Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, din görevlileriyle buluştu
Din görevlileriyle bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş: "Günümüzde özellikle bizi birbirimize düşürmek için ırkçılık, mezhepçilik noktasında öteden beri bazı planlar var"
"Bizim medeniyetimiz farklı ırktan, mezhepten dinden insanları asırlarca bir arada yaşatan bir medeniyettir"
MUŞ - Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İslam dünyasındaki insanlar üzerinde ırkçılık, mezhepçilik noktasında öteden beri bir plan olduğunu söyledi.
'İl Buluşmaları' kapsamında 3 gündür Muş'ta bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 'Din Görevlileri Buluşması' programına katıldı. Muş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı konferans salonunda düzenlenen ve Kuran-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda konuşan Prof. Dr. Ali Erbaş, din görevlilerinin milletimizin dini hayatına ve insanlığın geleceğine hizmet eden insanlar olduğunu belirtti. Erbaş, "Kimimiz imam, kimimiz müezzin, kimimiz vaiz, kimimiz müftü. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatında hizmetlimizden, Diyanet İşleri Başkanına kadar herkes esasında bu unvana sahip, hocalık, din gönüllülüğü. Bizim hizmetlilerimizin yüzde 90-95'i imamlıktan hizmetliliğe geçmiştir. Dolayısıyla onlar da aynı unvana sahiptir. Bizler, milletimizin dini hayatına ve insanlığın geleceğine hizmet etmekle mükellefiz. Bunun için 3 sebebimiz var. Bunlardan birisi insan olarak, erdem ve güzel ahlakın yaygınlaşması için çalışmalıyız. İnsanlık bizden bunu bekliyor. Peygamberler bunu yapmışlar, biz peygamber varisleri de bunu yapmalıdır, yapmak zorundayız. Çünkü bize emanet ettiler bu görevi. O emanet bizim üzerimizde" dedi.
"Kurtuluş müjdecisi olacağız"
Din görevlilerinin ikinci görevinin de mübeşşir olduğunu dile getiren Erbaş, "İkincisi ise, mübeşşir yani müjdelemek, müjdeci. İnsanlar eğer kötülüklerden uzak durup iyiliklerle, Allah'ın emirlerini yerine getirmekle meşgul olursa, Yaratıcının istediklerini yerine getirirse, kurtuluşa ulaşacaklar. Biz de bugün kurtuluş müjdecisi olacağız. İnsanları uyararak, Allah'ın emirlerini yerine getirerek ulaşacakları mükafatla onları müjdeleyeceğiz. Kıyamete kadar insanlığın buna ihtiyacı var. Hakkın batıla hakim olduğuna hem şahitlik yapacağız hem bunun müjdecisi olacağız. Bununla mükellefiz" diye konuştu.
"Uyarıcılık görevi bizim omuzlarımızda"
Üçüncü görevlerinin uyarıcılık olduğunu da ifade eden Erbaş, uyarıcılık vazifesini peygamberlerin yaptığını, bugün bu görevin din görevlilerinin omuzlarında olduğunu vurguladı. Erbaş şöyle konuştu: "Sosyolojide, toplumsal ikaz mekanizmasını çalıştırmak gerekiyor. Böyle bir anlayış var, teori var. Eğer toplumsal ikaz mekanizmasını çalıştırmazsak bu konuda herkes üzerine düşeni yapmazsa herkes kendi düşüncesi doğrultusunda, ne doğru ne yanlış, şu doğrudur, şu yanlıştır demesi lazım birilerinin. Bunun öncelikli olarak peygamber varisleri olarak bizler söyleyeceğiz. Çocuklarımıza, gençlerimize, insanlara diyeceğiz. Elimizdeki kriterimiz de kuran ve sünnettir. Bunu biz söyleyeceğiz. Bu noktada hepimiz vaiziz, mürşidiz, insanları irşat edeceğiz. İnsanlarımızın doğruyu duyamaya ihtiyacı var. Önümüzde öyle fırsatlar var ki, camilerimiz fırsatları değerlendireceğimiz en güzel mekanlarımızdır. Camilerimiz sadece namaz kılmak için açılıp kapatılan yerler değil. Hz. Peygamberimiz, Mescid-i Nebevi'yi yaptığında ilk iş olarak suffeyi kurdu. Suffe ilim merkezidir. Ashab-ı Suffe, 1400 senedir, gönlümüzde yapmış oldukları o ilimden, ilmi faaliyetlerden dolayı kalbimizdeki değerini hep korudu ve kıyamete kadar da koruyacaktır. Bizler, Ashabı Suffe'nin de varisleriyiz. Her birimiz medreselerde mekteplerde yetiştik ama bizim önderlerimiz de Ashabı Suffe'nin mezunlarıdır."
"Toplumu din konusunda aydınlatmak gibi ulvi bir görevimiz var"
İnsanları din konusunda aydınlatmak gibi ulvi bir görevlerinin olduğunun altını çizen Erbaş, "İnsan olarak erdem ve güzel ahlakın yaygınlaşması ve yeryüzünün imarına en büyük katkıyı bizler sağlayacağız. Maneviyat açısından ahlak açısından bütün o unsurları en azından insanlara anlatma noktasında elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bu bizim yasal zorunluluğumuzdur. Bizler memuruz, devletimiz diyor ki seni 657'ye göre tayin ettim. Görevin bu camide milletimizi din konusunda aydınlatmak, onlara yardımcı olmak, çocuklarını eğitmek, kuran öğretmek ve netice itibariyle kurana dayanan bilgiler, ibadetler konusunda, inanç, ahlak konusunda onları aydınlatmak, ibadet, inanç, ahlakı anlatmak. Bu bizim yasal zorunluluğumuz. Görevimizi yapmazsak hem vebal altında kalırız ahrette bunun hesabını, hem de bu dünyada hesabını vereceğiz. Görevimizi yerine getireceğiz. Hocalar olarak kendimizi sadece manevi değil kanuni olarak, yasal olarak sorumlu olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayacağız. Toplumu din konusunda aydınlatmak gibi ulvi bir görevimiz var. Bu ne büyük bir nimettir. Normalde her Müslüman'ın yapması gereken bir işi biz meslek olarak yapıyoruz. Cenabı Hak, kaç milyon insandan birisine bunu nasip eyler. Peygamberin mihrabının varisi olmak, kürsüsünün varisi olmak her insana nasip olmaz" ifadelerini kullandı.
"İnancımızın gereğini yerine getirmeliyiz"
Din görevlilerine büyük görevler düştüğünü belirten Erbaş şunları kaydetti:
"Allah'ın üzerimize kıldığı vazifenin idrakinde olmak, Allah'ın kitabı ve peygamberin sünnetini anlatıyoruz. Mihrap peygamberin mihrabı, minber peygamberin minderi, kürsü peygamberin kürsüsüdür, üzerimizdeki cübbemiz peygamber efendimizin cübbesidir. Bu topluluk, milletin, ümmetin ve insanlığın umududur. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, yapmamamız gerekirken yaptığımız konuları gözden geçirmeliyiz. Dünyevileşmeden uzak durmamız lazım, insanları da bundan uzak tutmamız lazım. Nefesimizin ne zaman tükeneceğini bilemiyoruz. Hocalar olarak hiçbir şeyi geriye bırakmamamız lazım. Bunun hesabını Cenab-ı Hak bize sorar. Hiçbir zaman ihmal etmemeliyiz. Bizim önceliğimiz Rabbimize, milletimize, insanlığa karşı sorumluluğumuzdur. İnancımızın gereğini yerine getirmemizdir, insanlığın huzurudur, adaletin, merhametin yaygınlaşmasıdır. Bu şuur ve gaye ile çalışmamız, inancımızı bereketli kılmalıyız. Önceliğimiz budur, derdimiz insanlığın derdidir. Rabbini ve peygamberini tanımadığı için yolunu bulamayan tek kişi dahi varsa bundan kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Eğer bu şekilde yanlışa düşen insan varsa ki var, gençlere bakıyoruz istediğimiz noktada değil, gittikçe dünyevileşme noktasında yolunu şaşırıyor. Ne yapmadık da gençlerimiz bu duruma düştü, bunun muhasebesini yapmak zorundayız."
"Günün şartlarına uymamız gerekiyor"
"İlim ve bilgi sahibi olmamız gerekiyor. İlim olmadan din hizmeti olmaz. Görevimizi rahat yapamayız" diyen Erbaş şu ifadeleri kullandı:
"Rabbimiz, Peygamber Efendimizi muhatap alarak onun nezdinde bütün insanlığı ilim öğrenmeye davet ediyor. Biz, hikmet, bilgi olmadan, okumadan kendimizi yetiştirmeden nasıl anlatacağız. Bununla ilgili değerli hocalarım iyi bir okuma planlaması yapmamız gerekiyor. Günün şartlarına uymamız gerekiyor. Onun için yeni çıkan kitaplardan okumamız lazım, talebelerimize tavsiye etmek zorundayız. Ufkumuzun gelişmesi için özellikle sosyoloji alanında psikoloji alanında tarih alanında yazılan kitapları okuyarak, klasik bilgilerimizle yeni dönemde yazılmış olan kitaplardan öğrendiklerimizi birleştirmemiz gerekiyor."
"En çok okuyacak kesim din görevlileri ve öğretmenlerdir"
Din görevlilerine ve öğretmenler fazla kitap okumaları tavsiyesinde bulunan Prof. Dr. Ali Erbaş, "3-4 yıl önce bütün müftülüklere kitap listesi göndermiştik. 99 kitaptan oluşan liste göndermiştik. Acaba bu kitaplar okundu mu? 99 kitap okumak o kadar uzun sürmez. Bizim yılda en az 30 kitap okumamız lazım. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan en yüksek rakam Japonlara ait, ortalama 30 kitap okuyorlarmış. Bizim milletimize ise 6 kişiye bir kitap düşüyor. Bizler din gönüllüleri olarak bu oranı yukarılara çekmemiz lazım. En çok okuyacak kesim din görevlileri ve öğretmenlerdir. Herkesin okuması lazım ama anlatma durumunda olanlar, nasihat etme durumunda olan insanlar öncelikli olarak imam ve öğretmenlerdir. Vaizler, imamlar, müftüler, müezzinler ve Milli Eğitim Bakanlığındaki tüm öğretmenler, branşı ne olursa olsun çok okumak zorundayız. Çünkü, biz eğer kendimizi yetiştirmezsek öğrencimize, muhatap kitlemize nasıl etkili olacağız. Din görevlilerimizin 100 bin kadarı imam ve müezzinden oluşuyor. Toplam sayımız 130 bin civarında, bu kadar büyük bir kitlenin esasında en önemli unvanlarından birisi de muallimliktir" dedi.
"Bizler hem fen bilimleri noktasında hem de dini bilimler noktasında kendimizi yetiştirmeliyiz"
4-6 yaş grubu kuran kurslarına ve üniversitelerdeki faaliyetlerine değinen Erbaş, "4-6 yaş grubu kuran kurslarımız için 5 yıl önce başlattığımız çalışmalar meyvesini vermeye başladı. İlk yıllar 5-6 bin çocuk bu eğitimden istifade etti. Altyapıyı hazırladık, materyal çalışması yaptık, sizler imamlarımız olarak uygun yerlerde mutlaka bu kursların açılmasına yardımcı olun. Bununla ilgili sertifika programları hazırladık. Daha da ciddi ve kaliteli bir şekilde yapacağız. Kuran kursu öğreticilerimize talebe bulma noktasında sizlerden yardım bekliyoruz. Kredi Yurtlar Kurumu ile yaptığımız protokol kapsamında üniversite yurtlarında imamlarımızın, kuran kursu öğreticilerimizin belli planlar dahilinde ders vermeleri, ibadetim, inancım, ahlakım, peygamberim başlıklarından oluşan kitapları üniversite öğrencileriyle birlikte okunmasıyla ilgili resmi protokollerimiz var. Onlarla ne kadar bir araya gelirsek onların yetişmesine de o derece katkı sağlarız. Çünkü hepsi bizim kardeşimiz. Muş'ta 10 bin öğrencimiz var. Onların her biri eğer bu konularda, ibadet konularında, inanç konusunda, peygamber efendimizin hayatını öğrenme konusunda ne kadar kendilerini yetiştirirlerse o kadar kazançlı olular. Bizler hem fen bilimleri noktasında hem de dini bilimler noktasında kendimizi yetiştirmeliyiz. Çift kanatlı olmalıyız. Matematikçi de, edebiyatçı da kendisini en azından ilmihal derecesinde yetiştirmesi gerekiyor. Bizler aktüel bilgiyi ihmal edemeyiz. Kendimizi yetiştirmeliyiz. Bu alanlarla ilgili okumalarda bulunmalıyız. Özellikle hizmet ettiğimiz bölgeyi tanımalı ve ona göre rehberlik yapmalıyız. Görev yaptığımız bölgenin neye ihtiyacı var, hangi konularda onlara destek olmalıyız. Yaşadığımız dünyanın, ümmetin ve coğrafyanın yaşadığı sorunları ve sebepleriyle çözüm yollarını önce kendimiz öğrenmeliyiz. Bizim mesleğimizde, samimiyet aşk heyecan çok önemli. Eğer aşkımız ve heyecanımız yoksa bu vazifeyi yapamayız. İhlas ve samimiyet, aşk ve heyecanla irşat vazifemizi yapmak zorundayız. İrşat vazifemiz ne kadar güler yüzle insanlara yaklaşırsak o kadar neticesi güzel olur, daha verimli olur. Bir de mesleki konuda da kendimizi geliştirmemiz lazım" şeklinde konuştu.
"Irkçılık, mezhepçiliğin inancımızda yeri yoktur"
İslam dünyasındaki insanlar üzerinde ırkçılık, mezhepçilik noktasında öteden beri bir plan olduğunun altını çizen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş sözlerini şöyle tamamladı:
"Günümüzde özellikle bizi birbirimize düşürmek için ırkçılık, mezhepçilik noktasında öteden beri bazı planlar var. Bu, 100 yılı aşkın bir plandır. Bu planların hep karşısında duracağız, taviz vermeyeceğiz. Irkçılık, mezhepçiliğin inancımızda yeri yoktur. Bu gerçeği küçük yaştan itibaren bütün insanımıza anlatmak zorundayız. Bizim medeniyetimiz farklı ırktan, mezhepten dinden insanları asırlarca bir arada yaşatan bir medeniyettir. Bu konuda 1400 yıllık bir tecrübemiz vardır. Allah Resulü, Medine'ye hicret ettiği zaman Medine'nin nüfusu 10 bin kadardı. Orada Yahudiler, müşrikler vardı. Peygamber Efendimiz tebliğine, davetine devam etti. Kabul eden etti, etmeyenlerşe de insani ilişkiler içerisinde yaşamaya devam etti. Karşılıklı anlaşmalar yaptılar. İslam tarihinde komşusu farklı dinden olanlarla asırlarca birlikte yaşayan bir tecrübeye sahibiz. Endülüs, Abbasi tarihimiz var. Tarihimiz boyunca farklı dinden, mezhepten insanlarla bir arada yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz. Herkes kendi inancının öteki taraftanda da kabul edilmesini ister ama asla zorlamak yoktur. Hangi düşünceden olursa olsun karşılıklı konuşulur, tartışılır ama orada kalır. Kavgaya dönüşmez, kavgaya dönüştüğü zaman huzur kalmaz. İslam barış dinidir. Bütün peygamberlerin getirdiği dinin adı İslam'dır. Hz. Ademin getirdiği dinin adıdır İslam. Hz Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin getirdiği dinin adı İslam'dır. Bunu çevremize sürekli anlatacağız. Barışı sağlamak için kavganın olmaması lazım. Bunun için cehaleti ortadan kaldırmamız lazım. Kötülüklerin anası cehalettir. Ne kadar insanımız eğitim alırsa, o kadar tartışma zemini uzar ama bilgi biterse tartışma kısa sürede kavgaya dönüşür. Onun için toplumumuzda, bölgemizde ne kadar çok eğitim faaliyetlerini geliştirirsek, cehalet de ortadan kalkacaktır."
Prof. Dr. Ali Erbaş, buradaki programın ardından kentten ayrıldı. Programa Vali Aziz Yıldırım, Belediye Başkanı Feyat Asya, Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Diyanet İşleri Başkanlığı bürokratlarıyla, din görevlileri katıldı.
Son Dakika › Genel › Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Din Görevlileriyle Buluştu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?