Londra: İngiliz Basınında Bugün - Son Dakika
Dünya

Londra: İngiliz Basınında Bugün

İngiliz basınında bugün, İngiltere'de Başbakan Tony Blair'e yükselen muhalefet, ABD Başkanı George Bush'un CIA'in gizli cezaevleri olduğunu kabul etmesi, Türkiye'nin Lübnan'a asker gönderme kararı ve dün İngiltere'de ilk ayağı tamamlanan Orams davası başlıkları öne çıktı.

07.09.2006 10:20

İngiliz basınında bugün, İngiltere'de Başbakan Tony Blair'e yükselen muhalefet, ABD Başkanı George Bush'un CIA'in gizli cezaevleri olduğunu kabul etmesi, Türkiye'nin Lübnan'a asker gönderme kararı ve dün İngiltere'de ilk ayağı tamamlanan Orams davası başlıkları öne çıktı.

BBC'nin Türkçe internet sitesi "http://www.bbc.co.uk/turkish/" adresinde yer alan basın özetlerine göre, İngiltere'de, Başbakan Tony Blair'e görevden ayrılması çağrısının görülmedik bir şekilde güçlendiği bir sırada, bu sabah tüm önde gelen gazetelerin kapağında Blair'in değil, veliahtı olarak görülen Gordon Brown'un fotoğrafları yer aldı.

Independent partinin en kilit iki ismi arasında iyice tırmanan çekişmeyi "Oyunda son aşama" olarak ifade ederken, Guardian yaşananları, top yekûn savaş olarak niteleyerek Blair'in belki de bugün bu konuda bir açıklama yapmak zorunda kalacağını belirtti.

Dün 8 yetkilinin istifası ardından aynı beklentiyi paylaşan Times ise konuyla ilgili haberinde, "Blair fırtınalı bir günün ardından bugün, gelecek yıl görevden ayrılma niyetine dair şüpheleri gidererek durumu yatıştırmaya çalışacak. Blair bir isyanı önlemek istiyorsa daha fazla adım atması gerektiğini anlamış görünüyor. Brown cephesinin tercihi, Blair'in çok yakında, muhtemelen gelecek yıl başında görevden ayrılacağını açıklaması. Bu şekilde Maliye Bakanı hazırlık yapacak zamana kavuşmuş olur" ifadelerine yer verdi.

Guardian dün Blair ve Brown arasında iki kez başbakanlıkta, bir kez telefonda kriz görüşmeleri yapıldığını, bunların karşılıklı bağrışmalarla geçtiğini yazdı.

"Blair'e bir noktada, tarih ve istifa şartları konusunda geri adım atmazsa, bugünden hükümetin daha üst düzeyinden istifalar gelebileceği uyarısı yapıldı. Böyle bir durum yönetimi felç edebilir. Gitgide yalnız kalan Başbakan'a diğer kötü işaretlerse, Parlamento Grup Lideri Jack Straw'un baskılara dikkat çektiği ziyareti, Ulaştırma Bakanı'nın destek açıklaması yapmayı reddetmesi, Çevre Bakanı'nın partiyi ancak Brown'un kurtaracağı yolunda bir mülakat vermesiydi."

Daily Telegraph, Maliye Bakanı'nın fotoğrafına atıfla, "Gordon'un gülümsemesine şaşmamalı" diye yazdı. Gazetenin başyazısına göre, Brown dün Blair ile görüşmesi ardından 'kremaya düşmüş kedi gibi' mutluydu.

"Bir devir sürecinin başladığı ortada. Ancak Brown tacı almak istiyorsa bunun için savaşmalı. Partinin ve ülkenin, neden kendisinin tercih edilmesi gerektiğini bilmeye hakkı var ve bunu sağlamanın yolu açık bir liderlik yarışından geçiyor."

"BLAIR'İN SAVUNMASI KALMADI"

Daily Telegraph'ta yazan Muhafazakar Parti'nin önde gelen isimlerinden Boris Johnson, Blair'in gerçekleri görmemekte ısrar ederek Roma İmparatoru Neron'u andıran bir yaklaşım sergilediğini savundu.

"Başbakan olmanın amacı kendinize değil, ülkenin çıkarlarına hizmet etmektir. Blair, İngiltere'yi euro bölgesine dahil etme hedefinde başarısız oldu, refah devletini reformdan geçirmeyi başaramadı. Bazı iyi şeyler yaptı, fevkalade bazı meziyetleri de vardı. Ama görünüşe göre şimdi, onu ne kadar özleyeceklerini göstermek için 6 ay daha talep etmenin dışında, İngiliz halkına artık söyleyebilecek bir şeyi kalmadı. Bu başbakanlıkta kalmak için yeterli değil. Hemen görevden ayrılmalı."

Guardian yazarlarından Polly Toynbee partinin ciddi şekilde bölünmüş durumda olduğunu belirterek, "Blair kampı için mesele artık ideolojik değil, şahsi ve tek amaç Brown'un önünü kesmek... Gözlerimizin önünde genelde akıllı, ahlaklı kişilerce yönetilen, merkezin solunda başarılı bir hükümet var ve kendi kendini yok ediyor" ifadelerini kullandı.

Liderlik yarışı için Gordon Brown'un yanı sıra adı geçen başka isimler de var. John Reid, Alan Johnson, Alan Milburn ilk akla gelen isimler. Ama liste bununla sınırlı kalmayabilir. Milletvekili John McDonnell Independent sayfalarından bugün liderlik kampanyasını başlatacağını açıkladı.

"Blair ve Brown saflarının üyeleri partinin sadece kendilerine değil, üyelerine ait olduğunu anımsamalı. Parti üyeleri artık Blair ve Brown arasındaki sonu gelmez çekişmeleri istemiyor. Üyelerin ve destekçilerin partinin geleceğini tartışma ve seçme hakkı olmalı."

ABD Başkanı George Bush'un CIA'in gizli cezaevleri olduğunu kabul etmesinin ayrıntıları da geniş şekilde yer buldu. Açıklamayı siyaset değişikliği olarak yorumlayan Independent, Bush'un CIA'in kullandığı sorgu yöntemleri konusunda pişmanlık ifade etmediğini vurguladı. Gazete, Amerikan ordusunun tartışmalar nedeniyle bir yıllık gecikmenin ardından yeni hazırladığı sorgu yöntemleri kitapçığına dikkat çekerek, "Tartışmalı yöntemleri yasaklayan kılavuz tüm ordu birimlerini bağlıyor ama CIA'i kapsamıyor. Bunlar gizli cezaevleri uygulamasının son bulacağı anlamına da gelmiyor. Ancak Pentagon ve Bush'un açıklamaları yeni kuralların CIA elindeki tutsaklara da uygulanacağını düşündürüyor" ifadelerine yer verdi.

Times da Bush'un geri adım attığını ve sorgu krallarını yeniden yazdığını savunurken, Guardian bu görüşü paylaşmıyor. Gazete, 14 zanlının Guantanamo Üssü'ne nakli açıklamasının kampın kapatılacağı umutlarını kırdığını belirterek, "Bush ayrıca anayasa mahkemesinin reddettiği askeri yargı divanlarının işletilmesi konusunda da bastıracağını ortaya koydu" diye yazdı.

Guardian'da yer alan bir diğer haberde, 2002 yılında CIA'in Saddam Hüseyin ile savaş çıkarmaya niyetli olduğu iddiasında bulunan yeni bir kitabın ayrıntıları var.

"Michael Isikoff ve David Corn'un yazdığı 'Hubris' (Kibir) adlı kitap, Irak'ın işgalinden bir yıl önce CIA'in sürgündeki Iraklı askerleri kullanarak ülkede bir hava üssünü ele geçirip ayaklanma başlatma planları yaptığını öne sürdü.

"Plana göre Saddam Hüseyin isyanı bastırmak üzere harekete geçecek, uçuşa kapalı bölgeyi ihlal edecek, bu da Amerikan ve İngiliz müdahalesine ortam yaratacaktı. Plan, Merkez Kuvvetler Komutanı Tommy Franks tarafından reddedildi, ama CIA destekli unsurlar yine da savaş öncesinde Baas yetkililerine karşı sabotaj ve suikast eylemleri yaptılar."

Gazetede yazan eski Başkan Bill Clinton'ın danışmanı Sidney Blumenthal ise Irak konusunda Beyaz Saray'dan gelen söyleminin gitgide hezeyana dönüştüğünü, siyasetin içinin ise bir o kadar boşaldığını belirtti. Bu durumdan özellikle Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ı sorumlu tutan Blumenthal, Rice'ın Mayıs "Artık büyükelçiler rapor geçmesin rapor yazacağımıza Amerika'yı dışarıya pazarlayalım" dediğini belirterek, "En üst düzeyde yetkiye sahip bir ulusal güvenlik yetkilisi 'Irak konusunda bir plan yok' diyor, 'Hiç bir plan yok" yazdı.

"FEDERAL IRAK PLANLARI"

Daily Telegraph Irak'ta federallik planları için hazırlanan bir yasa taslağının Sünniler'i öfkelendirdiğini belirterek, "Parlamentoya sunulan taslak ülkenin yarı özerk kesimlere bölünmesini öngörüyor. Taslak geçerse, Şiiler de güneyde, kuzeyde Kürtler'inki gibi kendi kendilerini idare edecekleri bir bölgeye kavuşacaklar. Bu idare sadece vergilerini toplamakla kalmayacak Şii siyasetçilere bakılırsa, sınırlarına silahlı muhafızlar yerleştirecek" ifadelerine yer verdi.

Gazete Kürt ve Şiiler'in parlamentoda çoğunluğa sahip olduğunu anımsatarak taslağın geçmesinin kesin olduğunu, olsa olsa değişikliğe uğrayabileceğini belirtti.

"Taslağı hazırlayan Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi'nden bir siyasetçi, metnin bölgelerin sınırlarını da belirlemeyi hedeflediğini söyledi. Geçen yıl hazırlanan anayasa federal bir Irak öngörüyordu ve bunun nasıl işleyeceğinin belirlenmesi için 16 Eylül'e dek süre tanınmıştı. Geçen yıl gündemdeki fikir, vilayetlerin ittifakından oluşacak gevşek bir federal yapı kurulması ve merkezi hükümetin petrol ve silahlı kuvvetler üzerindeki denetimini sürdürmesiydi. Ancak Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (SCIRI) lideri Abdülaziz El Hekim, son aylarda ülkenin petrolünün yüzde 60'ının yattığı güneyde dokuz vilayetten oluşacak bir "süper bölge" oluşması çağrısı yapıyor. Bölgenin Bedir Tugayları gibi ayrı silahlı kuvvetleri olması ve petrol arama çalışmalarında bir miktar denetimi olması isteniyor."

Gazete bazı Şii bakanların bu tür senaryoları "terörün beslendiği bölgelerin, ilerleme sağlayan kesimlerden ayrılmasını sağlayacağı" gerekçesiyle desteklediğini, Sünniler'in ise planları "petrolün denetimini ele geçirip bölgede İran nüfuzu sağlamaya yönelik bir adım" olarak gördüğünü yazdı.

Financial Times bugün, Türkiye'nin Lübnan'a asker gönderme kararını değerlendirdi. "Oylama sonucu, kolay sinirlenen ve kendine gitgide daha fazla güvenen Başbakan Erdoğan açısından şahsi bir zafer" diyen gazete, hükümetin 'acil bir insani dava' olarak gördüğü güce katılma kararının Türkiye'nin stratejik niyetleri açısından önemli mesajlar içerdiği kanısında.

"Hükümetin kararap,ının gerisinde üç önemli unsur yatıyor. İlki, tarihi. Türkiye 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne kadar bölgenin büyük bölümünü yönetiyordu. O zamandan beri bölgedeki ağırlığı azaldı. Savaş sonrası hükümetler Arap komşularını gözardı edip İsrail de dahil, batıyla ilişkilerin altını çizdiler. Erdoğan'ın, Türkiye'nin bölgesel güç niteliğini vurgulamakta seleflerinden daha fazla ısrarcı olduğu savunulabilir. Türk askerlerinin katılımı gitgide karışan Ortadoğu sorunun çözümünde Ankara'ya söz hakkı verebilir. İkinci unsur Avrupa Birliği (AB) ilişkileri. Türkiye bin kadar asker vaat ederek başlıca Avrupa güçleri ile en azından aynı düzeyde katkıya hazır olduğunu ortaya koydu. Üçüncü unsur ise Türkiye'nin 2009 ve 2010'da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde bir sandalye edinme hedefi. Diplomatlar güce katılımın bu talebi pekiştirebileceğini söylüyor. Bir Avrupalı diplomatın ifadesiyle: Lübnan gücüne katılım askeri imkan ve siyasi güven gerektirir. Bugün Türkiye'nin elinde ikisi de var."

"KIBRIS TARTIŞMASI"

Guardian dün Financial Times'ın ortaya attığı, Kıbrıs'a limanların açılması konusunun Avrupa Adalet Divanı'na sevki tartışmalarını bugün sayfalarına taşıdı. Gazete Birliğe aday olan hiç bir ülkenin mahkemelik olmadığını belirterek, "Öneri, Brüksel'in üyelik görüşmelerinde bir 'tren kazası' yaşanması olasılığını ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Kriz, 24 Ekim'de Olli Rehn, genişleme raporunu açıkladığında patlak verebilir. Ancak Rehn, Türkiye'yi reformların yavaşlaması eleştirilerini yinelemesi beklenen raporunda, mahkeme formülüne de yer verebilir" ifadelerine yer verdi.

İngiliz Orams çiftinin Kıbrıs'ta, Girne'deki evlerinin bir Rum'a iade edilmesi yolundaki Kıbrıs Rum mahkemesi kararının kuzeyde işletilemeyeceği hükmü karşısında Independent, kararın Kıbrıs Türk tarafında mülkü olan binlerce İngiliz'e derin bir nefes aldırdığını belirtiyor.

Daily Telegraph, Orams çiftinin Türk emlak simsarlarınca, evin eski sahibi olan Rum'un, Kıbrıslı Rum çıkar gruplarınca desteklendiği spekülasyonlarına yer verdi. Ancak yargıcın İngiliz çifti dörtte üç haklı bulduğunu ve masrafların ödenmesini de buna göre düzenlediğini kaydetti.

Bulgaristan son haftalarda AB'ye üye olduğunda serbest dolaşım hakkı tanıyan üç ülkeye çok fazla göç vereceği kaygıları ile anılıyor. Bulgaristan Başbakanı Sergey Stanişev bu konuda Times'a verdiği mülakatta bu savları ilginç bir şekilde çürütmeye çalıştı.

"Bulgaristan Başbakanı'na göre, Bulgarlar iş aramak için akın akın İngiltere'ye gelmez, çünkü hava heveslerini kırar. Stanişev, güneşli Akdeniz kıyılarında yaşayan binlerce Bulgar'ın, halkının eğilimlerini ortaya koyduğu kanısında."

Gazeteye göre İngiltere'ye 600 bin Polonyalı'nın geldiği anımsatıldığında, Başbakan, "2. Dünya Savaşı'ndan sonra çok sayıda Polonyalı İngiltere'ye yerleşmişti. Bu nedenle pek çoklarının ülkede akrabaları vardı. Bulgarlar için böyle bir durum olmaz" diyor. Ayrıca hızla gelişen ekonominin kendi istihdam imkanlarını yaratacağını söylüyor.

İngiliz gazetelerinde HSBC Bankası'nap,ın üst düzey yöneticilerinden bir kadının, dans dersleri aldığı çifte karşı açtığı davayı kazanması geniş yankı buldu.

Guardian haberi, "Salsa aşkı 4 milyon sterlinlik ayrılıkla bitti" manşetiyle verdi. Gazeteye göre, Latin danslarına meraklı, 61 yaşındaki bankacı Mimi Monica Wong, dünya eski şampiyonu ve eşinden aldığı ilk ders için 130 dolar ödedi. Ancak dans onun için o kadar büyük bir saplantı haline geldi ki, 2004 yılında 8 yıl süreyle sınırsız ders almak için 8 milyon sterlini gözen çıkardı, hatta paranın yarısını peşin ödedi. Dersler işe yaradı ve bazı yarışmalarda şampiyonluklar kazandı. Fakat tarafların dansı, öğretmenlerinin kendisine hakarette bulunduğu iddiaları ardından son buldu ve konu mahkemelik oldu. Şimdi dansçı çift, Wong'a parasını geri ödeyecek.

Kaynak: İHA

Son Dakika Dünya Londra: İngiliz Basınında Bugün - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement