Küresel ekonomik krizin patlak verdiği 2008 yılı sadece kapitalist sistemin yaşadığı sancıları değil, dünya çapında birbirini tetikleyen toplumsal hareketlerin de yeni bir dönemini simgeliyor.
ABD'de özel sektörün kalbi olarak nitelendirilen Wall Street'ten tetiklenen krize paralel olarak başlayan işgal hareketleri, krizin en çok sarstığı Güney Avrupa ülkelerinde kitlesel eylemlere dönüştü.
Kapitalizme ve kemer sıkma politikalarına karşı olarak başlayan hareketler, dünyanın dört bir yanında güçlenerek farklı eylem formlarında kendini gösterdi.
Son olarak 2018 yılında Fransa'da vergi artışına ve benzin fiyatlarına yapılan zamlara karşı olarak Sarı Yelekliler hareketi Fransa siyasetine damga vurdu.
Bu 10 yıl sadece küresel ekonomik krizin sancılarına karşı sesini yükseltenlerin değil, demokrasi talebini dile getirenlerin, insan hakları ya da çevre için mücadele edenlerin de eylemlerine tanık oldu.
Arap Baharı olarak tanımlanan ve demokrasi talebiyle başlayan eylemler iktidarı devirse de Suriye'de iç savaşa yol açmak gibi tartışılan sonuçlara da neden oldu.
Ortaya çıktığı dönemi yakıp geçen çoğu hareketin ise bugün sönümlendiğini görülüyor.
Peki son 10 yılın kitlesel hareketlerinin görüldükleri coğrafyalar üzerine hiç etkisi olmadı mı? Bugünün siyasi diline ya da sosyolojik birikimine nasıl bir katkı sundular? Karşı çıktıkları kapitalist sistemi dönüştürmek bir yana bu sistemin daha çok güçlenmesine mi sebep oldular?
2018'in arkada kalışıyla beraber, Arap Baharı'ndan Gezi Parkı'na, işgal hareketlerinden yürüyüşlere kadar bir dönemi kapatan kitlesel eylemlerin bugüne nasıl bir miras bıraktığını konunun uzmanı akadamisyenler anlattı.
Küreselleşme karşıtı hareketlerin güç kazanması
2008'de Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers'ın çöküşüyle tetiklenen küresel mali krizden aslında çok daha önce kapitalizmin ve neoliberalizmin yarattığı eşitsizliklere karşı duran kitlesel eylemler başlamıştı.
Küresel ekonomik sisteme karşı olarak en büyük kitlesel eylemlerden biri 1999 yılında ABD'nin Seattle kentinde meydana geldi.
Dünya Ticaret Örgütü'nün Seattle'daki toplantısına karşı internet üzerinden aylarca süren bir örgütlenme sonucu gerçekleştirilen protestolar, küresel finansal organizasyonlara ve kapitalizmin dünya çapında yarattığı eşitsizliğe karşı çıkıyordu.
2001'de Brezilya'nın liman kenti Porto Alegre'de ise küreselleşme karşıtı bir organizasyon olarak Dünya Sosyal Forumu ilk defa bir araya geldi.
Bu hareket, İsviçre'nin küçük yerleşim birimi Davos'ta dünyanın en büyük finansal aktörlerinin katılımıyla aynı zamanda düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'na karşıt olarak organize edildi.
Porto Alegre ile beraber küreselleşme karşıtı protestolar iyice görünürlük kazandı.
Mahalle örgütlenmeleri ve işlerlik kazanan fabrikalar
Brezilya'da düzenlenen küreselleşme karşıtı eylemlere paralel olarak yine aynı coğrafyada neoliberalizmin yarattığı açmazlara karşı da etkili toplumsal hareketler can buluyordu.
Arjantin'in 2001 yılında girdiği şiddetli ekonomik kriz ile beraber ülkedeki neoliberalizm karşıtı örgütlenmeler hız kazandı.
Sokaklarda yüksek katılımlı protestolar düzenlendi, mahallelerin örgütlenerek takas sistemine dayalı ekonomik bir sistem kurduğu görüldü, kapatılan fabrikalar işgal edilerek işçiler tarafından tekrar işler hale getirildi.
Diğer yandan Ekvador'dan Bolivya'ya, Brezilya'dan Paraguay'a tarımsal arazilerin adil bir şekilde dağıtılması ve devletin el koyduğu toprakların geri alınması talebiyle yürütülen mücadeleler devam etmekteydi.
Latin Amerika coğrafyasında kökenini ve gücünü önceki yıllardan alarak 2000'li yıllarda başka formlarda devam eden bu örgütlenmeler, bütün dünyada solun eylem literatürüne ve işçi hareketlerine yön verdi.
İşgal hareketlerinden Arap Baharı'na
2008 yılına gelindiğinde finansal krizin patlak vermesiyle bu hareketler dünya çapında işgal hareketlerine ve kitlesel protestolara yerini bıraktı.
Bu hareketlerin en güçlüleri, ABD'de Zuccotti Park'ın işgal etmesiyle yeşeren "Wall Street'i işgal et" ile İspanya ve Yunanistan gibi krizin en sert vurduğu Güney Avrupa ülkelerinde görülen uzun süreli ve yüksek katılımlı protestolar oldu.
Ancak arkamızda bıraktığımız son 10 yıl sadece ekonomik taleplerle düzenlenen eylemlere sahne olmadı.
Siyasi düzende değişiklik arzulayan ve demokratik taleplerle düzenlenen eylemler de dünyanın dört bir tarafında baş gösterdi.
İktidar değişikliklerine yol açarak son 10 yıla siyasi olarak en büyük damgayı vuran toplumsal kitle hareketlerinden biri Arap Baharı'ydı.
Tunus'ta 17 Aralık 2010 günü bir seyyar satıcının yaşadığı ekonomik sıkıntıları protesto etmek amacıyla kendini yakması, Arap Baharı olarak tanımlanan kitlesel eylemlerin başlangıcı oldu.
Protestoların sonucunda 1987 yılından beri görevde olan Zeynel Abidin Bin Ali görevinden istifa etti.
Arap Baharı Mısır'a Ocak 2011'de Tahrir Meydanı'nda düzenlenen protestolarla ulaştı.
Eylemlerin başlamasından 18 gün sonra 30 yıldır ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda kaldı.
Gezi Parkı eylemleri Bayburt hariç her ile yayıldı
Türkiye'de ise 2013 yılında İstanbul'da bulunan Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine karşı çıkarak ekolojik bir amaçla başlayan eylemler, ardından demokrasinin ve özgürlüklerin güçlendirilmesi talebine ses vermeye başladı.
İstanbul'daki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yeniden yapmak için başlayan inşaat çalışmalarını protesto etmek amacıyla düzenlenen ve daha sonra Türkiye'nin birçok noktasına yayılan eylemler, iş makinelerinin Gezi Parkı'na girdiği ve çalışmalara başladığı bilgisinin sosyal medya üzerinden yayılmasıyla birlikte başladı.
20 gün süren Gezi Parkı eylemleri, Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vuran olaylar arasında yer alıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarına göre, bu süre boyunca Gezi Parkı'ndaki eylemlere destek vermek için Bayburt hariç Türkiye'nin tüm kentlerinde protesto gösterileri düzenlendi.
Bu gösterilere 4 milyona yakın kişi katıldı. Ancak sivil toplum kuruluşları, Türkiye genelindeki katılım sayısının daha da yüksek olabileceğini belirtiyor.
Eylemler sırasında biri polis 8 kişi yaşamını yitirdi. Toplam 10 bine yakın kişi yaralandı. Yüzlerce kişi tutuklandı, bunlardan 120'den fazlası hakkında dava açıldı. Hakkında dava açılanların çoğu beraat etti.
Ancak Hürriyet gazetesinin haberine göre 2018'in sonunda Gezi Parkı eylemleriyle ilgili 120 şüpheli için 6 ayrı dava açtı.
Son dönemde Gezi Parkı eylemleri siyasi gündemdeki yerini tekrar almış vaziyette. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Aralık ayında yaptığı bir konuşmada, "Gezi Parkı'ndaki 12 tane ağacın taşınması bahane edilerek sokak üzerinden ekonomimiz hedef alındı" ifadesi kullandı.
Erdoğan, tutuklu olan iş adamı ve aktivist Osman Kavala ile Macar iş adamı George Soros'u ise Gezi Parkı olaylarını finanse etmekle suçladı.
'Neo-liberal yönetişim biçimlerine itiraz'
Her ne kadar bu eylemler farklı tarihi süreçlerden geçmiş ve farklı siyasi gelenekleri olan ülkelerde farklı taleplerle ortaya çıksa da ortak noktalarına sıklıkla dikkat çekiliyor.
Zaman açısından birbirlerine yakın durmaları, bu hareketleri eleştirenler tarafından 'küresel bir komplo'nun parçası olarak görülmelerine yol açtı.
Bugün çoğu akademisyen, bu kitlesel hareketlerin her birinin kendine özgü özellikleri olsa da birtakım ortaklıkları olduğunu da kabul ediyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi'nden Prof. Dr. Ayhan Kaya, bu eylemlerin her birinin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünde.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Kaya, bu eylemlerin çoğunun sınıfsal saiklerle düzenlendiğini ancak Arap Baharı eylemlerinde görüldüğü gibi aralarında siyaset yapma biçimini eleştiren hareketlerin de olduğunu vurguluyor.
Ancak Kaya'ya göre de hepsinin ortak bir noktası var: Neo-liberal yönetim biçimlerine itiraz.
Yeni kuşağın sokağa çıktığı protestolar
Koç Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğretim görevlisi olan Dr. Erdem Yörük ile Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Dr. Murat Yüksel ise beraber kaleme aldıkları bir makalede 2008'den beri görülen toplumsal hareketleri üç kategoriye ayırıyor.
"Türkiye Gezi Parkı protestolarında sınıf ve siyaset" adını verdikleri ve 2014 yılında New Left Review dergisinde yayımlanan makalelerine göre 2008 finansal krizinden beri 3 farklı kolda eylemler ortaya çıktı:
Buna göre ilk kategoride kemer sıkma politikaları ve neoliberalizm karşıtı eylemler var.
İkinci kategoride ise otorite karşıtı ve demokrasi yanlısı olan, daha çok tartışmalı seçimlerin ardından düzenlenen eylemler yer alıyor: Arap ülkeleri, Rusya, Hong Kong ve Ukrayna'da görülen protestolar bu kategoriye giriyor.
Üçüncü kategoride yüksek enflasyon ve kredi dağıtımıyla büyüyen, bunun sonucunda da yolsuzluğun arttığı ve inşaat sektörünün güçlendiği ekonomilerde ortaya çıkan eylemler var.
Dr. Erdem Yörük ve Dr. Murat Yüksel bu eylemleri, hızla büyüyen öğrenci nüfusuyla beraber beyaz yaka işlerin arttığı ve yeni kuşağın sokağa çıktığı protestolar olarak tanımlıyorlar.
Dil ve sembollerin küresel dolaşımı
Son 10 yılda ortaya çıkan eylemlerin öncüllerinden farklı olarak öne çıkan bir başka ortak özelliği ise örgütlenmelerinde sosyal medyanın etkin olarak kullanılmış ve kitlesel iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla daha büyük bir izleyici kitlesi tarafından takip edilmiş olmaları.
Sosyal medyanın işin içine girmesiyle çok daha hızlı ve yüksek bir katılımla örgütlenen bu eylemleri dünyanın en ücra köşesinde yaşayan kişiler bile canlı olarak izleme imkanına sahip oldu.
Televizyonların büyük bir yer ayırarak verdiği bu eylemleri evlerinden takip edenler bir yandan sosyal medyadan görüşlerini dile getiriyordu.
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden doktor öğretim üyesi Mert Arslanalp da bu toplumsal hareketlerin en büyük ortak noktasının "eylem biçimleri" olduğunu söylüyor.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Arslanalp, 1848 yılında Avrupa'da görülen toplumsal hareketlerde ve 1968 yılında başlayan öğrenci isyanlarında olduğu gibi 2008'in ardından gelen eylemlerde de küresel bir etkileşimin olduğunu vurguluyor:
"Metropollerin sembolik meydanlarının uzun dönemli işgali, buralarda düzenlenen katılımcı forumlar ve yatay örgütlenmeler, sosyal medyanın etkin kullanımı gibi başka açılardan çok farklı olmalarına rağmen tüm bu isyan halini alan hareketlerde karşılaştığımız unsurlar.
"Bu anlamda eylem repertuarlarının hatta yer yer kullanılan dil ve sembollerin küresel dolaşıma tabi olduğunu düşünüyorum. Bu benzerlikleri komplo teorileriyle açıklamaya gerek yok. Hem sıradan yurttaşlar hem aktivistler birbirlerinden öğreniyor ve birbirlerini takip ediyorlar."
Sonuçları sorgulanıyor
2008 itibarıyla ortaya çıkan kitlesel hareketlerin en büyük etkisi siyasi söyleme oldu.
Bugün aradan 5 yıl geçmesine rağmen Gezi Parkı eylemleri halen Türkiye siyaseti söyleminde güçlü bir etkiye sahip; bu eylemlere yönelik yeni davaların açıldığını görüyoruz.
Arap Baharı ise sonuçları açısından en çok tartışma yaratan toplumsal hareketlerden biri.
Görüldüğü coğrafyada iktidarların ve yönetimlerin değiştiği görülse de bunun sonucunda halkların hangi kazanımları elde ettiği ya da siyasi açıdan yarattığı istikrarsızlıkların sonuçları bugün güçlü bir şekilde sorgulanıyor.
2011 yılında Arap Baharı rüzgarının etkisiyle başlayan Suriye'deki iç savaş bunun en açık örneklerinden biri.
Avrupa'da ise kurtarma paketleri sayesinde ekonomik açıdan belini doğrultan ülkelerde kemer sıkma politikaları karşıtı eylemlerin uzantısı, farklı siyasi partilerin ortaya çıkması ya da güç kazanması olarak gösterdi kendini.
İspanya'da Öfkeliler (Indignados) adıyla sokaklarda ve üniversite kampüslerinde güç kazanan toplumsal hareket, radikal sol parti Podemos'a dönüştü.
Podemos İspanya'da iktidarı ele geçirecek güce ulaşamamış olsa da, ülkenin diktatör Franco'nun hayatını kaybetmesiyle başlayan demokrasi tarihinde ilk defa ikili parti sistemini Vatandaşlar (Ciudadanos) partisiyle kırarak parlamentoya girdi.
Yunanistan'da ise sol ittifak SYRIZA partisi, Aleksis Çipras liderliğinde ülkede düzenlenen kemer sıkma politikalarına karşı eylemlerden güç kazanarak iktidara geldi.
'Sistemi onarmaya çalışıyorlar'
2008'den beri görülen bu eylemlerin siyasi açıdan birtakım etkilerinin olduğu açık; ancak karşı çıktıkları küresel ekonomik ve siyasi sistemi ne kadar dönüştürebildikleri sorgulanıyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ayhan Kaya, bu toplumsal hareketlerin "sistem karşıtı olmaktan ziyade, sistemi onarmaya çalıştıklarını" düşünüyor:
"Küreselleşmenin kaybedenleri bildikleri siyasal dilleri kullanarak küreselleşmeye karşı tavırlarını net olarak koymaktadırlar. Bunu yaparken de küreselleşmenin kendilerine sunduğu imkanları da kullanmaktadırlar. İnternet, dayanışma, sosyal medya gibi unsurlar bunlardan bazılarıdır."
Prof. Dr. Kaya, bu hareketlerin normalde bir araya gelmeyecek gruplardan oluştuğunu ve siyasal bir örgütlenme modeliyle sona ermeden 'bir su köpüğü gibi kabarıp yok olabildiğini' vurguluyor.
Bu Kaya'ya göre neoliberal yönetim sistemlerinin bir başarısı olarak değerlendirilmeli.
'İdeolojik kriz devam ediyor'
Boğaziçi Üniversitesi'nden doktor öğretim üyesi Mert Arslanalp da mevcut düzene alternatif yaratabilmek açısından ideolojik krizin devam ettiği görüşünde.
Arslanalp, Latin Amerika'daki eylemlere ve kitlesel hareketlere atıfta bulunarak solun büyük kazanımları olmasına ve kimi ülkelerde iktidarı ele geçirmesine rağmen, kapitalizm ve neoliberalizmin ötesine geçmek ya da daha katılımcı bir demokrasi yaratmak açısından sürdürülebilir bir modelin üretilemediğini anlatıyor:
"Ortaya çıkan hareketlerin çoğunun tepkisel olduğunu ama alternatif bir toplum ve siyaseti örmek açısından yataylık, katılımcılık, müştereklik, dayanışma ekonomileri gibi temel prensiplerin ötesinde yeni fikirlerin veya stratejik bir yönelimin çıkmadığını düşünüyorum."
'Küresel sivil toplum'
1968 Mayısı'nda Paris'te başlayan öğrenci hareketleriyle yeni bir dönemece giren toplumsal hareketler, birbirini etkileyerek, değiştirerek ve dönüştürerek yüzyıllardır olduğu gibi tarihe bir şekilde damga vurmaya devam ediyor.
Bugün yerel düzeyde bile olsa yürütülen çoğu eylem, küresel kapitalist sistemin yarattığı eşitsizliklere başkaldırı niteliğinde.
Kadın hakları aktivisti ve akademisyen Srilatha Batliwala'ya göre toplumsal hareketlerin küresel bir nitelik kazanmasının nedeni bu sorunların ancak küresel düzeyde çözülebileceği fikriyatından kaynaklanıyor.
Srilatha Batliwala, özellikle 1970'lerden itibaren çevre, insan hakları ve cinsiyet eşitliği konularının evrensel bir nitelik taşıdığının anlaşılmasıyla beraber toplumsal hareketlerin küresel bir nitelik edindiğini belirtiyor.
Batliwala, bu hareketlerin sonunda en otoriter rejimlerin bile kontrol altına alamadığı bağımsız bir küresel sivil toplumun oluştuğunu düşünüyor.
Bir yanda kadın hareketi bir yanda sağın yükselişi
Bugün bunun en açık örneklerinden beri dünya çapında güçlenen kadın hareketi.
ABD'de Donald Trump'ın başkan olarak seçilmesinin ardından kadınların düzenlediği eylemler, Şili ve İrlanda'da kürtaj yanlısı protestolar, 8 Mart Kadınlar Günü'nde bütün dünyada organize edilen geniş çaplı eylemler, kadın hareketinin güçlendiğine verilebilecek örnekler.
ABD'de cinsel tacize karşı başlayan #Metoo (Ben de) hareketi de bütün dünyaya yayılmış vaziyette.
Diğer yandan küreselleşme karşıtlığı ve kapitalist ekonomik düzenin yarattığı açmaz, aşırı sağın ve milliyetçiliğin de yükselmesine neden oluyor.
ABD'de alt-right diye bilinen ırkçı Alternatif Sağ eylemlerinin yükselişe geçmesi ve Avrupa'da göçmen karşıtı aşırı sağın seçimlerde edindiği kazanımlar, son yıllarda ötekileştiren ve azınlıkları hedef gösteren hareketlerin güç kazandığını gösteriyor.
'Demokratik devlet dinler'
Fransa'da Sarı Yelekliler örneğinde olduğu gibi hem solun hem sağın katıldığı eylemler de mevcut.
Yakıt vergisine yapılan zam ve pahalılaşan yaşam şartlarına karşı düzenlenen Sarı Yelekliler eylemlerinin günlük hayatı felç etmesi sonucunda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geri adım atmak zorunda kaldı.
Macron hükümetinin sağ ve popülist bir iktidar olmasına rağmen bu eylemlere kulak vermesini Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kaya, Fransa'nın demokratik bir ülke olmasına bağlıyor.
Kaya'ya göre toplumsal hareketlerin yaşandıkları coğrafyalarda ortaya çıkardığı siyasi sonuçları devletin demokratik geleneklere sahip olup olmaması belirliyor:
"Demokratik bir devlet geleneği bu tür talepleri dinler ve taleplerin muhataplarıyla istişare ederek bu tür toplumsal grupları siyasal merkezde tutabilmek için bazı hakları genişletme veya yeni haklar tanımlama şeklinde yanıt verir.
"Öte yandan, demokratik olmayan ve son yıllarda sağ popülist siyasal iktidarlarca yönetilen Macaristan gibi devletler ise bu tür talepleri görmezden gelerek daha da otoriterleşen bir çizgiyi takip ediyorlar."
'Eşitlik kavramını getirdiler'
Son 10 yılda görülen sosyal hareketlerin bugüne bıraktığı en büyük miras, farklı temalar etrafında örgütlenmeyi toplumun bütün katmanlarına ve farklı mekanlara indirgemeleri oldu.
Arslanalp, bu hareketlerin kısa dönemli etkileri olabileceği gibi "daha uzun dönemli, toplumun kılcal damarlarına işleyen ve dip akıntısı olarak tezahür eden etkilerinin de olabileceğini" söylüyor.
Akademisyen Arslanalp'a göre bu hareketlerin en önemli etkisi ise "eşitlik kavramını siyasi lugatımıza tekrardan sokmuş" olmaları.
1968'in 40 yıl ardından 2008'de kitlesel eylemler yeni bir dönemece girdi.
Geçtiğimiz 10 yılın tecrübesini arkasına alan toplumsal hareketlerin nasıl evrileceği ise önümüzde uzanan dönemde ortaya çıkacak.
Son Dakika › Dünya › Protestoların Son 10 Yılı: Ekonomik Kriz Sonrası Kitlesel Eylemler Dünyayı Nasıl Etkiledi? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?