Eski Başbakan Yardımcısı ve AK Parti Ankara Milletvekili Adayı Ali Babacan, "Önümüzdeki dönem dünyada yapısal olarak gelişmekte olan ülkelerle ilgili farklı bir tablo ortaya çıkarsa, o zaman tabii bizim 2023 rakamları ile ilgili farklı değerlendirmeler yapılması gerekebilir" dedi.
Babacan, NTV-CNBC-e ortak yayınında gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.
Türkiye ekonomisinin öncelikli sorununun ne olduğu sorusu üzerine Babacan, orta gelir tuzağına düşmeden Türkiye'nin yüksek gelir grubu ülkeleri arasına girmesi gerektiğini söyledi. Şiddetle reformlara ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan Babacan, ekonomi alanındaki reformları belirlediklerini, bu kapsamda daha yüksek katma değerli üretim sağlanması, daha yüksek teknoloji seviyelerinin yakalanması ve ülkedeki tasarruf oranlarının yukarı çekilmesinin çok önemli olduğunu ifade etti. Babacan, şöyle konuştu:
"Reformlar sadece ekonomi alanında değil, başka alanlarda da olmak zorunda. Yargı reformu stratejisi çerçevesinde atılacak adımlar Türkiye için çok çok önemli olacak. Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması, hukukun üstünlüğünün ülkede hakim kılınması çok çok önemli. Aksi halde ekonomide ne yaparsanız yapın eğer hukuk ayağı zayıfsa o ülkede yeterince yatırım olmuyor. Zenginler oluşuyor ülkede fakat ülkenin topyekun zenginleşmesi mümkün olmuyor. Fırsat eşitliğine dayanan bir ekonomi yapısı çok çok önemli olacak."
Babacan, reformların gerçekleşmesi için siyasi istikrara ihtiyaç duyulduğunu dile getirerek, siyasi istikrarın, makro ekonomik istikrarın temelini, reform yapabilmenin de ön şartını oluşturduğunu belirtti. Babacan, siyasi istikrarın, Türkiye için gelecek dönemde belirleyici unsur olacağını kaydetti.
Babacan, AK Parti'nin bin 300 lira asgari ücret önerisinin işveren ve işçi temsilcilerinin bulunduğu masada kuvvetli bir öneri olacağını ifade ederek, Marmara ve Ege bölgesinde fiili asgari ücretin yüksek olduğunu, Güney ve Doğu Anadolu bölgesinde asgari ücretin altında işçi çalıştığını bildiklerini söyledi.
Tek bir asgari ücretin aslında tüm ülke genelinde uygulanmadığını, bunun farkında olduklarını belirten Babacan, bu rakamın belli bölgelerde işveren üzerinde olumsuz etkisinin olacağını, ancak Türkiye'nin çoğu bölgesinde büyük bir sıkıntı oluşturmayacağını düşündüklerini aktardı.
Ali Babacan, bin 300 liradan sonraki eklenebilecek her 100 liranın işveren üzerindeki yükü artıracağını ve Türkiye'nin rekabet gücünü azaltabileceğini bildirdi.
Babacan, 2023 hedeflerinin hala geçerli olup olmadığının sorulması üzerine de bu hedeflerin 2008-2009 ekonomik krizinden sonra açıklandığını hatırlatarak, bu hedeflerin dolar cinsinden açıklanması nedeniyle çapraz kurlardan ya da Türk Lirası dolar kurundan etkilendiğini söyledi.
Kurlardaki hareketlerin sadece Türkiye'de değil, bütün gelişmekte olan ülkelerde yüksek olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
"Yılbaşından bu yana Türk Lirası dolar karşısında yüzde 19,6 değer kaybetmiş, Brezilya Reali'ne bakıyoruz yüzde 32 değer kaybetmiş. Türkiye yılbaşından bu yana daha çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadaki jeopolitik şartlar ve Türkiye'nin kendi içinde oluşan siyasi belirsizlik bizim daha çok etkilenmemize sebep oldu. Son bir aya bakıldığında Türk Lirası yüzde 3,5 değer kazandı dolar karşısında. Borsa İstanbul son bir ayda tüm gelişmekte olan ülkeler içerisinde en çok değer kazanan borsa olduğunu görüyoruz.
Para birimlerinin birbirine olan değerleri çok farklılaştığı için kısa vadede bunların değerlendirilmesi çok kolay olmuyor ama uzun vadede inişler çıkışlar absorbe ediliyor ve uzun vadeli trendler kolay kolay bozulmuyor. Fakat uzun vadeli trendde gelişmekte olan ülkelerle ilgili olumsuz bir tablo var dünyada. Bu tablo biraz daha derinleşiyor. Önümüzdeki dönem dünyada yapısal olarak gelişmekte olan ülkelerle ilgili farklı bir tablo ortaya çıkarsa o zaman tabii bizim 2023 rakamları ile ilgili farklı değerlendirmeler yapılması gerekebilir ama henüz 2015 yılındayız, daha çok erken. Önümüzdeki dört yıl ve 2009'da yapılacak üç seçimden sonraki dört yıl çok çok kıymetli Türkiye için. Eğer Türkiye bu sekiz yılı iyi değerlendirirse, doğru işler yaparsa, 2023 hedeflerimize ulaşma konusunda hep beraber daha ümitli olabiliriz. Türkiye bu önümüzdeki dört yıl artı dört yıllık süreci iyi değerlendirmezse, bu yıllar kayıp olursa o zaman kuşkusuz 2023 hedefleri zora girebilir."
Kişi başına milli gelirde 1 ay içinde 400 dolar değişim
Babacan, basında yer alan milli gelir hesaplamalarında "rakamlara makyaj yapıldı" iddialarının da sorulması üzerine, çok hareketli dönemlerde satınalma gücü paritesine göre hesaplamaların daha güvenilir olduğunu söyledi.
Orta Vadeli Program'ı (OVP) hazırlamaya başladıkları günlerde yani bir ay önce, Türk Lirası dolar kurunun 3'ün üzerinde olduğunu hatırlatan Babacan, bugün kurun 2,90 düzeyinde olduğuna işaret etti. Babacan, değişimin neredeyse yüzde 4 olduğunun altını çizerek, yüzde 4'lük değişimin 10 bin dolar kişi başına milli gelirde 400 dolara karşılık geldiğine, bir ay içerisinde kişi başına milli gelirde 400 dolarlık hareket olabileceğine dikkati çekti.
Burada hiçbir şeyin gizlenmediğini belirten Babacan, kolay bir hesaplamayla istenilen rakamlara ulaşılabileceğini vurguladı.
"Bütçe disiplininden taviz verirseniz..."
Ekonomide son dönemde görülen duraklamadan nasıl çıkabileceğinin sorulması üzerine Babacan, potansiyel büyümenin aslında ülkenin reform yapma kapasitesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. Babacan, "Türkiye, şu anda durursa, hiç bundan sonra reform yapmazsa artık ülkenin potansiyel büyümesini yüzde 3-4 civarında bile söyleyebiliriz ama makro ekonomideki istikrar korunma şartıyla. Bütçe disiplininden taviz verirseniz, Merkez Bankası gevşerse, bankalarla ilgili politikalarda sıkıntı olursa bu yüzde 3'ü bile mumla ararız" ifadelerini kullandı.
Reformların amacının potansiyel büyümeyi artırmak olduğunu ifade eden Babacan, reformların zaman istediğini, bunların cesaretle yapılabilmesi gerektiğini söyledi. Seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 gününün çok önemli ve kıymetli olacağını belirten Babacan, şöyle devam etti:
"Bu ilk 90 günde bazı şeyler yapıldı, yapıldı. Yapılamazsa hiçbir zaman yapılamayacak durumuna düşülebilir, ondan sonra 2019 seçimleri beklenebilir. Özellikle işgücü piyasaları, ürün piyasaları ilgili olsun, yolsuzlukla mücadele, rekabet, şeffaflıkla ilgili reformlar olsun, bunlar çok hızlı yapılması gereken konular. Bu etik kurallar, etik kurallara uymayanlarla ilgili yaptırımlar, bunları Meclis açıldıktan hemen sonra birkaç hafta içinde yaptınız yaptınız; yapamazsanız uygulamanın kendisi artık benimseniyor, 'doğrusu buymuş' diyor herkes. Bir gevşeme oluyor. Altın 90 gün yeni kurulacak hükümetin çok önemli bir fırsatı. Bu fırsat kullanılır da zor işler yapılırsa, o zaman Türkiye'nin bayağı bir önü açılabilir."
Güçlü bir hükümetin siyasi istikrarı sağlayıp, hızlı reform yapması gerektiğini vurgulayan Babacan, o zaman potansiyel büyümenin yükseleceğini, Türkiye'nin hak ettiği büyüme rakamlarına rahat bir şekilde ulaşabileceğini belirtti. Babacan, "Aksi halde saman alevi gibi büyümeyi elde etmek için kullanılan politikalar geliyor, çok kötü vuruyor, geride kül kalıyor" dedi.
"Yüzde 3-4'lük bir açık yönetilebilir"
Türkiye'de cari açığın milli gelire ideal oranının ne olduğunun sorulması üzerine Babacan, "Herhalde yüzde 3-4 büyüyen bir ülkenin yüzde 3-4'lük bir cari açığı yönetilebilir diye düşünüyorum" değerlendirmesini yaptı.
Ali Babacan, bundan sonraki mali disiplinin en önemli amacının cari açığı düşürmeye çalışmak ve daha düşük seviyelerde tutmak olduğunu ifade ederek, cari açığın özel sektörün dış borçlanmasıyla artık finanse edildiğini söyledi.
Özel sektörün dış borcunun sürdürülebilirliğinin, bundan sonraki dönemde ekonomi için çok önemli bir endikatör olacağına dikkati çeken Babacan, "Bundan sonraki dönemde odak noktası özel sektörün dış borcunun milli gelire oranı. Bunun sürdürülebilirliği de yine cari açıkla doğrudan bağlantılı. Ne kadar çok cari açık o kadar dış kredi ve o kadar hızlı büyüyen bir özel sektör dış borcu. Buna çok çok dikkat etmek gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Babacan, yapısal reformlar yoluyla bunu sıfıra indirmek, hatta cari fazla vermeye başlamanın temel amaç olması gerektiğini kaydetti.
"Dövizin bir şekilde ülkeye girmesi gerekiyor"
Babacan, yabancıya gayrimenkul satışının finansman hareketi olduğunu, ödemeler dengesi tablosunda da doğrudan sermaye girişi gibi değerlendirildiğini söyledi.
Farklı sektörlerle ilgili farklı dönemlerde teşvik politikaları uyguladıklarını ve uygulamaya devam ettiklerini belirten Babacan, bu noktada teşvik metotlarının istismarı önleyici şekilde dizayn edilmesinin önemli olduğuna dikkati çekti. İstismarı önleyen tedbirlerle beraber Türkiye'ye döviz kazandırıcı her türlü çabayı desteklemekte fayda olduğunu vurgulayan Babacan, "Türkiye'nin dövize ihtiyacı var, dövizin bir şekilde ülkeye girmesi gerekiyor ama yeter ki işlem gerçek olsun yoksa mevzuatın etrafından dolanıp da teşvikleri almak için yanlış birtakım uygulamalar başlamasın. Bunlara dikkat edilmek suretiyle prensipte şimdiye kadar yaptığımız gibi döviz kazandıran her türlü sektörün akıllıca dizayn edilmiş destek mekanizmalarına ihtiyacı vardır" diye konuştu.
Babacan, konut sektörünün taleplerine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sektör, 'burada mevzuat boşluğu, belirsizlik var, belirsizlikten haksızlıklar oluyor' diyor. Bunun 'Yeter ki bir adını koyalım, ne ödeyeceğimizi bilelim' diye sektörden bir talep var. Seçimlerden sonra bunun ciddi bir şekilde ele alınıp, hızlıca görülmesinin çok faydalı olacağını düşünüyorum. Aksi halde şu anda bir rant oluşuyor ve bu rantın nasıl paylaşılacağı konusunda da bir kural yok. Kural yoksa, rant var, orada her türlü yanlışa açık bir resmi görürüz. Dolayısıyla bunun kurallara bağlanması, kimin ne alacağını bilmesi, rantın nasıl paylaşılacağının adının konmasında büyük fayda var. Aksi halde bu sadece ekonomide fırsat eşitliği, adaletle ilgili problemleri beraberinde getirmiyor. Aynı zamanda şehirlerimizde çok hızlı görüntü kirliliği, betonlaşma meydana geliyor. Hem hak, hukuk, adalet yerine gelsin, fırsat eşitliği olsun hem de şehirlerimiz daha düzenli büyüsün."
"Türkiye'nin AB'ye uyumla ilgili sorunu olmaz"
AB müzakerelerinde gelinen noktayı değerlendiren Babacan, Türkiye'nin AB'ye uyumla ilgili hiçbir konuda sorunu olamayacağını söyledi.
Türkiye'nin çok hızlı şekilde tam üye olabileceğine dikkati çeken Babacan, "Asıl Avrupalıları korkutan da bu. Türkiye çok kısa sürede 33 faslın 2 tur taramasını yaptı. Biz çok hızlı gideriz, yeter ki onlar fren yapmasın, siyasi engel yapmasınlar. Teknik gerekçe olmadan sadece siyasi yaklaşımla 'Biz Türkiye'yi istemiyoruz' diye bir yaklaşım olursa iş zorlaşır ama bundan Avrupa kazanmıyor, kaybediyor. Türkiye'yi AB'ye üye yapmamanın da onlara maliyeti var ama bu maliyetleri zamanla daha iyi anlayacaklar. Ekonomik kriz Avrupa'da etkisini azalttıkça, genişleme konusunda daha olumlu bir hava esebilir" ifadelerini kullandı.
Terör saldırılarına ilişkin bir soru üzerine ise Babacan, halkın teröre dönük operasyonlara desteğinin yüksek olduğunu, halkın artık şiddet ve terör istemediğini kaydetti. Babacan, "İleri demokraside, normal bir ülkede elinde silahı olan teröristler olabilir mi? Bunların varlığına izin verilir mi? Normal bir ülkede terör olmaz, terörist olmaz, bunlar silahları bırakıp betona gömene kadar bu mücadelenin devam etmesi gerekiyor" diye konuştu.
Son Dakika › Ekonomi › Eski Başbakan Yardımcısı Babacan Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?