Tuğba Özgür Durmaz - O, yarım asırdır neredeyse dünyanın bütün savaşlarına şahit oldu. Vietnam'dan Kamboçya'ya, Eritre'den İrlanda'ya, Lübnan'dan Nikaragua, Güney Afrika, Salvador, Afganistan, Lübnan, Filistin, Panama, Haiti, Yugoslavya, Somali, Çeçenistan, Tayland, Bangkok, Libya'ya kadar dünyanın çok değişik bölgelerinde çatışmaları, savaşları izledi ve objektifi aracılığıyla dünyaya sundu.
Korkusuzdu, gözü karaydı ama geride bıraktıkları hep aklındaydı. Gittiği her savaşta, çatışmaların vahşiliğini dünyaya yansıtmayı başardı. Savaşların masum kurbanları bebek ve kadınları da unutmadı, objektifinden bunların korkusunu, çaresizliğini, acılarını da tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Yirmiden fazla çatışma bölgesine giden, belgesel ve kitapları bulunan, 1995 yılında da "World Press Fotoğraf Ödülü"nü alan ünlü savaş foto muhabiri Patrick Chauvel'in "barış ve savaş dünyası"nı anlattığı AA muhabirinin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
-"Kızımın balığı ölmüş, eve gitmeliyim"-
Soru: Dünyanın herhangi bir yerinde savaş olunca oraya gidiyor ve orada yaşananları aktarıyorsunuz. Sonra tekrar evinize, barış ortamına döndüğünüzde iki dünya arasında bocalama oluyor mu-
Cevap: Söylediğiniz gibi birbirinden farklı, iki ayrı hayat var. Gençken bu çok zordu çünkü savaş, beni barışta da bir köpek gibi takip ediyordu ama biraz yaşlanınca ikisini ayırmayı öğrendim. Bu barış, bu savaş, bunlar arkadaşlarım... Paris'e geri döndüğünde, eğer kız arkadaşın "çok kötü bir hafta geçirdim" derse, ve buna müdavimi olduğu kuaförünün kapanmasının neden olduğunu söylerse ve sen de bunu umursamazsan, onu ve onun gerçekliğini kaybedersin. Onu gerçekliği ise barışın gerçekliğidir. Sen savaştan geldiğin için haklı olduğunu düşünemezsin. Bu doğru değil, iki dünya var. Herkes haklı.
Soru: Peki bu iki dünya nasıl ayrılıyor-
Cevap: Irak- İran savaşında, yaklaşık 3 hafta ön safta bulunan bir arkadaşıma, "karını ara" diye bir mesaj bırakılmış. O zaman cep telefonları da yok. "Ne oldu, bana nasıl ulaştı" diye endişelenerek, karısına veya küçük kızına bir şey olduğu korkusuyla Bağdat'a dönmek için 4 günlük yol almış, karısıyla telefonda konuşmak için 6 saat uğraşmış. Konuştukları zamansa karısı merak edilecek bir şey olmadığını söyleyerek, telefonu kızına vermiş. Kızı ise ağlayarak, küçük kırmızı balığının öldüğünü anlatmış. Bunun üzerine arkadaşım New York'u arayıp, "Kızımın balığı ölmüş. Eve gitmem lazım" demiş. Ardından evine dönen arkadaşım, kızına yeni bir balık alarak, ona ölümle hayatı anlatmış. Kızının yaşamında balığının ölmesi çok büyük bir olay ama arkadaşım içinse hiçbir şey. O insanların can verdiği bir savaştan geliyor. Fakat o barış dünyasına böylece adapte oldu. Bu bizim yapmamız gereken jimnastik konusunda güzel bir örnek. Savaşta yaşadığın tehlikeler barış zamanı diğer insanın ilgisini çekmeyebilir. Bunun farkında olmak zorundasın.
-"Ressamlara hayranım, fotoğrafçılara değil"-
Soru: Barışa adapte olmak için neler yapıyorsunuz, sizin jimnastiğiniz nedir-
Cevap: Öncelikle iyi arkadaşlarım var. Hepimiz hayatta başka başka şeylere sahibiz. Felsefeyi, müziği, kitap okumayı seviyorum. Arkadaşlarımla buluşuyoruz ve müzik, sinema, haber, politika hakkında sohbet ediyoruz. Mimar, avukat gibi farklı farklı mesleklerden, işlerini tutkuyla yapan arkadaşlarım var. Ben de böylece adapte oluyorum.
Soru: Barış hayatına bağlanmanızda sanatın yardımı mı oluyor-
Cevap: Sanat hayattır. Ben ressamlara hayranım, fotoğrafçılara değil. Bazen bir resim gördüğümde, bir müzik dinlediğimde, bir insan nasıl bu kadar güzel bir şey yapabilir diye düşünüyorum. Bu göklerden gelen bir şey olmalı, bunu yapan kesinlikle insan olmaz. Bu o kadar güzel ki bundan daha güçlü hiçbir şey yok. Bundan dolayı Louvre Müzesi'ne gidiyorum ve gözlerimi sanatla dolduruyorum. Böylece savaşa geri dönünce daha güçlü oluyorsun ve o insanların neler kaybettiğini, nasıl acı çektiğini, ne kadar karanlıkta olduklarını biliyorsun. Bu insanlar gecenin içindeler, savaştan başka bir şey bilmiyorlar.
-Barışın ne olduğunu bilmeyen asker-
Soru: Savaştan başka bir şey bilmemek mümkün mü-
Cevap: Vietnam'da bir asker tanıştım. Paris'te barış görüşmeleri yapılıyordu. Asker 24 yaşındaydı, "Mutlu olmalısın, belki barış gelebilir" dedim. Bana baktı ve "Barış nedir-" diye sordu. Tüm yaşamı boyunca barışı hiç duymamıştı. Vietnam'da savaş 50 yıldır devam ediyordu. Dedesi savaşta öldü, babası savaşta öldü, kardeşi de. Kendisi de muhtemelen savaşta ölecek. Açıklamamı istedi, barışı nasıl açıklarsın- Sohbetimizin sonunda, barışın iyi bir şey olabileceğini kabul ederek, "Ama bir şartla silahımı bana bırak, eğer bir düşman görürsem onu öldürürüm" dedi. Anlayamadı, hayal edemedi, karşılaştıracak bir şey bulamadı. Savaş sadece binaları, toplumum değil, bütün bir neslin yıkımına sebep oluyor. Güney Amerika'daki çeteleri görüyorsunuz, onlar savaşın çocukları, artık kanun hakkında bir şey bilmiyor, her gün birbirlerini öldürüyorlar. Savaş bitse öldürmeye devam edecekler ama bu sefer politika için değil, para, araba, uyuşturucu için.
Soru: Peki, savaş nedir-
Cevap: Savaş, biri hariç bütün kanunların son bulmasıdır. "En güçlü ol". Eğer ben senden güçlüysem senin efendin olurum. Eğer benden zayıfsan kanunlar seni koruyamaz çünkü artık kurallar geçerli değildir. Tarih de hep kazananlar tarafından anlatılır, kaybeden değil. Fransız okullarında şövalyelerle ilgili pek çok kitap vardır. Şövalyeler, Hristiyanlar Kudüs'e gittiklerinde Kudüs'ü aldılar. Benim ailem de Haçlılarla birlikte 1000'li yıllarda oradaydı. Bizim kitaplarımızda, bunun kötülere karşı iyi bir şey olarak gösterilir. Eğer kitaplar Araplar tarafından yazılsaydı, hikaye aynı olmayacaktı. Kazanan mı, kaybeden mi yazıyor tarihi-
-"Zayıf ülkeye karşı savaş kolaydır"-
Soru: Neden neredeyse bütün savaşlar yoksul ülkelerde çıkıyor-
Cevap: Çünkü zayıflar. Türkiye'yi düşünün, eğer hükümet zayıf olsa ve ordu güçlü olsa bu değişebilir. Güçlü devlet başkanına, orduya, muhalefete, basına, bilince, eğitime sahip olmalısınız. Dolayısıyla eğer bir gün birileri gelip yavaşça bir şeyler dikte ederse, insanlar "Ne yaptığınızı biliyoruz" diye ayaklanır. Güçlü bir yapınız olursa, tutunabilirsiniz. ya Lübnan gibiyseniz... Neden Lübnan'da sivil savaş oldu- Hükümet zayıftı, bölünmüştü, yozlaşmıştı ve çok zayıf bir ordusu vardı. Filistin Ürdün'den ayrıldı sonra Filistin de eyalet içinde eyalet şeklinde olmaya başladı. Ardından Filistinlilere en büyük katliam Ürdün tarafından yapıldı. Filistinliler Lübnan'a gittiler ama orduları yoktu. Bütün Müslümanları kendi taraflarına toplayıp bütün bunları Hristiyanların ve İsraillilerin yaptığını söyledi. Ama aslında Hristiyanlarla Müslümanlar birlikte gayet iyi yaşıyordu.
Peki 2. Dünya Savaşından beri ne oldu- Büyük uluslar hala küçük ülkelere karşı savaşıyor. Kendi savaşmak yerine, gençlere "benim yerime benim için savaş" deniyor. Zayıf ülkeye karşı savaş kolaydır. Suriye'yi ve ABD'yi görüyorsunuz, Problem bu.
- "Kıbrıs çıkarmasına gitmek istedim"-
Soru: Savaşlarda gördükleriniz sizi etkilemiyor mu-
Cevep: Aslında objektiften bakınca bir filmi izler gibi oluyor. Gerçeklikle arana bir araç koyuyorsun ve o durumun vahameti azalıyor. Sanki orada öyle bir savaş yok, öyle bir acı yok. Ama fotoğraf makinesini kaldırınca kolay hazmedilmeyecek bir sahneyle karşılaşıyorsun, onu unutmak zor. Ben de öyle sahnelerle karşılaştım.
Soru: Çok istediğiniz ama gidemediğiniz bir savaş oldu mu-
Cevap: Türkiye Kıbrıs'a çıkarma yaptığı zaman ben de gitmeyi çok istemiştim. Türkiye'ye geldim, çeşitli girişimlerde bulundum ama maalesef o zaman izin alamadım.
Soru: Görev dışında seyahat eder misiniz-
Cevap: Evet, dünyanın pek çok yerinde arkadaşlarım var. Ne zaman bir yere gitsem, onlarla temas kuruyorum. Beni görünce hemen sarılıyorlar ve sohbete başlıyoruz fakat ardından "Ama sen niye geldin" diye soruyorlar. Çünkü benim gelmem savaş demek, maalesef beni görünce hem sevinen hem korkan arkadaşlarım var.
Yayıncı: Selçuk Aval - ANKARA
Son Dakika › Güncel › Ömrü 'Savaşların Peşinde' Geçti - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?