Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Ev hapsi mi olacak, dışarı mı çıkarılacak, statü mü verilcek, başka bir takım şeyler. Bunlar bizim gündemimizde yok. Konuşulan bir konu değil. Öcalan da bunları gündeme getiriyor değil" dedi.
Akdoğan, NTV'de canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. "Sizin geçen hafta gazetelere yansıyan 'Öcalan'ın şartları iyileşebilir' şeklinde ifadeniz oldu. Bununla ilişkili olarak Çözün Süreci bağlamında sizin, hükümet sözcülerinin ifadeleri, Sayın Başbakanın açıklaması oldu Dolmabahçe toplantısında. Galiba bundan sonra süreç şartlı müzakere yani sizin ısrarla söylediğiniz kamu düzeninin sağlanması, HDP heyeti ve bileşenler bu şartlı müzakereyi kabul ettikten sonra, yine sizin cümlenize dönecek olursak, Öcalan'ın şartlarında bir iyileşme olacak mı ya da hangi adımlar atılacak? Akil insanlar heyetinin söylediği başka talepler de vardı, bunlara karşı hükümetin adımları neler olacak?" şeklindeki soruyu yanıtlayan Akdoğan, soru cevap şeklinde bir haberin verilmesinin başka, köşe yazarının yaptığı sohbeti izlenim olarak yazmasının başka olduğunu söyledi.
"Bu şekilde olduğu zaman bazen bağlamından çıkabiliyor edilen laflar" diyen Akdoğan, her kelimeyi, harfi özel seçerek kullanmaya çalışan birisi olduğunu belirtti. Soru ve cevabın birbirini tamamlayan şeyler olduğunu ifade eden Akdoğan, şöyle konuştu:
"Soruyu kaldırıp sadece cevabı koyarsanız, onu da yuvarlama koyarsanız bambaşka bir şey çıkabilir. Burada benim aslında yapmaya çalıştığım, statü meselesi, işte 'dışarıya çıkarılacak', Öcalan'la ilgili o hafta bir sürü tevzirat vardı. Aslında bana soruldu bunların olmadığını söyledim ben. Yok işte 'ev hapsi mi olacak, dışarı mı çıkarılacak, statü mü verilcek' başka bir takım şeyler. Bunlar bizim gündemimizde yok. Konuşulan bir konu değil. Öcalan da bunları gündeme getiriyor değil. Yani kişisel olarak 'benim durumum ne olacak' böyle bir şey diyor değil. Bu yüzden ben bunu yalanlamak için bunu söyledim. Böyle bir şey gündemimizde yok. Zaman zaman sürecin gerektirdiği bir takım şeyler oluyor. Mesela cezaevi şartlarında iyileştirmeler yapıldı, televizyon verildi, bulunduğu ortam, kitap vesaire, insani olarak, işte doktor ihtiyacı olduğunda gidiyor. Bundan bahsettim ama öbür türlü o hafta içerisinde birçok farklı şey konuşulduğundan benim bu sözüm başka bir yere çekilmiş oldu. Bunu önce bir tavzih etmek (açıklama yapmak) gerekir."
Kullanılan dilin de önemli olduğunu belirten Akdoğan, şöyle devam etti:
"Yani biz buna 'görüşme, temas' diyoruz. Siz mesela 'müzakere' diyorsunuz. Bunlar ayrı terminoloji. Bunu ben size öyle demeyin demem ama bizim kullandığımız bir dil, perspektif ve bakış açımız var. Siz mesela 'ateşkes' diyorsunuz, ben 'eylemsizlik' diyorum. Bunlar farklı farklı diller. Biz buna özen gösteriyoruz ve gösterilmesi gerektiğini de ben düşünüyorum. Bu yüzden bir takım görüşmler var, ortada bir muhteva var, trenin yeniden raya oturabilmesi için biraz önce bahsettiğimiz konuları görmemiz lazım. Yani o ortamı siz imha ederseniz, hukuk zeminini imha ederseniz, güvenlik zeminini, kamu düzenini yok ederseniz, orada artık hiçbir şey gelişmez, var olan özgürlüğü kullanamazsınız, yok edersiniz, bırakın bir takım yeni haklar getirmeyi. Bu yüzden bu temel zemini, binanın zemin katı budur. Bunu atmamız gerekiyor."
- "Hükümet 'adım atmadı' diye yüklenmek haksızlık"
Akdoğan, "Şartlı müzakerede HDP ve bileşenler kamu düzeninin sağlanması, bahsettiğiniz asayiş olaylarının son bulması durumunda hükümetiniz hangi adımları atacak?" sorusu üzerine "Hele bir görelim onu. En son çünkü bunlar konuşulmuştu ve tam tersi oldu" diye konuştu.
Hükümete "adım atmadı" diye yüklenmenin haksızlık olduğunu dile getiren Akdoğan, "Bugüne kadar ne yapıldıysa hükümet yaptı ama bunun ilk maddesi bu asayiş olaylarının, yol kesmelerin, şiddetin bitmesiydi. Bitti mi, bitmedi. Geçen mayısta bunlar Türkiye'yi terk edeceklerdi, ettiler mi, etmediler. O zaman 'hükümet yapmadı, etmedi' sen ne yaptın peki arkadaş, hangi adımı attın. Yani karakola kurşun sıkmamak bir adım değil ki tek başına. Neticede burada bir yol yürünecekse bu iradenin kararlılığının ve pratik sonuçlarının görülmesi gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, "Ortada tartışdığımız iki tane konu var; çokça eleştirilen güvenlikçi politikalar, bir de devletin asli fonksiyonu olan güvenlik sağlama. Fakat şunu da biliyoruz; güvenlik öyle bir günde erimiyor, bu da bir süreç. Bu çerçevede son olaylara baktığınızda devletin güvenlik sağlama fonksiyonlarının bir kısmını ihmal ettiğini ya da örgütün etki alanına bıraktığı gibi bir algı oluştu mu sizde?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Burada kasıtlı böyle bir politika, yaklaşım yani 'devlet güvenlik tedbirlerini geriye çeksin, kendini geriye çeksin' diye bir yaklaşım söz konusu değil. Hükümetin böyle bir talimatı da olmamıştır. Sürecin bir takım duyarlılıkları elbette var. Yani provokasyonlara kapıları kapatmak, yanlış bir takım uygulamalara geçit vermemek, bu başka bir şey ama güvenlikte herkesin yetkisi, görevi, sorumluluğu bellidir. Yani milletin kullandığı yolu birileri kesiyorsa gidip ona engel olacaksın. Bunun için ayrıca talimat vermeye de gerek yok. Orada kimin göreviyse onu yapacak. İşte bazı yerlerde bunun suistimal edildiğini de biliyoruz. İşte 'süreç var, biz yapmayalım' veya 'bize yapmayın dendi' gibi bir pasifizm üretildiğini, zaman zaman suistimal edildiğini de gördük çünkü son dönemde yaşanan başka tartışmalar da var biliyorsunuz. Devlet içerisindeki bir takım yapılanmalar vesaire. Bunun zaman zaman sabote edildiğini, bölgeye yanlış uygulama şeklinde yansıtıldığını da gördük ama burada güvenlik ve çözüm süreci birbirini tamalaylan parçalardır. Buradan artık taviz verilmesi söz konusu değildir. Bunu herkesin görmesi ve anlaması gerekiyor."
-"Tahammülsüz bir tasallut düzeni kurmaya çalıştılar"
"Güneydoğu'daki olaylarda özellikle HÜDA PAR'lıların hedef seçildiği dikkati çekiyor. Yine bugün bir HÜDA PAR'lıya yönelik suikast söz konusu oldu. Buradaki amaç nedir? 'Yeni bir Hizbullah- PKK çatışması meydana getirilmek isteniyor' şeklinde değerlendirmeler var. Siz buna katılıyor musunuz?" sorusu üzerine Akdoğan, "Biraz önce bahsettiğim gibi, örgüt veya bileşenleri, bölgede çok tahammülsüz bir tasallut düzeni kurmaya çalıştılar" dedi.
AK Parti binalarına, kamu binalarına. HÜDA PAR binalarına saldırıldığını hatırlatan Akdoğan, "Oradaki bütün STK'lar, iş adamları, partiler, kim varsa kendilerinden olmayan bunlar üzerinde müthiş bir baskı uygulayarak bir otorite tesis etme arayışı. 'Ben varsam diğerleri olmaz'... Dediğim gibi tam bir Baas'çı anlayış. Tek tipçi, buyurgan, tahammülsüz bir anlayış. Bunun bir takım uygulamalarını gördük. Bu şiddetle birleştiğinde, baskıyla birleştiğinde bu siyasi tek tipçi, tahammülsüz anlayış bu tür sonuçlar meydana geliyor ve bu, zaman zaman vandalizme dönüşüyor, zaman zaman teröre dönüşüyor, cineyayete dönüşüyor. Bunları gördük" diye konuştu.
Olayların olduğu ilk gece Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bir açıklama yaptığını anımsatan Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada toplum kesimleri, bazı yerlerde birbirine düşürülmek isteniyor. Bir takım provokatif olaylar var. Bazı siyasi görüşler, siyasi yapılar birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bazı etnik gruplar veya mezhep grupları birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bunlara karşı bunlara karşı müteyakkız olalım. Ne yapılacaksa devlet yapacak. Kimin hakkı korunacaksa hakkı aranacaksa bir cezalandırma olacaksa hukuk içerisinde devlet bunun takipçisidir. Kimse kendisi böyle bir şey yapmaya kalkmasın. Yaparsa o da gayrımeşru bir alana, illegal bir alana çıkmış olur. O da ayrı bir sorundur. Bu mahiyette yani bu oyuna gelinmesin anlamında Başbakanımızın bir takım açıklamaları oldu. Bu bir iki yerde denendi. Toplumsal gruplar, farklı anlayışlar, siyasi partiler veya örgütler birbirine düşürülme denemeleri yapıldı. Bu çok tutmadı açıkçası. Burada sağduyulu yaklaşımlar sergilendiğini gördük. Hala o kitlesel, insanları sokağa döken, bir adeta başkaldırıya çevirmeye çalışan anlaylış tutmayınca provokatif eylemlere yöneldiler. Bingöl hadisesi gibi, diğer hadiseler gibi. Bu tür provokatif eylemlerle 'acaba bunu kaşıyabilir miyiz, bir yere getirebilir miyiz'in anlayışı var ama burada sağduyulu bir yaklaşım, işte Yasin Börü'nün ailesinin açıklamalarına bakın ne kadar soğuk kanlı şeyler. Milletimiz gerçekten bir basiret ve serin kanlı yaklaşlım sergiliyor. İnşallah bu oyuna kimse gelmeyecek. Herkesin de burada duyarlı olması lazım. Bir yanlışlık varsa devletin buna el atmasını beklemesi lazım."
-Akil İnsanların sürece katkısı
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Akil İnsanlar arasında yapılan 11 saatlik toplantının hatırlatılması ve Akil İnsanların bundan sonraki görevlerinin ne olacağı konusundaki soru üzerine Akdoğan, "Akıl tutulması yaşanan zamanlarda, akil insanlara başvurmak, onları dinlemek, akil insanları yani toplumda muteber olan insanların açıklamalar yapmalarının önemli hadiseler olduğunu" söyledi.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Bir kere burada, hükümet bu faaliyetle sürecin kontrolü bende görüntüsünü verdi ve gerçekten de hükümet süreci kontrol altına almıştır ve tren raya oturmuştur. Burada akil insanlarla yapılan görüşmelerde bir takım hususlar aydınlatıldı. Mesela Kobani konusunda hükümetin bakışı nedir, kamuoyunun bilmediği neler yapılmıştır veya yol haritası işte hükümete yükümlülük veriliyor, başkalarının ne yükümlülükleri var da yapmadı vesaire konusu... Hükümetin buradaki kararlılığı iradesi sürece bakışı neticede yeni bir hükümet kuruldu, yeni bir Başbakan, Genel Başkan var. Bunun meseleye nasıl baktığı, bu önemliydi, bir kararlılık irade vurgusu önemliydi. Bu toplantı başlıbaşına yapılmış olması açısından bile değerlidir" diye konuştu.
Akil İnsanlar'ın yaptığı işlerin "çok işe yaradığını" vurgulayan Akdoğan, hem toplumsal desteğin artması açısından, farkındalık oluşması açısından, meselenin çok farklı bölgelerde ele alınması açısından bu çalışmaların önemli olduğunu kaydetti.
"Bazıları şöyle düşünüyor, 'çözüm süreci diye birşey çıkardınız, başımıza bir sürü şeyi bela ettiniz'. Oysa bu sorun var, bu sorun ciddi başka yaralar açmaya başlamıştı Türkiye'nin bekaası açısından, birlik bütünlüğü açısından. Hükümet bunu konuştuğu için bu sorun çıkmadı, bu sorun artık tahammül edilemez noktaya geldi. Hükümet bunu çözmeye çalışıyor" diyen Akdoğan, batıda insanların bu sorunla yüzleştiğini ve bu süreçte Akil İnsanların önemli işler yaptığını vurguladı.
Akil İnsanlar'ın önerdiği birçok hususun Demokratikleşme Paketi'nde hayata geçirildiğini belirten Akdoğan, "Yani biz demiş olduk ki siz önemli bir iş yaptınız. Allah sizden razı olsun, dediklerinizi de yapıyoruz. Bu önemli bir mekanizma olmuştur" şeklinde konuştu. Bundan sonraki süreçte Akil İnsanlara başka bir takım roller verilebileceğini ifade eden Akdoğan, örneğin bazı Akil İnsanlar'ın Çözüm Süreci'ni yurtdışında anlatma önerisinin güzel bir fikir olduğunu söyledi.
Akdoğan, "Bu zeminin var olması, mekanizmanın hayata geçmiş olması başlı başına bir kazanımdır. Bundan sonra da hepsi olmasa bile başka kişilerle de olabilir, mevcut kişilerle de olabilir, bunlar değerlendirilecektir diye düşünüyorum ben. İlla hükümetin de değerlendirmesi gerekmiyor, bu arkadaşlarımızın çoğu bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak zaten benimsediler. Bu olaylar çıktığında bölgeye gittiler, ne yapabiliriz, bu kesimler birbirine girmesin veya şiddeti nasıl durdurabiliriz. Bir de bölge insanını dinlediler. Bu önemli bir şey. Bir sorumluluk hissetmek. Birileri sizi çağırmadan taşın altına elinizi koymak, bu önemli bir bence tecrübe oldu" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "bölgede baskı altına alınmış, sesi kısılmış çok sayıda yapı olduğunu" belirterek, bunların bir şekilde sürece katılmasının, beklentilerin rasyonalleştirilmesinin önemli olduğunu kaydetti. Akdoğan, "Sürecin sonucunda bir yere ulaşacaksınız, yani demokratik bir çözüm. Bunu kendi idealleri, biraz önce dedim ya kızıl elması açısından düşük görenler var veya afaki olan bir takım düşünceler beklentiler var. Bunları rasyonalleşmesi, bu önem taşıyor" dedi.
Bu meseleye, "ileri demokrasiyle eşit vatandaşlık temelinde bir çözüm arayışı içinde olduklarını" vurgulayan Akdoğan şunları söyledi:
"Ama silahlı bir yapı var. Bu, 'demokrasiyle bu iş olmaz' demiş, 'bütün kapılar kapalı' demiş ve insanları dağa çıkarmak için ölüme göndermek için çok ileri şeyler söylemeniz lazım. Şimdi o ileri şeylerle makul olan arasında elbette bir makas açıklığı var. Burada zaman zaman bir takım sıkıntılar yaşandığı anlaşılıyor."
-Güvenlik reformuna yönelik eleştiriler
Yalçın Akdoğan, "güvenlik reformunda yer alan, polise 24 saat gözaltı izni verilmesi ve makul şüphe konularındaki eleştiriler" hakkında şunları söyledi:
"Sanki hükümetin gündeme getirdiği konu çok eskilere götürecek. Dünyada böyle bir şey yok. Baskıcı rejimlerin uygulamaları... Böyle bir şeye savrulacakmışız gibi hava estiriliyor. Böyle bir şey yok. Eski Türkiye'ye artık dönemeyiz. AB standartlarının gerisine gitmek gibi bir durum söz konusu değil."
Şu anda Türkiye'de polisin gözaltına alma yetkisi olmadığını ancak Avrupa ülkelerinde polisin bu yetkiye sahip olduğunu vurgulayan Akdoğan, polisin İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya, Belçika, Danimarka, Polonya, Bulgaristan, Macaristan, Estonya ve İrlanda'da gözaltına alma yetkisi olduğuna dikkati çekti.
Akdoğan, "Hepsinde polis gözaltına alma yetkisine sahip. Türkiye'de polisin gözaltına alma yetkisi yok. Savcının talimatıyla, bu yetki savcıda. Bu tür olaylarda polisin orada savcıyı bul ikna et vesaire. neler yaşandığını gördük. Burada gözaltına alma da herhangi bir polise verilmiş bir yetki de değil. Burada yetkilendirilmiş bir amirin talimatıyla yapılabilecek bir işten bahsediyoruz ve ondan sonra da 24 saat içinde hakime bu sunulacak. Rastgele bir iş yapamayız, onun bir bedeli olur. Bunun tedbirleri de geliştiriliyor. Kolluk amiri karar verecek, 24 saat içinde hakime sunulacak. Sen yanlış bir şey yaparsan bedelini ödersin ve burada geliştirilen her adımın tedbiri de alınıyor" diye konuştu.
"Keyfiliği önlemek için suistimali önlemek için her türlü tedbirin yanında getirildiğinin" altını çizen Akdoğan, AB ülkesindeki standartların gerisine götürecek bir durum olmadığını söyledi.
Akdoğan, "Türkiye'nin maruz kaldığı tehditlerin sıkıntıların olmadığı ülkelerde bile daha ileri tedbirler var. Oysa biz nasıl bir bölgede yaşadığımız belli, ne tür sorunlarla uğraştığımız belli. Biz onların çok çok ilerisinde bir takım adımlar atmışız, fiiliyatta sorunlar çıkıyor, bu yüzden buna dönük bir şeydir. Ben burada bunların hepsini makul, meşru adımlar olarak görüyorum. Sıkıntı olabileceğini düşünmüyorum" diye konuştu.
İstenmeyen olayların olması durumunda düzenlemelerin değiştirilebileceğini belirten Akdoğan, "Bugün böyle bir ihtiyaç var ve bunun doğru olduğuna inanıyoruz. Bunu yapmak durumundayız yoksa yarın herkes bağırıyor 'Devlet nerede? Devlet otoritesi nerede? Ne olacak? Benim işyerim yakıldı niye engel olmuyorsunuz?'. Bunlara karşı bu adımların atılması gerektiğine inanıyoruz" dedi.
- Ankara
Son Dakika › Politika › Başbakan Yardımcısı Akdoğan Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?