DSP Genel Başkanı Masum Türker, Cumhuriyet yürüyüşü ile ilgili olarak, "Halk Cumhuriyet'e sahip çıktı. AK Parti iktidarı, başlangıçta bu yürüyüşün yapılmasına karşıydı ve hemen hemen her kentte yasaklayıcı bir tavır sergiledi" dedi.
DSP Genel Başkanı Masum Türker, bir televizyon programında Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşananlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türker, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda yapılan yürüyüşe ilişkin, "Halk Cumhuriyet'e sahip çıktı. AK Parti iktidarı, başlangıçta bu yürüyüşün yapılmasına karşıydı ve hemen hemen her kentte yasaklayıcı bir tavır sergiledi" dedi.
Özellikle ADD'nin öncülüğünde Ankara'da yapılmak istenen yürüyüşün yasaklandığını hatırlatan Türker, başka şehirlerden gelmek isteyenlerin otobüslerinin engellediğini söyledi. "Biber gazı, tazyikli suyla müdahale ettirdiyse de yürüyüşü engelleyemedi" diyen Türker, "AK Parti bu yürüyüşü neden engellemeye çalıştı? Biliyor ki artık halk baskılara karşı özgürlüğünü kazanmak için mücadele etme noktasına geldi. Onlar da bunu biliyor ve yandaş medyada yazıp çizerek, televizyonlarında bağırıp çağırarak, suçlamalar yaparak bir yere ulaşamayacaklarını görüyorlar. Ancak AKP'nin yasakları, halkın daha da bilenmesine, birlikte hareket etmesine neden olmuştur. Siyasi kimlikler ikinci plana atılmış, herkes ortak bir ulusal bilinç etrafında kenetlenmiştir" dedi.
"MEDYA YÜRÜYÜŞÜ SADECE ANA MUHALEFET PARTİSİNE MAL ETMEYE ÇALIŞIYOR"
Medyanın bu yürüyüşü sadece ana muhalefet partisine mal etmeye çalıştığını iddia eden Türker, oysa yürüyüşte ADD ve TGB'ye DSP'de dahil başka siyasi partilerin de kimlikleri bir yana bırakarak destek verdiğini ifade etti. CHP yürüyüşe sonradan katıldığını belirten Türker, iktidar partisinin sadece ana muhalefet partisini hedef aldığını bildirdi. Türker, "Başbakan da partisinin grup toplantısında bu tavrı takındı. Çünkü Türkiye'yi iki kutuplu siyasi yapıya indirgeme projesi devreye giriyor. Bu yürüyüş halkın, özgürlük ve bağımsızlık için hiçbir siyasi organizasyon olmadan genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle birlikte katıldığı bir yürüyüştür. Biz de bu yürüyüşteydik. Bizim parti yöneticilerimiz ve bizimle birlikte gelen çok sayıda partili bu yürüyüşteydi. Ancak hiç birimiz parti kimliğini sergilemedik, geri planda tuttuk. Çünkü bu yürüyüş, siyasal bir eylemden çok Cumhuriyet için toplumun tüm kesimleriyle birlikte yapılan bir yürüyüştü. Bir siyasi partinin politikaları için değil, halkın özgürlüğü için yapılan bir yürüyüştü. Türkiye'de herkesin özgürlüklerini kaybettiği bir noktadayız" diye konuştu.
"TÜRKİYE SAVAŞIN EŞİĞİNDE"
"Üzülerek görüyoruz ki Türkiye, AK Parti'nin yanlış dış politika uygulamaları nedeniyle şu anda Suriye ile savaşın eşiğine gelmiş bir ülkedir" diyen Türker, konuşmasını şöyle sürdürdü:
" 6 Kasım'da yapılacak ABD'deki seçimden sonra Türkiye'de ne olacağı belli değil. Türkiye 'tam bağımsız' ülke olmaktan git gide uzaklaşıyor. Oysa Cumhuriyet kurulurken Mustafa Kemal Atatürk'ün üzerinde önemle durduğu, 'benim karakterimdir' dediği bize bıraktığı temel felsefe, 'özgürlük ve tam bağımsızlık'tır. Günümüzde AK Parti iktidarının uygulamalarına baktığınız zaman 'özgürlük ve tam bağımsızlık' kavramlarının ulusal düzeydeki felsefe ve ilke olmaktan çıkarıldığını görüyoruz. AK Parti'nin baskıcı tutum ve uygulamalarının Osmanlı'nın son dönemindekine benzer baskıcı tutum ve uygulamalar olduğunu görürsünüz."
Cumhuriyet yürüyüşünde biber gazı ve tazyikli su püskürtüldüğünde meydandaki otobüsün üzerinde olduğunu bildiren Türker, "Yanımda da İşçi Partisi'nin Genel Başkan Vekili Hasan Basri Bey, ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Veli Demir ve diğer arkadaşlar vardı. Biber gazı sıkılmasını, tazyikli su püskürtülmesini gerektirecek bir gerginlik yoktu. Bilakis oradaki insanlar son derece medeni bir şekilde Cumhuriyet için bir araya gelmiş, coşkuyla bayram kutluyorlardı. Meydanda 700 bini aşkın insan vardı. Biber gazı ile tazyikli su ile vatandaşları dağıtmak istediler. Ancak halk vazgeçmedi ve Anıtkabir'e yürümeye başladı. İktidarın planı tutmadı. Yasağa rağmen Anıtkabir'e ulaşıldı, orası da doldu taştı. Vatandaşlar 19.00'a kadar bayram kutladı" dedi.
Bunu gören Başbakan Erdoğan ve bakanlar endişelendiğini savunan Türker, halkın onlara karşı tepkili olduğunu, onlardan memnun kalmadığını anladığını iddia etti.
"TÜRKİYE'NİN BU NOKTAYA GELMESİNDE EN BÜYÜK ETKEN İKTİDARIN YARATTIĞI KUTUPLAŞMADIR"
Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde en büyük etkenin ise iktidarın yarattığı kutuplaşma ve gerginlik olduğunu anlatan Türker, Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'deki sivil toplum örgütlerini, anamuhalefet dışındaki siyasi partileri görmezden geldiğini ve sanki sadece AK Parti ve CHP'den oluşan bir siyasi yapılanma varmış gibi göstermek istediğini söyledi. Bunun da iki siyasi parti dışındaki oluşumlara mensup insanları rahatsız ettiğini belirten Türker, "Neden ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan konuşurken vatandaşların üzerine tazyikli su ve biber gazı sıkıldı? Çünkü insanların iki kutup dışındaki önderlere yönelmesi engellenmek istendi. Bu yüzden diğer konuşmacıların konuşma yapması önlendi. Türkiye'de iki partili bir siyasi yapı algısı oluşturulmak isteniyor ve bu demokrasimiz açısından son derece tehlikelidir" ifadelerini kullandı.
"ARTIK BU GİDİŞE 'DUR' DEMENİN VAKTİ GELDİ"
"Artık bu gidişe 'dur' demenin zamanı geldi" diyen Türker, "Halkın Cumhuriyet yürüyüşünü, 2007'deki Cumhuriyet mitinglerine benzetmeye çalışıyorlar. Bu halk yürüyüşünü sanki CHP organize etmiş gibi göstererek ADD ve TGB'nin sendikalarla ve diğer siyasi partilerle aylardır yaptığı çalışmaları, işbirliğini, onlara destek veren DSP ve İP'yi yok saymaya çalışıyorlar. Oysa CHP, İP ve DSP'den sonra bu yürüyüşe destek için 'evet' demiştir" dedi.
Yürüyüş boyunca Tansel Çölaşan'ın ve diğer arkadaşlarının yanında olduğunu söyleyen Türker, herhangi bir siyasi partiye değil, Atatürkçü düşünceye bağlılık içinde olan insanların yürüyüşü olduğunu yakından gözlemlediğini ve Atatürkçü düşüncenin verdiği enerjiyle, 'ötekileştirme' yapan iktidara karşı bir güç birliği olduğunu ifade etti.
"GAZETELER, TELEVİZYONLAR GERÇEKLERİ YANSITMAKTAN ÇEKİNMEMELİDİR"
Vatandaşın arayış içinde olduğunu anlatan Türker, şunları kaydetti:
"Çünkü Parlamento'daki partiler ihtiyacına yanıt vermiyor. En büyük korkuları, bu isteğin kamuoyunda yaygın bir şekilde dillendirilmesidir. O yüzden iktidar baskısı altındaki medya halkın bu arayışını görmezden geliyor. TV ve gazeteler aracılığıyla yaratılmak istenen bu algı Türkiye için tehlikelidir. Gazeteler, televizyonlar gerçekleri yansıtmaktan çekinmemelidir. Halkın yöneldiği diğer partilerin, sivil toplum örgütlerinin varlığını görmezden gelmemelidir. İktidarın istediği tek muhalefet partisi görüntüsü kutuplaşmayı keskinleştirir ve demokrasi açısından bu son derece tehlikelidir. Güçlü kurumsal etkinlikleri gösterecek siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin öne çıkarılması, tanıtılması gerekir. Ancak bu yapılırsa halkı sindirmeye çalışanlar geri adım atacaklardır. Herkesin düşüncesi farklı olabilir. Medya bu farklılıkları da yansıtmalıdır."
Türkiye'de herkesin farklı düşüncede de olsa da özgürlük ve tam bağımsızlık üzerinde durması gerektiğine işaret eden Türker, Türkiye'de vatandaşların özgür yaşayabilmesi gerektiğini ve Türkiye'nin tam bağımsız olması gerektiğini söyledi. Türker, "Ancak üzülerek görüyoruz ki Türkiye bugün tam bağımsızlığını yitirme noktasına gelmiştir. Türkiye yabancı ülkelerin iteklemesiyle savaş ortamına girmektedir. Yurt dışında yapılan yayınlar, yabancıların dile getirdiği konular, Türkiye'nin her geçen gün ne kadar bağımlı hale geldiğini, bağımsızlığını yitirdiğini gösteriyor" dedi.
"ADD'YE HİÇ KEMSE 'İLLEGAL ÖRGÜT' DİYEMEZ"
Başbakan Erdoğan'ın Cumhuriyet yürüyüşü nedeniyle partisinin grup toplantısında CHP'ye yüklenirken 'İllegal örgütlerle beraberdiniz' dediğini hatırlatan Türker, bunun çok yanlış olduğunu ve Türkiye'de ADD'ye hiç kimsenin 'illegal örgüt' diyemeyeceğini söyledi. Türker, ADD'nin yasal olarak kurulmuş, Atatürkçü düşünceyi korumak, yaymak, Atatürkçü düşünce etrafında toplanan insanları bir araya getirip bu konudaki eylemlerini ortaya koymalarını sağlamak amacı güden ciddi bir dernek olduğunu ifade etti. Türker, "Nasıl illegal olur? Gitmiş dilekçesini vermiş. TGB başkanı çıkıyor, açıkça 'Bu işin sorumlusuyuz' diyor. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre organize olmuş bu yapıların, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre siyaset yapan DSP ve İP'nin illegal örgüt olarak nitelenmesi çok yanlış ve kabul edilemez. Ama bu yakıştırma bile vatandaşın Başbakan'ın ve çevresinin neyi hedefledikleri gerçeğini görmesini sağlamıştır" ifadelerine yer verdi.
Vatandaşın meydanda yaşananlarla ekranlara ve gazetelere yansıyanın ne kadar farklı olduğunu gözleriyle gördüğünü söyleyen Türker, bunun sebebinin korku yaratan, baskı uygulayan iktidarın tutumu olduğunu ve muhalefete düşen bu baskılara karşı durmak olduğunu belirtti. Cumhuriyet yürüyüşünün ardından yeni bir oluşum meselesini gündeme getirmenin Cumhuriyet yürüyüşünün amacı dışına çıktığını bildiren Türker, bu yürüyüşe destek veren farklı yelpazedeki siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri olduğunu söyledi.
"YÜRÜYÜŞÜN BİRLEŞTİRİCİ RUHU, SADECE SİYASİ PARTİLERİN GÖRÜŞLERİ DEĞİLDİR"
"Yürüyüşün birleştirici ruhu sadece siyasi partilerin kendi görüşleri değil, Cumhuriyet'tir" diyen Türker, konuşmasında şunları kaydetti:
"Geçmişte siyasi partiler 'oylar bölünmesin' denilerek tek bir kanala yönlendirilmek istendi ama sonuç ortada. Bu yürüyüşün ardından yeni oluşum kıvılcımları aramak yanlıştır. Burada bu yürüyüşe destek veren CHP, DSP ve İP, parti olarak faaliyetlerini yıllardır sürdürüyorlar. Demokrasi içerisinde bu partiler ayrı ayrı güçlenir ve buradaki gibi bir partinin bayrağı altında olmadan da güçlerini ortaklaşa gösterebilirlerse daha güzel bir tablo ortaya çıkar. Parlamento'ya ayrı ayrı girecek olan bu partiler Parlamento'da iktidar olabilirler. Yoksa iktidarın istediği şey olur, tek bir parti olursa, iktidar şansı kaybolur. Geçmişte tüm faşist yönetimlerde, diktatörlük rejimlerinde yaşanan budur. Muhalefeti tek partide kutuplaştırma. Bunlara izin vermemek lazım. Mevcut oluşumları güçlendirmek, yalnız bırakmamak gerekir. Kurumsal kimliği olan oluşumlar mutlaka desteklenmelidir. Biz, bize yakın olduğunu düşünen, bizi
destekleyecek olan halk kitleleri ile her türlü birlikteliğe, onlarla her türlü kitlesel harekete varız. Nitekim Cumhuriyet yürüyüşünde de bunu gösterdik."
Yürüyüşle ilgili bir soruşturma başlatıldığını belirten Türker, "Kimi neyle suçlayacaklar? Deniliyor ki 'şu kadar polis yaralandı'. Ben orada herhangi bir vatandaşın polislerin yaralamasına neden olacak bir şey yaptığına şahit olmadım" diye konuştu.
Cumhuriyet yürüyüşünün saat 11.00'de başlayacağını hatırlatan Türker, ilk konuşmanın 11.00'den sonra yapılacağını, ancak 12.00'ye kadar beklendiğini ve Kılıçdaroğlu'nun o saate kadar gelmediğini söyledi. Türker, Tansel Çölaşan'ın konuşmaya başladığını ve diğer konuşmacıların da otobüsün üstüne çağrıldığını belirterek, "Ama o sırada duyduk ki Sayın Kılıçdaroğlu gelmiş. Hiç yukarıya gelmeden arkadaşlarıyla beraber oradan ayrılmış. Biber gazının ve tazyikli suyun sıkıldığı yer bizim üzerinde bulunduğumuz otobüsün olduğu yerdi" dedi. - ANKARA
Son Dakika › Politika › DSP Genel Başkanı Türker'den 'Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları'na İlişkin Açıklama - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?