Anayasa Mahkemesi, tutuklu milletvekilleri Kemal Aktaş, Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız'ın yaptığı bireysel başvurularda, haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi, başvuruculara ayrı ayrı 5 bin TL manevi tazminat ödenmesine de hükmederken kararın bir örneğinin gereğinin ifası için mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verdi.
Anayasa Mahkemesi, Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen KCK davalarından tutuklu yargılanan ve tahliye talepleri reddedilen Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş ile BDP Şırnak Milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız'ın yaptığı bireysel başvurularda, haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki başvuruyu yargılama yolları tüketilmediği gerekçesiyle reddeden Yüksek Mahkeme başvurucuların, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla ilgili Anayasa'nın seçme ve seçilme hakkını düzenleyen 67. maddesinin 1. fıkrasıyla bağlantılı olarak, Anayasa'nın 19. maddesinin 7. fıkrasındaki, "Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişinin, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı"nın ihlal edildiğine karar verildi. Seçilme hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili de Anayasa'nın 19. maddesinin 7. fıkrasıyla bağlantılı olarak, 67. maddesindeki seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine hükmedildi. Anayasa Mahkemesi Başvuruculara ayrı ayrı 5 bin TL manevi tazminat ödenmesine de hükmederken kararın bir örneğinin gereğinin ifası için mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verdi.
-"MAKUL SÜRENİN AŞILMASI DAYANAKTAN YOKSUN DEĞİL"-
14 ve 18 Nisan ile 16 Haziran tarihinde gözaltına alınan başvurucuların, Kemal Aktaş'ın Van ve Selma Irmak'ın Şırnak illerinden bağımsız milletvekili seçildiklerinin belirtildiği kararda, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının incelenmesi için yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiğinin altı çizildi. Başvurucuların adil yargılanma konusunda başvuru yollarının tüketildiğinin ifade edildiği kararda, başvurunun bu yönünün kabul edilemez olduğu belirtildi. Başvurucuların, tutukluluğun makul süreyi aşıldığı, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiği ve seçilme hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığının belirtildiği kararda, Adalet Bakanlığı'nın görüşüne de yer verildi. Bakanlığın görüşünde, Anayasa Mahkemesinin, Mustafa Balbay'ın ve Mehmet Haberal'ın başvurusuna ilişkin olarak verdiği 4 Aralık 2012 tarihli iki kararında, seçilme hakkının sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da ihtiva ettiği, seçilmiş bir milletvekilinin siyasi faaliyette bulunma ve temsil hakkı ile davanın tutuklu sürdürülmesindeki kamu yararı arasında ölçülü bir denge kurulmadığı gerekçesiyle tutuklu kalınan sürenin makul olmadığı sonucuna vardığı belirtilerek somut başvurunun incelenmesinde bu hususların göz önünde tutulması gerektiğini belirttiği bilgisine yer verildi.
-"TUTUKLAMA NEDENLERİ GEREKÇELERLE AÇIKLANMALI"-
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğunun güvence altına aldığının ifade edildiği kararda, tutukluluğun süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün olmadığı vurgulandı. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiğinin kaydedildiği kararda, benzer yöndeki AİHM kararlarına atıfta bulunuldu.
Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamanın, öncelikle derece mahkemelerinin görevi olduğunun vurgulandığı kararda, kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerektiği belirtildi.
Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabileceğinin altı çizilen kararda, şöyle denildi:
"Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ilgili ve yeterli görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir. Tutukluluk süresinin makul seviyede kalması için ilgili makamların almış oldukları önlemler de dahil olmak üzere tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir."
-"GEREKÇESİZ TUTUKLAMA KARARI KABUL EDİLEMEZ"-
Başvurucuların serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılması gerektiği ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınması gerektiğinin ifade edildiği kararda, özgürlük hakkının, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmaması gerektiği kaydedildi.
Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılmasının kabul edilemez olduğunun vurgulandığı kararda, tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemenin mümkün olmadığı ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermenin ya da tutukluluğu devam ettirmenin de bu çerçevede değerlendirilmemesi gerektiği belirtildi.
-"MUHALİF MİLLETVEKİLİNİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ"-
Başvurucuların tutuklu kaldıkları sürenin 4 yılı aştığının anımsatıldığı kararda, seçilme hakkının sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da ihtiva ettiği ifade edildi Kararda, "Kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil edebilir. AİHM, milletvekili-seçmen ilişkisinden hareketle, ifade özgürlüğünün halkın seçilmiş temsilcileri için özellikle önemli olduğunu, zira milletvekilinin seçmeni temsil ettiğini, onların taleplerine dikkat çekerek menfaatlerini savunduğunu, dolayısıyla bir muhalif milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin daha sıkı bir denetimi gerektirdiğini vurgulamıştır" denildi. Milletvekillerine yasama faaliyetleri sırasındaki oy ve sözleri nedeniyle mutlak bir sorumsuzluk tanındığının anlatıldığı kararda, milletvekillerinin işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle tutulma, tutuklanma, sorgulanma ve yargılanmaya karşı, yasama faaliyetlerine aksatmadan katılmalarını temin etmek maksadıyla dokunulmazlık yoluyla koruma altına alındığı ifade edildi.
-"ÖLÇÜLÜ BİR DENGE KURULMALI"-
Güvencelerin, milletvekillerine tanınan bir ayrıcalık ya da imtiyaz olmaktan ziyade, temsil ettikleri seçmenlerinin görüş ve düşüncelerinin siyasal alanda gereği gibi yansıtılmasını sağlamaya dönük koruyucu tedbirler olduğunun kaydedildiği kararda, şöyle denildi:
"Tutukluluğunun devamı hakkında karar verilen kişi milletvekili olduğu takdirde, çatışan değerlere bir yenisi eklenmekte ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının yanında, seçilmiş milletvekilinin tutuklu olması nedeniyle yasama faaliyetine katılamaması sonucu mahrum kalınan kamu yararının da dikkate alınması gerekmektedir. Bu çerçevede mahkemelerin milletvekili seçilen kişilerin tutukluluğunun devamına karar verirken hem kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından hem de seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan korunacak bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir. Bunun sonucu olarak makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenirken, başvurucuların milletvekili seçilmesiyle birlikte ileri sürmüş oldukları iddiaların tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine de bakılmalıdır. Dolayısıyla, başvurucuların seçilmiş milletvekilleri olarak siyasi faaliyette bulunma ve temsil hakkı ile davanın tutuklu sürdürülmesindeki kamu yararı arasında ölçülü bir denge kurulduğu takdirde, tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir."
Yargılanan bir milletvekilinin tutukluluk halinin incelenmesi sırasında, bu koruma tedbirinin seçilme hakkını işlevsiz hale getirebileceğinin göz ardı edilmemesi gerektiğinin ifade edildiği kararda, milleti temsil etmek üzere belli bir süre için seçilen milletvekilinin, hakkını kullanmasına engel olmayacak koruma tedbirlerinin uygulanabilirliğinin üzerinde özenle durulması gerektiği kaydedildi.
Tutukluluğun devamına karar verilirken yargılamanın tutuklu sürdürülmesinden beklenen kamu yararı ile başvurucuların seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkı arasında ölçülü bir denge kurulmadığına dikkat çekilen kararda, milletvekillerinin tutuklu kaldıkları sürenin makul olmadığını belirtti.
-"SEÇİLME VE MİLLETVEKİLİ OLARAK SİYASİ FAALİYETTE BULUNMA HAKKINA YÖNELİK AĞIR MÜDAHALE"-
Çoğulcu demokratik rejimlerin vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilen siyasi partilerin, milli iradenin oluşumu, anayasal rejimin işleyişi, siyasal düzeninin varlığı için belirleyici rol oynayan kuruluşlar olduğunun vurgulandığı kararda, şöyle denildi:
"Siyasi faaliyetlerde her ülkenin kendi koşulları içinde yasalar ile sınırlamalar getirilebileceği söylenebilirse de, milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde anayasal bir koruma alanına sahip olduğu açıktır. Aslolan halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir."
Başvurucular hakkındaki soruşturmanın, milletvekili seçilmelerinden önce başlatıldığı, tutuklu olarak yargılanırken 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimde milletvekili seçildiğinin anımsatıldığı kararda, kovuşturma ve başvurucuların tutukluluk halinin milletvekili seçilmelerine engel teşkil etmediği vurgulandı. Başvurucular, milletvekili seçildikten sonra tahliye edilmediği için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yemin edemediği ve milletvekilliği görevini fiilen yerine getiremediğinin kaydedildi. Kararda, "Görevin yerine getirilmesine engel olan tutukluluk halinin milletvekili olarak siyasi faaliyet ve temsil hakkını engellemesi nedeniyle seçilme hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır. Başvurucuların milletvekili seçildikten sonraki tahliye talepleri ilgili mahkemeler tarafından reddedilmiştir. Önceki başlıktaki inceleme sonucunda başvurucuların milletvekili seçildikten sonraki tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararlarda başvurucuların seçilme ve temsil hakkıyla yargılamanın tutuklu olarak sürdürülmesindeki kamu yararı arasında makul bir dengenin gözetilmediği, dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir" ifadelerine yer verildi. Başvurucuların makul olmayan bir şekilde tutuklu kalmasının, yasama faaliyetlerine katılmalarını engellediğinin belirtildiği kararda, "Başvurucuların milletvekili olduktan sonra tutuklu kaldıkları süre de gözetildiğinde, seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bu ağır müdahalenin ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez" denildi.
Son Dakika › Güncel › Aym, Tutuklu 3 Vekilin Haklarının İhlal Edildiğine Karar Verdi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?