Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabataş'ta bir kadının gezi olayları sırasında tacize maruz kaldığını hatırlatarak, "Şimdi de bir taraftan yalan yanlış ifadelerle sosyal medyada üzerlerine gitmeye devam ediyorlar. Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı. 'Müftünün karısıyım' diyerek istismar yapanlara sesini çıkarmayanlar, tacize uğrayanın acısını deşmek için seferber oldular. Müftünün karısı falan değil ha, tam bir istismar" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Anadolu Oteli'nde düzenlenen 'Türk Metal Sendikası Kadın İşçiler 20. Büyük Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, "Daha önce Başbakan olarak iki kez katıldığım Türk Metal Sendikası'nın hanımlar kurultayına bu defa Cumhurbaşkanı olarak katılıyorum. Bu benim için ayrı bir gurur vesilesi. Konuşmamın hemen başında bugün ebediyete uğurlayacağımız kahraman pilotlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve milletimize başsağlığı diliyorum. Bu yıl 20. düzenlenen kadın işçiler büyük kurultayının yeni bir açılıma adeta bir milada vesile olmasını diliyorum. İnanıyorum ki sizin bu heyecanınız, bu aşkınız bu kararlılığınız yeni bir dönemin ve anlayışın özellikle sendikacılık hayatında hakim olacağına bir vesile teşkil edecektir. Buna vesile olan, emeği ve katkısı olan tüm kardeşlerimi özellikle kutluyorum, kendililerine şükranlarımı sunuyorum. Türk Metal Sendikası'nı, bu anlamlı etkinliği başlattığı bugüne kadar getirdiği için özellikle tebrik ediyorum. Sendikacılığın başarılı bir örneği olarak gördüğüm bu kurultayın daha uzun yıllar sürüp gitmesini temenni ediyorum. Burada dile getirilen görüşlerin, önerilerin dalga dalga tüm dünyaya yayılacağını düşünüyorum. Az önce İstanbul'dan gelen hanım kardeşimin bu kürsüde yaptığı konuşma altına imzamızı atacağımız konuşmadır. Kendisini ve temsil ettiği hanım kardeşlerimi kutluyorum" ifadelerini kullandı.
"İşçi olarak çalışanlardan başlayarak tüm kadınların haklarını korumayı amaçlayan bu kurultayın aradan geçen 20 yılda önemli kazanımlara vesile olduğunu düşünüyorum" diyen Erdoğan, "Bugün yakın çevremiz başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde çok büyük acılar, yıkımlar yaşanıyor. Sadece Suriye'de ölenlerin sayısı 300 bini aştı. Bu rakamın bir milyona kadar çıktığını söyleyenler var. 5 milyon insan kendi ülkesini terketmek zorunda kaldı. Aileler dağıldı, ocaklar yıkıldı, insanlar mağdur oldu. Tüm bu felaketlerin yükünü en çok sırtlananlar ve sırtlayanlar hiç şüphesiz kadınlar. Sığınmacıları gördünüz değil mi ekranlarda? Göç edenleri gördünüz, o hanımların yavrularıyla beraber sırtlarında evlerinden çıkardıkları birkaç valizle nasıl Türk topraklarına sığındıklarını gördünüz. O ne çileydi, çiledir değil mi? Dün eşim Türkiye'nin en büyük kampı olan Suruç Kampına gitti. Orada yeni mekanların açılışını yaptılar ve oradaki çileyi akşam döndüğünde bana anlattı. Bütün bunlar bizim için bir sorumluluğun gereğiydi. Şimdi buradan dünyaya sesleniyorum, 'Ey dünya ey Batı lafa geldiği zaman kadın haklarını konuşuyorsunuz ancak benim ülkeme sığınan Suriye ve Irak'tan iki milyon insanın hakları konusunda bugüne kadar ne yaptınız, ne yapıyorsunuz? Herhangi bir destek de söz konusu değil. Şu ana kadar verilen destek 250 milyon dolar bizim yaptığımız harcama 5,5 milyar dolar. Yanımıza geldiklerinde bize şunu söylüyorlar, 'Yaptığınız bu işler her türlü takdirin üzerinde. Gerçekten çok başarılısınız'. Tamam da hadi biraz mali destek verin dediğiniz zaman oraya hiç yanaşmazlar. Tüm Batı'da Avrupa'da şu anda 150 bin sığınmacı var. Bizde 2 milyon var. Bütün bu gerçekler ortada, bu nereden geliyor? Bu, bizim medeniyet anlayışımızın, kültürümüzün, inancımızın gereği olarak yaptığımız bir uygulamadır. Onun için bu millet büyüktür, Türkiye güçlüdür, onun için Türkiye büyümeye devam edecektir. İnsana değer vermeyen hiçbir ülkeyi büyükler kategorisinde değerlendirmiyorum, olamazlar da. İnsana değer vermeyen, insanın acısını paylaşmayanları büyük olarak kabul etmiyorum. Büyüklük, o garibin, gurabanın, fakirin, mağdurun, sokağa atılmışın sahiplenenlerindir.
"KADININ SÜRDÜRDÜĞÜ MÜCADELEYE DESTEK VERMEYEN 'BOŞ' KONUŞUYOR"
Evladının, eşinin, babasının, kardeşinin cansız bedeni üzerine kapanıp ağlayan mazlum, kadındır. Yıkılan evinin başında gözyaşı akıtan kadındır. İşini kaybettiği için yüreği yanan ama bu arada ailesinin sorumluluğunu üstlenen mağdur kadındır. Evinden, yuvasından uzakta verilen hayat mücadelesini sırtında taşıyan kadındır. Feryadı duyulmayan, gözyaşı farkedilmeyen, acısı hissedilmeyen bu kadınların yaşadıkları insanlığın kanayan yaralarıdır. Bir tarafta kadın hakları diye kamuoyu ayağa kaldırırken diğer tarafta kadınının doğrudan hayat hakkına yönelik terör karşısında, saldırılar karşısında akılalmaz bir duyarsızlık var. Bir tarafta eşitlik diye yer gök inletilirken öteki tarafta sadece zulümde, ölümde, yakımda eşitlik söz konusu oluyor, bunu görmemiz lazım. Ayrımcılığa karşı mücadele ederken diğer tarafta insan onuru hunharca çiğneniyor. Avrupa'daki Amerika'daki kadında Suriye'deki, Irak'taki Myanmar'daki, Türkiye'deki kadın değil mi? Kadına karşı psikolojik taciz yapmak suç da evini, ailesini bombalarla başına yıkarak mağdur etmek suç değil mi? Kadının önce yaşama hakkına saygı duyulmalı. Kendi kültürel ve sosyal hayatı içinde kadının içinde sürdürdüğü mücadeleye destek vermeyen 'boş' konuşuyor. Hayatı her an tehdit altında olan, evi başına yıkılmış bulunan her an bu tehlikeyle yaşayan, aile fertlerinin her birinin geleceği için endişe duyan bir kadına siz kadınlar gününü anlatamazsınız. Çünkü o her gün varlık-yokluk mücadelesi içinde. O kadın kendisine hediye verilmesini, çiçek uzatılmasını istemiyor, o kadın herşeyden önce huzur, güven, barış ve yaşama hakkına saygı gösterilmesini istiyor" dedi.
"BAZILARI DİYOR Kİ 'BİZE ANA DEMEYİN, KADINIZ"
Erdoğan, "Bunca zulüme, katliama ses çıkarmayan hiçkimsenin kadının adını ağzına almaya dahi hakkı yoktur. Mısır'da Tahrir Meydanı'nda haklarını ararken göğe ekin gibi biçilen kadınlara, Esmalara gözünü kapatanın kadının adını dahi ağzına almaya hakkı yoktur. Kendi ülkesinde her köşe başında bir meta alınıp satılan kadınları görmezden gelip, inancının gereği örtünen kadınlara yasak getirenlerin kadının ismini dahi ağzına almaya hakkı yoktur. Kadın istismarı asıl budur, kadının ötekileştirilmesi sınıf ayrımına tabi tutulması asıl budur. Birbirlerinden yaradılış, karakter, güç, kuvvet bakımından farklı olan kadınla erkeği aynı yarışa sokmak kadının hakkını korumak asla değildir. Bir eş, evlat olarak, kadını Allah'ın emaneti olarak görmek ki Sevgili Peygamberimzin Veda Hutbesi'nde kadının bir emanet olarak bizlere verildiğini ifade ettiğini hatırlatmak isterim. Bu kadına karşı ayrımcılık değil, tam tersi kadını baş tacı etmek, yüceltmektir. Ayaklarının altına cennet serilen kadının analık vasfına vurgu yapmak kadına karşı ayrımcılık değil ama tam tersine ona karşı sonsuz hürmetin ifadesidir. Bazıları diyor ki 'Bize ana demeyin, biz kadınız'. Ben diyorum ki az önce gayet güzel burada söylendi, doğuran, doyuran ve yetiştiren. Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım. Anacağım ayağını çekerdi ben zorla öperdim, derdim 'Benden cennettin kokusunu mu esirgiyorsun?'. Bu idraka varabilmek kolay bir iş değil. Bak babaların ayakları altında değil dikkat edin, annelerin ayakları altında o makamdır, o makama uğraşmak herkesin de karı değil" diye konuştu.
"Kadınla erkek arasındaki fıtri farkları işaret etmek kadına karşı ayrımcılık değil tam tersine onun haklarının korunmanın garantisidir" diyen Erdoğan, "Kadın bedeninin bir istismar aracı olarak kullanılmasına itiraz etmek bir ayrımcılık değil tam tersine kadının onuruna, haysiyetine saygı göstermektir. Biz, her türlü ayrımcılığı reddeden, ayrımcılığa karşı çıkan bir inancın, bir medeniyetin mensuplarıyız. Batı'da kadının insan sayılıp sayılmayacağı tartışılırken bizim inancımız sadece cinsiyetinden dolayın kadını öldürmeyi tamamen men etmiştir. Peygamberimiz, kız çocuklarını en iyi şekilde yetiştiren, erkek çocuklarından ayrı tutmayan babaları cennetle müjdelemiştir. Bu milletin inancıyla, kadınlara yönelik şiddeti ayrımcılığı yanyana getiren çok büyük haksızlık etmiş olur. Töre cinayetleri olarak adlandırılan sorun esasen sadece kadınlarla ilgili değildir. Bu ad altında asla tasvip edemeyeceğimiz çok sapkın uygulama vardır, kadın cinayetleri de bunlardan biridir. Mersin Tarsus'ta Özgecan evladımızda yaşadığımız bunlardan birisidir ama bunun üzerinden bir milletinin, inancının, kültürünün topyekün itham altında bırakılmasına da rıza gösteremeyiz. Yanlışlarla mücadele edeceğiz doğruları da yaşatacağız ancak bu şekilde geçmişten geleceğe giden kültürel devamlılık, akış sağlayabiliriz" ifadelerine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin geçmişte yaşadığı sancılı dönemlerin mağdurlarının başında yine kadınların geldiğini belirterek, "Balkan savaşlarından, Çanakkale'den, Kurtuluş Savaşı'na yaşadığımız tüm yıkımların yükünü kadınlarımız omuzlamıştır. Gerektiğinde omuzunda cephane taşıyarak, cephede su taşıyarak bu yükü omuzlamıştır. Bu ülkenin meclisinde sadece başörtülü olduğu için Merve hanıma yapmadıklarını bırakmadılar, hatta vatandaşlıktan çıkardılar. Üniversitelerinde, diğer eğitim kurumlarında kız öğrenciler okulların kapılarından sokulmadı. Benim de iki kız evladım aynı akıbete uğradılar. Evlatlarımın dördü de katsayıya tabi tutuldu. Bu ülkenin üniversitelerinde okuyamadılar, 'Siz imam hatip mensubusunuz' dediler üniversiteye sokmadılar. Bizim kızlarımızı cebren okullardan dışarı atlılar. Biz, kadınlar çalışma hayatında erkeklerin gerisinde kalmasın derken birileri özel sektör ve kamuda kadınların kökünü kurutmanın mücadelesini veriyordu. 'Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya' böyle baktılar. Yeri geldi 'Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman' dediler. Müslüman kendi inancının gereği olarak okumuş, üniversite bitirmiş ama o kalkıp bu ülkede başı açık başı örtülü ne farkeder, bu ayrımcılık niye? Yıllarca bunu yaptılar" dedi.
HANİ TACİZDE ESAS OLAN KADININ BEYANIYDI?
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Gezi olayları esnasında bir genç kadın genel başkanı olduğum partinin bir belediye başkanının gelinidir bu. Bir anne yanında çocuğu olduğu halde bir grubun Kabataş'ta tacizine maruz kaldı. Kimse o kadını o hanımefendiyi taciz edenleri konuşmadı, onları kınamadı onların peşine düşmedi. Tacize uğrayan kadına ise etmedik hakareti bırakmadılar. Terbiyesizce, vicdansızca o kadının üzerine gittiler. Gitmeye devam ediyorlar. Hatta bu hanımefendi ile ilgili gidip incelemesini yapıp olumlu yazılar yazan 4 bayan köşe yazarına olmadık hakarette bırakmadılar. Şimdi de bir taraftan yalan yanlış ifadelerle sosyal medyada üzerlerine gitmeye devam ediyorlar. Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı. 'Müftünün karısıyım' diyerek istismar yapanlara sesini çıkarmayanlar, tacize uğrayanın acısını deşmek için seferber oldular. Müftünün karısı falan değil ha, tam bir istismar. Bir taraftan bakıyorsunuz çarşaflı kadınlara rozet takarken öteki tarafta çarşaflı kadınları köle olarak gösteren sergiler açtılar bu ülkede. Milletin değerleriyle uyumlu görünmek adına bir yandan çarşaflı kadınlarla resim çektirirken diğer taraftan onları zincire vurup sergi salonunun ortasına oturttular."
BENİM ANNEM DE BAŞÖRTÜLÜ EDEBİYATI
"Benim annem de başörtülü edebiyatı yaparken aynı zamanda elleri öpülesi anaları evlatlarının mezuniyet törenlerine almayıp gözyaşlarıyla kapılardan çevirdiler" diyen Erdoğan, "Demek ki bunlar için kadının bizatihi kendisi değil sadece bazı kadınlar. Bu milletin kendi kurumlarının bağrından çıkan orada okuyan öğrencilerimiz kendi kalıplarına uymuyor diye tahkir edenler var ya aslı ayrımcı onlardır. Güya kadın haklarını savunmak adına ortaya çıkan bu gibiler aslında kadınlara en büyük hakareti ediyor. Ayrımcılığa maruz kalan, taciz edilen kadınların hakları asla bu şekilde savunulamaz. Ne diyor şair, 'Kayalıklarında bir genç öldüğü gün beldenin halkı seni karanlık rüyalarında görmüş ey yadı gönlümüzden çıkan afet senin, sevmediklerin değil sevdiklerin ölürmüş. Biz, hiçbir ayrıma tabi tutmadan sadece insan olduğu gibi yaradılışların en şereflisi olduğu için tüm insanları seviyoruz. Onlar için çalışıyor, onlar için üzülüyorum. Ben kadına karşı yapılan ayrımcılıkları olduğu gibi bu tür ayrımcılıklara karşı da mücadele ettim. 2010 anayasa değişiklikleri önemli değişiklikleri koyduk. İşi sağlama bağladık, gelecek teminat altında olacak. Bu, benim kendime karşı sorumluluğumun, saygımın gereğidir. Bu vesileyle ne şekilde olursa olsun şiddete maruz kalarak hayatını yitirmiş tüm kadınlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Kadına el kaldıran ölümüne yol açan herkesi de lanetle anıyorum" şekline konuştu.
Elbette her türlü istismar kötüdür ama kadının emeğinin istismarı bir başka kötüdür. Kadının iş hayatında kaldığı ayrımcılık bir başka kötüdür. Kariyer yapacağım diyen kadının da yanındayız. İşyerlerinde kadının daha düşük ücretle çalıştırılmasına, sosyal haklarının kısıtlanmasına asla izin vermedik. Aynı şekilde çocuğu olan kadının annelik görevlerini çalıştığı işyerinin engellemesine de müsaade etmiyoruz, bunun için mevzuat düzenlemeleri getirdik. Bugün kadınların iş hayatındaki yerleri eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumdadır. Birtakım eksikler, aksaklıklar, yapılması gereken birçok şeyler muhakkak vardır, olacaktır. Yalnız sizler birliğinizi muhafaza ettikçe bunların da kısa sürede aşılacağından şüpheniz olmasın. İş hayatında da kadılara yönelki pozitif yarımcılık yapıyoruz çünkü geçmişten gelen bir boşluk var. Vatandaşlarımız erkek çocuklarının okumasına ne kadar önem veriyorsa kız çocuklarının okumasına da önem veriyor. Kız çocuklarımızı okutmak isteyen vatandaşlara daha fazla eğitim yardımı yapıyoruz. Kamuya personel alımında kadın-erkek ayrımı bulunmuyor. Kadın işçi çalıştıran işverenlere ciddi destekler sağlıyoruz. SODES projeleriyle kırsal kesimdeki geri kalmış bölgelerdeki kadınlarımıza önemli destekler veriyoruz. Kadınların işgücüne katılımında çok ciddi bir artış sağlandı. Sağlıkta yaptığımız reformlarda, kadınlara, annelere öncelik veriyoruz. Şiddete maruz kalan kadınlarla ilgili reformlar gerçekleştirdik. Evinde engelli yavrusuna bakan anneye önemli destek veriyoruz. Daha önce bunlar yoktu ama şimdi var. Asgari ücret neyse bunu o anneye veriyoruz. Adli ve idari pek çok düzenlemeyle kadınlarımıza yalnız olmadıklarını gösterdik. İnanıyorum ki 7 Haziran seçimlerinde şu ana göre çok daha artacaktır, her seçimde il genel meclisinde, belediye meclisinde daha fazla kadın temsilci yer aldı. Pek çok çalışmayla kadınlarımızın iş hayatında ve sosyal hayatta etkin olduklarını temin ediyoruz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti: "Benim üzerinde hassasiyetle üzerinde durduğum mesele, Türkiye'nin en büyük avantajının genç dinamik ve üretken nüfusunun olduğunu söylüyoruz ama nüfus giderek yaşlanıyor. Eskiden 3-5-10 çocuklu aile varken bugün 3 çocuğu nadiren görüyorsunuz. Bu durum ülkemizin geleceği için ciddi sorun. Şunu unutmayalım güçlü ülkeler güçlü ailelerle kuruludur. Güçlü ailenin teminatı kadınlar kurultayıdır. Ailelerde çocuk sayısının azalmasının çeşitli sebepleri var. En büyük sebeplerinden birinin de çalışan kadının çocuk istememesinden kaynaklandığını biliyoruz. Sizlerden rica ediyorum bu konuda lütfen hassas olalım. Batıda artık yaşlı bir nüfus var, biz eğer şu andaki gibi gidersek biz de batının akıbetine doğru gidiyoruz. Çocuk her işin bereketidir ve çocuk rızkıyla gelir. Çocuk evin neşesidir, geleceğinin teminatıdır. Ben katıldığım nikah törenlerinde 3 çocuk tavsiyesinde bulunduğumda bazıları bunu dalgaya alıyor. Sizlerin, kendinizin ve ailenizin bekası meselesidir. Olay paraysa ülkemizde zenginlerin alilerine bakın ya bir ya iki çocuğu vardır. Bu, başka mesele. Beypazarı'ndan bir ses var, yaşlı amca şunu söylüyor, 'Cumhurbaşkanıma söyleyin bir olur garip olur, iki rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah Kerim' diyor. Çalışan kadınların çocuklarına bakabilmeleri için ne lazımsa yapıldı, yapılacak yapılıyor. Çocuklarımızın eğitimi, sağlık hizmetleri konusunda diğer hizmetler konusunda hiçbir endişeniz olmasın. Türkiye, standartlarını yükselterek devam ediyor. Hiçbir çocuğun hayata dezavantajlı başlaması söz konusu değildir. Buradaki tüm Hanım kardeşlerimin bu hususta hassasiyet sahibi olduğunu düşünüyorum."
Erdoğan, konuşması öncesi salonda bulunan kadınlara karanfil verdi. Programa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de katıldı. Erdoğan'a konuşması sonrası plaket verildi.
Son Dakika › Güncel › Hani Tacizde Esas Olan Kadının Beyanıydı? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?