Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), yaşanan tüm olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye'nin, yılın ikinci çeyreğinde gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamından daha yüksek bir ekonomik büyüme gerçekleştirdiğini bildirdi.
Ekonomi Direktörü Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl tarafından hazırlanan "Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 2013- II. Çeyrek ve 2013 İlk Yarı Değerlendirmesi", SETA'nın internet sitesinde yayımlandı.
Değerlendirmede, bu yıl Avrupa ülkelerindeki ekonomik belirsizlik azalsa da gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu durgunluk ortamı ve küresel ekonomideki dalgalanmalar nedeniyle gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışının yaşandığı belirtildi.
Türkiye ekonomisinin de bu belirsizlik ortamından etkilendiği ve yılın 2. çeyreğinde Türk Lirası'nda değer kaybı yaşanmaya başladığı aktarılan değerlendirmede, ayrıca, Ortadoğu ülkelerinde meydana gelen gelişmeler, siyasi belirsizlikler ve "Gezi olayları"nın da ekonomiyi olumsuz etkileyen faktörler olarak öne çıktığı ifade edildi.
Bu gelişmelere rağmen, hem ihracatın hem de iç talebin katkısıyla Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamından daha yüksek bir ekonomik büyüme gerçekleştirdiği belirtilen değerlendirmede, şunlar kaydedildi:
"TÜİK verilerine göre, GSYH oranı 2013'ün 2. çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4,4 ile beklentilerin üstünde büyümüştür. 2013 yılı 2. çeyreğindeki pozitif büyüme ile birlikte Türkiye, 2009 yılı son çeyreğinden itibaren 15 çeyreklik dönem boyunca aralıksız pozitif büyümesini sürdürmüştür. Gerçekleşen bu büyüme oranı ve 6 aylık dönemde gerçekleşen yüzde 3,7 büyüme ile birlikte, 2013-2015 Orta Vadeli Program'da (OVP) hedeflenen yüzde 4 büyüme hedefine yaklaşılacağı öngörülmektedir. Gerçekleşen bu ekonomik büyüme Gezi olayları, Orta Doğu'daki gelişmeler ve küresel ekonomideki dalgalanmalar gibi öngörülmeyen olumsuz faktörlere rağmen Türkiye ekonomisi için önemli bir performans ve şoklara dayanıklılık göstergesi olmuştur."
"Sanayi sektöründeki iyileşmeler, ekonomiye pozitif katkı yapacak"
Diğer yandan, 2. çeyrekte takvim etkisinden arındırılmış imalat sanayi endeksinin, geçen yılın aynı dönemine göre artış gösterdiğine dikkati çekilen değerlendirmede, imalat sanayindeki bu gelişmenin, ekonomik büyümeye önemli katkı sağladığı belirtildi.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerdeki işsizlik oranları yüzde 15'ler civarındayken, Türkiye'de sanayi istihdamının tarihi rekor seviyelere ulaştığına işaret edilen değerlendirmede, "Sanayi sektöründeki bu iyileşmeler, önümüzdeki dönem ekonomik gelişmelerine de pozitif katkı yapacaktır" denildi.
"Türkiye, G-20 ülkeleri arasında en fazla büyüyen 3. ülke oldu"
SETA'nın değerlendirmesinde, Türkiye'nin yanı sıra, diğer ülkelerin ekonomilerindeki büyümelere de yer verildi.
İkinci çeyrekte G-20 ülkeleri içerisinde en yüksek ekonomik büyüme oranına sahip ülkenin yüzde 7,5 ile Çin olduğu aktarılan değerlendirmede, şöyle devam edildi:
"^Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin'deki ekonomik büyümenin de beklentilerin altında gerçekleşmesi, küresel ekonomideki yavaşlamanın önemli bir göstergesi olmuştur. Endonezya da yüzde 5,81 ekonomik büyüme oranı ile ikinci en yüksek büyüme oranına sahip olan ülke olmuştur. Türkiye ise yüzde 4,4 oranında büyüyerek G-20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen üçüncü ülke olmuştur. Gelişmiş ülkelerin birçoğu negatif büyüme gerçekleştirirken, yükselen piyasalar içinde yer alan Türkiye ekonomisi, pozitif ekonomik büyüme gerçekleştirerek gelişmiş ülkelerden önemli ölçüde ayrışmıştır. Türkiye, 2013 yılı 2. çeyreğinde yüzde 4,4 ile Avro Bölgesi'ne üye 17 ülkenin tamamından daha yüksek bir ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir. BRIC ( Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri olarak adlandırılan ülkeler, aynı zamanda Endonezya ve Türkiye'nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkelerin, Avrupa ülkelerinin tamamından daha fazla büyüdükleri tespit edilmiştir.
Diğer yandan, OECD ülkeleri içinde ise en yüksek büyüme oranına sahip olan ülke yüzde 5,1 ile İsrail olmuştur. İsrail'i yüzde 4,4 ile Türkiye ve yüzde 4,1 ile Şili takip etmiştir. OECD ülkeleri arasında Şili'den sonra en hızlı büyüyen ülke ise Güney Kore olmuştur. Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere diğer OECD ülkeleri de Türkiye'nin gerçekleştirdiği ekonomik büyümenin gerisinde kalmıştır."
"Büyümeye en yüksek katkıyı kamu yaptı"
Yılın 2. çeyreğindeki ekonomik büyümede, ihracatın gelişim hızının bir önceki çeyreğe oranla azaldığı belirtilen değerlendirmede, söz konusu büyümeye en yüksek katkının, kamunun yaptığı yatırımlardaki artışla birlikte, kamu harcamalarında meydana gelen artıştan geldiği bildirildi.
Değerlendirmede, Türkiye'nin küresel ekonomik krizden bu yana gelişmiş ülkelerden kaybettiği dış ticaret pazarını Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya açılarak bu pazarları eksen genişlemesi ile telafi ettiği hatırlatılırken, "Fakat bölgedeki gerilimli ortam, ticari ilişkileri yavaşlatmıştır. Bu nedenle 2013 yılı ilk 6 aylık döneminde bölgedeki pazarlar önemli ölçüde korunmakla birlikte önceki dönemlere görece toplam ihracat içindeki payı azalmıştır" denildi.
"Merkez Bankasının uyguladığı strateji yerindedir"
Değerlendirmenin sonuç kısmında ise şu görüşlere yer verildi:
"2013 yılında başta Orta Doğu'da meydana gelen gelişmeler, Gezi olayları ve bunun yanı sıra ABD Merkez Bankasının (Fed), likiditeyi azaltacağı yönünde açıklamaları, ekonomide belirsizliklerin yaşanmasına neden olmuş ve meydana gelen gelişmeler ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Fed'in krizden çıkış stratejisi çerçevesinde, likiditenin azalacağı beklentisi, sermayenin gelişmekte olan ülkelerden çıkışını hızlandırmış ve Türkiye ekonomisi de bu stratejiden özellikle döviz kurunun artması ile sınırlı ölçüde etkilenmiştir. Ancak, Türkiye ekonomisinin sahip olduğu kamu maliyesi göstergeleri, sağlam bankacılık sektörü, güçlü reel sektör ve hane halkının güçlü yapısı ekonomiyi dış şoklara karşı koruyan başlıca faktörler olmuştur.
Diğer yandan, Türkiye ekonomisinin iç tasarruflarının düşük olması ve dış finansmana olan bağımlılığı, TL'de değer kaybını beraberinde getirmiştir. Böylece sermaye çıkışlarının ve döviz kurundaki yükselişin faizlerde artırıma gidilerek önlenebileceği tartışılmıştır. Fakat Merkez Bankası, tersi bir tutum sergileyerek faizlerde artırıma gitmemiştir. Merkez Bankasının uyguladığı bu strateji ile önceki dönem Merkez Bankalarının sürekli uyguladığı yüksek faiz düşük kurun sebep olduğu yapısal sorunlar düşünüldüğünde bu tutumun yerinde bir karar olduğu görülecektir. Ayrıca, faizlerin yükselmesi uzun vadede gerçeklemesi öngörülen yatırımlarını olumsuz etkileyebilir."
" Hedeflenen ekonomik göstergelere ulaşmak için, faizlerin düşük olması lazım"
Öte yandan, Türkiye'nin hedeflediği ekonomik göstergelere ulaşması için, faizlerin düşük olmasının gerektiği belirtilen değerlendirmede, faizlerin yükselmesi ile ülkeye girecek spekülatif sermaye ve neden olduğu TL değerlenmesi ile oluşacak yüksek miktardaki ithalat dolayısıyla cari açık problemi ile karşılaşmamak için de faizlerin düşük kalmasının çok gerekli olduğu kaydedildi.
"Mega projelerden kesinlikle vazgeçilmemeli"
Değerlendirmede, döviz kurunun artması, kısa vadede özel sektör ve maliyetler aleyhine olsa bile orta ve uzun vadede istikrarın devamlılığı ve küresel piyasalardaki "ateşin" sönmesi ile yeniden sermaye girişlerini ve kurdaki düşüşü beraberinde getireceği vurgulanarak, "Ayrıca bu dönemde döviz kurunun artışı, öngörülen mega projelerin maliyetlerini artırabilir. Fakat ekonominin yapısal problemlerini çözecek bu projelerden kesinlikle vazgeçilmemeli ve devam ettirilmelidir. Bu projeler maliyetli olsa da hem yatırımcı çekme hem de ciddi istihdam yaratma kapasitesi ile Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal sorunlarının çözümüne büyük ölçüde katkı yapacaktır" denildi. - Ankara
Son Dakika › Ekonomi › 2. Çeyrek Büyüme Verileri - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?