Sağlık Bakanı Recep Akdağ, " Türkiye'de bugün AK Parti hükümeti ve daha önceki hükümetlerinde de bir nüfus planlaması ve doğum kontrolüne ilişkin çalışması yoktur. Bazı kanunlarda bunlarla ilgili ifadeler var çünkü geçmişte, 1980'li yıllarda yapılmış kanunlarımız var. Üstünden 35 sene geçti, kavramlar eskimiş olabilir. Gerekirse kanunlarda da bir değişiklik yaparız." dedi.
Akdağ, bir otelde sağlık muhabirlerinin katılımıyla düzenlenen kahvaltılı basın toplantısının ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doğum kontrolüne ilişkin açıklamalarını nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine Akdağ, Erdoğan'ın görüşlerine katıldığını belirtti.
Doğum kontrolü kavramının "tarihe gömülmüş bir kavram" olduğu değerlendirmesinde bulunan Akdağ, doğum kontrolü ya da nüfus planlaması tabirlerinin, ülkelerin kadın bedenine müdahale ederek çocuk sayılarını azaltma çabalarının adı olduğunu ifade etti.
Akdağ, şöyle devam etti:
"Doğum kontrolü ya da nüfus planlaması, doğum karşıtı programların ürettiği kavramlardır. Bir kadının, kaç çocuk yapacağına devlet onu zorlayarak karar veremez ve vermemelidir ama bir aile, kadın, erkek hep birlikte çocuk sayılarıyla ilgili planlama yapabilirler. Biz buna, Sağlık Bakanlığı tarafında 'üreme sağlığı' eylemi diyoruz. Bizim çabalarımız da üreme sağlığıyla ilgilidir, anne ve bebeğin sağlıklı olmasıyla ilgilidir. Benim 6 çocuğum var. Hepsi de sağlıklı, neşeli, gelişmelerini uygun biçimde tamamlamış, eğitimlerini uygun biçimde almış çocuklar. Bu, aile olarak bizim tercihimizdi. Bir başka aile, başka bir tercih yapabilir. O da onun hakkıdır. Devletin, nüfus planlaması, doğum kontrolü adı altında vatandaşlarına dayatması, artık tarihe karışmış bir uygulamadır."
Çin'in bile bu planlamadan vazgeçtiğine dikkati çeken Akdağ, "Çin'de yıllarca tek çocuk uygulaması yapıldı ancak şimdi kafalarını duvara çarpıyorlar. Yaşlanan nüfuslarına karşı tedbir almaya çalışıyorlar ama biraz iş işten geçmiş durumda. Batılı ülkelerde böyle bir durum var." diye konuştu.
"Cehalet kokan açıklamalar yapıyorlar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bu konuda tavsiyelerde bulunduğunu dile getiren Akdağ, şunları söyledi:
"Sadece bir demagojiyle bu meselenin üstüne, her zaman yaptıkları gibi bir düşmanlık hissiyle, Cumhurbaşkanının üstüne yüklenmeye çalışanlar var. Bu, haksızlık. Ben, bazı tabip örgütü sözcülerinin ya da başkanlarının açıklamalarını okudum, hayretler içinde kaldım. Cehalet kokan açıklamalar yapıyorlar. Onlar da bilmeliler ki nüfus planlaması, doğum kontrolü kavramları, tarihe karışmıştır. İnsanlar, kendi inançlarına göre, kendi kültürel, etik ve ahlaki anlayışlarına göre çocuk yapma ile ilgili karalarını verirler ve bu karar onlara aittir. Nüfus planlaması, doğum kontrolü denildiği zaman, bu dayatmaya girer. Biz, buna kesinlikle karşıyız."
Bakan Akdağ, "Nüfus planlaması ve doğum kontrolü gibi uygulamaların Türkiye'de ne durumda ve bu konuda nasıl yol izlenecek?" sorusunu yanıtlarken şöyle konuştu:
"Türkiye'de bugün AK Parti hükümetimizin ve daha önceki hükümetlerinin de bir nüfus planlaması ve doğum kontrolüne ilişkin çalışması yoktur. Ben bunu kadının ve ailenin haklarına bir tecavüz olarak görürüm. Bazı kanunlarda bunlarla ilgili ifadeler var çünkü geçmişte 1980'li yıllarda yapılmış kanunlarımız var. Üstünden 35 sene geçti, kavramlar eskimiş olabilir. Gerekirse kanunlarda da bir değişiklik yaparız. Bizim politikamız bu. Bir kadın kendi çocuk sayısını yapmakla ilgili olarak belli tedbirler alabilir mi? Tabii ki alabilir. Biz hangi tedbirleri alacağı konusunda kadını ve aileyi de eğitiriz, ona imkan da veririz ama 'Sakın çok çocuk yapma'... 3 çocuğu olan, 6 çocuğu olan bir kimseye de yanlış gözle bakmayız. Öyle olsa en başta bana bakılması gerekiyor. Bu, çok sakat ve yanlış bir düşünce."
"Ben de karşıyım"
Üreme sağlığı noktasında insanlara destek olunabileceğini anlatan Akdağ, ailelerin de kendi kararlarını verebileceklerini vurguladı. Demografik anlamda ülke nüfusu ve ülkenin yaşlanması konusunda ise aileleri daha çok çocuk yapma konusunda teşvik edebileceklerinin altını çizen Bakan Akdağ, şu görüşleri aktardı:
"Kadınların doğumları ile ilgili onlara verdiğimiz haklar aslında biraz da bununla ilgilidir. Bu hakları hiç vermezseniz hatta 'Üç çocuğun mu var?' Bir zaman bunu Kenan Evren yapardı, fazla çocuğu olanları azarlardı, sanki ayıpmış gibi bir algı oluşturursanız, toplumda bu büyük bir haksızlıktır. Kavramsal olarak nüfus planlaması ve doğum kontrolüne karşıyız, ben de karşıyım. Bilimsel anlamda bu ifadeler, tanımlamalar 1980'li yıllarda kalmıştır. Çağdaş tanımlama, üreme sağlığı tanımlamasıdır. Bu tanımlama anne ve bebeğin sağlığını öne alır. Annenin kabul ederseniz, babanın da bu haklarını içine alır. Birlikte karar verme haklarını da içine alır. Antenatal politika dediğimiz 'Aman çocuk sayısı az olsun' şeklindeki politikaya karşıyız."
"Doğum yaptıran ebe de sigorta kapsamına alınacak"
Bir gazetecinin, "hastanelerde kimi doktorların sezaryenden kaçınmak için uygun olmayan hastaları normal doğuma zorladığına" ilişkin değerlendirmesi üzerine Akdağ, "Bir ülkede yüzde 50'nin üstünde sezaryen varsa, burada doktorların ya da sağlık kuruluşlarının zorlamasından nasıl bahsedeceğiz? Münferit olaylar olabilir mi? Belki ama burada abartılı ve aşırı sezaryen uygulaması ile karşı karşıyayız. Sorunumuz, normal doğum yapmaması gereken bir kişinin sezaryene götürülmesi değil. Toplumsal anlamda söylüyorum. Sezaryen yapılmaması gereken bir durumun, sezaryene götürülmesi." diye konuştu
Bakan Akdağ, "Normal doğum sonrasında oluşabilecek sağlık sorunlarına ilişkin davalar söz konusu olabiliyor. Buna yönelik, bazı önlemler gündeme gelmişti. Neler öngörülüyor?" sorusu üzerine yanlış uygulama tazminatları konusunda yeniliklerin hayata geçirilmesi için çalışıldığını anlattı.
Bakan Akdağ, şu ifadeleri kullandı:
"Bunlardan biri, doğum yaptıran ebe gibi diğer sağlık görevlilerin de sigorta kapsamına alınması söz konusu olacak. Şu anda sadece doktorlar, yanlış ya da kötü uygulama sigortası içindeler. İkinci olarak, bunların sigortalarıyla ilgili devletin daha çok katkı vermesi olacak. Bu hususta, bilirkişilik mekanizmasını geliştirmemiz, hatta yargının belli bir eğitim alması da gerekebilir. Bir normal doğumdan tazminat çıkma riski varsa, yerinde yapılmayan sezaryenden dolayı da tazminat çıkma riski var. Şehir efsaneleriyle hareket etmemek gerekiyor. Türkiye'de doğumdan dolayı almış başını gitmiş bir tazminat olayı, falan kesinlikle yok. Önemli olan, tıbbi endikasyonun yerinde konup konmadığıdır. Mesele, normal doğum ya da sezaryenle ilgili bir mesele değil."
"Gerekli tedbirleri alacağız"
"Türkiye'de sağlıkta özel sektörün ağırlığının hangi düzeyde olup olmadığının" sorulması üzerine de Akdağ, ABD, Güney Afrika gibi ülkelerde vatandaşın cebinden yaptığı harcamaların çok yüksek olduğunu belirtti.
Bir ülkede özel sektörün hastanecilik hizmetleri içindeki toplam hizmet payının, yüzde 25-30'ları aşması halinde, dar ve orta gelirlilerin hizmet alımında zorluk ortaya çıktığına işaret eden Akdağ, "Kamunun sigorta yoluyla ya da bütçe yoluyla özel sektörden hizmet alması da zorlaşıyor." dedi. Akdağ, şöyle devam etti:
"Bakanlar Kurulu toplantımızda, Cumhurbaşkanımızın bir talimatı oldu. O da şudur: Kanser hastaları, genel sağlık sigortasının sözleşmeli olduğu hastanelerden ilave ücret ödemeksizin hizmet alabiliyorlardı ancak kanserli hastalardan ameliyatları için fark alınabiliyordu. Bizim, mağduriyeti gidermemizi istedi. Umut ediyorum ki Çalışma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapacağımız çalışmalarla, bunu en kısa zamanda ortadan kaldıracağız. Benzeri şekilde yıkıcı sağlık harcamasına yol açan hangi durum varsa bunları tek tek gözden geçirerek, gerekli tedbirleri alacağız. Şu anda özel hastanelerin yüzde 200'e kadar fark alma durumu var. Bunun zaman zaman üstüne çıkıldığını görüyoruz ya da acil, yoğun bakım hastaları gibi fark alınamayacak hastalardan da fark alındığını görüyoruz. Çok açık ifade ediyorum, buna asla müsaade etmeyeceğim. Bununla en şiddetli şekilde mücadele edeceğim ve gereğini yapacağım."
"İlaca erişimde sıkıntı yaşanmayacak"
"Kalp krizi geçirenlere yapılacak müdahale planının nasıl olacağına" ilişkin bir başka soruyu yanıtlayan Akdağ, kalp krizi geçiren bir kişinin, gelişmiş bir hastanenin içindeki merkeze götürüleceğini, bunun ayrı bir merkez olmadığını vurguladı. Akdağ, "Buranın, her yönüyle ileri yaşam desteğinin verileceği bölge merkezi olması gerekiyor. Bu, hususi bir merkez değil, hastane olacak. Bu, Ankara'daki gibi kardiyovasküler hastanesi olabilir Yüksek İhtisas gibi ya da Van'daki üniversite ya da bölge eğitim hastanesi olur." dedi.
Akdağ, "Nadir görülen hastalıkların tedavisinde, kimi zaman temin sıkıntısı yaşanan ilaçlara ulaşımla ilgili neler yapılacak?" sorusu üzerine, bunun takipçisi olduklarını söyledi. Akdağ, bunların takibinde basını da önemli bir geri bildirim aracı olarak gördüğünü ifade ederek ancak çıkan haberlerin bazılarının doğruluk taşımayabildiğine işaret etti.
Bakan Akdağ, "Bununla ilgili 10 haber gelirse bazen bunun 8'inin farklı maksatlarla yapılmış haber olduğunu da görüyoruz. Sansasyon oluşturmak amacıyla yapıldığını görüyoruz ama öteki iki haberin bizim için çok çok kıymetli olmadığı anlamına gelmiyor." dedi.
Nadir görülen hastalıkların ilaçlarının hastaya belli bir aşamaya kadar fayda sağladığına, bir aşamadan sonra yararsız olduğuna ancak ailelerin ilaca devam etmek istediğine işaret eden Akdağ, burada bilim ne öngörüyorsa onun yapılması gerektiğini belirtti.
Akdağ, şunları kaydetti:
"Bazen, bu ilaçların firmaları da hasta yakınlarını provoke ederek kullanılmasını isteyebiliyorlar. Ben göreve başlamadan önce Sayın Müezzinoğlu, çok doğru bir karar aldırdı. Buna göre, Sağlık Bakanlığı bir ilacın kullanımıyla ilgili bir karar almışsa Sosyal Güvenlik Kurumu bunu ödeme listesine otomatik alacak. Bilimsel Kurul buna karar verdiği anda, otomatik listeye girecek."
(Sürecek)
Son Dakika › Güncel › Sağlık Bakanı Akdağ, Gazetecilerin Sorularını Yanıtladı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?