Kaü'de Panel - Son Dakika
Yerel

Kaü'de Panel

Kaü\'de Panel

Kafkas Üniversitesi (Kaü) Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü'nce, "Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Türk Politikalarına Etkileri" Konulu Panel Düzenlendi.

20.04.2007 10:49

Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü'nce, "Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Türk Politikalarına Etkileri" konulu panel düzenlendi.

KAÜ Prof. Dr. Necdet Leloğlu Konferans Salonu'nda düzenlenen panele; Kars Valisi Mehmet Ufuk Erden, Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, Rektör Abamüslüm Güven, daire amirleri, öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan KAÜ Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Metin Akis, Ermeni meselesinin 'ilk kez' ortaya çıkışında Rus-İngiliz rekabetine dikkat çekerek, "Türklerle Ermenilerin ilişkileri daha 3. ve 4. asırdan itibaren Hunlar zamanından itibaren başladı. Selçuklular zamanında da gelişerek devam etti. Selçuklular döneminde Bizans sınırları içerisinde yer alan Ermeniler dini bakımdan dışlandılar ve sürgüne tabi tutuldular. Bu dönemde Türkler Ermeniler için gerçek birer hami olmuştur. Ermenilerin Bizans zulmünden korunması, Orhan Beyle birlikte Osmanlılar döneminde de devam etmiştir. Orhan Bey Kütahya'daki Ermeni ruhani merkezini Bursa'ya nakletmek suretiyle, ayrı bir cemaat olarak örgütlenmelerine müsaade etmiştir. İstanbul'un başkent olmasından sonra Bursa'daki dini lider Başpiskopos Hovakim 1461'de İstanbul'a taşınmış, Samatya'daki Sulu Manastır Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. 1461'den itibaren Ermeniler Osmanlı'nın "Millet Sistemi" içerisinde Gregoryen Milleti olarak örgütlenmişlerdir. 1630'dan itibaren Ermenilerin bir kısmı Roma Katolik Kilisesinin etkisi altına girerek 1701-72 tarihlerinde Katolikliği kabul etmişlerdir. Bu süreç 1831 yılında ikinci.Mahmut'un Ermeni Katoliklerini ayrı bir cemaat olarak kabul etmesi ile resmi bir hüviyet kazanmıştır. Ermeni Mikael Çamçiyan'ın 1784-86 yılları arasında yazdığı üç ciltlik "Ermeni Tarihi" Ermenilerin milli duygularını kamçıladı. 1840 yılından itibaren İngilizler de Ermeniler üzerinde etkili olmaya başlamış, 1845'te Kudüs'te Protestan kilisesi inşa ederek, 1850 tarihinden itibaren "Ermeni Protestan Milleti" olarak tanınmışlardır. İngilizleri daha sonra Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya takip etmiş, Protestanlığı Ermeniler arasında yaymaya çalışmışlardır. 1856 Islahat Fermanı ile Ermenilere valilik, elçilik ve hatta bakanlık gibi görevlerin yolunu açmıştır. Hatta bu fermandan sonra batılı devletler Osmanlıyı Ermenilere devlet görevlerinin verilmediği hususunda sıkıştırmaya başlamışlardır. Osmanlı devleti de yine arşivlerimizde rastladığımız, tam beş sayfa olmak üzere Ermeni kökenli devlet görevlileri listesini hazırlayarak yabancı devlet temsilcilerine sunmuştur. Ama bu kez de devlet kademelerinde görev alan Ermeni memurlar kendi vatandaşları tarafından işbirlikçi ilan edilmişler, bunların bir kısmı suikasta kurban giderek bizzat kendi vatandaşları tarafından öldürülmüştür. Yine yabancı destekçileri tarafından açılan ve desteklenen misyoner okullarında Ermenilere dilleri, tarihleri ve kültürleri hakkında bilgiler öğretilmekteydi. Zengin Ermeniler çocuklarını Avrupa ülkelerine göndermek suretiyle milli bilince katkı sağlamaktaydılar. İngiltere Protestanlık faaliyetleri ile Rusya'nın ve Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki çalışmalarını dengelemiş, hem de devletin muhtemel paylaşımı durumunda Ermeniler üzerinden aracı bir zümre meydana getirmiş oldu. Aynı zamanda güdümlü bir bağımsız Ermeni devleti Rusya'ya engel olma hususunda Osmanlı'dan daha başarılı olacaktı.Netice olarak Rus-İngiliz rekabeti, Osmanlı sınırları içerisinde daha önce var olmayan bir "Ermeni Meselesi"ni doğurmuş oldu" şeklinde konuştu.

Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü ve Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Cihat Göktepe ise 'Ermeni Meselesi ve Dış Politika' konulu konuşmasında şunları söyledi:

"Gruplar, toplumlar ya da uluslar arasında tarih boyunca ortaya çıkmış olan ve şu anda da uluslararası ilişkileri etkileyen grup çatışmaları, savaşlar ve bunların sonucunda ortaya çıkan göçler, yoksulluk ve yeni alt kültür oluşumları gibi olgular, siyaset biliminden, sosyolojiye, tarihten antropolojiye kadar pek çok disiplinin üzerinde çalıştığı alanlar olmuştur. Travma yaşamış bireylerde görülen uzun süreli psikolojik sorunlardan biri, kişinin kendini zayıf, kurban, mağdur; dünyayı ya da diğer insanları güçlü, zalim ve düşman olarak algılaması, gerçeklikten kopuk bir kendilik-kimlik tanımlamasına sahip olması ve bu yüzden kişiler arası ilişkilerde sorunlar yaşamasıdır. Kişinin yaşamını çok genelleşmiş bir sorun olarak kaplayıp önemli problemlere neden olabilecek bu olgu "mağduriyet psikolojisi" (victimization) olarak bilinmektedir. Mağduriyet psikolojisi olgusu, uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan olayları ve politikaları, grup kimliği ve psikolojisi modelinden bakarak anlamaya çalışırken işimize yarayacak bir metafor olabilir. Gruplar arası ilişkilerde yaşanan, başta etnik olmak üzere pek çok dini, kültürel, ekonomik ya da siyasi çatışmanın içinde işleyen bir mekanizma olarak "mağduriyet psikolojisi" Türk- Ermeni sorununda da önemli bir "sürdüren" faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, ulus-devletler içinde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketlerde ya da toplum içindeki marjinallerle ya da azınlıklarla devlet arasındaki ilişkilerde bir tarafın kurban rolüne girdiği görülmekte, var olan ilişki ulusal ve uluslararası düzlemde mağdur eden- edilen, kurban- zalim ikiliği olarak algılanmaya başlanmaktadır. Tarih boyunca gruplar arası ilişkilerde haksızlıklar, mağduriyetler, zalimce uygulamalar ya da bir grubun ya da gücün diğer grup üzerinde aşırı ve/veya haksız güç kullandığı pek çok deneyim maalesef gerçekten yaşanmıştır. Amerika'nın Japonya'ya atom bombası atması, farklı etnik yapıdan grupların Balkanlar'da, Kafkasya'da çatışması sırasında eşit olmayan güçlerin ve yanlı politik yaptırımların kullanılması ve Avrupa'da Yahudilerin Naziler tarafından soykırıma uğratılması buna örnek olabilir. Bu örneklerde, uluslararası düzeyde genel kabul görmüş gerçeklik, bir aşırı güç kullanımının varlığıdır. Bu da zarar gören tarafın gerçekten mağdur bırakıldığını düşündürmektedir."

(BA-İRT-Y)

20.04.2007 10:42 TSİ

Kaynak: İHA

Son Dakika Yerel Kaü'de Panel - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement