
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, İmralı'daki görüşme sürecini "MİT'in kendi kanununda, kendisine verilen görevleri yerine getirmesi" olarak nitelendirerek, "Şüphesiz Başbakanımızla görüştüğü zaman bu çalışmalarını kendisine sunmaktadır, Başbakanımızı bilgilendirmektedir. Bunun dışında hükümetimizin veya Sayın Başbakanımızın doğrudan sürecin içinde olduğunu bugün kimse iddia etmemelidir" dedi.
Bakanlar Kurulu toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, bir gazetecinin, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a verilen televizyonda "böcek" dinleme cihazının olabileceği yönünde imaların bulunduğunu hatırlatılmasına üzerine, "Açık konuşsunlar, imaya gerek yok. Bir siyasetçi açık konuşur benim konuştuğum gibi" yanıtını verdi.
Arınç, şunları kaydetti:
"(Hükümlü Abdullah Öcalan'ın televizyondan yararlanması hangi yasal gerekçeye dayanıyor) diye sordunuz. Buna dair bir bilgi sunayım. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda idare ve gözlem kurulu diye bir kurul var. Bu kurul daha önce Abdullah Öcalan'a çeşitli disiplin cezaları vermiş. Demek ki infaz kurumundaki bazı davranışları sebebiyle. Bu disiplin cezalarının tamamı da 2011 sonu itibarıyla sona ermiş. Sonra yine hüküm var kanunda, bir yıllık gözlem süresi içinde, yani aralıkın sonuna kadar da kendisi gözlenmiş, bu süre içerisinde gözetim servisi ve psikososyal yardım servisinin gözlem ve değerlendirmesinin sonucu disiplin cezasının ya da soruşturmasını gerektirecek bir eyleminin ya da uyumsuz davranışlarının olmadığı, diğer hükümlülerle uyumlu davranış içinde olduğu, yürürlükteki mevzuat hükümlerine aykırı tutum ve davranış içinde bulunmadığı gözlemlenmiş. Buna kim karar veriyor- Bu ceza ve infaz kurumundaki idare ve gözlem kurulu. Bu sebeple 12 Ocak 2013 günü odasına 42 ekran LCD televizyon kurulmuş. Aynı gün saat 15.30 itibarıyla, bakın ne kadar önemli görmüş Adalet Bakanlığımız saati ve saniyesi itibarıyla bize bilgi veriyor, diğer hükümlüler gibi TRT-1, TRT-6, CNN Türk, Kanal 7, Samanyolu, Show TV, Kanal D, ATV, Star, Ülke TV, Kanal 24 ve NTV yayınlarını izleyebilmektedir. Kamuoyuna sunulur."
-MİT'in görevleri-
İlerleyen dönemde silahların bırakılmasıyla alakalı hükümetin ve Meclis'in sürece dahil olup olmayacağının sorulması üzerine Arınç, "Çok açık söylüyorum, MİT Sayın Başbakanımız tarafından ne zaman çağrılırsa veya rutin olarak faaliyetleriyle ilgili bilgi sunar. MİT'in görevleri de kendi kanununda 30-40 seneden beri yazılıdır. Bir servis olarak, bir istihbarat örgütü olarak Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili, devletin güvenliğiyle ilgili konularda kanunun kendisine verdiği imkanları kullanır ve görevini yapar. Şimdi başlattığı, yani
'görüşme süreci' diyelim, MİT'in kendi kanununda, kendisine verilen görevleri yerine getirmesidir" diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti:
"Şüphesiz Başbakanımızla görüştüğü zaman bu çalışmalarını kendisine sunmaktadır, Başbakanımızı bilgilendirmektedir. Bunun dışında hükümetimizin veya Sayın Başbakanımızın doğrudan sürecin içinde olduğunu bugün kimse iddia etmemelidir. Şüphesiz bu süreç bir şekilde ilerledikçe ve silah bırakmanın temin edilebileceği noktasında bir ümit belirdikçe siyasi güç de ondan sonra kendisini mutlaka bir tavır içinde bulacaktır."
- "Türkiye'de herkes huzur istiyor"-
Bir gazetecinin, "MHP Genel Başkanı Bahçeli, süreçle ilgili, 'su testisi su yolunda kırılır' dedi. Özellikle İmralı görüşmelerine ciddi bir tepki gösterdi. Bugün de kendisinin oraya gittiğini ve İlker Başbuğ ile görüştüğünü biliyoruz. Görüşmenin nispet olsun diye yapılmadığını da açıkladı. Ne diyorsunuz bu açıklamalara-" sorusu üzerine, Arınç, Bahçeli'nin geçen grup toplantısında "Siz oraya giderseniz, ben de inat olsun diye Silivri'ye gideceğim" şeklinde konuştuğunu hatırlattı.
Arınç, "Bir hafta sonra bu sözünü unutmuş olamaz. Bugünkü açıklamasında kelime kelime ne söylediğini bilmiyorum ama sizin doğru söylediğinizi düşünerek bundan faklı bir şey söyleyemem. Eğer böyle mukabil olarak bunu yaptım demiyorsa veya yapmadım diyorsa bu geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmayla çelişir" dedi.
Bahçeli'nin istikrarlı şekilde bu düşünce ve davranışlarını yıllardan beri tekrarladığını ifade eden Arınç, "Ancak şunu söylemeliyim: MİT'in inisiyatifiyle İmralı'yla yapılan görüşme, arkasından Sayın Ahmet Türk'ün ve Ayla Akat Ata'nın İmralı'ya giderek yaptığı görüşmeler şöyle bir bakın sağınıza solunuza, kamuoyunda nasıl karşılandı-" diye sordu.
CHP'nin sürece belli şartlar dahilinde destek verdiğini, BDP'nin süreci desteklediğini, parlamento dışındaki partilerdense büyük bir tepki gelmediğini anlatan Arınç, "MHP önce bir suskunluk dönemi yaşadı. Her zaman olduğu gibi Oktay Vural'ı konuşturdular, arkasından da Bahçeli grup toplantısında hükümeti yaralayan, küçültücü bazı ifadeler kullandı. Anlaşılıyor ki MHP parti olarak Genel Başkanlarının dışında bir davranış içinde olmayacaktır. Bu kendileri açısından bizce yanlış ama tutarlı bir davranıştır" diye konuştu.
Medyanın yüzde 70-80'i tarafından sürecin Türkiye için bir şans olarak değerlendirildiğini belirten Arınç, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının da yüzde 80'inin sürecin desteklenmesini arzu ettiğini söyledi.
Bazı basın yayın kuruluşlarının kendi çalışanlarına süreci engelleyecek tavır ve davranışlardan uzak olmalarını telkin ettiklerini belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Anlaşılıyor ki böyle bir süreç başlamışsa MHP'nin Genel Başkanı dışında partisinin tamamını da şu anda hangi davranış içerisinde olacağını kümülatif olarak söylemek istemiyorum ama Sayın Bahçeli, Sayın Oktay Vural veya onlarla birlikte hareket edenlerin dışında büyük bir topluluk, bu süreçten Türkiye'nin fayda görebileceğini, aslında bu süreci etkisiz hale getirmek amacıyla yapılacak pek çok provokasyonlar konusunda da uyarıcı öneriler bulunduruyor. Bu bizim için önemlidir. MHP'nin bu tavır içerisinde olmasını anlayışla karşılamak lazım. Onların çizgisinin bu olduğunu düşünüyorum ama böyle bir sürecin siyasi partiler açısından taşıdığı riskler var. Bu risklerden bir tanesi, bence en büyüğü MHP'yi ilgilendiriyor. Eğer süreç başarılı olursa MHP barajın altında kalabilir, karşı çıktığı sürece. Çünkü Türkiye'de herkes huzur istiyor, sükunet istiyor, kanın akmamasını istiyor, göz yaşlarının dinmesini istiyor ve bunu isterken de hamasetten uzak, gerçekçi, akılcı çareler bulunmasını istiyor."
-"Olmuyor sayın hocam, dersinizi iyi çalışın"-
Bir gazetecinin, "Dün katıldığınız bir toplantıdaki sözlerinize CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç'tan eleştiri geldi. 'Başbakan Yardımcısı Bülent Arıç, siyasi gevezeliğe devam ediyor' dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz-" sorusu üzerine Arınç, şunları söyledi:
"Sadece o kadar değil, diğer cümleleri de okuyun. Eğer vatandaşlarımız bizi dinliyorsa okusun. Sayın Haluk Koç'un ne dediğini anlamak mümkün değil. Ben biraz anladım da. Daha açık konuşsunlar. Ben dün yaptığım konuşmada, çok açık bir şey söyledim. Bu CHP yeri geldiğinde sıkıştığında, 'Bizi Atatürk kurdu' diyor. Yeri geldiğinde 'Biz devleti kuran partiyiz' diyor. Yeri geldiğinde 'Cumhuriyet'i biz getirdik' diyor. Diyor da '1950'de kaybettikleri iktidarı, 2013'te 63 yıl sonra hala niye kazanamıyorlar- Bunu bana söylesinler' demiştim. Çünkü bir siyasi parti bile değil, bir siyasi partinin iktidar olma hedefi vardır. AK Parti kuruldu, 15 ay sonra iktidara geldi. 11 yıldır da başkasına iktidar olma hakkını, imkanını tanımıyor. Biz bir siyasi partiyiz.
Siyasi partileri meslek kuruluşlarından ayıran özellikler vardır. Derneklerden ayıran, vakıflardan ayıran özellikler vardır. CHP bir vakıf mı- Hayır. Bir dernek mi- Hayır. Bir meslek kuruluşu mu- Diş Tabipleri Odası mı- Hayır. Nedir- Bir siyasi parti. Peki bu siyasi partinin ne hedefi var- İktidar olmak değil mi- Siz CHP'de böyle bir iktidar olma azmi veya geleceği görüyor musunuz- Milletimiz görüyor mu- Görseydi 63 yıldan bu yana bu partiyi herhalde bir şekilde iktidar yapardı. Rahmetli Ecevit'in Genel Başkanlığı döneminde 1977 seçimlerinde yüzde 40 bandını yakalamıştır. Ama onun dışında unutmayalım 1995 seçimlerinde sadece yarım puanla barajı aşmıştır, yüzde 10,5'la 49 milletvekili çıkarmıştır. O kadar zorlanır ki bu parti 1999'da bu kez yüzde 8,5'la barajın altında kaldı. Dolayısıyla CHP'nin niçin iktidar olamadığını kendileri sorgulasınlar. Yoksa Atatürk'ün arkasına sığınıp 'Bizi kuran oydu, kimse bize ilişmesin, bizimle uğraşmasın' demesinler. Yüzde 25'lik oyu kendileri için kazanç görenlerin iktidar olma hedefleri yoksa, bak biz daha nice dönemler iktidar olmayı hedefliyoruz. Siz onların ağzından biz iktidara geleceğiz sözünü şu ana kadar ciddi biçimde duymadınız. Haluk Koç'a ben bunu tavsiye ediyorum. Bir profesör, genel başkan adayı omuş bir insan kendi partisinin başarısızlığını sorgulamak yerine bana laf yetiştirmeye çalışıyor. Olmuyor sayın hocam, dersinizi iyi çalışın."
-4. yargı paketi ve ana dilde savunma-
Arınç, 4. yargı paketi ve ana dilde savunma düzenlemesine ilişkin soru üzerine, Başbakan Erdoğan'ın yurt dışına giderken ve yolculuk sırasında uçakta gazetecilerle görüşmesi sırasında 4. yargı paketinden bahsettiğini, konunun bugün de gündeme geldiğini söyledi.
Adalet Bakanlığının farklı konularda bir çalışması bulunduğunu, o yüzden de zamanlamaya ihtiyaç duyduklarını kaydeden Arınç, 4. yargı paketinin bugünlerde Meclis Genel Kurulu'na gelmeyeceğini bildirdi. Arınç, şöyle devam etti:
"Ancak geçtiğimiz komisyonda geçip de Genel Kurul'da bekleyen konu bu hafta grup önerimizde zannediyorum gündeme alınacak. O da şudur: siz 'ana dilde savunma' diyorsunuz, kamuoyu da böyle biliyor. Yaptığımız iş ana dilde savunmanın da ötesinde bir iştir. Çünkü orada şüpheli olan kişi iddianamenin, esas hakkındaki mütalaanın Türkçe okunmasından sonra son savunmaya geldiği zaman diyebilir ki 'Ben kendimi şu dilde daha iyi ifade edebiliyorum. Ben meramımı şu dilde daha iyi anlatabiliyorum.' O dil hangisiyse. Birisine göre Kürtçe olabilir, birisine göre Almanca, İtalyanca olabilir.
O dilde esas hakkında savunma yapmasına imkan tanıyan bir değişiklik teklifimiz var. Esasen Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nda buna benzer bir hüküm vardı ama bu getirdiğimiz farklıdır. Yani yargı dilinin Türkçe'den başka bir dile dönüşmesini istemiyoruz. Bu bizim için önemlidir. Yargı dili Türkçe olacaktır. Ama savunma hakkı kutsaldır. Savunma noktasına geldiği zaman bir insan diyebilir ki mesela ismi Ahmet Korkmaz olan birisi 'Ben 7 yaşında Almanya'ya gittim veya Almanya'da doğdum anne babamın Türkçe konuşmasından Türkçe bir şeyler biliyorum ama ben yıllardır Almanya'da Almanca eğitim aldım.' Bu önemli bir konu. 'Ben esas hakkındaki savunmamı Almanca yapmak istiyorum' derse bu madde ona bu hakkı da verecek. İspanyolca, Çince daha ekstrem konulara da girebiliriz. Yeter ki o şüpheli olan şahıs 'Ben meramımı şu dilde daha iyi anlatabiliyorum' derse hiç sağa sola bakmadan 'Peki kardeşim son savunmanı istediğin dilde yap' diyeceğiz."
Pakette bunun yanında başka düzenlemeler de bulunduğunu aktaran Arınç, hükümlülerle eşlerinin görüşebilmesine imkan sağlayan düzenlemenin aynı pakette olduğunu kaydetti.
Pakette, cezaevlerinde tıbbi tedavi imkanı bulamayan, aileleri tarafından üzüntüyle takip edilen veya cezaevi yönetimi bakımından büyük bir külfet haline gelen ya da ölümcül bir hastalığı bulunanların, Cumhurbaşkanının da yetkilerini kullanma ihtimali görünmüyorsa tabip raporlarıyla tahliye edilmesine imkan sağlayan düzenlemenin yer aldığını kaydeden Arınç, bu hükümlerin içinde açık cezaevine geçmiş, son 1 yılı kalmış olanlara denetimli serbestlik getiren bir uygulamanın da olacağını aktardı.
Arınç, "İşte bu Genel Kurul'da henüz görüşülememişti. Başbakanımızın talimatıyla bu hafta, mümkün olmazsa önümüzdeki hafta bunun suretle kanunlaştırılmasını takip edeceğiz. Bu 3. yargı paketi de değil, daha sonra 12-13 maddelik bir düzenleme. Eğer yarın grup önerileriyle bunun görüşülmesi mümkün olursa bu hafta, bu hafta mümkün olmazsa önümüzdeki hafta bu görüşülecek" dedi.
(Bitti)
Muhabir: Hasan Öymez - Sarp Özer - Ferdi Türkten
Yayıncı: İbrahim Uyar - ANKARA
Son Dakika › Güncel › Bakanlar Kurulu Toplantısı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?