TBMM Başkanı Cemil Çiçek, "Antisemitizm, islamofobi ve diğer ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı türlerinin hepsi, aynı bataklıktan beslenen hastalıklardır. Bataklık hep birlikte kurutmadan, bu hastalıklarla tek tek mücadele etmek mümkün değildir" dedi.
Çiçek, Bilkent Üniversitesi Konser Salonu'nda düzenlenen Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü töreninde yaptığı konuşmada, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Polonya'daki Auschwitz-Birkenau kampının kurtarılmasının 70. yıl dönümü etkinliklerine katıldığını anımsattı.
Sebebi ne olursa olsun belli süreden beri özellikle Avrupa'da antisemitizm, islamofobi, ayrımcılık, aşırılık ve nefret söylemlerinde ciddi bir yükseliş olduğunu vurgulayan Çiçek, buna karşı uluslararası işbirliği yapılamazsa yeni acıların yaşanmasının mukadder olacağını söyledi.
Çiçek, toplantının, Paris'te yaşanan vahşetten sonra yapılmasının da anlamlı olduğuna işaret ederek, "Türkiye adına bu toplantılarda kendi düşüncelerimizi, görüşlerimizi ifade etmeye çalıştık. Esasen Türkiye belli süreden beri en başta terör konusu olmak üzere uluslararası işbirliğine her zaman vurgu yapmıştır. Özellikle terör belasıyla ilgili olarak eğer uluslararası işbirliği olmazsa bir ülkenin kendi başına gösterdiği çabalar, bu belayı defetmek ve kökünden kazımak bakımından yeterli olamamaktadır. Gelin işbirliği yapalım dedik. Şu bir iki gündür söylenen sözler umut verici. İnşallah söylemde kalmaz. Bunun arkasına ciddi örnekler konabilir" değerlendirmesinde bulundu.
-"Ders olmasını düşünüyorum"-
Çiçek, İkinci Dünya Savaşı'nda özellikle Avrupa kıtasının, insanlık tarihinin en acılı günlerine, en vahşi olaylarına tanıklık ettiği hatırlattı.
Tarihin, insani değerlerin yüceltildiği, barış ve hoşgörünün hakim olduğu zamanlar kadar mazlumların tarifsiz acılar çektikleri dönemleri de barındırdığını anlatan Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İkinci Dünya Savaşı'nda başta Yahudiler olmak üzere farklı toplumların, toplulukların sırf taşıdıkları etnik, dini, vesair kimlikleri nedeniyle topyekun ortadan kaldırılmaya çalışılması ve bunun da daha önceden hiç yaşanmamış bir şekilde ve endüstriyel bir yöntemle yapılması maalesef insani değerler kaybedildiğinde nelerin yaşanabileceğinin en somut göstergesidir. Bu büyük savaş sırasında yaşanan acıların bir daha tekrarlanmamasını yürekten temenni ediyorum ve gelecek nesillere bu yaşadıklarımızın bir ders olmasını düşünüyorum. İnsanlık maalesef o dönemde böyle bir vahşetin yaşanmasını engelleyememiştir. Bundan herkesin ve her ülkenin kendince vicdani bir ders çıkarması ve bir daha böyle büyük insanlık trajedilerin yaşanmaması için gayret göstermesi gerektiğine inanıyorum."
Çiçek, Türkiye'nin o dönemde Yahudilerin maruz kaldıkları insanlık dışı muameleye elden geldiğince karşı durmaya çalıştığını dile getirdi.
Türkiye'nin, Nazilerin iktidara gelmesinin ardından Almanya'dan ayrılmak zorunda kalan Yahudi bilim insanları ve sanatçılarına kapılarını açtığına işaret eden Çiçek, " Yunanistan'ı işgal ederek, sınırlarına kadar dayanan Nazilerin tehdit ve dayatmalarına karşı direnmiştir. Atatürk'ün daveti üzerine ülkemize gelen ve üniversitelerimizde anabilim dalları, kürsüler ve araştırma birimleri kurarak, genç cumhuriyetimizin bilim ve yüksek öğrenim hayatına eşsiz katkı sağlayan bu insanları bugün de hayırla yad ediyoruz" şeklinde konuştu.
-"Türk diplomatları büyük cesaret sergiledi"-
Holokost'un uygulamaya konulduğu dönemde bazı Avrupa ülkelerinde çalışan diplomatların büyük bir cesaret örneği sergileyerek, üstelik kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını tehlikeye atarak, kayda değer sayıda Yahudi'yi ölüm kamplarına gönderilmekten kurtardığını bildiren Çiçek, bunlar arasında yer alan eski Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen'i özellikle yad ettiğini belirtti.
Çiçek, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananların, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele edilmediği takdirde ne gibi felaketlere yol açılabileceğinin en açık örneği olduğunu vurguladı.
Bu büyük felaketin müsebbibi Nazi ideolojisini besleyen ırkçılık ve ayrımcılığın, maalesef günümüzde de çeşitli adlar ve görünümler altında devam ettiğini üzüntüyle müşahede ettiklerini dile getiren Çiçek, şöyle devam etti:
"Bu nedenle ırkçılık, ayrımcılık ve bunların her türlüsüyle mücadelenin gelecekte toplumların önündeki en büyük imtihanlarından biri olacağına inanıyorum. Bugün artık bir kazanım olarak gördüğümüz, farklı olanı bütün farklılıklarıyla kabullenme aşamasına maalesef kolay gelinmemiştir. Çeşitliğiliğin, zenginlik olarak algılanması anlayışı nispeten yenidir. Üstelik bu olgunluğa günümüzde tam anlamıyla ulaşıldığını söylemek de mümkün değildir. Sınırların anlamını yitirmeye başladığı postmodern olarak adlandırılan çağımızda toplumları katı ve homojen yapılar olarak görmek doğru değildir. Bu nedenledir ki geleceğin daha fazla renk ve daha fazla çeşitlilik barındıracağını söylemek kehanet olmayacaktır. Elbette böyle bir fikre toplumların tam anlamıyla hazır olduğunu söylemek de mümkün değildir. O halde biz siyasilere, din adamlarına, bilim insanlarına, toplum önderlerine düşen birinci vazife, içinde yaşadığımız toplumlara önderlik edip, insanlarımızı böyle bir dünyaya hazırlamaktır."
-"Terör, insanlık suçudur"-
Fransa'da bir süre önce gerçekleştirilen terör saldırılarına değinen Çiçek, terörün her türlüsünden çok fazla çeken ve 40 binden fazla insanını teröre kurban veren bir milletin ferdi olarak bu tür saldırıları kınadıklarını ve kınamaya da devam edeceklerini kaydetti.
Çiçek, "Terör, önüne ve arkasına cümle koymadan, hepimizin şiddetle kınamak durumunda olduğu bir insanlık suçudur. İnsan haklarına ve demokratik değerlere yönelmiş bir tehdittir. Dünyanın neresinde olursa olsun vahşi terörist eylemi gerçekleştirenlerin, herhangi bir dinle alakası olamaz. Bunlar öncelikle ismini, simgelerini kullandıkları dinlere ve o dine inananlara zarar vermektedir" değerlendirmesini yaptı.
Çiçek, uluslararası toplumun, Filistin, Nijerya, Pakistan, Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve diğer yerlerdeki terörist saldırılara karşı da aynı tepkiyi göstermek zorunda olduğunu aktardı.
-Ortak duruş ve mücadelenin önemi-
İnsanlığın, terörün her çeşidine karşı ortak bir duruş ve ortak bir mücadele göstermediği sürece terör belasının alt edilmesinin mümkün olmadığına dikkati çeken Çiçek, "Özellikle devlet eliyle işlenen teröre burada dikkatinizi çekmek isterim. Siyasilerin, toplumların bu çoğulcu yapısına her düzlemde vurgu yapmaları, kendilerini sistemden dışlanmış hisseden kesimlere yönelik olarak daha kucaklayıcı bir dil ve söylem geliştirmeleri büyük önem arz etmektedir. Zira ekonomik kriz ortamının devam ettiği günümüzde aşırıcı partiler, kırılgan kesimlere cazip gelecek demagojik söylemler geliştirmiş durumdadır" dedi.
Çiçek, küresel mali ve ekonomik krizin etkilerinin devam ettiği günümüzde antisemitizm, islamofobi, yabancı düşmanlığı, göçmen düşmanlığı ve ırkçılık çeşitlerinin de toplumlar içinde giderek zemin kazanır hale geldiğini belirtti.
Dün ve bugün yaptıkları toplantıda, herkesin bu hususta mutabık olduğunu ifade eden Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hatta burada söz alan bir kısım fikir adamları, 'Batı'nın ikircikli ve ikiyüzlü tutumunu', bu ifade bana ait değil, orada söylenen ifadedir, bu türlü belalar kendi sahillerine vuruncaya kadar gerekli tepkiyi göstermemiş olmalarını da çok ağır bir dille eleştirmişlerdir. O halde gerek ırkçılık gerek antisemitizm gerekse İslam karşıtlığı ve nefret söylemleri giderek güçleniyorsa bir ortak tavra ihtiyaç var. Ama bir hususu daha belirtmemiz lazım. Çünkü o toplantıya katılan tek Müslüman ülke Türkiye. Bizden sonra da Bosna Hersek. Bu şikayet ettiğimiz hususlar İslam toplumlarında da yükseliyor. Özellikle antisemitizm. Burada bir hususun altını çizmezsek meseleyi bütünüyle görmüş olamayız. O da Filistin- İsrail ihtilafıdır. Bu çözülmediği sürece Filistinlilerin hakları, hukukları, egemenlikleri ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmadığı sürece ne Ortadoğu'da barış olabilir ne de bu şikayet ettiğimiz hususları belli bir yerde tutmak mümkün olabilir. Onun için hele hele İsrail hükümetinin, son zamanlarda Kudüs'ün statüsünü zorlayan, Müslümanların ilk mescidi olan Mescid-i Aksa'ya ve Kudüs'e yönelik saldırıları, saygısızca tutum ve davranışları bölgede kanayan bir yara olmaya devam ediyor. Mavi Marmara faciasının halen bir şekilde sonuçlanmaması, bir mutabakata varılamamış olması da kabul etmek gerekir ki Türkiye açısından üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Bir taraftan geçmişteki acıları hatırlarken yaşadığımız bu acıları özellikle son Gazze saldırılarında 2 binden fazla masum çocuğun, kadının katledilmiş olmasını da kimse görmemezlikten gelemez. Onun için fotoğrafı bütünüyle görmek ve çözüm bulunacaksa bu bütünlük içerisinde, bütüncül bir çözüm arayışı içerisinde olmamız gerektiğini burada ifade etmek istiyorum."
-"Tüm Müslümanları töhmet altında bırakacak açıklamalar kabul edilemez"-
Nefret söylemenin yaygınlaşmasının, büyük bir tehlike olduğunu vurgulayan Çiçek, "Paris saldırılarının ardından tüm Müslümanları töhmet altında bırakacak açıklamalar ne kabul edilebilir ne de terörle mücadeleye ve barışa katkıda bulanabilir. Teröristlerin isimlerinden, kullandıkları simgelerden ve söylemlerinden hareketle bir dinin mensupları suçlanamaz. Kamuoylarına hitap eden siyasetçilerin, aydınların, bilim adamlarının, din adamlarının, basın mensuplarının ve basın patronlarının söylem ve eylemlerinde çok dikkatli davranmaları, herhangi bir dinin ve ırkın mensuplarını töhmet altında bırakacak açıklamalardan kaçınmaları gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
Çiçek, son dönemlerde farklı ülkelerde Müslümanların ibadet yerlerine yönelik saldırıların da endişeyle takip edildiğini kaydetti.
Irkçılık ve ayrımcılığın farklı tezahürleriyle mücadelenin yolunun, hepsine kategorik olarak karşı çıkmak, bu hususlarda gerekli eğitimi sağlamak ve ihlaller karşısında hukuki adımları kararlılıkla atmaktan geçtiğinin altını çizen Çiçek, Türkiye'nin, soykırım ve nefret suçlarıyla ilgili düzenlemeler yaptığını anımsattı.
Çiçek, Türkiye'nin yasal düzenlemeler açısından birçok Avrupa ülkesinden daha önde olduğunu vurgulayarak, düzenlemelerin layıkıyla uygulanmasının önem taşıdığını söyledi.
"Antisemitizm, islamofobi ve diğer ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı türlerinin hepsi, aynı bataklıktan beslenen hastalıklardır. Bataklığı hep birlikte kurutmadan, bu hastalıklarla tek tek mücadele etmek mümkün değildir" ifadesine yer veren Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Toplumumuz, kültürümüz ve tarihimizin ayrılmaz bir parçası olan Musevi vatandaşlarımızın, son dönemlerde, İsrail hükümetinin uyguladığı politikalardan dolayı itham edildiklerini, hatta kin ve nefret içeren ifadelere maruz kaldıklarını üzüntüyle müşahede ediyorum. Musevi vatandaşlarımız, diğer tüm vatandaşlarımız gibi ülkemizde inanç ve ibadet hürriyeti dahil tüm hak ve özgürlüklere sahiptir. İsrail hükümetinin izlediği politikayla hiçbir ilgisi bulunmayan ve yalnızca aynı dine mensup olmaları nedeniyle suçlanan, haksız ithamlara, kin ve nefret içeren ifadelere ve saldırılara maruz kalan Musevi vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak, onlara huzur ve refah sağlamak tüm Türk vatandaşları olduğu kadar bizim için de boynumuzun borcudur."
-"Holokost'u unutturmamalıyız"-
Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh ise konuşmasında Holokost'tan örnekler verdi. Her ne şart olursa olsun savaşı bir seçenek olarak görmek yerine barışın bekçiliği yapan toplumlar yetiştirilmesi gerektiğini belirten İbrahimzadeh, şunları söyledi:
"Holokost'u unutturmamalıyız. En önemlisi yaşananları yaşattırmama sorumluluğunun elimizde olduğu gerçeğini hiç unutmamalıyız. Bunu da başarabileceğimize inanıyoruz hem de biliyoruz. Yeter ki farklılıklarımızın zenginliğiyle birbirimize sahip çıkalım, el ele tutuşalım ve birlikte yürüyebilelim."
Uluslararası Holokost Anma İttifakı Türk Heyeti Başkanı Büyükelçi Ertan Tezgör ise Türkiye'nin 2008'den bu yana Uluslararası Holokost Anma İttifakı'nın faaliyetlerine gözlemci olarak katkıda bulunduğunu belirtti. İttifakın çalışmalara katılan Türk heyetine 2009'dan beri başkanlık ettiğini hatırlatan Tezgör, heyet üyeleri arasında Musevi cemaatinin mensuplarının yanı sıra Dışişleri ve Milli Eğitim bakanlıklarıyla Yükseköğretim Kurulundan da temsilcilerin de yer aldığını bildirdi.
"Stockholm Deklarasyonu'nun temel ilkeleri çerçevesinde şekillenen ve hükümetler arası bir kuruluş olan ittifakın faaliyetlerine iştirakimiz bize birçok yönden fayda sağlamıştır" diyen Tezgör, UNESCO'nun himayesinde kurulan ve Yahudilerle Müslümanlar arasındaki diyaloğu geliştirmeyi de amaçlayan Aladdin Projesi çalışmaları hakkında da bilgi verdi.
-Başbakan Davutoğlu'nun mesajı okundu-
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın mesajlarının okunduğu törende, Uluslararası Holokost Anma İttifakı'nın, Holokost'un 70. yılı vesilesiyle yayımladığı basın bildirisi de katılımcılarla paylaşıldı.
Törene, Çiçek'in yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, çok sayıda büyükelçi ve başkonsolos ile bazı üst düzey askerler de katıldı.
-Holokost kurbanları anısına mum yakıldı-
Müzik dinletilerinin de sunulduğu törenin sonunda, konser salonunda bulunanlardan ayağa kalkmaları istendi. Türkiye Musevileri Hahambaşısı Rav İsak Haleva öncülüğünde aralarında bazı öğrencilerin de bulunduğu grup tarafından Holokost kurbanları anısına mum yakıldı. Haleva, mum yakarken, "Dünyamız, böylesi vahşete bir kez daha tanık olmasın" temennisinde bulundu.
Öte yandan Çiçek, program öncesi Alberto Modiano'nun "Holokost Simgeleri" adlı fotoğraf sergisini gezerek, sanatçıdan bilgi aldı. - Ankara
Son Dakika › Güncel › Uluslararası Holokost Anma Günü - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?