Kadınlar Günü dünyanın farklı noktalarında etkinliklerle kutlanırken, evlerinden, yurtlarından edilerek kamplarda yaşamak zorunda kalan mülteci kadınların başta sağlık olmak üzere temel ihtiyaçlarına Sınır Tanımayan Doktorlar'ın (MSF) kadın görevlileri çare oldu.
Kadınlar Günü dünyanın farklı noktalarında farklı etkinliklerle kutlanırken, mülteci kadınların yaşadıkları bugün de önem kazanıyor. Yerlerinden, yurtlarından ayrılmak zorunda kalan kadınlar, yolculuk sırasında sağlık açısından daha fazla riskle ve başka tehlikelerle karşılaşıyor. Bugün dünyada zorla yerinden edilmiş kadınların ve kız çocuklarının sayısı, tarihte hiç olmadığı kadar yüksek. Bu durumdaki kadınların sayısı, tahminlere göre en az 32 milyon. Bazılarının yolculuğu ise halen devam ediyor. Dünya çapındaki pek çok kadın gibi, onların da doğum kontrol yöntemlerini kullanmaya, bebeklerini güvenli bir yerde doğurmaya, cinsel şiddete maruz bırakılmanın ardından destek almaya, çocuklarının bakımı konusunda dayanışmaya ihtiyacı var. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) bu sorunların çözümü yönünde çabalarını artırarak Tanzanya'da, Bangladeş'te, Yunanistan'da ve dünyanın başka pek çok yerinde, zorunlu göç halinde olan kadınlara destek sunuyor.
Sınır Tanımayan Doktorlar'ın (MSF) Tanzanya'dan Yunanistan'a, Bangladeş'ten Suriye'ye kadar tıbbi ve psikolojik destek verdiği kadın mülteciler, kendi ülkelerinde ve yol boyunca yaşadıkları zorlukları, korkularını, umutlarını ve ihtiyaçlarını anlattı.
Yükü paylaşmak
Ruksana, 6 yıldır Bangladeş'te, Kutupalong'da çalışıyor. 2017'nin Ağustos ayında Myanmar'dan yeni gelen Rohingya mültecileri arasında cinsel şiddete maruz bırakılmış çok sayıda kadın, Ruksana'nın çalıştığı kliniğe başvurdu.
"Bir kadın cinsel şiddete maruz bırakıldığında veya tecavüze uğradığında ben de kendimi çok kötü hissediyorum" diyen MSF Bangladeş Cinsel Şiddet Yaşayanlara Destek Çalışmaları Sorumlusu Ruksana, Sınır Tanımayan Doktorlar'la birlikte çalışarak tek bir kadına bile yardım edebildiği için mutluluk duyduğunu ifade etti.
Destek verdiği kadınların çoğunun Myanmar'dan gelen Rohingyalar olduğuna dikkat çeken Ruksana, "Birçoğu tecavüze uğramış, çok sayıda erkeğin tecavüz ettiği kadınlar, üç adamın, beş adamın, sekiz adamın tecavüz ettiği kadınlar var. Çok zor durumdalar. Eşlerini ve çocuklarını kaybetmişler, yakınları askerler tarafından öldürülmüş, tecavüze uğramışlar, cinsel şiddete maruz bırakılmışlar. Ayrıca yanlarına hiçbir şey alamamışlar, yabancı bir ülkeye kaçmış, mülteci olmuşlar. Ne yiyecekleri, ne giyecekleri, ne de kalacak yerleri var. Yardım almaktan başka umutları yok" açıklamasını yaptı.
Kadınların kaygı duyduğunu dile getiren Ruksana, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"Onlara psikolojik ilk yardım yaparken çoğu zaman gözyaşlarını durdurmak imkansız oluyor. Ağlamalarına zaman tanıyoruz, yer açıyoruz ki taşıdıkları yük biraz hafiflesin. Size onların durumunu anlatabilirim. Geçen hafta bir kadınla görüştüm. Hali bana çok dokundu, onunla beraber ben de ağladım. Evinde saldırıya uğramış. Saldırganlar kadını ve bebeğini zorla evden çıkarmış. Onları başka bir yere götürmüşler. Üç-dört adam kadına tecavüz etmiş ve vahşice dövmüşler onu. O kadar ki kendinden geçmiş. Yaşadığı onca şeye rağmen hayatta kaldı ve Bangladeş'e kadar gelecek gücü kendinde buldu. Ruhen o hala çok kuvvetli. Ona saygı duyuyorum."
Akdeniz'i geçmek
Jonquil Nichol ise Sınır Tanımayan Doktorlar'ın tıbbi destek verdiği, SOS Mediteranée ekibi tarafından kullanılan arama kurtarma gemisinde çalışan bir ebe. Akdeniz'i geçmeye çalışan herkes bu tehlikeli yolculuktan sağ çıkamıyor. Hayatta kalanlar arasında, sağlık hizmetini ilk kez bu gemide görenler var. Kadınların neler yaşadığını hayal etmenin bile zor olduğunu belirten Nichol, "Kendimi onların yerine koyuyorum ve yaşadıkları şeyi çok güç buluyorum. Akdeniz'deki arama-kurtarma gemisi Aquarius'un güvertesine güvenle aldığımız kadınlar arasında cinsel şiddeti yaşamış çok sayıda kadın var. Son operasyonda 16 hamile kadın kurtarıldı" dedi.
Hamile kadınların 7'sinin cinsel istismara uğradığını aktaran Nichol, "Bence 4'ü tecavüz sonucu hamile kalmıştı. Gemideki görevim bir ebe olarak hamile kadınları muayene etmek. Kadınların çoğu hamilelik sırasında ilk defa burada sağlık hizmeti alıyor. Aynı zamanda cinsel şiddet hakkında konuşmak isteyen kadınlara danışmanlık yapıyorum. Bazı kadınlar başlarına geleni açıkça söyleyebiliyor, bazılarıysa daha sessiz, bize açılmaları birkaç gün alabiliyor. Onlara çok iyi bakmalı ve özen göstermeliyiz" ifadelerini kullandı.
Birçok kadının bebeğini doğurmak zorunda kaldığını aktaran Nichol, "Bu konuda tam olarak nasıl hissettiklerini bilmiyoruz. Kimi bebeği doğurmak istiyor, kimi de taşıdığı anlamdan dolayı bunu istemiyor. Bu yüzden gerçekten çok ama çok zor bir durum. Pek çok kadınsa hamile olduğu için çok mutlu ve gururlu. Gemideyken doğum yapan kadınlar da oluyor. Nijeryalı bir kadın doğum yaparken onun yanında bulunma ayrıcalığını yaşadım. Bu kadın neyse ki yalnız değildi; eşi ve diğer iki çocuğuyla seyahat ediyordu. Harika bir andı, bu doğum herkese moral oldu. İtalya'ya yerleştiklerini ve hallerinden memnun olduklarını haber aldık. Fakat Avrupa'ya varınca ne yaşayacaklarını, onları nasıl bir geleceğin beklediğini bilmiyoruz" diye konuştu.
Suriye'den Ürdün'e
Suriye nüfusunun yarısı zorla yerinden edilirken, Suriyeli mülteci Salma da çocukları ve kayınbiraderiyle birlikte önce Şam'dan Suriye'nin güney kesimindeki Dera'ya gitti ve oradan Ürdün'e geçti. Zaatari Mülteci Kampı'nda kısa süre kaldıktan sonra İrbid'e yerleşti. Salma, ülkesindeyken sıradan bir hayatı olduğunu dile getirerek, "Suriye'deyken hayatım her Suriyelinin ki gibiydi; güzeldi. Tabii savaştan önce. Bölgemizde durum çok hızlı değişti. Hayat dayanılmaz oldu. Yaşadığım yer artık yaşanmaz oldu ve ülkemi terk etmek zorunda kaldım. Evlatlarımı alıp Suriye'den Ürdün'e geldim. En küçük oğlumun rahat olmadığını fark ettim. Suriye'de savaşa şahit olmuştu. O zamanlar daha 5 yaşındaydı. Savaştan o da etkilendi. Uçakların, bombaların sesini, silah seslerini duydu" ifadeleri ile hayatındaki değişimleri anlattı.
"Çocuğun ruhu yorgun düştü" diyen Salma, yaşadıklarını şu şekilde anlattı:
"Fark ettim ki büyük çocuklarım durumu daha iyi idare ediyordu ama küçük oğlumun huyu değişiyordu. Asabi bir çocuk oldu. Ne zaman bir şey desem sert çıkıyordu. Halinin normal olmadığını hemen anladım. Tedaviye ihtiyacı vardı. Çocuklarıma güçlü görünmeye çalışıyordum ama içimde ben de çok yorgundum aslında. Kendi kendime sordum, benim yaşımda, benim konumumda bir kadın nasıl olur da psikologa gider? Fakat zamanla gitme isteğim ağır bastı ve oğlumla birlikte gitmeye karar verdim. Çocuklar için bir psikolog vardı, bir psikolog da annelerle görüşüyordu. Art arda pek çok seanstan sonra Allah'a şükür durumumuz düzeldi. Yani bunalımın eşiğindeydik biz. Sonunda çocuklara dedim ki 'Yeter evladım, yeter. Artık hayatı olduğu gibi kabul edeceğiz.'"
Yolların kesiştiği noktada
"Tanıştığımız her kadında kendi yansımamızı görüyoruz" diyen MSF Yunanistan Tıbbi Koordinatörü Fouzia Bara ise, "Çünkü biz de onlardan biri olabiliriz, ihtiyaçlarımız aslında aynı. Sağlıklı olmayı ve ailemizin sağlıklı olmasını istiyoruz. Sınır Tanımayan Doktorlar'ın Atina'daki Gündüz Bakım Merkezi'nde yolculuğuna devam eden insanlara sağlık hizmetleri sunuyoruz" ifadelerini kullandı.
Merkeze gelen kadınların zor günler geçirdiğini vurgulayan Bara, çok zorlu yolculuklar atlattıklarını ve hepsinin de ya şiddete maruz bırakıldığını ya da buna tanık olduğunu belirtti. Bara, "Birçoğu, Sınır Tanımayan Doktorlar'la (MSF) önceden tanışıyor. Yolculukları sırasında Suriye'de, Irak'ta, Ürdün'de, Türkiye'de MSF'den destek görmüşler. Şunu çok sık duyuyoruz: 'Bir sonraki treni bekliyorum. Nereye gideceğimi ve bu yolun sonunu bilmiyorum.' Çoğu kadın seyahat sırasında hamile kalmak istemiyor çünkü başlarına ne geleceğini bilmiyorlar, gelecekleri çok belirsiz. Bazı kadınlar, mesela tek başına kalanlar son derece kırılgan durumda. Cinsel şiddete uğrama ve taciz edilme ihtimalleri ne yazık ki çok yüksek. Bu yüzden bazıları korku içinde, bu da depresyona sebep oluyor. Bazıları durumla baş etmeye çalışıyor ve bunu düşünmek bile istemiyor. Bize başvuran kadınların tek istediği şey sağlık hizmeti değil. Onları önemseyen insanlar görmek istiyorlar. Hikayelerini dinleyip anlayacak, kültürlerine ve beraberinde taşıdıklarına saygı gösterecek birine ihtiyaçları var. Kadın doğum uzmanına veya ebeye gelen kadının kendini rahat hissetmeye ihtiyacı var, evindeki gibi" açıklamasını yaptı.
Burundi'den Tanzanya'ya
Üçüncü çocuğuna hamile olan Burundili mülteci Gloria da, Tanzanya'ya güçlükle ulaştı. Yolların kötü olduğunu dile getiren Burundili mülteci Gloria Kwizera ise, "Hamile olduğumu görünce beni hemen hastaneye götürdüler" dedi. Şu anda Nduta Mülteci Kampı'nda ve doğum acil hizmetlerine erişim imkanı bulunan Kwizera, "Kendi ülkem emniyetli olmadığı için buraya geldim. Yürüyerek geldik, Tanzanya'ya varana kadar geceleri yol kenarlarında uyuduk. Yürürken kimseye görünmemeye çalışıyorduk, hatta başka insanlardan uyuyacak yer istedik. Sabah olunca yeniden yollara düşüyorduk. Sınıra varana kadar böyle devam ettik. Çok defa karnım ağrıdı, belki daha önce ameliyat (sezaryen) olduğumdandır. Hamileliğin başından beri bu sıkıntıyı yaşıyorum. Ama şimdi tedaviye başladım, ağrım olursa hemen haber vermeliymişim. O zaman beni ambulansla alıp hemen en yakın sağlık ocağına götüreceklermiş. Buraya varınca çok iyi karşılandık. Kampta hiçbir sorun yaşamadık. Biz buraya kendi ülkemizde can güvenliğimiz olmadığı için geldik. Ülkemizde emniyette olursak evimize geri döneriz. Güven içinde evime ve ülkeme dönmek istiyorum. En büyük dileğim bu" dedi. - CENEVRE
Son Dakika › Yaşam › Mülteci Kadınların Derdine Kadın Yardımseverler Çare Oldu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?