"Hangi mezhepten olursa olsun tüm Lübnan halkına hizmet etmek için ciddi bir şekilde çalışmaya başlayacağız." 10 Eylül'de Cumhurbaşkanı'na sunduğu listenin onaylanmasıyla yeni kabinesini ilan eden Lübnan Başbakanı Necib Mikati, hükümetin kuruluşunu yukarıdaki sözleriyle ilan etti. Lübnan için bu ifadeler bir klişeden ibaret olsa da on üç aydır hükümeti olmayan ve bu süreçte ciddi siyasi/ekonomik bunalımdan geçen Lübnan halkı için Mikati hükümeti bir umut kapısı araladı.
Yüksek enflasyon oranı nedeniyle piyasalardaki tıkanıklığın devam etmesine mukabil 1 Amerikan dolarının 23 bin LBP seviyesinden 14 bin LBP'ye gerilemesi, kısmi bir rahatlama sağladı ve Mikati'nin ekonomik kriz için ilk aşamada Uluslararası Para Fonu (IMF) görüşmelerini hızlandıracağını söyleyerek normalleşme yönünde ilk adımı atması, beklentileri artırdı. Bununla birlikte Necib Mikati'nin siyasi geçmişi, tartışmalı kabinesi ve İran-Hizbullah- Washington ve Körfez arasındaki hassas dengeleri nasıl koruyacağına dair belirsizlikler, bu hükümetin de uzun soluklu olmayacağı kaygılarına yol açıyor.
Mikati kabinesi ve tartışmalı isimler
Necib Mikati Cumhurbaşkanı Mişel Avn'la Baabda Sarayı'nda görüşmeden hemen önce yaptığı açıklamada kendi kabinesinde "Sülüs Muattıl" (üçlü blokaj) olmayacağını belirtti. Buna göre 24 isimden oluşan listede beş bakan (Savunma, Adalet, Turizm, Enerji ve Sosyal İşler) Mişel Avn tarafından belirlendi. Dolayısıyla Mişel Avn'ın üç bakanlıktan feragat etmiş olması, hükümetin kurulmasında kendisine yöneltilen suçlamaları da bertaraf etmeye çalıştığını gösteriyor. Bununla birlikte liste Mikati'nin sistemi kırdığını düşündürse de Bayındırlık ve Tarım bakanlıklarının Hizbullah'ın elinde olması, ayrıca Dışişleri Bakanı'nın, Mikati tarafından seçilmiş olmasına karşın Avn'a yakın bir isim olarak bilinmesi, doğrudan olmasa da blokajın korunduğunu gösteriyor.
Diğer taraftan Özgür Yurtseverler Birliği partisi lideri Cibran Basil'in Mikati'yi, "geçmişte yaşadığı tecrübe" nedeniyle onaylamaması ancak Savunma ve Adalet gibi kilit bakanlıklara gelecek isimleri Avn'la birlikte belirlemiş olması da Basil'in "kontrollü hükümet" anlayışını açığa çıkarıyor. Bunun yanı sıra yeni liste, daha önce Adalet Bakanlığını Sünni, Dışişlerini de Dürzi bir isme tahsis etmek isteyen Saad Hariri ile Avn arasındaki krizin ayrıntılarının anlaşılması hususundaki önemli detayları da sunmuş oluyor.
Yeni hükümetin ülke genelinde tam anlamıyla kabul görmemesinin önündeki bir diğer engel ise kabinedeki bazı isimlerin yarattığı güvensizlik. Teknokrat hükümet olması bakımından yeni bakanların politik geçmişleri bulunmasa da siyasi liderlerle olan yakın ilişkileri güven kaymasına sebep oluyor. Bunların başında ise ülkedeki ekonomik krizin sorumlularından addedilen Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame'ye yakınlığıyla bilinen ve Maliye Bakanlığına getirilen Yusuf el-Halil geliyor.
Protestolarla birlikte başlayan ekonomik bunalım döneminde Lübnan lirasının dolar karşısında hızla erimesi, halkın mevduatlarını bankalardan çekememeleri, bankaların iflasının yanı sıra Selame'nin yolsuzluklarla kendisini ve çevresini zenginleştirmiş olması nedeniyle halk nazarındaki itibarı, Yusuf el-Halil'in de bakanlığına şüpheyle bakılmasına sebep oluyor. Diğer taraftan Yusuf el-Halil, IMF görüşmelerini yürütecek bakan olması nedeniyle kabinenin en dikkat çeken isimlerinden biri. Zira Temmuz 2020'de IMF Lübnan temsilcisi Henry Shaul, Beyrut patlamasından kısa bir süre önce bankacılık sektörünün şeffaf bir finansal hesap sunmaması nedeniyle istifa etmiş, Riyad Selame ile yaşanan kriz, görüşmelerin askıya alınmasına sebep olmuştu. Dolayısıyla yeni hükümetin IMF ile müzakere süreci ve Yusuf el-Halil'in sergileyeceği performans bu anlamda merak konusu. Bu durum ayrıca Mikati'nin IMF'nin talep ettiği reformları hayata geçirme konusunda ne kadar kararlı olduğunun da test edilmesi anlamına gelecek.
Hizbullah-Körfez dengesi
Mikati'yi bekleyen bir diğer kritik mesele ise Körfez'le olan ilişkilerin yeniden tesis edilmesi yönünde izlenecek yol haritasındaki hassas noktaların belirlenmesi. Ekonomik krizi atlatabilmek için IMF görüşmelerinin yanı sıra Körfez yatırımlarına duyulan ihtiyacı da dile getiren Mikati, "Arap dünyasına ihtiyacımız var. Arap dünyasının kapısını çalacağız," sözleriyle Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez ülkeleriyle yeni bir sayfa açmayı hedefliyor. Ancak Necib Mikati hükümetine Körfez'den Katar ve Kuveyt dışında herhangi bir destek gelmemesi, yeni kabinenin Suudi Arabistan'ı yeteri kadar heyecanlandırmadığını da gösteriyor. Necib Mikati'nin önceki yıllarda Hizbullah'a yönelik destek açıklamaları bu çekimserliğin nedenlerinden biri. Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki düşüncelerini daha önce açık şekilde dile getiren Mikati için Hizbullah milis bir güç değil. Bu nedenle de Körfez'in genel algısına göre Mikati hükümeti, Hizbullah ekseninden çok da uzak bir politika sergileyemeyecektir. Körfez'deki bazı analistlere göre ise Mikati, gerek reformlar gerekse de Hizbullah'la ilişkilerinde 100 günlük bir teste tabi tutulmuş durumda; gözlemler neticesinde Lübnan'a bakış değişebilir. Fakat Mikati göreve gelir gelmez ilk sınavını 16 Eylül'de Lübnan'a Suriye üzerinden giren İran benzini üzerinden verdi. Yeni hükümet "Geçişe biz izin vermedik" dese de Hizbullah'ın tek taraflı aldığı kararı uygulamaya başlaması, Necib Mikati'nin hayata geçirmeyi planladığı Körfez açılımını daha başından sekteye uğrattı.
Körfez tarafında ise Lübnan'ın çekişme alanı olmaması, yeni hükümete karşı takınılan tutumun nedenlerinden biri. Lübnan, Körfez'in bölge siyasetindeki önceliklerinde ilk sıralarda yer almıyor. Bu sebeple İran'ın Hizbullah üzerinden hamlelerine ve ülkedeki benzin krizine çok tepki verilmiyor. Diğer taraftan Mikati, Suudi Arabistan yetkililerince henüz resmi şekilde tebrik edilmese dahi ilk yurt dışı ziyaretini bu ülkeye yapmayı planlıyor. Hizbullah'ın benzin kartını da Körfez'e karşı kullanmak isteyen Mikati, alternatif arayışı içinde olduğunun altını çizerek, üstü kapalı bir şekilde aksi durumda İran yakıtına kapıların açılacağı mesajını veriyor.
Lübnan halkı sevinemedi
Necib Mikati ve yeni kabinesinin Lübnan halkı nezdinde büyük bir coşku uyandırmadığı söylenebilir. Hükümetin ömrünün çok kısa olacağını düşünenler Mikati'nin ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyen mezhepçi rejimin kotasından ve politik hesaplardan kurtulamayacağından yola çıkıyor. Bunda Mikati'nin önceki başbakanlıkları sırasında yürüttüğü politikaların da etkisi büyük. Nitekim, 2011 yılında Hariri hükümetinin düşürülmesinden sonra göreve gelen Necib Mikati, Suriye yanlısı politikalarıyla Sünni dünyadan büyük tepki toplamış, Suriye'de başlayan iç savaşın Lübnan'da yol açtığı mülteci kriziyle ilgili etkin politika yürütememiş, bölgesel krizin iç politikaya yansımasından iki yıl sonra istifasını sunmuştu. Öte yandan Necib Mikati hakkında yakın zamanda ortaya atılan yolsuzluk suçlamaları da güven kaybına yol açmıştı.
Son tahlilde, Necib Mikati her ne kadar büyük risklerle görevine başlamış olsa da Saad Hariri'nin başaramadığını başardığı için ülkede görece bir istikrara kapı araladı. Diğer taraftan Mikati de diğer tüm politik liderler gibi 2022 seçimlerine büyük önem atfediyor. Ekim protestolarıyla itibar kaybı yaşayan politik elit için genel seçimlerde elde edilecek başarı her zamankinden daha kritik öneme sahip.
Necib Mikati de elindeki fırsatı iyi değerlendirebilirse siyasi kariyeri açısından önemli bir merhaleyi geçmiş olacak. Dolayısıyla Fransa'nın desteğiyle başladığı görevinde Mikati'nin IMF'nin belirlediği reformları şeffaf bir şekilde uygulamaya koyması ve Körfez'le yeniden güçlü ilişkiler kurması, Lübnan'ı karanlık tünelden kurtarmanın yanı sıra politik gücünü ve Lübnan siyasetindeki konumunu da güçlendirebilir.
[ İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Dr. Tuba Yıldız Lübnan'ın siyasi tarihi ve din-siyaset ilişkisi bağlamında mezhepler hakkında çalışmaktadır]
Son Dakika › Güncel › Mikati hükümeti Lübnan'ın yaralarını sarabilir mi? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?