İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, " İstanbul'da ortalama çalışma izni alan yabancı sayısı 700-750'ydi, haziran ayının sonuna kadar. Attığımız adımla birden bu rakam, temmuz ve ağustosta toplam 7 bin 500'e çıktı. 9 bin aile, bu yaklaşık 35 bin kişi yapar, illerine gitti. Şu anda 16 bin aile gitmek için hazır. İstanbul'da kayıtlı olmayan 35 bin, artı 65 bin daha derseniz 100 bin Suriyelinin İstanbul'dan başka vilayetlere gitmesi konusundaki hareketlenmeyi sağladık." dedi.
Soylu, Bahçeşehir Üniversitesi'nde "Akademisyenler ile Göç Buluşması Programı"ndaki konuşmasında, göçün kendi bilimsel, sosyolojik sonuçları olan ve bu sonuçları dayatan bir konu olduğunu, toplumun kaygılarından ve dogmalardan arınmış bir bakış açısına ulaşamaması halinde meselenin doğru yönetilemeyeceğini dile getirdi.
Türkiye'nin "Suriyeliler" meselesiyle 8 yıldır uğraştığını kaydeden Soylu, "8 yıl bizim için önemli bir tecrübe ve daha da önemlisi, Türkiye'nin, Anadolu'nun göç tecrübesi, göçü algılayışı, yaşayışı, tarih ve medeniyet değerlerimiz itibarıyla Batılı ülkelerden biraz daha farklıdır. Batı'nın göç tecrübeleri hem kısıtlıdır hem de belli amaçlara göre şekillenmiştir." diye konuştu.
Soylu, soğuk savaş sırasında ideolojik veya stratejik nedenlerle mültecilere kapılarını açmayı kabul eden ülkelerin, Avrupa dışı ülkelerden gelen ve sayıları giderek artan mültecilerin, ülke ekonomilerini ve siyasal düzenlerini olumsuz etkileyeceği endişesini öne sürmeye başladığını aktardı.
Avrupa'daki birçok devletin mülteci politikalarında revizyona gittiğini, kabul süreçlerini yavaşlattığını, sınır denetimi ve geri gönderme mekanizmalarının geliştirilmesine ağırlık verdiğini anlatan Soylu, şöyle devam etti:
"Örneğin, 2018 yılında 28 Avrupa Birliği ülkesine yapılan 646 bin iltica başvurusunun sadece 333 binine olumlu cevap verildi. Burada da mülteci doğrudan statüsü yerine ikincil koruma veya insancıl koruma adı altında koruma hakları tanındı. Koruma sağlanan bu 333 bin kişinin ise sadece 163 bin 790'ına mültecilik statüsü verildi. Dolayısıyla da tarihsel olarak bakıldığı zaman Avrupa'nın göç konusunda liberal sığınma politikalarından kısıtlayıcı politikalara doğru kaydığı açıkça görülmektedir. 268 bin bizim 2018'de yakaladığımız kaçak göçmen sayısı. Şimdi de bu rakam 254 bin civarında. Biz bunların her biriyle uğraşıyoruz. Her birinin biyometrik verilerini alıyoruz, kaydediyoruz, her birinin geri dönüp dönmemesi ve nereye döndüreceğimiz konusunda çalışmalar yapıyoruz. Bunun da bütçelerini kendimiz temin etmeye çalışıyoruz. Biz bu kadar yoğun bir baskıyla karşı karşıya kalırken, Yunanistan'a geçen, geçen yılın yüzde 6 daha azı hem karadan hem denizden. Demek ki geçen yılki mücadele kapasitesinin üstü bir kapasiteyle uğraşıyoruz."
"Bilerek, isteyerek ve kasti bir haksızlık"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin 2018 raporunda yer alan ifadelere göre, dünyadaki her 5 mülteciden 4'ünün kaynak ülkelere coğrafi olarak yakın bulunan ülkelerde yaşadığına değinerek, şunları söyledi:
"Göçe kaynaklık eden bölgeye bin 855 kilometre uzunluğunda kara sınırımız var ve etrafımızı çevreleyen 3 deniz, bu meseleyle temas ediyor. Emniyet ve jandarmada yeni birimler kurduk. Sahil Güvenlik Komutanlığı'mızın da tüm kapasitesinin yüzde 70'i, bu meseleye ayrılmış durumda. Sadece Göç Genel Müdürlüğü'müzde AFAD Başkanlığı'ndan devralınan personelle birlikte yaklaşık 10 bin insan çalışıyor. İlgili tüm bakanlık ve kurumların katıldığı yasayla oluşturulmuş ve düzenli toplanan göç kurulumuz var. Alınan kararlar ve uygulamalar var, politika belgelerimiz var. Birileri çıkıp diyor ki 'Türkiye'nin bir göç politikası yok.' Büyük bir haksızlık. Bilerek, isteyerek ve kasti bir haksızlık. Bir göç dalgasıyla karşılaştığınızda devlet olarak temelde iki şekilde davranabilirsiniz, ya kapınızı kapatırsınız ya açarsınız. Bizim medeniyetimiz tarih boyunca birinci tercihi kullanmamıştır. Dolayısıyla bizim Suriye kaynaklı göç dalgasına karşı verdiğimiz tepki, aslında yeni bir yaklaşım değildir. Ülkemizde kitlesel akınla gelen Suriyelilere sağlanan koruma, geçici korumadır. Türkiye'nin göç politikası, bu bağlamda 4 ana temele dayanmaktadır: açık kapı politikası, geri göndermeme ilkesi, gelenlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması ve yerleşik toplumla uyumlarının sağlanması."
Türkiye'nin göçü yönetme anlamında attığı adımlara ilişkin bilgi veren Soylu, "Türkiye'nin terörle mücadelesinde nasıl dünyanın olmadığı bir tecrübesi varsa, göç konusunda da yüksek tecrübesi var. Türkiye bu meseleyle 2011 yılında, yani ilk anda temas etti. Avrupa ise 2013'ten itibaren sığınmacıların kendilerine yönelmesi artmaya başlayınca temas etti ve yaklaşık 2015'te bu işi resmi gündemine aldı. Biz bu noktada hiçbir meseleye geç kalmadık ve gelişigüzel yapmadık. 2015'te bin 700 olan geri gönderme merkezi kapasitemiz, şu anda 17-18 bin, 20 bini aşacağız. 8 ilimizde bulunan barınma merkezlerimizin sayısı da şu an itibarıyla 11'dir. Buralarda hali hazırda barınan insan sayısı 87 bin 464, bu yerlerin toplam kapasiteleri de 165 bin 609 kişidir." diye konuştu.
Soylu, Ocak 2019 itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü verileriyle eğitim çağındaki Suriyeli çocuk sayısının 1 milyon 47 bin 536 olduğunu kaydederek, "Bunların okullaşma oranı, ortalama yüzde 61,69, ilkokullardaki okullaşma oranı yüzde 96,3'tür. Bir karşılaştırma olması için ifade edeyim, mülteciler için dünya genelinde ilkokuldaki okullaşma oranı yüzde 61'dir." dedi.
"Kaçak göçmene, suçlu veya terörist muamelesi yapmıyoruz"
Soylu, düzensiz göç konusunda şu değerlendirmelerde bulundu:
"O işin hem hukuku ayrı hem uygulaması ayrı. Orada Afganlar da Pakistanlılar da Afrika'dan adını duymadığımız ülke vatandaşları da işin içine giriyor. Geçici koruma kimlik kartı olan bir Suriyeli göçmenle veya ülkede ikamet izniyle bulunan, uluslararası koruma statüsündeki bir Pakistanlıyla, İranlıyla veya başka bir ülke vatandaşıyla kaçak yollarla ülkeye girmiş insan, aynı konu başlığına dahil değildir. Biz burayı da vicdanla yönetiyoruz. Yani yakaladığımız bir kaçak göçmene, Batı'da olduğu gibi suçlu veya terörist muamelesi yapmıyoruz. Onlara 'ölümden kurtardığımız insan' muamelesi yapıyoruz. Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre, 2016'da Kuzey Afrika- İtalya güzergahını kullanarak Avrupa'ya geçen insan sayısı 181 bin 436. Türkiye-Yunanistan güzergahını kullanarak geçiş yapan insan sayısı 173 bin 561 kişidir. Yaklaşık olarak birbirine yakın. Ancak Kuzey Afrika-İtalya hattında hayatını kaybeden insan sayısı 4 bin 576, Türkiye-Yunanistan hattında hayatını kaybeden insan sayısı ise 434 kişidir."
"Pek çok asılsız iddia ile karşı karşıya kalıyoruz"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, göçü yönetirken karşılaştıkları en büyük sıkıntının, iftiralar ve karalama kampanyaları olduğunu dile getirerek, "Avrupa, elini taşın altına koymuyor ama Türkiye'nin göç politikasındaki açığını aramak için projektörlerini buraya yansıtmaya çalışıyor. Bir de iç meselelerimiz var. 'Suriyelilerin devletten maaş aldığı, hastanelerde öncelikli bakıldığı, Suriyeli öğrencilere devletten bin 200 lira burs verildiği, TOKİ'den bedava ev verildiği, üniversitelere sınavsız kabul edildikleri, araçlarında MTV'den muaf oldukları, Suriyelilerin devlet memurluğuna alındığı, özellikle seçim dönemlerinde Suriyelilerin gelişigüzel vatandaş yapıldığı' gibi pek çok asılsız iddia ile karşı karşıya kalıyoruz." diye konuştu.
İstanbul'daki Suriyelilerin kayıtlı olduğu şehre dönmesi uygulamasına değinen Soylu, şu bilgileri paylaştı:
"Bu attığımız adım, 12 Temmuz'da başladı. İstanbul'da ortalama çalışma izni alan yabancı sayısı 700-750'ydi, haziran ayının sonuna kadar. Attığımız adımla birden bu rakam temmuz ve ağustosta toplam 7 bin 500'e çıktı. Demek ki attığımız adım da doğru ve reaksiyon alınabilecek bir adım. 9 bin aile, bu yaklaşık 35 bin kişi yapar, illerine -sadece kayıtlı oldukları değil, biz istediği ile gitme esnekliği sağladık- gitti. Şu anda 16 bin aile gitmek için hazır. Bu da 65 bin yapıyor. İstanbul'da yakaladığımız düzensiz göçmen, yıl başından bu yana ortalama 55 bin. Geçen yıl bunun dörtte biriydi. Düzensiz göçmen konusunda ciddi bir adım attık. Düzenli ama İstanbul'da kayıtlı olmayan 35 bin, artı 65 bin daha derseniz 100 bin Suriyelinin İstanbul'dan başka vilayetlere gitmesi konusundaki hareketlenmeyi sağladık."
Soylu, iş adamlarına da şöyle seslendi:
"Burada iş adamlarımıza da sitem ediyorum. Bize söz verdiler, çalışma bakanıydım, 'Çalışma şartlarını çıkartın, biz bunları rahat bir şekilde çalıştırma kabiliyetine sahip olalım.' dedi, hepsi. Yukarıdan aşağıya, hangi sivil toplum kuruluşunu tanıyorsanız, biliyorsanız, TÜSİAD'ından bilmem nesine kadar. 'Söz veriyoruz bunları çalışma izniyle beraber çalıştıracağız.' dediler. Hepsi köle gibi çalıştırılıyor. Şimdi çok net söyleyeyim, işin yürütümünü aksatmayız ama kim kayıtsız çalışıyorsa canına okuruz. Bu kadar açık ve net. Bu da ayrı uyumdur, bunun SGK'sını, korumasını, güvenliğini sağlıyorsun. Bunu sert bir üslupla da yapmıyoruz, 31 Ekim'e kadar rehberlik yapıyoruz. 32 bin iş yerine gittik, İstanbul'da sadece. Şimdi Bursa, Ankara... 10 bin Suriyeli çalışıyor gözüküyor, böyle bir şey var mı? Para nereye gidiyor? Suriyeliler meselesinde sabahtan akşama kadar dayağı biz yiyelim, iş adamları parayı kazansınlar, belki oturdukları yerden bize sallayıversinler ama kaçak çalıştırmaya gelince de 'Suriyeli şöyle gelsin, Afgan böyle gelsin.' diye konuşsunlar. Yok öyle bir şey. Devlet böyle idare edilmez."
Toplantı, Bakan Soylu'nun konuşmasının ardından basına kapalı devam etti.
Son Dakika › Güncel › İçişleri Bakanı Soylu, akademisyenlerle buluştu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?