TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu - Son Dakika
Politika

TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu

Komisyon toplantısında Adalet Bakanlığı yetkilileri çeşitli sunumlar gerçekleştirdi Adalet Bakanlığı Sunumundan: "Failin yaşı, eğitimi, mesleği şiddet için koruyucu, engelleyici değişkenler değildir.

22.01.2015 15:46

TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu AK Parti İstanbul Milletvekili Alev Dedegil başkanlığında toplandı.

Toplantıda, Adalet Bakanlığı yetkilileri çeşitli sunumlar gerçekleştirdi.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nden Tetkik Hakim Mustafa Aydın kurumları bünyesinde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara ilişkin bilgi verdi.

Akademisyen Songül Tosun Altınöz tarafından Ankara'da ceza infaz kurumlarında kadına fiziksel şiddet uygulamış veya kadın cinayeti işlemiş erkek hükümlülerle yapılan bilimsel çalışmayı aktaran Aydın, hükümlülerin yüzde 36,6'sının namus, yüzde 29,3'ünün egemenlik, yüzde 17'sinin ise ekonomik nedenlerle şiddet uyguladığını bildirdi.

Çalışmada yer alan 10 erkekten 4'ünün daha önce de kadına şiddet uyguladığının ortaya çıktığını belirten Aydın, "Çalışmada katılımcıların yüzde 65,8'i kesici, delici bir alet veya ateşli silahla mağdura saldırdığını söylemektedir. Silah kullananların yarısından fazlası silah olmasaydı benzer bir sonuçla karşılaşmayacağını söylemektedir. Silaha kolay ulaşabilmenin hem kadının tehdit edilme riskini hem de cinayet riskini artırdığı bilinmektedir" diye konuştu.

Hükümlülerin birçoğunun işlediği suçu üstlenmektense hapishanede bulunma nedenleri için kadın ve kadın yanlısı yasaları suçladığını ifade eden Aydın, şöyle devam etti:

"Kadına yönelik şiddet, saldırganın bireysel özellikleri ve veya bireysel psikopatolojisiyle açıklanabilecek bir durum değildir. Bugünün saldırganı geçmişin kurbanıdır yaklaşımı şiddeti sorununu bireysel özelliklere indirgediği için sorunludur. Kadına şiddet kapalı kapılar ardında, evde, gerçekleşmektedir. Silahsızlanma kadın cinayetlerinin önüne geçmek için önemli bir adımdır. Failin yaşı, eğitimi, mesleği şiddet için koruyucu, engelleyici değişkenler değildir. Kadının eğitimi ve mesleği kadını şiddetten koruyamamaktadır. Göç kadına yönelik şiddeti artıran bir etkendir. Erkekler, şiddeti kontrolden çıkmaya çalışan kadını denetlemek, otoritelerini sağlamlaştırmak için bir yöntem olarak benimsemektedir."

Akademisyen Kadir Gündoğan'ın çalışmasından da bilgiler aktaran Aydın, töre cinayetlerinde suçun en önemli unsurlarından birinin cinayet kararının erkek egemen bir kurum olan aile meclisinde alınması olduğunu aktardı. Aydın, "Bu kapsamda katılımcılara ailelerde kararı genelde kimin verdiği sorulduğunda dede, baba, abi, aile meclisi gibi konumda bulunan erkeklerin verdiğini ifade eden hükümlülerin oranı yüzde 60'tır. Sadece anne diyen hükümlülerin oranı ise yüzde 3,6'dır" dedi.

- Kadın kimi imtiyazlar, donanımlar ve değerler bakımından erkekten üstündür"

Sunumların ardından milletvekilleri bakanlık yetkililerine sorularını yönettiler ve bazı konularda değerlendirmelerde bulundular.

AK Parti İstanbul Milletvekili İsmet Uçma kadın ve erkeğin statüsünü eşitlemenin kadın aleyhinde bir haksızlık olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"İnsanlık yeryüzü serüvenine başladığı andan itibaren kadın daima öndedir ve erkekten üstündür. Kadının bütün kültürlerdeki bu gerçek değerinin tesbiti konusunda elinizde bir çalışma olup olmadığını merak ediyorum. Çünkü alışılmış bir ezber var; kadın erkek eşittir. Hayır değildir. Bu, kadın aleyhine bir durumdur. Kadın kimi imtiyazlar, donanımlar ve değerler bakımından erkekten üstündür. Biz bunu adaletin sağlanması açısından söylüyoruz. Temel hak ve özgürlükler bağlamında ifade etmiyorum."

Sunumda yer alan kadına yönelik şiddet veya boşanma davalarında hakimin cinsiyetinin, taraflarda ön yargı tartışmalarına yol açtığına ilişkin değerlendirmeyle ilgili olarak da Uçma, Aile Mahkemelerinde kadın ve erkek iki hakimin davaya birlikte bakabileceğine ilişkin öneride bulundu.

Komisyon Başkanı Dedegil de "İster kadın ister erkek olsun, iki hakim yerine, adalet duygusunu kaybetmemiş tek bir hakimin yeterli olacağına inanıyorum" dedi.

Uçma, yanlış dini bilgilerin ve hurafelerin kadına yönelik şiddette gerekçe olarak ortaya konulduğuna da dikkati çekerek, eğitimin ve doğru bilgilenmenin önemine işaret etti. Uçma bu anlamda kadına yönelik şiddetin önlenmesi alanında çalışma yürütenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği içinde olmasının önemli olduğunu bildirdi.

CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak da bu görüşü destekleyerek, yanlış dini bilgilerin giderilmesinin şiddetin önüne geçmede mesafe katedilmesine katkıda bulunacağını kaydetti.

CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven de şiddet gerekçesiyle açılan boşanma davalarında tarafların ruh sağlıklarına ilişkin uzman görüşlerine başvurulmasının yararlı olabileceğini, dava sürecinde yaşanması muhtemel bazı olumsuzlukların önüne bu yolla geçilebileceğini belirtti.

Toprak ise bu yaklaşımın yanlış olacağını, böyle bir uygulamanın başlatılması halinde insanların mahkeme aşamasında "şiddet uygulayabilir", "cinayet işleyebilir" gibi ifadelerle damgalanabileceğini, uygulamanın kötüye kullanılabileceği gibi kişi haklarına da aykırı olduğunu savundu.

-"Öncelik ailenin korunması mı şiddetin önlenmesi mi?"

MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel de Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna değinerek, kanunun adında ailenin korunması ifadesinin önce yer almasının bazı hakimlerde "önceliğim aile bütünlüğünü korumak" anlayışına neden olduğunu kaydetti. Demirel, bu durumun sakıncalı bir yaklaşım olduğunu vurgulayarak, ilk etapta şiddetin önlenmesi, kadının güvenliğinin sağlanması gerektiğine işaret etti.

Kadına yönelik şiddete ilişkin davalarda sanıkların kişisel özelliklerine ilişkin yeterli veri toplanmadığını da savunan Demirel, kendisinini ilgili bakanlıklara bu konuya yönelik çok sayıda soru önergesi verdiğini, ancak bilgi alamadığını söyledi.

-"Kıskançlık cinayetine namus cinayeti deniliyor"

AK Parti Elazığ Milletvekili Sermin Balık ise kadına yönelik şiddetin yalnızca Türkiye'nin değil, tüm dünyanın sorunu olduğunun ancak "namus cinayeti" tanımının sadece Türkiye'de kullanıldığını vurguladı. Dünyanın başka ülkelerinde "kıskançlık cinayeti olarak tanımlanan duruma Türkiye'de "töre", "namus" cinayeti gibi bir isim verilmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Balık, bu ifadelerin hem şiddete maruz kalan kadını aşağıladığını, hem ailesini ve çocuklarını mağdur ettiğini hem de cinayetin bazı çevrelerde kabul edilebilir bir hale dönüşmesine yol açtığını ifade etti.

Toplantıya Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yetkililerinin sunumlarıyla devam edildi. - TBMM

Kaynak: AA

Son Dakika Politika TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement