Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer çözüm süreci, Türkiye'deki bir etnik yarayı kapatma teşebbüsüyse, geçen sene yaşadığımız Gezi ve 17 Aralık, 25 Aralık olayları, bu yarayı daha da açabilmek ve başka yaraları da bunun beraberinde açarak, Türkiye'nin o 'Yeni Türkiye' arayışını ve yürüyüşünü durdurma çabasıydı" dedi.
Davutoğlu, TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör'ün moderatörlüğünde gerçekleşen özel yayına katıldı.
"IŞİD'le mücadelede PKK'ya silah verilmesi" konusuna ilişkin değerlendirmesi sorulan Davutoğlu, gerek Irak'ta gerekse Suriye'de işleyen ve muhatap alınabilecek devlet yapıları bulunsaydı, Türkiye sınırları içerisindeki bir sorunu çözerken, sınırların gerçek bir referans noktası olabileceğini dile getirerek, "Ama böyle değil. Şu anda maalesef sınırlarımızın ötesinde gerçek anlamda bir etnik ve mezhebi çatışma ortamı var" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, bu ortamın oluşmaması için çok çaba sarf ettiklerini vurgulayarak, dış politika alanı itibariyle özellikle 2011 başlarından itibaren olanları gördükleri için öncelikle Suriye rejimine "Kendini reforme et, bu çatışma ortamına Suriye'yi kurban etme"; daha sonra reforme etmediği ve zulmü artırdığı zaman "Bütün kayıtlar zamanla ortaya çıkar" dediklerini aktardı.
Bazen WikiLeaks gibi organizasyonların bulunmasının, kimin ne dediğinin ortaya çıkması açısından iyi olduğunu belirten Davutoğlu, bütün müttefiklere "Eğer ılımlı muhalefet desteklenmezse, buraya düzen gelmez" dediklerini, İran ve Rusya gibi ülkelere "Ilımlı muhalefet çökerse, zannetmeyin ki rejim kazanır. Radikalleşme artacak, bölgede kontrol edilemez bir noktaya gelinecek" dediklerini ve Cenevre-2'de Suriye'de geçici bir hükümet kurulması için neredeyse yalvardıklarını anlattı.
Davutoğlu, bütün uyarılara rağmen bunların yapılmadığını ve bölgede ciddi bir IŞİD tehdidi oluştuğunu, buna bağlı olarak Sünni-Şii çatışmasının ortaya çıktığını söyledi.
Irak'ta Nuri el-Maliki'ye mezhepçi politikaların radikalleşmeye yol açacağı ve Irak'ı parçalayacağı uyarısında bulunduklarını hatırlatan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"İlgili taraflara bunları söyledik ama başta ABD olmak üzere oradan çekilirken mezhepçi yapılanmalara veya mezhep taassubuna yol açabilecek güvenlik yapılanmasına hep dikkati çektik. Bu uyarılarımız yeterince kaale alınmadı ama sonunda herkes toplanıp Maliki'ye 'Git' demek zorunda kaldı. Çünkü IŞİD gibi bir tehdidin ortaya çıkmasını teşkil eden ortam, tamamıyla o otoritelerin aldığı yanlış kararlarla ilgili. Bizi ilgilendiren tarafı şu: Türkiye, etnik ve mezhep temelli bir ülke değil. Ne Suriye'de olduğu gibi yüzde 12'lik bir mezhep grubu bütün sistemi kontrol ediyor ve geri kalan halk da buna tepki gösteriyor ne de Irak'ta olduğu gibi. Biz, hiçbir etnik ve mezhep referanslı politikayı siyasetimizin ve devletimizin temeli alamayız. Çözüm süreci işte burada önemli. Eğer çözüm sürecinde tutup 1980'li, 1990'lı yıllardaki hata tekrar edilip, iç tehdit kavramıyla Kürtler ve barışçıl Kürt hareketler dahi tehdit olarak tanımlansaydı, Kürtçe serbest bırakılmasaydı, Kürtler bu ülkenin eşit vatandaşları, bu ülkenin istiklali için dedeleri kan dökmüş, can vermiş vatandaşları olarak o ayrımcı politikalara, ret politikalarına muhatap olsalardı, şu anda Türkiye içinde çok ciddi başka problem yaşardık."
Davutoğlu, ilk defa Erbil'e gidip Mesut Barzani ile görüştüğünde büyük yaygaralar koparıldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Biz o zaman gördüğümüz için içerideki Kürt vatandaşlarımızla dışarıdaki Kürt kardeşlerimizin, dostlarımızın her biriyle ilişkilerimizi iyi tutmaya çalıştık. Şimdi neticelerini görüyor herkes. Eğer biz, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle, Kürdistan demekten bile çekiniliyor idi, Irak anayasasında geçen ifadesi olduğu için, 'Acaba böyle desek ne olur?' refleksler, korkular, dürtüler, böyle bir problem olsaydı bölgesel yönetimle, Allah aşkına çözüm sürecini yönetebilir miydik? Mesut Barzani, bütün bu Gezi türbülansları içinde, Sayın Başbakan'ın misafiri olarak Diyarbakır'a gelmemiş olsaydı veya Diyarbakır'a gelmesini tehdit gibi görseydik... Ben Van'da Neçirvan Barzani'yi aradım ne ülke bölündü... Aksine biz şunu kabul etmek durumundayız. Bu sınırlar bizim irademizle çizilmedi. Bizim devletimiz küçülürken, Osmanlı Devleti ve yine bizim devletimiz olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğarken, bu sınırlar o şartlarda askerimizin geldiği yer olarak Lozan Anlaşması'yla çizildi. Bu sınırlar artık bizim sınırlarımızdır. Ama şunu bilmek zorundayız. Bu sınırların ötesindeki insanlarla bu sınırın içindekiler akraba. Bu sınırlar da kalubelada çizilip de öyle gelmedi. O zaman yapacağımız şey ne? O akrabalık ilişkilerini düşmanlık gibi görmeyeceğiz, tehdit gibi görmeyeceğiz. Biz bunu sağlarken, diğer ülkelerde aynı şehir içindeki insanlar birbirini tehdit gibi gördü ve radikalleşme arttı. O kadar acı bir şey ki, bunu biraz da sitem olarak yani iyi niyetlilere sitem, kötü niyetli çevrelere de bir uyarı olarak zikretmek isterim.
Türkiye, IŞİD benzeri yapılar ortaya çıkmasın diye neredeyse 3 yıl hem Irak hem Suriye nezdinde, 3-4 yıl politika yaptı, bütün dünyaya bunu anlatmaya çalıştı. Şimdi Türkiye içinde birileri, Türkiye'yi IŞİD'le yan yana zikretme çabası içinde. Niye biliyor musunuz? MİT tırlarına yapılan operasyon, 17 Aralık, 13 Ocak... Bütün bunlar bir şey içindi. Türkiye içinde bir türbülans yaratmak içindi. Eğer onların istediği olsaydı ve 'dönemin başbakanı' diye Sayın Başbakanımızın anıldığı iddianameler hayata geçirilmiş olsaydı, MİT Müsteşarımız ve başta güvenlik birimlerimiz, TSK hatta, dünyada terörü destekleyen kurum ya da kişiler olarak lanse edilseydi, Türkiye o etnik ve mezhebi çatışmanın bir parçası haline gelmez miydi? Türkiye'yi koruma hattının içine alarak onun dışında tuttuk. Herkes şimdi elini vicdanına koysun, bunu samimiyetle söylüyorum, bize en muhalif olana sesleniyorum. Bütün bir ateş çemberi varken etrafımızda, bu ülke çözüm sürecini nasıl işletebilir? Çözüm süreciyle birlikte yaylalar şenlendi, dağlar şenlendi. Bunu sağlayan bir otorite, bir siyasi iktidar Allah aşkına bunu riske edecek radikal eğilimlere toleransla bakabilir mi? Makul mu bu?"
Suriye'deki PYD yapılanmasının Suriye ılımlı muhalefetinin içine girmesini ve onun bir parçası olmasını istediklerini dile getiren Davutoğlu, PYD'nin Suriye muhalefetinin içinde yer alması halinde Cenevre Konferansı'na gitmiş olabileceğini söyledi. Davutoğlu, "Ama maalesef o sırada rejimin biraz gücünün artması sebebiyle yanlış bir tercihte bulundular. Mamafih şimdi de isteriz ki bütün bu Kürt, Türkmen, Arap unsurlar Suriye'de ortak bir tavır içine girsinler. O bakımdan Selahattin Demirtaş'ın söylediği ve diğer şeyler için, öncelikle bu tercihleri netleştirmeliler, Suriye temelinde söylüyorum, Irak temelinde de" ifadelerini kullandı.
"Diğer ülkeler için de örnek olur"
"Yeni Türkiye" tanımlaması yaparken, vatandaşın özne olduğu, sembollerin tabulaştırılmasını engelleyen Türkiye'yi kastettiğine değinen Davutoğlu, 12 yıldır, "daha önce oluşturulan bir fetret"i yok etmeye çalıştıklarını ancak bir anda karşılarına "yeni bir fetret arayışı içinde olan bir topluluk" çıktığını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, bunun tam da çözüm süreciyle belli bir mesafe alınan noktada kendini gösterdiğini ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Eğer çözüm süreci, Türkiye'deki bir etnik yarayı kapatma teşebbüsüyse, geçen sene yaşadığımız Gezi ve 17 Aralık, 25 Aralık olayları, bu yarayı daha da açabilmek ve başka yaraları da bunun beraberinde açarak, Türkiye'nin o 'Yeni Türkiye' arayışını ve yürüyüşünü durdurma çabasıydı. Bunu durdurduktan sonra reaktif bir tutum takınmadığımızı, aksine vizyoner ve aktif bir pozisyon içinde olduğumuzu göstererek, 'Yeni Türkiye' tabirini onun içine oturttuk. Eski vesayetlerin tümüyle ortadan kalktığı, eski anlayışların tümüyle terk edildiği ve yeni bir inşa faaliyetinin başladığı bir dönem. 'Şeytan taşlamaktan tavaf etmeye vakit bulamamak' diye bir şey vardır. Biz, 12 yıldır bir taraftan tavaf etmeye çalışıyoruz, bir taraftan şeytan taşlıyoruz. Bir taraftan negatif unsurların etkisini kırmaya çalışıyoruz, bu bazen 367 olayı gibi kendini gösteriyor, bazen darbe teşebbüsleri şeklinde, bazen parti kapatma şeklinde. Düşünün, 12 yıl içinde kaç deprem yaşadık. Şimdi ise bütün bu depremleri aşarak, sağlamlaşmış bir bünyeyle ve aşılanmış bir bünyeyle bu binayı yeniden inşa edeceğiz. Heyecan verici olan o.
Bu yeni binayı inşa ettiğimizde o zaman zaten diğer ülkeler için bir model olma hedefiyle değil, ama etnik ve mezhebi sorunları, buna Alevi meselesi de dahil olmak üzere çözerek, yeni bir inşayı başarılı bir şekilde tamamlamış bir ülke, başkaları tarafından da mutlaka tecrübesinden istifade edilen bir ülke olur. Bu topraklardaki çatışmaların, Suriye ve Irak bağlamında, Yemen'de, Lübnan'da, hatta Mısır'da kısmen temelinde etnik ve mezhebi dini boyut var. Buna biz kendi içimizde çözüm bulduğumuzda, ki inşallah bulacağız, bu diğer ülkeler için de örnek olur."
"Aşılı bir şekilde başlıyoruz"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kürt sorununu, çözüm süreciyle çözen bir Türkiye'nin, kendi içselleştirdiği siyasetini dışarıya da taşıyacağını vurgulayarak, Irak ve Suriye'deki Kürtlerin dönüp baktıkları yerin Türkiye olacağına işaret etti.
Gezi olayları ile PKK'nın çekilmesinin yavaşlaması arasında bir tür ilişki olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Mayıs 2013'ü söylüyorum, IMF ile borç defteri kapanıyor, büyük yatırımlar yapılıyor. Bir anda haziranla birlikte sanki büyük travmalar yaşayan, büyük ekonomik krizler yaşayan bir ülke tablosu çıkarılmaya çalışılıyor. Onları aşabilmek için 30 Eylül'de yeni bir demokrasi paketi açıklıyoruz ve paket içinde bekleyen birçok soruna cevap teşkil edecek adımlar atıyoruz, Mor Gabriel'den tutun diğer meselelere kadar. Barzani, Diyarbakır'a geliyor, kasım ayı. Tekrar çözüm süreciyle ilgili bir ivme kazanılıyor. Arkasından 17 Aralık şeyleri. Yani bunların bir tesadüf olduğunu kimse iddia edemez" diye konuştu.
Davutoğlu, şimdi "aşılı bir şekilde" başladıklarını ifade ederek, "Herhalde Türkiye'deki çözüm sürecinden hissedar olacak, hisseyab olacak bütün aktörler, şu anda bunun kıymetini çok daha iyi anladılar. Türkiye'de buna destek verecek olan halk kitleleri, benzer sorunların çözülemediği Suriye ve Irak'ta neler olduğunu görüyor" dedi.
Son Çözüm Yasası'nın parlamentonun neredeyse yüzde 85'inin desteğiyle geçtiğini ve kimsenin artık çözüm sürecine aleni bir şekilde karşı çıkamadığını belirten Davutoğlu, görevlerinin, bunu en kısa sürede istenen noktaya getirmek olduğunu ve bir sürprizle karşılaşmak istemediklerini söyledi.
- İstanbul
Son Dakika › Güncel › Başbakan Davutoğlu, Gazetecilerin Sorularını Yanıtladı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?