2. Türkiye Çıkarması da Başarısız Oldu - Son Dakika
Spor

2. Türkiye Çıkarması da Başarısız Oldu

2. Türkiye Çıkarması da Başarısız Oldu

EURO 2012 Elemelerinde Hırvatistan'a kendi sahamızda 3-0 yenilip deplasmanda da 0-0 berabere kalarak mağlup olarak veda etmemiz, eleştiri oklarını Hollandalı teknik adam Guus Hiddink'in üzerine çevirdi.

16.11.2011 14:55

EURO 2012 Elemelerinde grup ikincisi olarak geldiğimiz play-off turunda Hırvatistan'a kendi sahamızda 3-0 yenilip deplasmanda da 0-0 berabere kalarak mağlup olarak veda etmemiz, eleştiri oklarını Hollandalı teknik adam Guus Hiddink'in üzerine çevirdi. Türkiye Milli Takımı'nın başına geçmesinin ardından meydana gelen büyük beklenti ve umutlar, bu şekilde son bulunca tüm futbol kamuoyu, geçmişinde önemli başarılara imza atan Hiddink'in Türkiye ile neden kanının uyuşmadığını sorgulamaya başladı.

Size hiç söylenmemiş bir şey söyleyeceğim; bu adam Uçan Hollandalı! 8 Kasım 1946 doğumlu ve futbolculuk hayatı boyunca 2 senelik Amerika Birleşik Devletleri macerasının dışında sadece Hollanda liginde forma giyen Hiddink'in teknik adamlık kariyeri 1982 yılında başladı. Profesyonel futbola başladığı ve 15 senenin ardından tekrar dönerek futbola veda ettiği de Graafschap ile girdiği bu macera ardından önce yardımcı antrenör ardından da teknik adam olarak başına geçtiği PSV Eindhoven ile devam etti. 1987 yılında teknik adamlık ceketini üzerine giyen tecrübeli teknik adam art arda 3 sezon boyunca Hollanda Birinci Ligi'ni domine etti ve PSV'ye şampiyonluk sevinci yaşattı. Kırmızı beyazlı ekibin başında kaldığı son senesinde şampiyonluk ipini göğüsleyemezken Hollanda Kupasını müzesine götürdü; tıpkı 1988 ve 1989 yılında olduğu gibi. Tüm bunların arasına 1988 yılında bir de şu anki ismi UEFA Avrupa Ligi olan, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası zaferi eklemeyi de ihmal etmedi. Avrupa'da 'geleceğin en iyisi' Türkiye'de 'Alemci' Hollanda Ligi'nde attıracak toz kalmayınca Hiddink'in yolu Türkiye ile kesişti. Fenerbahçe'nin o dönemki başkanı Metin Aşık tarafından sarı lacivertli ekibe kazandırılan Hiddink'in ilk Türkiye serüveni, ikincisine kıyasla 'feci' denebilecek hatıralarla dolu. 14 Temmuz 1990 tarihinde kapısından girdiği Fenerbahçe camiasında, belki kimisi efsane olan hikayelerin baş kahramanı oldu. Ramazan ayında futbolculara oruç yasağı getirdiği ve ateist olduğu gazetelerin spor sayfalarını doldururken, Türkiye macerasında magazin muhabirleri ve 'şöhret' olmak isteyen kadınların hedefi olmaktan da kaçamadı. Lige ise 6-1'lik Aydınspor yenilgisi ile başlaması bir anda Hollanda Ligi'nde akıl almaz başarılara imza atan Hiddink'e karşı şüphe dolu sorular sorulmasına neden oldu.

Fenerbahçe'de yapmak istediklerinin, dönemin Türk futbol yapısına göre fazla ileride olmasının sonuçlarına katlanmak zorunda kaldı Hollandalı hoca. O döneme kadar liberolu sistemi bilen Fenerbahçe savunmasına, tandem ve stoperli sistemi yerleştirmeye çalışmış örneğin İsmail Kartal'ı savunmanın ortasına çekip ondan bir Koeaman performansı beklemişti. Tüm bu etkenlerin ve alınan başarısız neticelerin sonucunda 'Artık Türkiye'de yapamıyorum' diyerek kulüpten aldığı 150.000 Alman Markı'nı da iade ederek o sezonun lideri Beşiktaş'ın 18 puan gerisindeyken Türkiye'den ayrıldı. 'Zampara Hiddink', 'Kim bu Hiddink' manşetleri ile süslü Türk spor medyası yıllar sonra bu adamın Dünya ve Avrupa Kupalarında göstereceği başarıları ise öve öve bitiremeyecekti. Hiddink'e sakın Türkiye ve İspanya demeyin! Guus Hiddink için iki ülke kötü şekilde hatırlanabilir; Türkiye ve İspanya. Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra İspanya'nın Valencia takımı ile anlaştı. 1991 ve 1994 yılları arasında Valencia'yı çalıştıran Hiddink tıpkı 2000 yılında çalıştıracağı Real Betis'te olacağı gibi ses getirecek büyük başarılara imza atamadı. Hollanda'nın bu futbol dehası, iki Akdenizli kulüpte de nedense kendi ülkesindeki başarılara imza atamadı. 1998-1999 sezonunda İspanyol devi Real Madrid'i yönetirken ise tek başarısı Kıtalararası Kupa'yı Santiago Bernabeu müzesine koymak oldu. Ligde, Fenerbahçe dönemindeki gibi sonuçlar almaya başlayınca ise o dönem teknik direktör öğütme makinesi gibi olan Madrid ekibinin kapısından ellerinde bavullar ile ayrıldı. 2002'de esen fırtına; Tae Han Min Guk* Hiddink, kariyerine göz atıldığında PSV Eindhoven ve kısa süreli Chelsea deneyimi dışarıda tutulduğunda aranılan milli takım hocası sıfatına sahip bir görüntü çizdi. 1996 yılında ülkesi Hollanda ile, Türkiye'nin ilk defa katıldığı ve galibiyetsiz döndüğü Avrupa Şampiyonası'nda kariyerinin uğursuz ülkelerinden İspanya vatandaşı hakem Lopez Nieto'nun yönettiği çeyrek final maçında Fransa'ya penaltılar ile elendi. 1998 Dünya Kupası'nda ise bu sefer Taffarel'in yıldızlaştığı karşılaşmada yine penaltı atışları sonucu Brezilya'ya yarı finalde elendi. EURO 2012 yolunda elendiğimiz Hırvatistan'ı, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda penaltılarla elediğimiz ve Hırvatistan ile eşleştiğimiz andan itibaren sürekli bu maça yapılan ithaflar göz önüne alınırsa, penaltıların da Hiddink'e pek uğurlu geldiği söylenemez. Hatta tarihin bir cilvesi mi denir' 1998 Dünya Kupası Üçüncülük maçında da 2-1 kaybettiklerinde rakip; Hırvatistan'dı.

2002 Dünya Kupası'nın iki ev sahibinden birisi olan Güney Kore'nin başındayken Guus Hiddink adeta dünya futbol kamuoyuna ders verdi. Kimsenin şans tanımadığı Güney Kore ile ABD, Portekiz ve Polonya'nın bulunduğu gruptan yenilgisiz çıktı ve ikinci turda İtalya'yı çeyrek finalde ise penaltılarla İspanya'yı elemeyi başardı. Yarı finalde ise rakip Almanya'ydı ve takımız Ballack'ın golüne engel olamayarak mağlup oldu. Hiddink'in şansının tutmadığı takımlar sıralamasında sanırız Hırvatistan ve Almanya kendilerine önemli yerler bulacaktır. Yine bir Üçüncülük maçı oynama şansı yakalayan Hiddink ile yollarımız bu sefer Daegu Stadı'nda kesişti ve karşılaşmayı 3-2 kazanarak tarihimizdeki en büyük başarıya imza attık. Hırvatistan ve Almanya'nın yanına bir de Türkiye'yi eklememiz gerekebilir. Kültürüne oldukça bağlı bir millet olan Korelilere bile değişim ne demek öğreten Hiddink, Güney Kore'de halen bile oldukça çok sevilen bir isim. Adı bir stadyuma verilirken, neredeyse bir marka olarak orada halen ismi ve fotoğrafları kullanılıyor. Takımın başına ilk geçtiği dönmelerde takım içi hiyerarşiyi yıkan Hiddink'in şansı ise artık Dünya futbolunda söz sahibi olmak isteyen ve hepsi üniversite mezunu Koreli futbolculara 'nasıl futbol oynanır'' konusunu öğretmekte zorlanmamış olmasıydı. PSV ile şampiyon olmadan yapamıyorum! Güney Kore'nin ardından yıllarca çalıştırdığı ve büyük başarılara imza attığı PSV'nin ikinci teklifine hayır diyemeyen Hiddink, ikinci PSV çıkarmasında da apoletleri arasına 2003, 2005 ve 2006 yıllarında Hollanda Şampiyonluğu 2005'te de Hollanda Kupası'nı ekledi. PSV'nin başındayken üç kere şampiyon olmak Hiddink için bir ritüel olmuştu. Bu 3 senelik kulüp kariyerinin ardından bir Asya ülkesine yaşattığı başarıyı şimdi de bir kıta ülkesine yaşatma heyecanı ile Avustralya Milli Takımı'nın başına geçti. 32 yıl boyunca Hiddink'i beklemişler Kanguruları 32 yıl aradan sonra 2006 Dünya Kupasına taşıyan Hiddink burada da Hırvatistan ile aynı gruba düştü. Brezilya ve Japonya'nın da bulunduğu F Grubu'nu Brezilya'nın ardından ikinci bitirerek bir üst tura yükselen Hiddink, Hırvatistan'ı grup maçlarında yine yenemedi. 79. dakikada Kewell'ın attığı golle 2-2 beraber kalabildi. İkinci turda, daha sonra şampiyon olacak İtalya'ya uzatmalarda Totti'nin golüne engel olamayarak mağlup oldu. Buna rağmen Avustralya'ya oynattığı futbol ve bu başarısı sayesinde futbol otoritelerinin büyük sempati ve takdirini kazandı. Güney Kore'de Hiddink'in ülkeden ayrılmaması ve hep Kore'yi yönetmesi için meclisten 'ülke dışına çıkmaktan men edilmesi' kararı konuşulurken, Avustralya'da da maaşını ödemek ve ömür boyu takımın başında kalmasını sağlamak için 'Hiddink vergisi' çıkarma fikirleri ortaya atılıyordu. Çalıştırdığı takımlar ile böylesine güçlü bağlar kuran Hiddink'in şu anki halini düşününce, hayal gibi geliyor.

Babamın ülkesi de olsan acımam Güney Kore ve Avustralya futbolunda yarattığı devrimlerin ardından futbolunu kalkındırmak isteyen Rusya'nın ilk hedefi Guus Hiddink oldu ve 2006 yılında Hollandalı teknik adam Rusya'nın başına geçti. 2008 Avrupa Şampiyonası gruplarında sadece İspanya'ya (yine İspanya') mağlup olarak çeyrek final vizesi almayı başardı. Hiddink'in Rusya'sı yetenekli ayaklara sahip olmanın faydalarını bol pas ve sahanın heryerinde uyguladıkları presler ile gördü. Gruplarda oynadığı futbolla herkesin takdirini kazanan ve favoriler arasına giren ülkesi Hollanda'yı da eleyen Hiddink, yarı finalde ise yine İspanya ile karşılaştı ve 3-0'lık mağlubiyetle turnuvaya veda etti. İspanya ise o turnuvada şampiyonluk ipini göğüslemeyi başardı. Turnuva sonunda kale hariç, altın kadronun her mevkisine bir oyuncu sokmayı başaran Rusya'da en dikkat çeken özellik ise kanatlardaki etkili bindirmeleri oldu. Mr. Hiddink'likten, Hiddink Efendi!'liğe geçiş Rusya'nın başında iken 2009 yılında kötü günler geçiren ve Brezilyalı Luis Felipe Scolari'yi gönderen Chelsea'de 4 aylık bir süreç geçirdi. Bu dönemde Londra ekibine bir FA Cup kazandıran Hiddink, yoğun ısrarlara rağmen Premier Lig'de kalmadı ve 17 Şubat 2010 tarihinde Türkiye Milli Takımı'nın başına geçti. Milli Takımımıza ilk geldiği dönemlerde yeni bir sistem getireceği, ay yıldızlı formayı yeni isimlerle tanıştıracağı ve en önemlisi kendimize ait bir ekol oluşturacağı söylemleri sık sık dillendirildi. 2010 Dünya Kupasına katılamayan ülkemiz için ilk hedef 2012 Avrupa Şampiyonası'ydı. Gruplarda alınan sonuçlarla, çıkmamız bile riske girse de son maçlarda kardeş ülke Azerbaycan'ı mağlup etmemiz ve Mesut Özil'in yıldızlaştığı maçta ikincilik için çekiştiğimiz Belçika'nın Almanya'ya mağlup olması ile ikinci olarak play-off oynama hakkı kazandık. Hiddink?in kariyerinde önemli turnuvalarda mağlup edemediği Hırvatistan ile eşleşmemiz ve elenerek turnuvaya katılamamamız, sıcaklığı halen koruyor. Peki Hiddink?in milli takımlar kariyerindeki en başarısız dönemi neden Türkiye ile yaşandı? Ayrı dünyaların insanları mıydık acaba? Hiddink?in milli takım kariyerine baktığımızda bize en yakın süreci yaşamış olan ekip Rusya olarak duruyor. 2006 Dünya Kupası?na katılamayan ve ardından kadroyu yenileme sürecine giren Rusya ile 2008?de önemli bir başarıya imza attı. Tıpkı 2010 Dünya Kupası?na katılmayan Türkiye?de hedeflediği gibi. Ancak, Türkiye?de seçtiği aday kadrolar pek de söylendiği gibi yeni yüzlerle bizleri tanıştırmadı. Daha ziyade anı kurtaramaya yönelik operasyonlar gibi görünen süreç içerisinde, Hiddink?in anlaşma imzaladığı TFF yönetiminin görevden ayrılması, ülke futbolunda patlak veren şike soruşturması da Hollandalı teknik adamın çalışma şartlarını zorlaştırdı. Aldığı para ve Türkiye?de geçirdiği süre hiçbir zaman gündemden düşmeyen Hiddink, Türkiye?nin başına geçtiğinde 64 yaşındaydı. Birçok kez şampiyonluk yaşamış, uluslar arası platformlarda nam salmış bir hoca için Türkiye gibi 2. kategori bir takımla daha önce ispatladıklarını bir kez daha ispatlama çabasına girmek, kim bilir belki de zor geldi. Disiplini ile tanınan Güney Kore futbolcularını, devrimlere alışık Rusya oyuncularını ve 32 yıllık bir Dünya Kupası özlemini yaşayan Avustralya topçularını bu heyecana dahil etmek kolay olsa da söz konusu futbol olunca 70 milyon teknik direktöre sahip Türkiye?de görev yapmak dünyanın sayılı teknik adamlarından birisi de olsanız sizin için bir boy büyük gelebilir.

Yapmak istenenler L beden ama biz S giyiyoruz Tüm bunların yanında, kadronuzdaki en önemli oyuncunuz kendi ağzından ?Ben 4-4- 2 oynamayı milli takımda öğrendim? diyorsa, bu zihin ve altyapı eksiği oyuncularla çalışmak, onlara yeni bir sistem öğretirken özellikle Avrupa?dan eğitim almış futbolcularla kaynaştırmak oldukça zordur. Hiddink, Türkiye?ye yaptığı ikinci çıkarmada yine başarısız oldu diyebiliriz. Güney Kore ve Avustralya'da halkın ve futbol kamuoyunun adeta taptığı, Rusya'nın halen Hiddink'in yerleştirdiği sistem ile istikrarlı bir başarı ile ilerlediği göz önüne alınınca bizdeki durumu, ülke futbolu olarak tamamen başarıya endeksli olduğumuzun da bir kanıtı olarak görünüyor. Resmi olarak olmasa da bize verilen vaatler ve umutlar, bir başka bahara mı kaldı bilinmez ancak art arda iki önemli turnuvayı kaçırmış olmamızın, milli düzeyde futbolumuza büyük zarar verdiği aşikar. TFF, lig sistemine ve Türkiye Kupası statüsüne devrim niteliğinde yenilikler getirmişken belki de artık milli takımı da elden geçirmelidir.

*Tae Han Min Guk Korece'de Kore anlamına geliyor.

Kaynak: Sporx.com

Son Dakika Spor 2. Türkiye Çıkarması da Başarısız Oldu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement