Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Avrupa Birliği'nin terör örgütleriyle ilgili tutumuna ilişkin, "Diyorsunuz ki 'PKK'nın şu yayını, derneği var, yardım topluyor', 'Burası hukuk devleti, mahkemeler var biz karışamayız' diyorlar. Peki, Türkiye'de birtakım operasyonlar olduğunda niye o zaman ayağa kalkıyorsunuz? Burası da hukuk devleti, mahkemeler var. Biz de karışamıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, 24 TV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) zirvesine ilişkin Akdoğan, Avrupa Birliği ile Türkiye'nin zirvede bir araya gelmesinin başlı başına önemli bir mesele olduğunu, bunun Türkiye'nin önemini ortaya koyduğu belirten Akdoğan, "Bu zirvelere Türkiye'nin tekrar katılması, AB müzakere sürecinin hızlanıyor olması, göçmen meselesi kadar önemli bir hadisedir." dedi.
Konuyu, "AB, Türkiye'ye bir şey yaptırmaya çalışıyor" gibi algılamamak gerektiğini ifade eden Akdoğan, "Türkiye'nin getirdiği teklif sebebiyle AB, 'bunu nasıl kabul edeceğiz, ülkeleri nasıl ikna edeceğiz' noktasına geldi. Onlar savunma pozisyonuna geçti." diye konuştu.
Akdoğan, göçmen meselesi ve terörle mücadele konusunda Türkiye'nin yalnız bırakıldığını, AB ülkelerinin Türkiye'ye gereken desteği vermediğini kaydetti.
"Avrupa'da ne kadar Suriyeli varsa, Türkiye'ye gönderilecek" gibi bir yanlış algının varlığına işaret eden Akdoğan şunları söyledi:
"Böyle bir şey yok. 20 Mart'tan sonra Türkiye'den Yunan adalarına geçecek olanlar tespit edilecek. Bizim de adalarda görevlilerimiz var. Türkiye'ye geri gönderilen her bir kişiye karşılık, Türkiye'deki kamplardan da aynı sayıda kişi Avrupa ülkelerine gönderilecek. Düzenli olarak, Avrupa ülkeleri kabul edecek. Onları yasal yerleşimci olarak kabul etmiş olacak. 'Türkiye mülteci deposuna mı dönüyor', böyle bir şey yok. Bu sayı da azalacak. 'Bu akış kesilecek' diye ümit ediyorum. Çünkü gidenler bunun engellendiğini ve geri gönderildiğini görürse, o zaman bu kadar fazla akım olmaz. İnsanlar gitmeye çalışmazlar. Gidenler yakalanıp, geri gönderildiğinde o kişileri Avrupa'ya göndermeyeceğiz. Gitmeye çalışan insanları siz Avrupa'ya gönderirseniz o zaman herkes gitmeye çalışır. Bu teşvik eder. Oysa biz engellemeye çalışıyoruz."
Buna sadece Avrupa Birliği'nin değil, Türkiye'nin de ihtiyacı bulunduğunu anlatan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Artık denizlerde ölen çocuklar, bebekler görmek istemiyoruz. Türkiye bir transit geçiş ülkesi değildir. O gidenlerin yarısı Suriyeli, yarısı başka ülkelerden." dedi.
Bir insani kriz çıktığında ve Türkiye'nin bunu çözmeye çalıştığına dikkati çeken Akdoğan, bunun AB'ye yapılmış bir jest olmadığını bildirdi.
"Her gelen bir kişiye karşı bir kişiyi biz göndereceğiz"
Avrupa'ya gitmeye çalışan kişilerin, Suriyeli ise kamplara, başka ülkeden geldiyse, ülkelerine gönderileceğini aktaran Akdoğan, Türkiye'nin tespit ettiği kişilerin Avrupa ülkelerine gönderileceğini vurguladı.
Avrupa ülkelerinin Suriyelileri seçerek almayacağını belirten Yalçın Akdoğan, "Avrupa oturacak, işine geleni alacak, böyle bir şey yok. Kimin gideceğini biz belirleyeceğiz. Birleşmiş Milletler'in de birtakım standartları var. En fazla mağdur, muhtaç, olumsuz şartlarda olan kişilerden... Bunlarla ilgili tespitler yapılacak. Her gelen bir kişiye karşı bir kişiyi biz göndereceğiz. Eğer karşı tarafta bu akış durursa, diyelim Avrupa ülkeleri almayı durdurdular, biz de almayı durduracağız." ifadelerini kullandı.
Akdoğan, bütün Avrupa ülkelerinde geçmişten bu yana olan Suriyelileri değil, belli bir tarihten sonra geçmeye çalışan kişileri alacaklarına işaret etti.
AB'nin Türkiye'ye 3 milyar avro taahhüdünün 6 milyar avroya çıktığını anımsatan Akdoğan, bunu, Türkiye'nin yükünü hafifletmeye ve insani krizi çözmeye dönük önemli bir gelişme olarak yorumladı.
Türkiye üzerinden Yunanistan'a ulaşan göçmenlerin geri gönderileceği 4 Nisan tarihine hazır olup olmadıklarına ilişkin bir soruya Akdoğan şu yanıtı verdi:
"Tabi, biz hazırız. Yunanistan ile Türkiye arasındaki iş birliği ile ilgili de birçok görüşme oldu. Pek çok çalışmalar oldu, ekipler gitti, geldi. İnşallah bu sistem çalışır. Burada Türkiye'nin gündeme getirdiği birçok konu AB tarafından da kabul edilmiş oldu. Hem ekonomik olarak, hem karşılıklı kabul açısından hem güvenli bölgeler vurgusu yapılması bildiride, Sayın Cumhurbaşkanımızın çok eski zamandan beri vurguladığı bir şeydi bu. Milyonlarca insan evini barkını terk etmiş, bırakmış, kaçmış. Bu insanlar ölümden kaçıyor. Bu insanların bir şekilde bir yerde yaşayabilmesi lazım. Şu anda bizim 10 tane Suriye tarafında kampımız var. O alanın, diyelim ki Öncüpınar- Azez arasındaki hattın, buraların güvenli bölge olması, insani yardım koridoru olması, tamamen sivillerin burada yaşayabilmesi için alanlar olarak deklare edilmesi önemli. Bildiride buna da atıf yapılmış olmasını önemli görüyoruz."
"Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katacağı çok şey var"
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Türkiye ve AB ilişkilerinin çok kolay ilişkiler olmadığını vurgulayarak, taraflar arasında onlarca yıldır devam eden bir ilişki bulunduğunu, 28 ülkenin Türkiye'ye farklı bakışının, eleştirilerinin olduğunu kaydetti.
Akdoğan, "Türkiye herhangi bir ülke değil. 80 milyon nüfusu var. Müslüman bir ülkenin Avrupa Birliği'ne katılması... Bunu nasıl hazmedecekler, kabul edebilecekler. Zaman zaman Türkiye'nin gücü, büyüklüğü, farklı özelliği dezavantaj gibi takdim edilmiştir. Ama belli dönemlerde de bunun ne kadar önemli fırsat olduğu, AB'ye neler katabileceği... Sizin meseleye nereden baktığınızla alakalı." değerlendirmesinde bulundu.
Son dönemlerde dünyada yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslamofobinin gelişmesi gibi durumlar ortaya çıktığını aktaran Akdoğan, "Türkiye Müslüman olmasının yanı sıra demokratik hukuk devleti anlayışını geliştirmiş, Batılı standartları olan ve entegre olabilecek bir ülke." dedi.
Tüm bu özellikleri taşıyan Türkiye'nin, birçok meselenin çözümünde iş birliği yapılacak avantajlı bir ülke olduğunu ifade eden Akdoğan, AB'nin dünyadaki olaylara karşı gerekli olan güçlü sesi çıkarmadığını bildirdi.
Akdoğan, "Bölgesel bir aktör olma, küresel bir oyuncu olma, siyasi ağırlığı olma. Böyle baktığımızda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katacağı çok şey var." diye konuştu.
"Terörün dini, ideolojisi, milleti yok"
Terörle baş etme yolunun samimi küresel ortak bir mücadeleden geçtiğini ancak bu mücadelenin bugüne kadar ortaya konulmadığına işaret eden Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin yaklaşımı, hem Müslüman hem demokrat hem hak ve özgürlükleri önemseyen, hastalıklı, habis anlayışları reddeden bir anlayış. Bu anlayış da Türkiye'nin anlayışıdır. Türkiye'nin burada desteklenmesi lazım. Brüksel'de, Lahor'da, Ankara'da patlayan bomba... Şunu anlamaları lazım, Brüksel'in güvenliğiyle, Ankara'nın güvenliği birbirinden ayrılamaz. Brüksel'deki saldırı ne kadar canice, alçakça ise Lahor'daki de İstanbul'daki de öyledir. Bunların hepsi aynı zihniyettir. Bu anlayışı bizim çok iyi görmemiz lazım, batının da bunu doğru anlaması lazım. Bunlara ne sebep oldu. Bunun panzehiri nedir, buna karşı hangi anlayışları desteklemek lazım?"
Ankara'da patlayan bombanın sivillere, masum insanlara dönük olduğunu anımsatan Akdoğan, bu saldırıyı PKK ile ilişkili yapıların gerçekleştirdiğini, diğer patlamaların ise dini örgütlerle anıldığını, bunların hepsinin aynı olduğunu, terörün dini, ideolojisi, milleti bulunmadığını kaydetti.
Brüksel'de hala terör örgütünün çadırlarının bulunduğunu belirten Akdoğan şöyle konuştu:
"DEAŞ, El-Kaide gidip Brüksel'de çadır kurabilir mi? Para toplayabilir mi, adam devşirebilir mi, dernek kurabilir mi, yayıncılık yapabilir mi? Yaptırırlar mı? Niye? 'O terör örgütü bana eylem yaptı.' Peki, diğeri de terör örgütü. Avrupa Birliği olarak sen kabul etmişsin PKK'yı. Nasıl onunla ilişkili yapılar orada güç buluyorlar, dernek kuruyorlar, yayıncılık yapıyorlar, para topluyorlar? Nasıl yapıyorlar? 'Bana eylem yapmadı.' Ölçüt bunun terör örgütü olup olmaması mı, sana zarar vermemesi mi? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı. O yılan bir gün seni de sokuyor."
"Bana zarar veren terör örgütüne müsamaha göstermeyeceksin"
Terör örgütlerine karşı ortak mücadelenin önemine değinen Akdoğan, Türkiye'nin konuya ilkesel yaklaştığını vurgulayarak, "Biz diyoruz ki adı ve ideolojisi önemli değil, ister PKK, YPG, DEAŞ, DHKP-C olsun, bu masumları katleden terör örgütü aynı hastalıklı anlayıştır. Bunların hepsi insanlık açısından bela." ifadesini kullandı.
Bir gazetede yer alan Sabancı suikasti sanığı DHKP-C'li Fehriye Erdal'ın Brüksel'de serbest şekilde dolaştığı haberinin anımsatılması üzerine de Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şu görüşlerini paylaştı:
"Ondan sonra işte terör olayları meydana gelince de bağırmaya başlıyorlar. Böyle bir şey olmaz. Bu yüzden ortak hareket mi edeceğiz arkadaş, her konuda ortak hareket edeceğiz. Sen bana zarar veren terör örgütüne müsamaha göstermeyeceksin. Biz burada, onların başına bir şey geldiğinde samimi olarak dert ediniyor muyuz? Ediniyoruz. İş birliği yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Sen de yapacaksın arkadaş. Böyle olmazsa bir yere varılamaz."
Bu taleplerine diğer ülkelerin ne şekilde karşılık verdiği sorusuna ise Akdoğan, "Bunun bir cevabı yok. Diyorsunuz ki 'PKK'nın şu yayını, derneği var, yardım topluyor.' 'Burası hukuk devleti, mahkemeler var, biz karışamayız.' Peki Türkiye'de birtakım operasyonlar olduğunda niye o zaman ayağa kalkıyorsunuz? Burası da hukuk devleti, mahkemeler var. Biz de karışamıyoruz. Niye birtakım gazeteciler yargılandığı zaman ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz? Biz de diyoruz ki burası da hukuk devleti arkadaş, hükümetin işi değil ki bu. Mahkemeler karar vermiş. O zaman niye ayağa kaldırıyorsunuz ortalığı? Bu bir samimiyetsizliktir, çifte standarttır, ikiyüzlülüktür." yanıtını verdi.
(Sürecek)
Son Dakika › Politika › Başbakan Yardımcısı Akdoğan: (1) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?