"Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı" - Son Dakika
Yerel

"Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı"

İsveç Lund Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Eric Hooglund, İran'ın dış politika unsurlarının temelinin İslam'a dayalı olmadığını belirterek, "Onların yaptığı İran milliyetçiliğidir ve bu konuda çok hassastır."

08.11.2012 20:00

İsveç Lund Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eric Hooglund, İran'ın dış politika unsurlarının temelinin İslam'a dayalı olmadığını belirterek, "Onların yaptığı İran milliyetçiliğidir ve bu konuda çok hassastır. Bende 1979 devrimi sırasında oradaydım ve sloganlar hep Amerika'ya karşıydı" dedi.

Hooglund, Uludağ Üniversitesi (UÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü'nce Mete Cengiz Kültür Merkezi'nde düzenlenen, "Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı"nın, İran'ın Ortadoğu ve komşu ülkeleriyle ilişkilerinin değerlendirildiği oturumunda, Suriye'de yaşananların İran için de endişe verici olduğunu söyledi.

Eric Hooglund, 1979 İran İslam Devrimi'ni bizzat gözlemlendiğini dile getirerek, şöyle konuştu:

"İslam aslında Suudi Arabistan'ın bir markası olarak ortaya çıkıyor. Bölgesel manada olaya bakmak gerekirse İran'ın Tunus, Libya ve Bahreyn hükümetleriyle ilişkileri iyi değil. Bahreyn'de olan bitene baktığınızda İranlılar çok bulaşmadı ama kaygıları yok değil. Uluslararası seviyede İran çok daha kaygılanıyor. Amerika'yı hegemonyasını kurmakla suçluyor. İran ve Amerika için birbirleri şer odağı.

İran'ın politikalarının İslam'a dayalı olduğuna inanmıyorum. İran milliyetçiliğidir onların yaptığı. Onlar çok hassastır bu konuda. Ben de devrim sırasında oradaydım. Sloganlar hep Amerika'ya karşıydı. Onlar 'ABD'den özgürlüğümüzü kazanacağız' diyorlardı. 1953'ten 1978'e kadar kendilerini koloni olarak görüyorlardı. İran ve Amerika bir gün dahi olsun anlaşmaya varamadı. İran'daki milliyetçiler, 'ABD ile ne zaman didişsek kaybediyoruz' diyorlar ve hassasiyetleri artıyor. Tabii rejimin yürümesi için buna ihtiyaçları var."

- Türkiye, İran ve Mısır üçlüsü arasında işbirliği-

Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat ise Türkiye ve İran arasındaki ekonomik işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığını, buna paralel bölgesel güç olma iddiası taşıyan her iki ülkenin de bu ideali yakalayamadığını söyledi.

İnat, 2011 rakamlarına göre, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 16 milyar dolar olduğuna değinerek, şöyle dedi:

"Oysa ki Hollanda ve Almanya arasında bu rakam 200 milyar dolar civarındadır. İran ile bundan yaklaşık 10 yıl önce 1 milyar dolar ticaret yapıyorduk. Bana göre, Türkiye'nin en önemli komşusu İran'dır. Fransa için Almanya hangi öneme sahipse Türkiye için de İran aynı öneme sahiptir. Bu iki ülke kendilerini bölgesel güç olarak görmek istiyorsa aralarındaki ilişkiyi daha da ileri taşımak zorundadır. Türkiye, İran ve Mısır üçlüsü tam manasıyla işbirliği yapmadığı müddetçe Ortadoğu'da kalıcı barış sağlanamaz. Dış güçler ne kadar uğraşırsa uğraşsın barış gelmez. Bu, çok zor ama olması gerekendir."

Türkiye ile İran arasında tarih boyunca karşılıklı güvensizlikten kaynaklanan gerginliklerin olduğunu dile getiren İnat, şunları kaydetti:

"Çok eski bir sınıra sahibiz. Sıcak çatışma yok ama sürekli bir gerginlik söz konusu. 2005'ten sonra ise farklı bir ilişki tarzı geliştirildi. Bu gerginliğin nedeni bu iki ülke arasında güven algısı söz konusu olmamasıdır. Bu güven ilişkisinin kurulamaması ekonomik hacmin geri kalmasına sebep olmuştur. 2011 rakamlarıyla oransal olarak bakarsak Türkiye'nin dış ticaretinde İran'ın yeri sadece yüzde 3,5 paya sahiptir. Buna karşın Fransa'nın, Almanya'nın dış ticaretindeki payı yüzde 18'dir.

Yıllarca bu kadar mesafeli olunmasının sebebi ideolojik çatışmadan dolayıdır. 1980'li yıllarda İran, devrimi ihraç etmeye çalıştı ancak Türkiye'ye bu durumun yansımaları 1990'lı yıllarda oldu. Hizbullah meselesi, Merve Kavakçı'nın meclise başörtülü girmesinin ardından İran'ın açıklamaları bu tedirginliklerin sebebi oldu. Ancak son dönemde farklı yürütülen dış politika, tarihte görülmeyen güvene yol açtı. İdeolojik farkılıklar görmezden gelinmeye başlandı ve bir yol açılmış oldu."

İran'ın nükleer programı hakkında bilgi veren Altın Koza Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halit Mustafa Tagma da bölgede İsrail'in nükleer silaha sahip olmasından ötürü İran'ın da bu tip bir güce ulaşmak istediğini ifade etti.

Tagma, İran'ın olası bir İsrail işgaline karşı nükleer silahı koz olarak kullanmak istediğini dile getirerek, şöyle konuştu:

" Realist olursak nükleer silah yapmak istiyorlar. İsrail'in de nükleer silahı olduğunu düşünürsek, İran'ın bunun ne kadar istediğini anlayabiliriz. Ayrıca 'işgal ihtimalini böyle engelleriz' diye düşünüyorlar. Bazılarında olup bazılarında olmaması tabii ki çifte standarttır. İran, nihayetinde silah geliştirirse daha da güçlenecektir. Türkiye, İran'ın nükleer silah geliştirmesini istemez ancak İran'a saldırı olursa, İran Hürmüz Boğazı'nı kapatır ve petrol fiyatları tavana fırlar. İsrail, burada kilit devlet."

Muhabir: Metin Aktaş

Yayıncı: Murat Taydaş - BURSA

Kaynak: AA

Son Dakika Yerel 'Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement