Pfizer'in Mart ayında gerçekleştirdiği Sanal Medya Etkinliği kapsamında hastaların yaşamlarını tehlikeye atan sahte ilaçlar ele alındı. Pfizer'de Küresel Güvenlikten Sorumlu Başkan Yardımcısı ve CSO (Chief Security Officer) olarak görev yapan John P. Clark, etkinlikte "Sahte ilaçların artan tehlikeleri konusunda bilinçlenme oluşturmaya çalışıyoruz. Bu konu dünya genelinde büyüyen bir problem" diyerek ilaç sahteciliğinin ilaç sektörünün yanı sıra insan sağlığını tehdit ettiğini ve ilaç endüstrisinin bu sorunla mücadele için işbirliği içinde olduğunu belirtti. Etkinlikte hastaların sahte ilaçlardan uzak durmak için neler yapabileceğine de değinildi.
Pfizer'in dünyanın her yerinden medyanın aynı anda online olarak izleyebildiği etkinliğinde sahte ilaç üretimi ve ticareti, sahte ilaçların insan sağlığı üzerinde oluşturdukları tehditler, Pfizer'in ülkemizde ve dünyada sahte ilaçlara karşı yürüttüğü çalışmalar ele alındı.
Sahte ilaçlar tüm ilaç endüstrisinin sorunu. İlaç sahteciliği dünyanın her yanında yükseliş eğiliminde. Dünyanın dört bir yanındaki şirketler, hukuki yaptırım ve gümrük otoriteleri giderek artan bu salgın hastalıkla savaşmaya daha büyük kaynaklar ayırıyor. Avrupa ve ABD'de sahte ilaçların yasal tedarik zincirlerine sızması konusunda kaygılar artıyor. Ruhsatsız bir şekilde, sağlıksız ve denetlenmeyen yerlerde üretilen sahte ilaçlar hastaların sağlığı ve güvenliği için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Sahtecilerin hedef aldığı ilaçlar arasında tüm dünyada ilk sırada eczaneden almaktan çekinildiği için kontrolsüz online siteler üzerinden satılan cinsel sağlık ürünleri, ikinci sırada obezite ürünleri var. Üçüncü sırada ise saç kaybı ile ilgili ürünler olduğu düşünülüyor. Ama bu diğer alanlarda sahte ilaç olmadığı anlamına gelmiyor. Sahteciler bir şekilde kârlılık söz konusuysa neredeyse bütün firmaların bütün orijinal moleküllerini taklit edebiliyor. Ucuz ve bazen zehirli malzemelerle, "merdivenaltı" diye tabir edilen sağlıksız koşullarda, hekim ve dozaj kontrolü olmadan oldukça cüzi meblağlara üretilen bu ürünler üreticilerine büyük kârlar getirebiliyor. Oysa yasaya uygun faaliyet gösteren ilaç firmaları kontrollü ortamlarda ilaçların üretimine yüz milyonlarca dolar yatırım yapıyor, tamamen sağlıklı koşullarda üretim gerçekleştiriyor, numuneleri saklayıp yıllar sonra bile bir problem olursa belirli bir partiye geri dönüp gerçekten bir üretim hatası olup olmadığına bakabiliyorlar.
Bir diğer tehdit ise, "bitkisel kökenli" olduğu iddia edilen ürünler. Normalde tedavi edici özelliği bulunan ilaçların Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsatlı olması gerekirken, gıda desteği tarzındaki ürünler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndan ruhsatlı olarak satılabiliyor. Bu ürünlerin bazıları çoğu zaman Tarım Bakanlığı'ndan onaylı olmadığı halde onaylıymış gibi davranıyor. Bazıları içinde ilaç hammaddesi taşımasına ve üstünde herhangi bir uyarı olmamasına rağmen halka sunuluyor ve eczaneler dışında halkın çok rahat ulaşabileceği ortamlarda satılabiliyor. Burada bu ürünleri almak yerine en güvenli kaynaklar olan eczacı ya da hekime başvurmak önem taşıyor.
Bu nedenle Pfizer sahte ilaçlara karşı diğer ilaç firmaları ve sektörün yanı sıra polis, narkotik birimleri, güvenlik kurumları, gümrükler, polis teşkilatı, bakanlık, devlet ve hükümetlere kadar pek çok taraf ile işbirliği yapıyor. Pfizer Küresel Güvenlikten Sorumlu Başkan Yardımcısı ve CSO'su John P. Clark "ABD, Kanada, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde bile bu tür örneklerle karşılaştıklarını, AB üye ülkelerinden Kıbrıs ve Lüksemburg dışında hepsinden sahte ilaç bildirimleri aldıklarını" ifade ediyor. Avrupa'da da Amerika'da olduğu gibi en zayıf noktayı internet oluşturuyor.
Pfizer'in Türkiye'de yaptığı incelemelerden birinin sonuçlarını Türk polisine iletmesi sonucu 2009 yılında bir operasyon düzenlendi. İnternet üzerinden ve perakende satış mağazalarında sahte ürün satılmasıyla ilgili Pfizer Global Güvenlik Divizyonu tarafından sağlanan bilgilere ve kendilerinin yürüttüğü bir incelemeye dayanarak, Türk makamlarının başarılı operasyonu neticesinde yetkililer 13 şehirde, aralarında 3 eczanenin de bulunduğu 146 adrese aynı anda baskın yaparak 100'den fazla kişiyi tutukladı. Polisin tahmini, bu baskınlarla Türkiye'deki sahtecilik işinin %80'inin çökertildiği yönünde. Böylece 2009 ve 2010 yılları arasında ülkemizde ele geçirilen sahte ilaç sayısında büyük bir düşüş görüldü.
Sahte ilaçların sağlık riskleri/tehlikeleri
Sahte ilaçlar duvarları küf kaplı, boyaları dökülmüş, içini kemirgen ve zararlıların sardığı laboratuvarlarda ve pis cihazlarla imal ediliyor. Sözüm ona "steril" enjekte edilebilir ürünler pis banyolarda musluk suyuyla dolduruluyor. Pfizer laboratuvarları bu ürünlerin içinde şimdiye kadar böcek ilacı, fare zehri, tuğla tozu, kurşun, asfalt boyası, kartuş mürekkebi, yemeklik yağlar, amfetaminler, yer cilası ağır metaller, arsenik ve hatta antifriz gibi aklın almadığı maddeler bulunduğunu doğruladı.
Sahte ilaçların tehlikesi içerdikleri toksik bileşenlerin yanı sıra bunların içinde hiç etkin bileşen olmaması, yanlış veya hatalı dozda etkin bileşen olması sonucu hastanın doktorun kendisine verdiği ilaçtan fayda sağlayamaması olabiliyor. Pek çok örnekte kalp ilacını, kanser ilacını, tansiyon ilacını aldığını sanarak sahte ilaç alan kişiler aslında ilacını almamış oluyor ve gerçek ilaç almamaktan kaynaklanan ölümler gerçekleşiyor. Hasta kanserse ve sahte ilaç kullanıyorsa, zaman içinde kanserden öldüğü takdirde, çoğu kez sahte ilaç aldıkları fark edilmiyor.
Dünyada sahte ilaçlar
Dünya Sağlık Örgütü'nün tespitlerine göre dünyadaki ilaçların yüzde 6'sı sahte. Ülkemizde ilaç dağıtımı genel olarak güvenli olmakla birlikte, bazı gelişmekte olan ülkelerde ilaçların yüzde 50'sinin sahte olduğu tahmin ediliyor. Bu oran Afrika kıtasında yüzde 80'lere kadar çıkıyor. Özellikle, yüksek satış oranlarına sahip ilaçlar taklit ediliyor. Örneğin, Afrika'daki sıtma ilaçlarının çoğunun sahtesi yapılmaya çalışılıyor. Bu sahte ilaçların çoğu Hindistan ve Çin'de üretiliyor.
Dünya çapında sahte ilaç sektörünün 75 milyar dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor. Sahte ilaç satışlarının ise yasal ilaç satışlarının neredeyse iki katı bir oran ile yıllık yüzde 13 arttığı kabul ediliyor. DSÖ, internetten yapılan ilaç satışlarında gerçek adreslerini gizleyen sitelerden alınan ilaçların yüzde 50'sinin sahte olduğunu tahmin ediyor.
Türkiye'de sahte ilaçlar
Ülkemizde dağıtım kanalları genel olarak güvenli. Türkiye'de ilacı hastalar eczanelerden ve eczaneler güvenilir depolardan alırlarsa sorun bulunmuyor. Ancak internetteki satışların %50 kadarı sahte ilaçlardan oluşuyor. Türkiye'de yasal olarak internetten satış söz konusu değil. Bu nedenle hastaların bildiği eczanelere gidip, ilacı eczaneden satın almaları önem taşıyor.
Ülkemizde İlaç Takip Sistemi'nin devreye girmesi ile birlikte sahte ilacın tespit edilmesi ve engellenmesi ve hasta güvenliği açısından son derece önemli bir adım atıldı. Bu sistem dünyada ilk kez Türkiye'de uygulanmaya başladı. İlerleyen yıllarda dünyadaki bazı diğer ülkelerde de uygulanmaya başlanacak benzer sistemler için ilk uygulama olması açısından İlaç Takip Sistemi örnek teşkil ediyor.
Pfizer'in Küresel Güvenlik Programı ve sahtecilere karşı mücadele
Pfizer sahtecilik operasyonlarını engellemek, saptamak ve ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor. Küresel Güvenlik Programının başladığı tarihten bu yana Türkiye dahil en az 122 ülkede yetkililere ücretsiz eğitim verildi.
Pfizer, bölgede üst düzey resmi görevlilerde sahtecilik sorunuyla ilgili farkındalığı artırmak için, biri 2006'da Türkiye'de ve diğeri 2009'da Dubai'de olmak üzere sahteciliğe karşı bölgesel konferanslar da düzenledi. Bu iki konferanstan sonra icra faaliyetlerinde bir artış olduğu tespit edildi.
Sahte ilaçlardan uzak durmak için yapılması gerekenler
John P. Clark hastaların sahte ilaçlardan uzak durmak için neler yapabileceği konusuna ise şöyle değindi: "Hastaların, hatta sağlık çalışanlarının bir tablete veya ambalaja sadece bakarak gerçek veya sahte olduğunu anlaması neredeyse imkansızdır. Teknolojideki ilerlemeler nedeniyle birçok sahteci, ilaçların ve ambalajlarının son derece inandırıcı kopyalarını yapabilmektedirler. Bu noktada hastaların ilaçlarını düzenli olarak gittikleri eczanelerden almaları önemlidir. Biz her ne kadar önlemlerimizi alsak da sahteciler de yeni yöntemler geliştiriyorlar. Zaman zaman kullanılmış ambalajları hastalardan, hastanelerden satın alıyorlar ve bunun içine sahte ilaçları koyuyorlar. Yani ambalajda teknik tedbirleri ne kadar alırsanız alın sonuçta sahteci orijinal ambalajı kullanmış oluyor. Bu nedenle beklenmedik bir yan etki görüyorlarsa hastaların hekimleri ile görüşmeleri gerekiyor.
Hastalar bir anomali fark ederlerse; örneğin bir tablet her zaman olduğundan biraz daha büyük ya da biraz daha küçükse veya farklı çözünüyorsa, tadı farklıysa, daha önceden acıtmayan bir iğne acıtıyorsa, ürünün kaynağını araştırmaları gerekiyor. Ürün son derece düşük bir fiyattan satılıyorsa, buna da dikkat etmek gerekiyor. Şüpheli bir ürün görüldüğü veya şüpheli olabileceği düşünülen bir ürün alındığı takdirde, bu ürünü veren sağlık çalışanına, ürünün imalatçısına veya en yakın düzenleyici makama başvurmak gerekiyor. Eğer kullandıkları ilaçlarda şüpheli bir durum varsa bize bildirdikleri takdirde ürünü derhal kontrol ediyoruz ve yasal olup olmadığına bakıyoruz.
Öte yandan devletlerin iki boyutlu barkod, RFID gibi uygulamaların hayata geçirilmesi ve sınırlar arası ticaretin ileri ve geriye doğru takip edilebileceği, bir ülkede üretilen sahte ilacın başka ülkede işe yaramayacağı ve imalatçıdan dağıtımcıya ve tüketiciye kadar takip edilebileceği sistemler oluşturmak için işbirliği yapmaları gerekiyor."
Son Dakika › Güncel › Sanal Medya Etkinliği - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?