Aym Başkanı Kılıç'tan, Aym'ye Almanya Modeli Önerisi - Son Dakika
Güncel

Aym Başkanı Kılıç'tan, Aym'ye Almanya Modeli Önerisi

Aym Başkanı Kılıç\'tan, Aym\'ye Almanya Modeli Önerisi

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, anayasaların meşruiyetini insanlık onuruna saygı temeline dayandığını, devletle birey arasında doğan sınır çatışmalarının da bireylerin hak ve özgürlüklerine ilişkin sınırlamalar konusunda ortaya çıktığını...

15.03.2013 16:37

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, anayasaların meşruiyetini insanlık onuruna saygı temeline dayandığını, devletle birey arasında doğan sınır çatışmalarının da bireylerin hak ve özgürlüklerine ilişkin sınırlamalar konusunda ortaya çıktığını belirtti Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, anayasaların meşruiyetini insanlık onuruna saygı temeline dayandığını, devletle birey arasında doğan sınır çatışmalarının da bireylerin hak ve özgürlüklerine ilişkin sınırlamalar konusunda ortaya çıktığını belirterek, "Sorun, daha çok yasama organının ya da idarenin takdir alanındaki yetkilerini özgürlükler aleyhine kullanmasından veya bunu denetleyen Anayasa Mahkemesinin özgürlükleri genişletici yorum tekniğini kullanmamasından kaynaklanıyor. Ne yazık ki hak ihlali nedeniyle sanığı devlet olan bir davayı çözecek makamda, devletin mensubu olan yargıçlarımız bulunmaktadır. Bu sakıncayı giderecek olan önerim açıktır. Söz konusu davalara bakmakta olan Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerinin, Almanya'da olduğu gibi Parlemento tarafından seçilmesi meşruiyet sorununu giderebilecek yegane demokratik yoldur" dedi.

Kayseri Barosunun hazırladığı Yeni Anayasa Sempozyumunda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "1924'deki olağanüstü şartları kenara bırakırsak 1961 ve 1982 yıllarında iradesi işgal edilerek nasıl yaşayacağına vesayet makamlarının karar verdiği bir süreçten, hür iradesiyle seçtiği temsilcileri eliyle hazırlanacak bir anayasa yapmanın onurunu yaşamak istiyor" dedi. Bu sürecin 90 yıldır yapılamaması nedeniyle sosyolojik bir travma yaşandığını ve sürecin yarattığı "psikolojik eşiğin" mutlaka aşılması gereken bir engel olduğunu ifade eden Kılıç, "Bu eşikten geçebilmek için bireylerin kurumların, sivil toplum örgütlerinin yürekten kutlanmaya değer çabaları, karşılığını büyük bir heyecanla beklemektedir. Bu heyecanın karşılıksız kalması cumhuriyetimizle aynı yaşta olduğunu belirttiğim yaşanan travmayı daha da büyütecek, bedelini ise siyaset kurumları ödemek zorunda kalacaklardır. Türkiye de yeni bir anayasa ancak darbe yoluyla yapılabilir biçimindeki akla ziyan bir düşüncenin ortadan kalkması halkın belirtilen eşikten geçmesine bağlıdır" diye konuştu.

-"KATILIMIN SAĞLANDIĞI BİR ANAYASA GEREKLİ"-

Yaşanan süreçte esasa dönük gayretleri olumsuz etkileyecek teknik ve usul tartışmalarının sonuç getirmeyeceğini vurgulayan Kılıç, şunları kaydetti:

"Yapılan bu tartışmalara ilişkin düşüncemi ifade etmem gerekirse, Milletin hür iradesiyle seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni oluşturan Milletvekillerinin "kurucu meclis' fonksiyonuna sahip olduğu ve yeni bir Anayasa yapabilme gücünün var olduğunu söylemek olacaktır. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu fonksiyonunu yerine getirirken, meşruiyet zeminini kaybetmemesi gerekir. Cumhuriyet döneminde yapılan üç yeni anayasanın halkın dışlanarak devleti yönetenler tarafından yapılması, meşruiyet sorununu da beraberinde getirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan yeni anayasa çalışmasında böyle bir meşruiyet sorunu yaşanmaması, toplumda karşılığı bulunan dini, mezhebi, etnik ve ideolojik tüm farklılıkların kendini görebildiği, düşünce ve inançlarının güvenceye kavuştuğu, dışlanma hissini yaşamadığı, katılımın sağlandığı, bir anayasa metninin çıkmasına bağlıdır."

-"DAYATMALAR, DİYALOG VE MÜZAKERE ŞARTLARINI ORTADAN KALDIRIR"-

Toplumun bir kesiminin dışarıda bırakılarak hazırlanan anayasaların öncekiler gibi başarı şansı olmadığının altını çizen Kılıç, bu çerçevede, TBMM'de dört partinin uzlaşmaya çalışmasını "büyük bir şans" olarak değerlendirdiği konuşmasında, "Toplumsal sözleşme dediğimiz Anayasa'yı hazırlayan tarafların, sahip oldukları kırmızı çizgilerinden bir adım geride durarak bu müzakereleri sürdürmeleri gerekir. İktidar ve muhalefetin sahip oldukları güçleri gözetilmeksizin, herkesin eşit şartlarda temsil edildiği Anayasa uzlaşma komisyonunda imkanlar boşa harcanmamalıdır" diye konuştu. Kılıç, herkesin isteklerinin Anayasa'da yer alması gibi bir "ütopyanın" gerçeklerle örtüşmeyeceğini, her kesimin kendi doğrularını vazgeçilmez, tartışılmaz, kılına bile dokunulmaz kutsallara dönüştürmesiyle ortaya çıkacak dayatmaların, diyalogu ve müzakere şartlarını ortadan kaldıracağını belirtti.

-"BEN YAPTIM OLDU ANAYASASI OLUR"-

Konuşmasında, Türkiye'de ve dünyada doğal farklılıkların çok yoğun olduğunu hatırlatan Kılıç, insanlık tarihinin bu farklılıklardan kaynaklanan savaş ve yıkımların acı tecrübeleri ile dolu olduğunu belirterek, "Din, mezhep, ırk ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanan kavga ve çatışmalar telafisi imkansız sonuçlar doğurmuştur. Farklılıkları barış ve hoşgörü kültürü üzerine inşa etmediğimiz takdirde, nefret söylemi ve kültürünün hakimiyeti kaçınılmazdır. Bu kültürün hakim olduğu siyasal bir iklimde, sorunları çözme şansı çok zayıftır. Nefret söyleminin yarattığı gerilim ortamlarında diyalog kültürü ortadan kalkmakta, sorunların çözümü için ihtiyacımız olan müzakere imkanlarından mahrum kalmaktayız. Barış için gerekli olan iklimi oluşturmadan güce dayalı yapılacak Anayasal düzenlemeler "ben yaptım oldu' Anayasası olur. Bu yaklaşım toplum barışının en büyük tehdidi olmak yanında, sorunları büyütmekten başka sonuç doğurmaz" dedi.

-"ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYANLAR İHANETLE SUÇLANIYOR"-

Kılıç konuşmasında barıştan uzak çatışma ortamlarında sorununu çözmek için isteklerini Anayasa'ya taşıyabilen bir kesimin hissettiği ya da hissettirdiği zafer kazanma duygusunun, karşı düşünce sahiplerinin milli, dini, etnik veya kültürel dünyalarında kırılmalara neden olacağı uyarısında da bulunarak, "Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için gerginliğin, kavganın, terörün son bulması konusunda her bireyin, toplumun ya da tüm siyaset kurumlarının yapabileceği, bir katkı vardır. Bu olumsuz iklimden herkes şikayetçi görünüyor, ancak çözümü için kimse öneride bulunmuyor. Elini taşın altına sokanlar ise "ihanetle' suçlanıyor" değerlendirmesinde bulundu.

-"LAİKLİĞİN BİZDEKİ UYGULAMASI AYRIŞMAYA SEBEP OLDU"-

Doksan yaşındaki Cumhuriyetinin 45 yılını terörle mücadele etmekle geçirdiğini, kaydeden Kılıç, "Bu ateş sönmelidir. Zira kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine kuranlar en çirkin zulmün uygulayıcısı olur. Bu sorun çözülmedikçe anayasa yapmanın güçlüğü ortadadır, yapılsa bile yeni sorunlar doğurmaya adaydır" dedi. Kılıç, yeni bir anayasa yapım sürecinde sorunların kaynağını ikiye ayırarak değerlendirme yapılması gerektiğini, bunlardan birincisinin Anayasa'nın kendinden kaynaklanan sorunlar, diğerinin de Anayasayı uygulayanların sebep olduğu sorunlar olduğunu söyledi. "Bir türlü özgürleştiremediğimiz dinsel ve etnik anlayış ve yorumlar, sorun doğurmaya devam ediyor" diyen Kılıç, Türkiye'de laiklik kavramının anlaşılmasıyla ilgili olarak da şunları söyledi:

"Laiklik kavramının evrensel anlayıştan koparılarak keyfi ve idolojik yorumlara açık hale getirilmesi, mağdur ve mazlum bir kitlenin doğmasına yol açmıştır. Devletin tüm inançlar karşısında eşit uzaklıkta durmasını öngören laiklik anlayışı, toplumun birliğini sağlaması gerekirken bizdeki uygulama ile ayrışmaya ve çatışmaya ivme kazandıran bir fonksiyon üstlenmiştir. Devlete ait olan bir kavramla birey ahlakını laikleştirmeye ve dinsel duygularını kalplerine kilitleyerek hayatına etkili olmasına engel olmaya çalıştık. Başarısız olan bu uygulama kalp ve gönüllerde ayrılık dışında hiçbir kazanım sağlamadı. Aynı şekilde terör kavramının da muğlak ve belirsiz olması, uygulayıcıların farklı ve isabetsiz yorumlarının ortaya çıkmasına sebep olmuş, neticede ciddi hak ihlalleri toplumsal sorunların çözümünü çıkmaza sokmuştur."

-"ANAYASA MAHKEMESİ'NİN TÜM ÜYELERİNİ PARLAMENTO SEÇSİN"-

Kılıç, insanlık onuruna saygının, insanların ne düşüneceğine neye inanacağına ve nasıl bir hayat tarzını tercih edeceğine kendisinin karar vermesini zorunlu kıldığını, esasen hak ve özgürlükleri güvence altına alması gereken anayasaların meşruiyetinin de bu temele dayandığını belirterek, "Zaten devletle birey arasında doğan sınır çatışmaları da bireylerin hak ve özgürlüklerine ilişkin sınırlamalar konusunda ortaya çıkıyor. Hemen belirtmek gerekirse haklara ilişkin sınırlama sebepleri genel olarak evrensel uygulamalarla aynıdır. Ancak sorun, daha çok yasama organının ya da idarenin takdir alanındaki yetkilerini özgürlükler aleyhine kullanmasından veya bunu denetleyen Anayasa Mahkemesinin özgürlükleri genişletici yorum tekniğini kullanmamasından kaynaklanıyor. Ne yazık ki hak ihlali nedeniyle sanığı devlet olan bir davayı çözecek makamda, devletin mensubu olan yargıçlarımız bulunmaktadır. Bu sakıncayı giderecek olan önerim açıktır. Söz konusu davalara bakmakta olan Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerinin, Almanya'da olduğu gibi Parlemento tarafından seçilmesi meşruiyet sorununu giderebilecek yegane demokratik yoldur" önerisinde bulundu.

-"BU SİSTEM ÜLKEMİZDE TERSİNDEN ÇALIŞTI"-

Konuşmasında anayasal sorunların kaynağı olduğunu belirttiği "uygulamalardan doğan sorunlar" konusuna da değinen Kılıç şunları ifade etti:

"Anayasalarda aslında soyut ifadeler kullanılarak kısa, öz bir çerçeve çizilir ve bunu uygulayacak olanların yorumlarına terk edilir. Yorum hakkına sahip olanlarda maddelerdeki soyut ifadeleri toplumsal gelişmelere bağlı olarak sürekli yeniler. Böylece sıklıkla anayasa değişikliği yapma ihtiyacı da ortadan kalkar. Yani sorunlu hukuk, onarılarak sorunsuz hale getirilir. Ancak bu sistem, ülkemizde tersinden çalışmıştır. Anayasayı yorumlamakla görevli olanların, sorun çözme yerine sorun üreten bir merkez haline gelmesi Anayasayı sürekli değiştirme ihtiyacını doğurmuştur. Yakın tarihimize baktığımız zaman darbelerin parmak izlerini sadece Anayasalarda değil, mahkeme kararlarında da görebilirsiniz. Bu gerçek, kamu gücünün ele geçirilmesi gereken bir silah olduğu düşüncesini kimilerinin akıllarına sokmuştur. Kimseyi suçlamaya hakkımız yok. Bu sonuca vesayetçi elitlerin kendi hayat tarzlarını güvenceye almak için hak ve özgürlükleri halkın bir bölümünden kaçırmaları sebep olmuştur. Aktörler değişmiş olsa da bugün bu yanlış uygulamaya tersinden devam edenler varsa onlarında sonu aynı olacaktır. Kim olursa olsun kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine kuranları savunmak ne ahlaki nede insanidir."

Kılıç konuşmasını şöyle bitirdi:

"Son sözüm şudur. Eğer yaşadığınız bir özgürlük acınız varsa, bunu saklayınız. Bir gün özgürlük dağıtan güce sahip olursanız, sakladığınız acıları hatırlayarak belki zulme engel olursunuz. Zira insan haklarını sadece insan olanlar savunabilir." - Ankara

Kaynak: ANKA

Son Dakika Güncel Aym Başkanı Kılıç'tan, Aym'ye Almanya Modeli Önerisi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement