(ANKARA) - CHP Sözcüsü Zeynel Emre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarına ilişkin olarak, "Bu ülkeye yapmadığı kötülük kalmadı. Ülkede ayrıştırdı insanları. Böldü diliyle, üslubuyla, konuşmasıyla, davranışlarıyla. Dolayısıyla dedesi şehit olmuşsa ülkemiz için, Allah rahmet eylesin, kendisine de dedesini örnek almayı tavsiye ediyorum" dedi.
CHP MYK, parti genel merkezinde Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. MYK toplantısı devam ederken Parti Sözcüsü Zeynel Emre, toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Emre şöyle konuştu:
"Bugün kurultayımızdan sonraki ilk MYK toplantımızı gerçekleştirdik. Türkiye'nin sorunlarını ele aldık. Bütçe görüşmelerine ilişkin önümüzdeki 14 günlük süreçle ilgili görüş alışverişinde bulunduk. En son gerçekleştirdiğimiz kurultayla birlikte parti tüzüğümüzü, parti programımızı, kadrolarımızı yeniledik. ve önümüzdeki dönem nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizi, Türkiye'yi nasıl yöneteceğimizi ve önümüzdeki süreçte Türkiye'nin içinde bulunduğu bu kaostan içinde bulunduğumuz şartları görerek, okuyarak, toplumsal muhalefete önderlik ederek nasıl çıkabileceğimize yönelik bir sonuçla birlikte ayrıldık. Parti programımızda önemli noktalara temas ettik.
"Belediyelerimizin faaliyetleri engellendi, dezenformasyonla halkın gözünde itibarsızlaştırma çalışmaları yapıldı"
CHP altı okun ışığında kendisini emekçiyi, üreteni, esnafı, çiftçiyi, gençleri, bu ülkenin kadınlarını, çocuklarını düşünerek ülkemizi geleceği nasıl hazırlayacağımıza yönelik ciddi bir hazırlıkla kurultayını tamamladı ve orada biliyorsunuz dört temayı öne çıkardık. Dedi ki 'Bugünün Türkiye'sinde öncelikle mahkemede adalet olacak. İkinci olarak sosyal adalet olacak. Üçüncüsü vergide adalet olacak. Dördüncüsü gerilde adalet olacak.' Tüm bunlar gerçekleşmediği sürece Türkiye'nin gerçek anlamda barış ve huzur içinde geleceğe yürümesine imkan yok. Bu ilkeleri önümüze koyarak, CHP olarak yol haritamızı belirledik. Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (CAO) altında oradaki yapılanmayı da sizlerle paylaşacağız. Oradaki kadroları oluşturuyoruz. Biz bu seçim dönemi adayımızı çok daha erken açıkladık. ve ülkenin temel politikalarına ilişkin oluşturacağımız kurullarla birlikte gövde kabineleriyle birlikte Türkiye'nin nasıl yönetileceğini Türkiye'ye önümüzdeki günlerde ilan edeceğiz.
19 Mart tarihinden sonra gerçekleşen soruşturmalar ve bu soruşturmaların kapsamı, şu anda yürüyen davalarla ilgili gerçekleşen olaylar ve burada TRT'den bu soruşturmaların ve davaların canlı şekilde yayınlanıp yayınlanmaması meselesi. 2019 yılında Türkiye'nin önemli yerlerinde ve yerel seçimlerde herkesin bildiği üzere, büyükşehirlerin büyük çoğunluğunu kazanan partinin birinci olarak kabul edildiği bir Türkiye'de, yerel seçimlerin birinci partisi olduğumuzdan itibaren Tayyip Erdoğan ve arkadaşları seçim sonuçlarını tanımama, milli iradeye saygı göstermeme, seçilen belediye başkanlarımızın görev yapmasını engelleme hatta öyle ki 2019'da gerçekleşen İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) seçiminden sandığa giden dört oyun üçünü kabul edip birini kabul etmeyerek o seçimi tekrarlama yoluna gidildi. ve dikkat edilirse beş yıl boyunca da belediyelerimizin faaliyetleri engellenip dezenformasyonla halkın gözünde itibarsızlaştırma çalışmaları yapıldı.
"Muhittin Böcek'e bir şey olursa bunun birinci sorumlusu AK Parti iktidarıdır, AK Partililerdir"
Tüm engellemelere rağmen 2024 yılında CHP seçimlerden birinci parti çıktıktan sonra bu kez de araçsallaştırdığı yargı eliyle belediye başkanlarımızı itibarsızlaştırmak, belediyelerimizi çalışamaz hale getirmek ve kendi tariflediği, kendi söylediği, çerçevesini kendi çizdiği söylemlerle belediye başkanlarımıza operasyonlar düzenledi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek, günde yaklaşık 25 ilaç almaktadır. Muhittin Böcek'in tutuklu yargılanmasını gerektirecek hiçbir unsur yoktur. Hayati tehlikesi vardır. Eğer kendi hayatına bir şey olursa bunun birinci sorumlusu AK Parti iktidarıdır, AK Partililerdir. Çünkü bu operasyonların arkasındaki isimler bizzati kendileridir.
"Yargı kollarıyla birlikte büyükşehir belediye başkanımıza yönelik operasyonlar başlamıştır"
Sayın İmamoğlu geniş halk kesimleri tarafından destek gören, iki kez İstanbul gibi bir yerde büyükşehir belediye başkanlığını kazanan, CHP'nin çok büyük bir Meclis desteğiyle ve yine çok büyük bir halk desteğiyle cumhurbaşkanlığına aday göstermesine müteakip kendisine yönelik kendi rakibini Tayyip Erdoğan'ı en çekindiği, en korktuğu rakibi siyasal olarak ortadan kaldırmak maksadıyla eline geçirdiği yargı kuvvetiyle birlikte, yargı kollarıyla birlikte büyükşehir belediye başkanımıza yönelik operasyonlar başlamıştır.
Dün bunlardan bir tanesi daha görüldü. Diploma davası. Neymiş efendim '19 yaşındaki Ekrem İmamoğlu, Kıbrıs'ta okurken İstanbul Üniversitesi'nin açmış olduğu bir ilana başvurmuş. O günkü yönetim tarafından kabul edilmiş. Okula geçiş yapmış. Orada okumuş. Diplomasını almış. Yüksek lisansını yapmış. Askerliğini yapmış. Birçok görevde bulunmuş. Kendisi gibi eşit pozisyonda bulunan birçok kimse gibi hayatına devam etmiş.' Ne hikmetse üstüne 35 yıl geçtikten sonra oradaki geçişin usulsüz olduğuna ilişkin bir iddia ortaya attılar. 10 kez İstanbul Üniversitesi'ne yazı yazdılar. Üniversitenin bu talebi karşılamadı. En son içinde onkoloji profesörlerinin de buldunduğu bir heyeti ikna ettiler ki bu heyet yetkili bir heyet değildi. İdari işlerde görevli bir heyetti. Yetkisiz bir şekilde Sayın İmamoğlu ve o dönem kendisiyle birlikte okuyan, işlerinde profesörlüğe kadar yükselen kimselerin diplomaları iptal edildi.
"Bu insanların hedef seçilmesi halk tarafından karşılığın olması nedeniyledir"
Dün gelen yeni üye bir hakimin yapmaması gerektiği şekliyle bol bol Sayın İmamoğlu'yla polemiğe girdi. Hatırlarsanız, ahmak davasının ilk derece mahkemesi, orada en başta yargılayan hakim yani görevli hakim talep olmamasına rağmen Samsun'a gönderildi. Ahmak davasının istinaf mahkemesi başkan ve üyeleri talep olmamasına rağmen gönderildi. Akın Gürlek'e hakaret davasının görüldüğü 14 Ağır Ceza'da kararda beraat isteyen hakim ikiye bir mahkumiyet kararı çıktı ama beraat yerine muhalefet şehri yazan hakim iş mahkemesine gönderildi. Yine ihaleye fesat suçlamasıyla bakılan davada Büyükçekmece'de iki kere hakim değişti. Yani birinde hakim 'Artık bu kadar bekleyemem mütaalanı ver' dedi. Birkaç kere ısrar ettiği için gönderdiler. İkincisinde de hakim tekrardan sordu vermeyince beraat kararını resen verdi. ve yine bu her iki hakimi de oradan gönderdiler.
Bilirkişi davasına bakan İstanbul 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi hakimi. O da 10'uncu Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Yerine 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nden bir isim görevlendirildi. Kurultay davasına bakan 26'ncı Asliye Ceza Hakimi BAM'a gönderildi. Yerine bir Asliye Ceza hakimi geldi. İBB davasına bakacak 40'ıncı Ağır Ceza Mahkemesine de ikinci heyet gönderildi. Kimse bize bu ülkede tarafsız, bağımsız yargı var, tabii hakim ilkesi var, adil yargılanma var demesin. Mahkumiyet kararları önceden siyasi saikle verilmiş. Bu mesele CHP'nin kurumsal olarak sadece CHP'nin meselesi değildir. Bu mesele Sayın İmamoğlu'nun, Sayın Özgür Özel'in, bizlerin şahsi meselesi değildir. Bu ülkedeki seçme seçilme hakkına, Anayasa'da yer alan seçme seçilme hakkına, milli egemenliğe, Türkiye'de halkın kendi kaderini belirleme hakkına yönelik saldırı olarak değerlendiriyoruz. Çünkü bu insanların hedef seçilmesi halk tarafından karşılığın olması nedeniyledir.
"İmamoğlu'nu ceza hukuku anlamında suçlamak hukuk katliamıdır"
Diploma davasının detayına gelince, o tarih itibarıyla yetkili olmayan, öğrenci olan bir İmamoğlu'nu ceza hukuku anlamında suçlamak hukuk katliamıdır. Elbette yapılmasın, yapılsın demiyoruz. Ama kendisiyle birlikte diploması iptal edilen kimseler arasında sadece Sayın İmamoğlu'na dava açılması da ne kadar siyasi saikle hareket edildiğinin bir göstergesidir. Dolayısıyla bütün bu davalar ülkedeki yargı bağımsızlığının ortadan kalkması, Türkiye'nin özellikle 2018 referandumu sonrasında her alanda serbest düşüşe gitmesi, eğitimde, istihdamda, ekonomide, sağlıkta gençlerin geleceği planlamasında, bütün bu alanlara baktığımızda tükenmişlik sendromu yaşayan bir nesil var karşımızda. ve biz böyle bir ortamda dün itibarıyla bütçe görüşmelerine başladık. Bütçe görüşmelerinde dikkatimizi çeken ilk husus şu oldu: Bugüne kadar sıkıntı yaşayan kesimlerin; emekçinin, emeklinin, öğretmenin, polisin, gardiyanın, yatırımcının; bu ülkedeki kendini var etmek isteyen orta sınıfın düşünülmediği yine sermayenin öncelendiği ve sermayenin parasına para kattığı, faizcinin güçlendiği bir bütçe olduğunu görüyoruz.
"Bu bütçe bizim nezdimizde halkın, milletin bütçesi değildir"
Bu bütçe bizim nezdimizde halkın bütçesi değildir, milletin bütçesi değildir. Bu bütçe bir avuç sermayenin ve onunla birlikte ayakta kalmaya çalışan AK Parti'nin bütçesidir. Bu bütçenin halkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Türkiye'nin çok önemli problemleri var. Çünkü kötü yönetimin semptomları, sonuçları farklı politik alanlarda karşımıza geliyor. 'Bugün Türkiye'de en büyük açık ne' dediğimizde adalet açığıdır. AİHM kararlarının, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının, Anayasa'nın dinlenmediği bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Meclis iradesinin tanınmadığı, organize suç örgütlerinin siyasilerle iş birliği içerisinde cirit attığı dönemi yaşıyoruz. Türkiye hiçbir dönem bu kadar yozlaşmamıştı, bu kadar kötü yönetilmemişti. Dolayısıyla bugün sokaklarda gençlerimiz, çocuklarımız, kadınlarımız 'Acaba benim güvenliğim var mı' diye endişe ediyor. Bakın bu iktidarın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin birincilikleri var. O birincilikler maalesef hep kötü alanlarda. Küresel Organize Suç Endeksi'nde 193 ülke arasında 10'uncu sıradayız, Avrupa'da birinciyiz. Suç patlaması var. Bir sosyal patlamaya işaret ediyor bu. Gerçek güvenlik öyle TOMA'yla, biber gazıyla sağlanmaz. Hukukun üstünlüğüyle sağlanır, demokrasiyle sağlanır, insan haklarıyla sağlanır, insani gelişmişlikle sağlanır. Sosyal devlet burada önemli. Sosyal devletin çökertildiği bir dönemi yaşıyoruz.
"Hesapsız, kitapsız, ranta dayalı yapılaşmanın sonuçlarını yaşıyoruz"
Gençler için ne veriyorsunuz? Bu ülkenin milyonlarca genci var. Bu gençler için ne veriyorsunuz? Bu bütçede mesela KYK borçlarında bir düzenleme yapıyor musun? Mesela genç işsizliği, barınma kriziyle ilgili önümüzdeki dönem bir önceki dönemden ilave farklı bir tedbirimiz, önleminiz var mı? Bir umut var mı? Bir kuşak elinde valizle kendi geleceğini hangi ülkede kurabileceğine yönelik hayal kuruyor. Hesapsız, kitapsız, ranta dayalı yapılaşmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Yeşil alan kaybı, ciddi ulaşım çilesi, aşırı sıcaklıklar… Dolayısıyla bu büyük şehirleri sıkıntılardan koruyan, buna yönelik bir düzenleme içeren bir bütçe de görmüyoruz. İklim çok önemli. Çünkü biz son 10 yılda ölçülen en sıcak 10 yılı gördük. ve rakamlar bize gösteriyor ki aşırı hava olayları da 20 yılda 17 kat artmış, sel olayları da yüzde 400 yükselmiş. Bu ne demek? Demek ki aklı başında bir hükümet olsa, planlamaya inansa, öngörüye inansa ve önemsese buradan önümüzdeki seneye ilişkin alınacak tedbirlere ilişkin bir bütçe, ilave bir bütçe ve bir akıl geliştirir. Ancak biz bu bütçeyi incelediğimizde görüyoruz ki iktidarın ayırdığı İklim Uyum bütçesi bir ülkenin değil, bir ilçenin planına ancak yetecek durumdadır.
"CHP olarak diyoruz ki ne olursa olsun asgari ücretlinin maaşı 39 bin TL olmalıdır"
Kamu Özel İşbirliği, garanti ödemeleri yani israf kalemleri. Ulaştırma Bakanlığı ile karayollarının garanti ödemeleri için 113 milyar TL ödenek ayrılmış, garanti ödemeler orada olduğu yerde duruyor. ve bunları gerek Sayıştay raporları, gerek geçmiş incelemelerle gördüğümüz kadarıyla bire beş, bire altı bire 10 gibi kar oranlarıyla bir sermaye transferi yapıldığını görülüyor. Ülkemizde çalışanların önemli bir kesimi asgari ücretle çalışıyor. ve asgari ücrette ne oranda zam yapılacağına ilişkin bir merak var haliyle. Milyonlarca insan bakıyor yani acaba açlık sınırının üstünde bir rakam gelir de en azından karnımızı doyurabilir miyiz diye. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, işçinin hakkını koruyacak bir komisyon değil. Çünkü zaten komisyonun yapısı beşi hükümet, beşi işverenler sadece beşi işçiyi temsil ediyor. Yani zaten daha başlarken ikiye bir durumda işçi kardeşlerimizin temsilcileri. TÜİK'in açıkladığı rakamlar gerçek rakamlar değil. Şimdi eğer iktidar yüzde 20 civarında bir zam yapsa buna ne olacak? Asgari ücretlinin üç yıldaki reel kaybı yüzde 65'lere çıkacak. ve üst üste ikinci kez açlık sınırının altında kalır. Eğer yüzde 35-40 bandında bir zam yapmış olursa o zaman da şu soruya cevap vermekte zorlanacak: Hani sizin enflasyon hedefiniz yüzde 16'ydı? Biz diyoruz ki CHP olarak ne olursa olsun asgari ücretlinin maaşı 39 bin TL olmalıdır. Bu bile azdır ama en azından bir nefes aldırır.
"O pudra şekeri çeken gençler, Adalet ve Kalkınma Partilerin özenle baktığı, ancak onlar flanörlük yapabilir"
Geçtiğimiz günlerde Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sayın Kalın gençlerle olan bir toplantıda diyor ki 'Flanör olmayı çok önemsiyorum. Öyle keşfederek gezmeyi, plansız dolaşmayı...' Yani tabii kendisi bürokrat hani siyaseten muhatabımız Adalet ve Kalkınma Partisi şüphesiz. Ama çeyrek yüzyıllık bu iktidar dönemi boyunca o kadar kötü bir yönetim sergilendi ki bunu semptomları çok farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Çünkü bir saray var ve halk var. Halkın sesini duymayan saray var. Kim flanörlük yapabilir bu ülkede? Ben de isterim ki gençler bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi var bazı ülkelerde mesela Avustralya'da biraz da uzak olmanın kıtanın uzak olmanın verdiği bir kültürle ergenlik çağında bitirip yetişkinliğe geçtiğinde aileler belli bir miktar para verir ve 'Git dünyayı tanı' der bir süre. Ondan sonra gelir yaşamına devam eder. Böyle bir gelenek vardır. Peki bizde hangi aile bunu karşılayabilecek durumda? Hangi genç bunu finanse edebilecek durumda? Hani Tayyip Bey diyordu ya öğretmenine 'Alacaksın bu maaşı alıyorsan alıyorsun. Almıyorsan kapı orada.' Hani diyor ya çiftçisine 'Ananı da al git.' Bu durumda flanör kim olur? Ancak o pudra şekeri çeken gençler var ya Adalet ve Kalkınma Partilerin özenle baktığı ancak onlar flanörlük yapabilir. Bu ülkenin çocuklarının bugün itibariyle böyle bir imkanı yoktur.
"Türkiye'yi tek adam üzerine bırakmayacağız"
Türkiye Cumhuriyeti'nde 200 yıllık bir Meclis deneyimi vardır. Bu dönemden çıkabilmenin yegane kilit anahtarlarından biri de kimsenin susmaması, kimsenin sinmemesi, konuşmaya devam etmesi. Ne demiş orada mikrofon uzatılınca en son tutuklanan demiş ki 'Hem hakim hem savcı hem hedef hem avcı, kumardan çay içen yancı dümencinin kralısın. Elin Kur'an, dilin yalan, Yahudi'den ödül alan, her seçimde petrol bulan, dümencinin kralısın.' Bu bir hicivdir. Yani demokratik ülkelerde, medeni ülkelerde bir defa hani bunları söyleyince bize çok uzak geldiği için belki bazı izleyen yurttaşlarımız yadırgayacak ama bunlardan ötürü bırakın ceza davasını, tazminat davası bile olmasın. Çünkü siyasetin içine giren kimselerin bunları göğüsleyebileceği ön kuralıyla girmiştir. Temel kural budur. Dolayısıyla bu sözlerden korkan bir yönetimin millete nasıl bir hayrı olabilir? Nasıl faydası olabilir?"
"Tayyip Bey biraz dedesini örnek alsın"
Emre, açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Emre "CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kurultaydaki 'Celladınıza aşık olmayın' sözleri üzerinden tartışma devam ediyor. Son olarak bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan 'CHP Genel başkanı her köşeye sıkıştığında ya topu taca atıyor ya saldırganlaşıyor ya saçmalıyor. Yine aynısını yapmış. Haddini de aşarak Sarıkamış'ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sormuş' dedi. Buna bir yanıtınız var mı" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Şimdi Tayyip Bey biraz dedesini örnek alsın. Madem dedesi bu vatan için şehit olmuş, bu millet için canını vermiş, neden kendi ülkesine bu kadar kötülük yapıyor? Milletine bu kadar düşmanlık yapıyor, bu ülkeyi bu kadar geriyor. Neden bu ülkenin bağımsızlığını zedeleyici adımlarda bulunuyor, neden gönüllü olarak Büyük Orta Doğu Projesi'nin eş başkanlığını yapıyor, neden bu uluslararası büyük projelerde koçbaşlığını yapıyor önce bu sorulara cevap versin. Madem dedesi bu millet için şehit düştü, yani bu ülkeye yapmadığı kötülük kalmadı. Ülkede ayrıştırdı insanları. Böldü diliyle, üslubuyla, konuşmasıyla, davranışlarıyla. Dolayısıyla dedesi şehit olmuşsa ülkemiz için Allah rahmet eylesin, kendisine de dedesini örnek almayı tavsiye ediyorum."
(SON)
Son Dakika › Güncel › Zeynel Emre: 'Tayyip Bey Biraz Dedesini Örnek Alsın' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?