Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın parti üyeliğine ilişkin, "Şu anda Cumhurbaşkanımız için bu hak ve imkan ortaya çıkmıştır. YSK'nın kesin seçim sonuçlarını açıklamasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın bir üyelik başvurusu olacaktır." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti'ye ne zaman üye olacak ve genel başkanlık koltuğuna ne zaman oturacak?" sorusu üzerine Kalın, kabul edilen anayasa değişikliği paketinin cumhurbaşkanının siyasi partiye üye olmasının önünü açtığını belirtti.
Türkiye'de 1960'a kadar cumhurbaşkanlarının siyasi parti üyesi olabildiğini anımsatan Kalın, parti kimliklerinin bu kişilerin tarafsız olmalarının önünde engel teşkil etmediğini söyledi.
Dünyanın birçok ülkesinde bunun örneklerinin olduğunu anlatan Kalın, "Şu anda Cumhurbaşkanımız için bu hak ve imkan ortaya çıkmıştır. YSK'nın kesin seçim sonuçlarını açıklamasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın bir üyelik başvurusu olacaktır. Burada tabii genel başkanlık meselesi, dün de vekaleten gelen genç cumhurbaşkanımıza da soruldu, ilginç bir şekilde hem Cumhurbaşkanımız hem de genç cumhurbaşkanımız 'Neden olmasın' diye bu soruya cevap verdiler. Bu çerçevede değerlendirmeleri AK Parti yapacak ve oradan gelecek talep üzerine bu konu değerlendirilecektir." diye konuştu.
"Türkiye düşmanlığı yapanlara kapılar açılmakta"
Referandum sürecinde Avrupa'nın Türkiye'ye karşı sergilediği tutum ve bundan sonraki süreçte Avrupa ile ilişkilerin nasıl seyredeceğinin sorulması üzerine Kalın, son dönemde Avrupa'da bir akıl tutulması yaşandığını dile getirdi.
Avrupa'da, Türkiye ve Erdoğan karşıtlığının giderek ivme kazanması ve bunun siyasi akıl tutulmasına dönüşmesi üzerinde hassasiyetle durduklarına dikkati çeken Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Avrupa her şeyden önce kendi demokratik değerleriyle çelişmekte. Hukukun üstünlüğü derken örneğin Avrupa'nın birçok ülkesinde, açıktan terör örgütü olan, Türkiye düşmanlığı yapan yapılanmalara kapılar açılmakta, doğrudan ya da dolaylı destek verilmekte, bunların terör faaliyetlerine göz yumulmakta. Bunları demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile telif etmeniz asla ve asla mümkün değildir. Bunun tersi söz konusu olsaydı, Avrupa'daki belli ülkeleri hedef alan terör örgütleri ya da benzeri yapılanmalara biz Türkiye'de izin verseydik Avrupalıların tepkisi ne olurdu acaba? Bu soru üzerinde bizim ciddi düşünmemiz gerekiyor. Zaman zaman bu Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset yapanların birtakım kehanetlerde bulunduğunu görüyoruz. Bazı Batılı aydınların, zaman zaman siyasetçilerin bir şeylerin sonunu ilan ettiğini görüyoruz. Tarihin, dinin, toplumun, siyasetin, sanatın, vesairenin sonunu ilan edenler. Böyle sonculuk diyeceğimiz son ilan etme alışkanlığı olduğunu görüyoruz."
Kalın, zaman zaman "Türkiye'de de bir şeylerin sonu geliyor, sonun başlangıcı" gibi açıklamaların yapıldığını gördüklerini aktardı.
"Parmak sallayarak hiza vereceğini zannediyorsa yanılıyorlar"
İbrahim Kalın, "Şunu bilsinler ki bizim için her şey daha yeni başlıyor, yeni bir sayfa açılıyor. Yeniden ve yine Türkiye, kendi milli imkan ve kaynaklarıyla, kendi milletinden aldığı güçle bölgesinde ve dünyada etkin bir aktör olmak için çalışıyor. Belki birilerini rahatsız eden budur. Referandum sonuçlarından rahatsız olmalarının sebeplerinden belki bir tanesi budur. Çok açık ifade edeyim. Tayyip Erdoğan'ın bileğini bükemedikleri için algı operasyonları üzerinden, 'darbedir, suikasttir' bu gibi söylemleri normalleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalışarak kendilerine bir alan açmaya çalışıyorlar ama burada hezimete uğrayacaklarını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Boşuna bu konularda herhangi bir heves içinde bulunmasınlar." diye konuştu.
Kalın, gerek Avrupa gerekse Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler içinde olmak istediklerini, Türkiye'nin AB ile yürüttüğü ilişkinin ortaklık ilişkisi olduğunu ifade etti.
Dolayısıyla bu ortaklık tanımının gerektirdiği karşılıklı saygı, güven ve çıkara dayalı bir ilişki biçiminin esas alınması gerektiğini anlatan Kalın, "Türkiye'nin hiyerarşik dayatmaları kabul etmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Bir tarafın birtakım buyruklar yayınladığı ve Türkiye'nin de bunları kabul etmesi gerektiği şeklindeki varsayımların artık geçmişte kaldığını bilmeleri gerekir. Burada yine eşit, karşılıklı güvene, saygıya ve milli çıkarlara dayalı bir ilişkinin inşa edilmesi gerekmektedir. Bizim beklentimiz de ortaklığın tanımı da budur. Birileri Avrupa'dan Türkiye'ye parmak sallayarak buraya hiza vereceğini zannediyorsa yanılıyor. Bunu herhalde artık anlamış olmaları gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye - AB Geri Kabul Anlaşması
Kalın, öncelikle geçen yıl 18 Mart'ta imzalanan Türkiye - AB Geri Kabul Anlaşmasının gereklerini yerine getirmenin Avrupa'nın zorunluluğu olduğunu vurguladı.
Bu konuyu yaklaşık 1 yıldır defalarca ifade ettiklerini anımsatan Kalın, şöyle devam etti:
"O anlaşmanın 3 ana ayağı vardı. Birincisi, yeni fasılların açılması. Siyasi blokajlar nedeniyle yeni fasıllar açılmadı. Burada Türkiye'yi suçlayamazlar, fasılları açacak olan AB'dir. İkincisi mültecilere 3 milyar avroluk yardım gönderilmesi hususu. 3 milyar avronun geçen yıl ödenmesi gerekiyordu. Bu teklifi yapan Avrupa. Bu rakamın şu ana kadar 1,5 milyar avrosu sözleşmeye bağlanmış ve bunun sadece 790 milyon avrosu Türkiye'ye gönderilmiştir. Vadedilen, sözleşmeye bağlanan ve fiilen gönderilen. Daha önce de ifade ettik, bu para Türkiye'nin kasasına girmiyor, Türkiye'nin buna ihtiyacı da yok. Bu para Avrupalıların verdiği sözü yerine getirmesi için bir fırsattır. Türkiye bu göç anlaşması çerçevesinde üzerine düşeni de fazlasıyla yapmıştır. Göç dalgası yüzde 99 oranında durdurulmuştur. Gelen para da, kamuoyunun bilmesi açısından önemli, Türk kurumlarına gelmiyor, AB sivil toplum kurumları üzerinden aktarılıyor. Biz buna da 'tamam' dedik. Yeter ki kendi sorumluluklarını yerine getirsinler."
Kalın, geri kabul anlaşması çerçevesinde gönüllü olarak Avrupa'ya gönderilen mültecilerin sayısının 4 bin civarında olduğunu belirterek, Türkiye'nin muazzam bir göç dalgasıyla uğraştığını, bu rakamla Avrupa'nın sorumluluğunu yerine getirme noktasında ne kadar geride kaldığını açık bir şekilde gördüklerini ifade etti.
Schengen vizesi
Göç anlaşmasının üçüncü ayağının Türkiye vatandaşlarının Schengen vize sistemine dahil edilmesi olduğuna dikkati çeken Kalın, şunları kaydetti:
"Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 20-25 yıl önce elde etmiş olması gereken bir haktır. Bununla ilgili de sürekli engellerin çıkartıldığını, 'Türkiye güvenli ülke mi, bunu uygularsak başka şeyler olur mu?' gibi bahanelerle bunun sürekli ötelendiğini görüyoruz. Bu konuda adım atması gereken taraf AB'dir. Bir kere bu anlaşmanın şartları yerine getirilmesi halinde Türkiye-AB ilişkileri tekrar rayına oturur ama bir diğer önemli konu daha var. O da son yıllarda özellikle tahammül sınırlarını fazlasıyla aşan, Avrupa'nın terör örgütlerine, Türkiye karşıtı yapılanmalara açıkça kapılarını açması, doğrudan ya da dolaylı olarak destek vermesi. Avrupa, Türkiye'nin güvenliği, demokrasisi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda hakikaten tutarlı bir tavır içindeyse öncelikle bu terör örgütlerine karşı mücadelede Türkiye'nin yanında olmalıdır. PKK, FETÖ, DHKP-C gibi bunların türevleri olan çeşitli örgütlere Avrupa'nın kapılarını açmak yerine bunlarla mücadele konusunda Türkiye'nin yanında çok açık net bir tutum sergilemelidirler."
(Sürecek)
Son Dakika › Politika › Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: (3) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?