Kürşad Zorlu: "'ver Yetkiyi, Gör Etkiyi' Diyen Siyasi İktidar, Her Defasında 'Nasıl Olsa Oyu Aldık, Seçimi Kazandık' Düşüncesiyle Emekliye Sırt... - Son Dakika
Güncel

Kürşad Zorlu: "'ver Yetkiyi, Gör Etkiyi' Diyen Siyasi İktidar, Her Defasında 'Nasıl Olsa Oyu Aldık, Seçimi Kazandık' Düşüncesiyle Emekliye Sırt...

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, "Asgari ücret artık açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırına yaklaşamıyor bile. Çünkü ona zam, buna zam, sürekli zam. Asgari ücretliye, özellikle emekliye gelince kulak tıkanıyor. Emeklimiz açlık sınırının 13 bin liraları aştığı bu dönemde ne yapacak? Her kabine toplantısında emeklilerimiz ekran başında bir ücret artışı bekliyor ama maalesef hükümet sürekli ötelemeye devam ediyor. Yeni yıla bıraktıkları söyleniyor bakalım orada olacak mı belli değil. Emeklilerimizin 2-3 ay daha sabredecek hali kaldı mı? Bunlar göz ardı ediliyor. Verilen zamlar zaten iki aylık periyotlarla eriyip gidiyor. 'Ver yetkiyi, gör etkiyi' diyen siyasi iktidar, her defasında 'nasıl olsa oyu aldık, seçimi kazandık' düşüncesiyle emekliye sırt dönmeyi tercih ediyor" dedi.

02.10.2023 17:43  Güncelleme: 22:15
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, "Asgari ücret artık açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırına yaklaşamıyor bile. Çünkü ona zam, buna zam, sürekli zam. Asgari ücretliye, özellikle emekliye gelince kulak tıkanıyor. Emeklimiz açlık sınırının 13 bin liraları aştığı bu dönemde ne yapacak? Her kabine toplantısında emeklilerimiz ekran başında bir ücret artışı bekliyor ama maalesef hükümet sürekli ötelemeye devam ediyor. Yeni yıla bıraktıkları söyleniyor bakalım orada olacak mı belli değil. Emeklilerimizin 2-3 ay daha sabredecek hali kaldı mı? Bunlar göz ardı ediliyor. Verilen zamlar zaten iki aylık periyotlarla eriyip gidiyor. 'Ver yetkiyi, gör etkiyi' diyen siyasi iktidar, her defasında 'nasıl olsa oyu aldık, seçimi kazandık' düşüncesiyle emekliye sırt dönmeyi tercih ediyor" dedi.

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, bugün partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi. Zorlu, şunları söyledi:

"BÖYLESİNE HAİN SALDIRILARA KARŞI TÜRK MİLLETİ HER DAİM TEK YÜREK VE TEK YUMRUK OLMAYA DEVAM EDECEKTİR"

"Dün hain bir saldırıyla güne uyandık. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış gününde İçişleri Bakanlığı'na bombalı bir saldırı girişimi gerçekleşti. Menfur saldırı da bir terörist üzerindeki bombayı patlatırken; diğer terörist ise emniyet güçlerimizce öldürüldü. Kahraman polislerimizin anlık müdahalesi sonucu çok daha ağır neticelere sebep olabilecek bir saldırı da bu anlamda önlenmiş oldu. Dün olay sonrası hastaneye giderek kahraman polislerimizi ve ailelerini ziyaret ettik ve genel başkanımız Sayın Meral Akşener'in geçmiş olsun dileklerini de ilettik. Çok şükür hayati tehlikelerinin olmadığı tarafımıza bildirildi.

Bununla birlikte bombalı saldırı girişiminde kullanılan aracın Kayseri'de gasp edildiği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Teröristlerin Mikail Bozlağan adlı vatandaşımızı öldürdükten sonra aracını çaldığı tespit edildi. Bu vesileyle kendisine Allah'tan rahmet kederli ailesine baş sağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Şu an soruşturma devam etmekle birlikte teröristlerden birinin kimliği tespit edilmiş olup; diğerinin ise kimlik belirleme çalışmaları sürüyor. İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamaya göre bu hain eylemin PKK terör örgütünce gerçekleştirildiği de kamuoyuyla paylaşılan önemli bir gelişme.

Milletimiz adına hassasiyet duyduğumuz bir hususta bu kişilerin arkasında kimlerin olduğunu ve ilişkilerinin büyük bir titizlikle ve kararlılıkla ortaya çıkarılmasıdır. Unutulmamalıdır ki ülkemizin huzurunu ve dirliğini hedef alan bu hain eylemler karşısında millet olarak bir ve beraber olmayı sürdüreceğiz. Böylesine hain saldırılara karşı Türk milleti her daim tek yürek ve tek yumruk olmaya devam edecektir.

"HER BİR TÜRK EVLADININ, HER BİR GENCİMİZİN ÜNİVERSİTEDE HUZUR İÇİNDE OKUMA, ÖĞRENİM GÖRME HAKKI ELBETTE BİZİM İÇİN ESAS OLAN"

Ülkemiz böyle bir tehditle karşı karşıyayken geçtiğimiz hafta ülkemizin önemli bir üniversitesinde ODTÜ'de üzücü ve kaygı verici bir olay yaşandı. ODTÜ'de öğrenim gören bir öğrencimiz, Türkoloji Topluluğu üyesi gençlerimizden birisi bir grubun tehdit ve saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Sebep ise topluluğun adının Türkoloji olması ve gençlerimizin üzerinde Göktürkçe, Türk ifadesi yazan bir tişört bulunması. Bu ve benzeri olaylar geçmişte yaşadığımız acı tecrübeleri dikkate aldığımızda hepimize büyük bir sorumluluk yüklüyor. Üniversitelerin açıldığı böyle bir günde bu farkındalığa da dikkat çekebilmek, ülkemizin huzur ve istikrarına koruyabilmek adına da bu tür gelişmelere karşı çok dikkatli olmalıyız ve üniversite yönetimlerinin de buna izin vermemesi gerekiyor.

2015 yılında Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun şehit olmasına sebep olan olaylar, tehlikenin önceden tedbir alınarak önlenemeyişiyle gerçekleşmişti. Biz de dün üniversite rektörüyle bu konuda bir görüşme gerçekleştirdik. Bugün soruşturmanın başlatılacağı bilgisi tarafımıza verildi. Biz şimdi bu sürecinde takipçisi olacağız. Her bir Türk evladının, her bir gencimizin üniversitede huzur içinde okuma, öğrenim görme hakkı elbette bizim için esas olan.

"ÜLKEMİZİN EN ÖNEMLİ VE DERİNLEŞMEKTE OLAN SORUNU EKONOMİK KRİZ"

Ülkemizin en önemli ve derinleşmekte olan sorunu ekonomik kriz. Vatandaşlarımızın bu konudaki haklı isyanı şüphesiz en önemli gündem maddemiz. TÜRK-İş geçtiğimiz hafta içerisinde eylül ayı açlık sınırını açıkladı. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için gerekli aylık gıda harcama tutarının 13 bin 334 TL olduğunu ifade etti. Yoksulluk sınırı ise yani gıda harcamasının yanında zorunlu olan giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım gibi daha pek çok harcamayı da birleştirdiğimizde gerekli olan sınır 43 bin 443 TL olarak ifade edildi. Bununla birlikte İTO'nun eylül ayı enflasyon rakamı da yüzde 73,18 düzeyinde. İstanbul'daki enflasyon rakamı. Peki ülkemizde asgari ücret ne kadar? 11 bin 400 TL.

Asgari ücret artık açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırına yaklaşamıyor bile. Çünkü ona zam, buna zam sürekli zam. Peki asgari ücretliye, özellikle emekliye gelince kulak tıkanıyor. Emeklimiz açlık sınırının 13 bin liraları aştığı bu dönemde ne yapacak? Her kabine toplantısında emeklilerimiz ekran başında bir ücret artışı bekliyor ama maalesef hükümet sürekli ötelemeye devam ediyor. Yeni yıla bıraktıkları söyleniyor bakalım orada olacak mı belli değil. Emeklilerimizin 2-3 ay daha sabredecek hali kaldı mı? Bunlar gözardı ediliyor. Verilen zamlar zaten iki aylık periyotlarla eriyip gidiyor. 'Ver yetkiyi, gör etkiyi' diyen siyasi iktidar, her defasında 'nasıl olsa oyu aldık, seçimi kazandık' düşüncesiyle emekliye sırt dönmeyi tercih ediyor.

Seçim döneminde de sonrasında da defalarca söyledik. En düşük emekli maaşı en az asgari ücret kadar olmalı ve asgari ücrette bu bahsettiğimiz rakamlar çerçevesinde yeniden güncellenerek piyasa şartlarına uygun bir şekilde belirlenmelidir. Dün düzenlenen açılış töreniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni yasama yılı başladı ve ilk iş olarak buradan çağrımızı yineliyoruz. Emeklilerimizle ilgili bu düzenleme derhal gelmelidir ve bu düzenleme gerçekleştirilmelidir.

"ÇOK FAZLA İRDELENMEYEN BİR DİĞER GÖRMEZDEN GELİNEN KESİMİMİZDE ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZ"

Gözden kaçan çok fazla irdelenmeyen bir diğer görmezden gelinen kesimimizde engelli vatandaşlarımız. Hayatın içerisinde bizlerle birlikteler ama onların sorunları gerçekten yeterince ifade edilmiyor. Ülkemizde engelli vatandaşlarımızın aylıkları; engel oranı yüzde 40 ile yüzde 69 arasında olan vatandaşlarımızın aylığı bin 874 TL. Engel oranı yüzde 70 ve üzeri olanların ise 2 bin 811 TL. Yine engelli yakını aylığı bin 874 TL. 2023 Türkiye'sinde bu rakamları asla konuşmamalıydık. Maalesef getirdikleri nokta bu. Siyasi iktidarın son dönemlerinde en iyi yaptığı şey vatandaşlarımızın sorunlarını görmezden gelmek ve en önemlisi de kendi hatalarının acı reçetesini maalesef vatandaşımıza yüklemek. Artık biraz 'insaf' diyoruz. Bu sürdürülebilir değil.

Hayatlarını kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarıyla geçindirmeye çalışan milyonlar var. Bu dar gelirli kesimimize bir darbeyi de banka faizlerini etap etap artırarak vurdular. Vatandaşlarımız geçimlerini sağlamak için adeta bir sihirbazlık yapmaya çalışıyorlar, buna mecbur bırakılıyorlar. Siyasi iktidar bir de oradan vatandaşımıza darbe vurmayı maalesef es geçmedi. Her ay faiz oranlarını artırmayı artık bir alışkanlık haline getirdiler. 24 Ağustos'ta geçerli olmak üzere 2,89 yaptıkları faiz oranını 24 Eylül'de 3,57'ye bugün ise 25 Ekim'den geçerli olmak üzere 4,02'ye yükselttiler. Buna karşın kredi kartı harcamaları yüzde 200 oranında artmış durumda.

"ORTA DİREĞİ TAMAMEN ORTADAN KALDIRMIŞ DURUMDALAR"

Taksitli ödemeler sınırlandırılıyor. Bu vatandaşımızı maalesef senetle ve elden ödeme yoluyla tüketim yapmaya zorluyor. Bunun sonu kötü niyetli insanların, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını suistimal etmesi ve farklı yargı süreçlerinin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Büyük artış da akaryakıt ve gıdada. Vatandaş hem taksitli alışveriş yapamıyor hem de azaltamadığı tüketim harcamalarında akaryakıt ve gıda son derece artmış durumda. Dolayısıyla orta direği tamamen ortadan kaldırmış durumdalar. 'Ülkemizin istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması için nasıl bir büyüme istiyoruz' sorusu oldukça önemli. Ekonominin geneline yayılan verimlilik etkileri ve ürettiği katma değeri diğer sektörlerden daha yüksek olan imalat sanayisi üretimi önceleyerek bu anlamda bir büyüme sağlamamız gerekiyor.

Son 5 yıldır potansiyel büyümenin altında bir büyüme hızına sahibiz. Söz konusu büyümenin toplumsal refah üzerinde de bir etkisi olmuyor. Çünkü ranta giden bir büyüme ekonomisi. Dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü 2022 yılı itibariyle yaklaşık 100 trilyon dolar. Türkiye'nin dünya ekonomisinden aldığı pay 1980 yılında yüzde 0,9 iken 2022 yılında da yine aynı düzeyde. Oysa gelişmekte olan ekonomilerde bu pay 1980 yılında yüzde 24,5 iken 2022'de yüzde 42,5'e kadar yükseliyor. 40 yıldan fazla sürede dünyadaki payımız durağan kalmış. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında dünya ekonomisinde aldığımız pay yüzde 1'in bile altında. Görünen o ki 40 yılda bir arpa payı yol ilerleyememişiz. Şu anki siyasi iktidarın dünyayla entegrasyon Avrupa başta olmak üzere bu ilişkileri yönetme biçimi de bizi her geçen gün kötüye götürüyor.

"SIĞINMACILARI GERİ GÖNDERMEK YERİNE KALICILIKLARINA YÖNELİK BU TÜR UYGULAMANIN AMACINI ÖĞRENMEK İÇİN BAKAN ŞİMŞEK'E BİR SORU ÖNERGESİ VERDİK"

Kendi vatandaşına bu kadar sıkı para politikası, acı reçete uygulayan siyasi iktidar geçtiğimiz günlerde vatandaşımızı da hayal kırıklığına uğratan bir uygulamaya daha imza attı. Devlet bankası aracılığıyla Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı desteğiyle KOBİ'lere en az bir sığınmacı çalıştırılması şartıyla 1 buçuk milyona kadar bir kredi verileceği gündeme geldi. Elbette işletmeleri desteklemek önemli bunun artırılması da çok kıymetli. Ancak sığınmacı sorunun derinleştiği bir dönemde geri dönüşleri daha da olumsuz etkileyecek bu uygulama Türkiye'nin demografik geleceği açısından kabul edilebilir değil. Bu tür yaklaşımlarla onları kalıcı kılacak bir iradeyi ortaya koyuyorsunuz. Ekonomik sıkıntılarla boğuşan vatandaşlarımızın düşük ihtiyaç kredisi talepleri bile reddedilirken sığınmacıların Türkiye'de kalma motivasyonunu artıracak bu avantajlı uygulamayı devreye sokmanın sebepleri nedir?

Sığınmacıları geri göndermek yerine kalıcılıklarına yönelik bu tür uygulamanın amacını öğrenmek için bizde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Sayın Bakan Şimşek'e bir soru önergesi verdik. Bunun cevabını bekliyoruz. Umarım vereceği cevap daha önceden olduğu gibi 'sırdır' şeklinde bir cevapla karşılaşmayız. Bu konuda bir diğer problemde Suriye'de son dönemde kurulan bazı üniversitelere verilen YÖK denkliği iddialarıdır. Burada bir kontrolsüzlük, bir oldu bittiyle karşı karşıya kalırsak korkarım yarın ülkemizdeki eğitim sistemini de üniversite öğrenimini yatay geçişler başta olmak üzere buradan mezunların iş yükümüze olan ek olumsuz etkileri de başta olmak üzere çok daha farklı problemlerle karşı karşıya kalacağız. Suriye'de iç savaşın yaşandığı dönemden bugüne kadar ülkemize yönelik kitlesel bir göç gerçekleşmiş ve göçün yaşandığı Suriye'de eğitim-öğretim sistemi pek çok yerde ortadan kalkmıştır. Bu süreçte Türkiye'nin meşru olarak askeri harekatlarını da gerçekleştirdiği yerlerde ya da bu yerlere yakın istikrarsızlık yaşanan bölgelerde bazı üniversitelerin kurulduğu ve bunların bir kısmına da YÖK denkliği verildiği yönünde ciddi şekilde bilgiler geliyor.

"SURİYE'DE 2016 YILINDAN BU YANA KURULAN VE İLGİLİ ÜLKENİN ONAYININ BULUNUP BULUNMADIĞI BELİRSİZ OLAN BU ÜNİVERSİTELERE YÖK DENKLİĞİ VERİLMİŞ MİDİR?"

Biz de yine bir soru önergesiyle Milli Eğitim Bakanlığı'na bunu sorduk. Suriye'de 2016 yılından bu yana kurulan ve ilgili ülkenin onayının bulunup bulunmadığı belirsiz olan bu üniversitelere YÖK denkliği verilmiş midir? Bu üniversitelere öğrenci alımı hangi usüllerle, hangi kurumların denetiminde yapılmaktadır? Bu üniversitelerden mezun olanlardan Türkiye'ye çalışmaya başlamak üzere gelenler hangi kurumlarda çalışmaktadırlar? İdlib'teki radikal gruplardan bu üniversitelerde eğitim gören ve mezun olanların bulunabileceği ve bunlarında Türkiye'ye gelebileceği ihtimaline karşı herhangi bir tedbir alınmış mıdır? Bu üniversitelerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan akademik veya idari personel şu anda çalışmakta mıdır? Çalışan varsa hangi yasal düzenleme çerçevesinde burada görevlendiriliyorlar? Bu okullarda eğitimine başlayan bir öğrenci okuduğu üniversiteden Türkiye'de kabul edilen bir üniversiteye yatay veya dikey geçiş hakkına sahip olacak mı?

Maalesef sığınmacı sorunu her geçen gün büyüyüp derinleşirken siyasi iktidar vatandaşlarımızın huzurunu sağlamak adına bu tür adımlar atmak yerine geri dönüşleri başlatmak için girişimler yapmak yerine sığınmacıların kalmaları adına hatta yenilerinin de bir anlamda gelmesini tetikleyecek adımlar atıyor. Sığınmacı meselesi artık ülkemizin bir temel beka sorunudur. Toplumsal huzuru sarsmaya aday bir konudur. Derhal gerekli adımlar atılmalı bu işlemler başlatılmalı. Geri dönüşlerin başlaması adına göç politikamızın sınırları ve vazgeçilmezleri çerçevesinde gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gerekse diğer alanlarda her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz."

"GEREK İSTANBUL'DA GEREKSE ANKARA'DA, DİĞER İLLERİMİZDE OLDUĞU GİBİ ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR"

Zorlu, basın toplantısı ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Suat Sarı'nın, İYİ Parti'nin yerel seçimlerdeki İstanbul adayı olacağı yönündeki iddiaların sorulması üzerine Zorlu, "Suat Bey, partimizin önemli bir görevinde bulunuyor. İstanbul Büyükşehir'de grup sözcüsü. Ancak gerek İstanbul'da gerekse Ankara'da, diğer illerimizde olduğu gibi çalışmalarımız devam ediyor. Çalışmalar olgun bir aşamaya geldiğinde bunları paylaşırız" dedi.

Zorlu, aday belirleme sürecinde anket yapılıp yapılmayacağı sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Bununla ilgili komisyon kurulması aşamasındayız. Esas olan teşkilatlarımızla, o illerdeki milletvekillerimizle, partililerimizin bir mutabakat içerisinde, adayımızın üzerinde netleşmektir. Ama aday adayının çok olduğu yerlerde bir anket gerçekleştirme eğilimimiz var. Bu illerin hangileri olacağını ilerleyen günlerde sizinle paylaşırız."

Kürşad Zorlu: "\'ver Yetkiyi, Gör Etkiyi\' Diyen Siyasi İktidar, Her Defasında \'Nasıl Olsa Oyu Aldık, Seçimi Kazandık\' Düşüncesiyle Emekliye Sırt...
Kaynak: ANKA

Son Dakika Güncel Kürşad Zorlu: ''ver Yetkiyi, Gör Etkiyi' Diyen Siyasi İktidar, Her Defasında 'Nasıl Olsa Oyu Aldık, Seçimi Kazandık' Düşüncesiyle Emekliye Sırt... - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement