirdi. Bununla birlikte PYD, DAEŞ'e karşı mücadele kisvesi altında, Suriye'nin kuzeyinde ilan ettiği özerk bölgeyi genişletiyor. Bu arada da kaliteli destek ve eğit-donat programı sözü verilen Suriyeli muhalif güçler bir yanda Rusya ve rejim güçleri diğer yandan DAEŞ tarafından yok ediliyor."
10 Şubat'ta meydana gelenlerin bunun tipik bir örneği olduğuna işaret eden Kalın, "YPG, Rus hava desteğiyle, muhalif gruplara saldırarak Mingh Hava Üssü'nü ele geçirdi. Amaç, Afrin yakınlarındaki köyleri de alarak, PYD'nin bölgedeki kontrol ettiği alanı genişletmek. Ben bu satırları yazarken YPG güçleri, Halep ve Türkiye sınırı arasındaki ana yol olan Azez kenti dışında bekliyorlar. Üzücü bir ironidir ki geçen yıl Kobani'yi DAEŞ'ten kurtarmak için PYD'nin yardımına gelen Özgür Suriye Ordusu, şu anda YPG'nin saldırısına uğruyor" ifadelerini kullandı.
Bu durumun çok sevimsiz olduğunu vurgulayan Kalın, Cenevre görüşmelerinin ne getireceğinin de belli olmadığını kaydetti.
Türkiye'nin daha önce önerdiği ve Batı'nın ikna edici bir argüman sunmadan reddettiği "ılımlı Suriye muhalefetini desteklemek ve Suriye içinde mülteciler ve siviller için güvenli bölgeler kurmak" fikrinin artık Atlantik ötesindeki çevrelerde ilgi görmeye başladığını hatırlatan Kalın, yazısında güvenli bölge fikrini savunan çok sayıda siyaset analisti ve eski diplomatın ABD yönetimine çağrılarına şu şekilde yer verdi:
"Geçen yıl, çok sayıda önde gelen eski diplomat ve analist, ABD Başkanı Barack Obama yönetimini Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin sınırı boyunca güvenli bölgeler kurmaya çağırmıştı. ABD'nin eski Suriye büyükelçilerinden Robert Ford, 9 Mart 2015'te 'Suriye muhalefetini korumak için yönetimin uzun süredir karşı koyduğu uçuşa yasak bölge oluşturulması gerekir' yazmış, 21 Nisan'da Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti'den senatörler, Obama'ya 'Suriye içinde insani güvenlikli bölgeler oluşturma' çağrısı yapmıştı.
Eski diplomat Frederic C. Hof, 'Eğer daha geniş bir uçuşa yasak bölge Esed rejiminin güvenlikli bölgeler dışında bulunan sivil yerleşim bölgelerine varil bombaları atmasını engellerse hayatlar kurtarılacak ve DAEŞ önemli insan kaynağından yoksun bırakılacak' yazarken, Anne-Marie Slaughter, 'ABD ve müttefikleri, uçuşa yasak bölge oluşturarak, Esed'e sabırlarının sonuna geldiklerini ve Suriyelileri Suriye içinde savunmaya hazır olduklarını gösterecekler' ifadelerini kullanmıştı."
Geçen yıldan beri çok şey olduğunu ve Rusya'nın Suriye'de fiilen kendi amaçlarına uygun bir uçuşa yasak bölge oluşturduğu ifade eden Kalın, yine de güvenli bölge fikrinin Suriyelilerin hayatlarını kurtarmak ve sivil bölgelerde Rusya ve Esed rejimi tarafından vurulmalarını kısıtlamak için halen bir fırsat olduğunun altını çizdi.
Kalın yazısına şöyle devam etti:
"Michael Ignatieff ve Leon Wieseltier, bu konudaki rahatsızlıklarını 'Ahlaki iflas uzun süredir oluşturuluyor: Beşşar Esed'in gitmesi gerektiğine dair beş yıldır yapılan boş beyanlar, muhalif güçleri yarı gönüllü silahlandırmalar, kimyasal silahlar konusundaki kırmızı hatların geçilmesine izin vermeler ve Batı'nın eylemsizliğinin sonucu olarak oluşan mülteci yükünü layıkiyle paylaşmayarak' ifadeleriyle dile getirmişlerdi.
Ignatieff ve Wieseltier, çözüm olarak, ABD'ye Halep'ten Türkiye sınırına kadar bir uçuşa yasak bölge oluşturmak için donanma ve hava kuvvetlerini kullanma ve Rusya dahil, tarafların sivilleri ve mültecileri bombalamasını engelleyeceğini açıklama çağrısı yapmıştı. Eski üst düzey ABD diplomatları Nicholas Burns ve James Jeffrey de aynı noktayı 'En önemlisi, Obama ekibinin geçmişte reddettiği şeyi yeniden değerlendirmek zorunda kalacağını düşünüyoruz: Suriye'nin kuzeyinde sivilleri korumak için güvenli bölge oluşturulması ve bu bölgeyi korumak için uçuşa yasak bölge oluşturulması" ifadeleriyle yeniden vurguladılar.
Dennis Ross da Putin'in karşı çıkacağını iyi bildiği halde güvenli bölge oluşturulmasını savunuyor ancak Ruslara karşı daha fazla baskı oluşturmaya hazır olunmadığı müddetçe Sünni müttefiklerin olmayacağını ve diplomasinin bu durumda işe yaramasının çok düşük olasılık olduğunu ekliyor."
Suriye savaşının, diplomasinin ancak savaş alanında adil güçler dengesi olduğunda anlamlı olduğunu gösterdiğini belirten Kalın, bir sonraki Suriye görüşmelerinin bir anlamı ve etkisi olsun isteniyorsa, uluslararası toplumdan ciddi destek alması gerektiğini vurguladı.
İbrahim Kalın, yazısını "Suriye muhalefetini desteklemeden ve Suriyeli siviller için güvenli bölgeler oluşturmadan, diplomasi savaş zayiatından başka bir şey olmayacaktır" ifadesiyle sonlandırdı.
Son Dakika › Güncel › Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?