ÇANKAYA Köşkü'nde Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ açıklama yaptı. Bozdağ, İsrail askerlerinin Gazze'de barışçıl gösteriler yapan Filistinlilere yönelik gerçekleştirdiği ve çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği saldırılarına tepki göstererek, "Bugünkü katliam ABD ve İsrail'in ortak eseridir. Artık ABD'nin eline de Filistinlilerin kanı bulaşmıştır." dedi. Bozdağ, Bahçeli'nin af önerisiyle ilgili de "Hükümetimizin gündeminde af söz konusu değildir" ifadelerini kullandı.
"KATLİAMLARDAN İSRAİL KADAR ABD'DE SORUMLUDUR"
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. "Bugün tarihe kanlı pazartesi olarak geçecektir. Müslümanlar ve İslam ülkeleri bakımından kara bir pazartesi olarak tarihe geçecektir" diyen Bozdağ, şunları söyledi:
"Bugüne kadar İsrail devletinin terör faaliyetleri sonucu pek çok Filistinli hayatını kaybetmişti, pek çok Filistinli de yaralanmıştı. İsrail devletinin elinde daima Filistinlilerin kanı vardı. Ama bugünkü olaylar göstermiştir ki artık Filistinlilerin kanında ABD'nin de eli vardır. Bugünkü katliamların asli sorumlusu hiç şüphesiz İsrail devletidir. Ama İsrail kadar bu katliamlardan sorumlu olan diğer bir ülke ABD'dir, ABD yönetimidir. Zira ABD yönetiminin aldığı Büyükelçiliği Kudüs'e taşıma kararı bugünkü hadiselere yol açmıştı ve ABD bunu Filistinlilerin büyük felaket diye nitelendirdiği bir güne dek getirmesi de ayrıca bir tahrik unsuru olmuştur.
Bugün tarihe 'Kanlı Pazartesi' olarak geçecektir. Müslümanlar bakımından ve İslam ülkeleri bakımından kara bir pazartesi olarak tarihe geçecektir. Türkiye, atılan bu adımların karşısında ilk günden beri karar alındığı andan beri net bir şekilde durmuştur. Ben bu vesileyle bugünkü katliamlarından dolayı İsrail Devleti'ni ve bu katliamlara sebep olan ABD yönetimini buradan Türkiye adına bir kez daha şiddetle ve nefretle kınadığımızı ifade etmek isterim. Ama artık olay sadece kınama ile geçiştirilecek bir olay da değildir. Bütün İslam ülkelerinin ve Birleşmiş Milletlerin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin dünyanın bu konuda bir ve beraber olması şarttır. Çünkü bu katliam göstere göstere gelen bir katliamdır. Kırmızı Pazartesi romanında olduğu gibi herkesin engelleme ihtimali olup, bu kötü sonucu engellemediği bir durumla karşı karşıyayız.
Kudüs'ün statüsü, tarihi statüsü, manevi statüsü, ahdi statüsü, uluslararası toplumun teminatı altındadır. Birleşmiş Milletlerin, uluslararası anlaşmaların, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının ve uluslararası hukukun teminatı altındadır. Bugün bütün bu teminatlar maalesef çiğnemiştir. Hem de bu teminatların altında imzası olan ABD tarafından çiğnenmiştir. Türkiye olarak biz atılan bu adımı yok kabul ediyoruz. Hangi adım atılırsa atılsın, hangi gelişmeler yaşanırsa yaşansın, Kudüs'ün İstanbul İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve toplantısında alınan Filistin Devleti'nin başkenti olma vasfını asla değiştirmeyecektir, değiştiremeyecektir. Bugün kutlasalar da, bayram yapsalar da insanlar ölürken sevinç gösterisi yapsalar da Kudüs'ün tarihi akdi ve manevi statüsü asla değişmeyecektir. Kudüs kadimden biri olduğu gibi bundan sonra da bağımsız Filistin Devleti'nin başkenti olmaya devam edecektir.
Amerika Birleşik Devletleri bölgede kırılgan da olsa bugüne kadar devam eden barış sürecini maalesef attığı bu adımla yok etmiştir. ABD bölgede artık barışın, huzurun, istikrarın güvenliğin değil; huzursuzluğun, istikrarsızlığın, güvensizliğin ve barış ortamını yok etmenin bir en önemli aracı haline gelmiştir. Artık çözümün parçası değildir, sorunun parçasıdır. ABD attığı adımla bölgede az da olsa bugüne kadar varlığını sürdüren barış umutlarını yok etmiştir. Bugünkü katliam ABD ve İsrail'in ortak eseridir ve her iki devlet de bu katliamlardan birinci derecede sorumludur. İsrail'in elinde Filistinlilerin kanı olduğunu hepimiz biliyoruz. Demin de ifade ettim; artık ABD'nin elinde de Filistinlilerin kanı bulaşmıştır. Türkiye bu olay karşısında en üst düzeyde tutumunu ortaya koymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Başbakanımız, Hükümetimiz ve Devletimiz bütün gücüyle atılan bu haksız ve yanlış adımın durdurulması için çaba sarf etmiştir. Ama maalesef, Türkiye'nin çabası buna yetmemiştir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ HAREKETE GEÇMELİDİR
Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi derhal harekete geçmelidir. Türkiye bu anlamda Kuveyt'in ve Filistin'in yaptığı çağrılara olumlu yaklaşmaktadır ve bu çağrıların olumlu bir neticeye dönüşmesini desteklemektedir. İslam ülkeleri de atılan bu haksız adım karşısında tek vücut olmalı, birlikte hareket etmelidir. Bazılarının göstermelik tavrı, bazılarının ise sessiz geçiştirmesi asla kabul edilemez. Bu adım sadece Filistinlilere yapılmış bir haksızlık değildir. Bu adım bütün İslam ülkelerinin, bütün Müslümanların hukukuna da ayrıca bir büyük saldırıdır. Bizim bu büyük saldırıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Burada şunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyoruz. Kudüs konusunu oldubittilerle hal edeceğini düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Kudüs oldubittilerle statüsü değişecek, değiştirilecek bir yer değildir. Eninde sonunda terörist İsrail Devleti ve bu terörist devleti koruyup kollayan ABD ve ona destek olanlar Kudüs'ü terk etmek zorunda kalacaklardır.
Kudüs yine eninde sonunda gerçek sahiplerinin olacak ve gerçek sahiplerine yine bunlar tarafından teslim edilmek zorunda kalacaktır. Bugünler elbette geçici hadiselerdir. Biz tarihin akışı içerisinde Kudüs'ün gerçek kimliğiyle bundan sonra da varlığını muhafaza edeceğine inanıyoruz. Türkiye, Dünya sussa da Kudüs konusunda susmayacaktır. Bütün İslam ülkeleri, Arap ülkeleri farklı bir yöne evrilse de Türkiye'nin yönü değişmeyecektir. Biz Filistin davasının bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yılmaz bir savunucusu olmaya devam edeceğiz. Kudüs'ü ve Kudüs'e dair yapılanları Türkiye en üst düzeyde yakından takip etmeye ve yapılması gereken ne varsa bunları yapmaya gayret edecektir. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da bu yanlış ve haksız adımların ortadan kaldırılması için çabalarını en üst düzeyde sürdürecektir. Ben tekrar hayatını kaybeden Filistinlilere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Umarız, dileriz ki daha olumsuz hadiseler bundan sonra gelişmez, olmaz. Bu katliamlar son bulur. Ama maalesef gelen haberler, yaşanan hadiseler katliamın devam edeceğini gösteriyor. Onun için Birleşmiş Milletlerin, terörist İsrail devletine derhal dur demesi, durmadığı zaman da bu terörist devleti durdurması şarttır. Aksi takdirde katliamların artacağı, ölümlerin çoğalacağı, yaraların artacağı ve bölgede önü alınamaz başka hadiselerin ve çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Umarız ki bu uyarılarımızı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler dikkate alır ve bu konuda seyirci kalmak yerine kanı durduracak adımları atarlar.
"TERÖRİST İSRAİL"
Daha önce de ifade ettim şimdi bir kez daha söylemek isterim. ABD bölgede devam eden kırılgan, da olsa, ağır aksak da olsa yürüyen barış sürecini attığı bu adımla maalesef yok etmiştir. Bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına, güven ortamının daha da bozulmasına ve bölgedeki huzursuzluğun artmasına neden olmuştur. Bölgedeki çatışmaların fitilini ateşlemiştir. Bugün yaşananlar bunun bir göstergesidir. Karşılıklı bir çatışma da yok. Onun altını çizmekte fayda var. Filistinliler barışçıl bir gösteri yapıyor ama İsrail devletinin askerleri barışçıl gösteri yapan Filistinlilerin üzerine gerçek mermilerle ateş ediyorlar. Bir defa bunun görülmesi lazım ve bu çok daha bunun yakından görünmesi lazım ve buna karşı çok büyük bir tepkinin, tavrın ortaya konması lazım. Dünyanın neresinde barışçıl gösteri yapan insanların üzerine askerler gerçek mermilerle ateş ederler? İşte terörist İsrail devleti maalesef barışçıl gösteri yapanlara gerçek mermilerle ateş etmiş ve bu kadar insanın şehit olmasına ve yaralanmasına yol açmıştır. Şehitlerin sayısının yararlıların sayısının da artacağından endişe ediyoruz. Tabi buna sebep olan bizzat ABD yönetimidir. Sayın Trump'ın aldığı haksız ve yanlış karardır. Yanlış adımlarla doğru sonuçlar elde etmenin imkanı yoktur. ve bu olay ABD'yi hatırlarsanız daha önceki BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulunda yapılan oylamada yalnız bırakmıştır. Şimdi burada ABD bir kez daha yalnız kalmıştır. ve ABD bölgedeki barış konusunda arabuluculuk vasfını kaybetmiştir. Artık bu bölgede adil bir kişi olarak görülmesi kabul edilmesi mümkün değildir. ABD'nin İsrail'den yana haksız ve taraflı tutumu bundan sonraki süreçte bu konularda söyleyeceği sözlerin kıymetini tamamen ortadan kaldırmıştır. Sayın Trump "Biz kalıcı barış için kararlarımız sürdüreceğizö diyor ve bütün dünyanın aklıyla alay ediyor. Kalıcı Barış mı bıraktınız. Barışın azıcık da olsa umudu varsa o umudu da Sayın trap attığı bu yanlış basiretsiz adımla yok etmiştir. Bundan sonraki süreçte Türkiye Kudüs'ün tarihi, manevi, ahdi ve aktif statüsünün korunması konusunda bugüne kadar yaptıklarının yapmaya devam edecektir. İsrail'e karşı ve İsrail'in bu haksız tutumunu destekleyenlere karşı kim ne derse desin, Filistinlilerin ve Kudüs'ün yanında durmaya devam edecektir. Biz bu haksızlığı hem ABD'ye hem Başkalarına karşı en yüksek sesle söylemeye ve bu konuda üzerimize düşen ne varsa onları en üst düzeyde yapmaya devam edeceğiz. Ayrıca bugün şu anda İngiltere'de Sayın Cumhurbaşkanımız var orada da Kudüs konusu çok geniş bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında ele alınıyor ve ileride bu konuda daha geniş kapsamlı açıklamaları yapılacağını buradan ifade etmek isterim."
"AF SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"
Bozdağ, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin af önerisiyle ilgili de, "Milliyetçi Hareket Partisi ayrı bir parti, AK Parti ayrı bir parti. Her parti kendi görüşünü oluşturmakta, dile getirmekte serbesttir. Biz bugün Türkiye'yi yönetme sorumluluğu taşıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız bu konuda söylenmesi gerekeni çok net bir şekilde tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ifade ettiler. O da şudur, ben de tekrar ediyorum, hükümetimizin gündeminde af söz konusu değildir" dedi.
YETKİ KANUNU'NUN KULLANIMI VE KAPSAMI
Bozdağ, Yetki Kanunu'nun kapsamıyla ilgli olarak da şu ifadeleri kullandı:
"Bu Yetki Kanunu'nun kapsamı, kanununun içerisinde açıkça yazıyor. O da, 16 Nisan Halk Oylamasında kabul edilen Anayasaya değişikliklerine uyum maksadıyla kanunlarda yapılacak değişiklikleri ifade etmektedir. Uyum düzenlemesidir, bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine geçtik, uyum yasalarını çıkarmamız gerekiyordu ancak seçimlerin erkene alınması nedeniyle uyum yasalarını çıkarma imkanı kalmadı. 24 Haziran'dan sonra da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bütün gerekleriyle ve kurumlarıyla beraber hayata geçecektir. Zamanın daralması nedeniyle, seçim yüzünden de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarına bu hafta ara verecek olması nedeniyle bir yetki kanunu çıkarma zarureti ortaya çıkmıştır. Bu yetki kanunu tamamıyla 16 Nisan 2017'de halkımızın kabul ettiği Anayasaya değişikliklerine uyum sağlamak maksadıyla yapılacak düzenlemeleri içerecektir."
Son Dakika › Politika › Görüntülü)bozdağ: ABD'nin Eline de Filistinlilerin Kanı Bulaşmıştır 1 - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?