BURHAN DEMİRCİOĞLU
Osmaniye'de 6 Şubat depremlerinin ardından ailesiyle yerleştiği AFAD'ın çadırkentinde önce tüpü ve yatağı sonra da çadırının kaybolduğunu belirten depremzede Mehmet Eşal, kendisine çadır veren İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne teşekkür etti. Eşal, "Sordum 'benim çadırım nerede' diye. Herkese olan zimmetli çadır bana da zimmetli. 'Bekçi mi tutacağım senin çadırına, her çadıra bir tane sorumlu mu koyayım' dediler" diye konuştu.
Osmaniye'de 6 Şubat depreminden sonra Liseler Kampüsü'nde AFAD'ın kurduğu çadırkentte hastanede olan babasının yanında olduğu sırada önce eşyaları sonra da çadırının kaybolduğunu söyleyen Mehmet Eşal, çadırkentten bu nedenle ayrılmak zorunda kaldığını ifade etti. Eşal, şunları söyledi:
"HASTANEYE GİDİP GELİRKEN ÇADIRIM KAYBOLMUŞ"
"Bir arkadaşımız dedi ki 'ya benim orada bir tanıdığım var içeride işte biz sana yardımcı olalım, gel burada kal' dediler. Tamam dedik, teşekkür ettik, kampüse vardık Fakıuşağı Kampüsü'ne Osmaniye merkeze bağlı. Bize bir tane çadır ayarladılar, yatak verdiler, battaniye verdiler. İşte üç tane battaniye, bir tane yatak verdiler. Tabii ki ben bu arada gidip geliyorum, akşamları gece saat 12'de yatmaya gidiyorum. Sonra ısıtıcı verdiler, tüp üstünde bir ısıtıcısı var. Küçük bir tüp piknik tüpü, bununla ısının dediler. Teşekkür ettik. Bu arada kayınbabam hastanede de yatıyor, yanında bir tane refakatçi var sürekli gidip geliyoruz eksikleri için. 1 hafta sonra öğretmen olan komşum beni aradı dedi ki 'ya senin çadırında tüp yok, tüpünü çalmışlar.' Yetkililere bunu bildirdim, dediler ki 'ya olur böyle şeyler, Suriyeliler falan da aşırı kaldığı için burada sık sık böyle şeyler yaşanıyor' dediler. 'Tamam senin tutanağını tutalım' dediler. Piknik tüpünün tutanağını tuttular bana. Ertesi günü tekrardan saat 8-9 aralarında o öğretmen olan arkadaş benden erken gidiyordu. Tabi ben çalışıyorum o arada. Telefon açtı dedi ki 'yatağın yok', ya nasıl yok arkadaş orada sorumlu var güvenlik var, nasıl yatak yok? Dışarıya çıkması imkanı yok bu el değiştiriyor. Neyse dedik ki 'biz çadırımızı dışarıya alamıyor muyuz?' Önce 'alamıyoruz' dediler, sonradan da okul açılacağı zamana denk geldiği için bir gün öncesinden bize duyuru geldi. Dediler ki 'yarın çadırlarınızı herkes götürebilir. Sevinçle aileme dedim işte biz tamam çadırımızı buraya getireceğiz. Artık yani orada da sıkıntılar çok çünkü çok kalabalık bir yer. Gerçekten çok kalabalık. Ertesi günü, beni aradı dedi ki o arkadaş, öğretmen olan 'çadır yerinde yok'. ya nasıl yerinde yok çadır? 'Çadır yerinde yok' dedi. Ben bir sorayım telefon açık ama, gitti o öğretmen olan işte kayıt alan memurların yanına, ben telefonda duyuyorum tabii ki. ya dedi böyle böyle benim komşum biliyorsunuz yani ben getirdim bunu buraya beraberiz. Arkadaşın çadırı yok burada, 'Ya işte biz onu takip ediyoruz da işte o birkaç gündür gelmiyor o yüzden biz tüpünü de biz aldık, yatağını da biz aldık, çadırını da biz topladık' dedi. Bu duyuluyor, bakın ben bunu telefonda duyuyorum telefonu açık. Sonra telefonu kapatıyor.
"HER ÇADIRA BEKÇİMİ TUTACAĞIZ?"
Ertesi günü ben gittim çünkü benim üzerime zimmetli, gittim oraya oradaki yetkili olan ismini unuttum. Burada zaten tutanağım var benim. Tutanak da ben imzalattım orada. Gittiğimde sordum, 'benim çadırım nerede' dedim. Herkese olan zimmetli çadır bana da zimmetli. 'Bu kadar çadırı dedi, ben dedi bekçi mi tutacağım senin çadırına?' Bana dedi kelime bu, ' bekçi mi tutacağım, ben her çadıra bir tane sorumlu mu koyayım'. 'Görüyorsun Suriyeliler, önüne gelen götürmüş' dedi. 'Önüne gelen götürmüş... Ben ne yapabilirim' dedi. Hepsinin başına bir tane sorumlu mu tutayım' denildi. Ben de başımda böyle bir sorun var bunu halledin yani zimmeti kalksın benden hiç değilse, ne yaptıysanız artık bilmiyorum dedim. Bana aynı kelimeyi o da dedi. ya dedi işte siz bizim yerimizde olun. Siz anlayın ilk zamanlar zaten bir gelen çadırların hepsi önüne gelene verilmiş. Böyle bir sorunlar yaşandı. Şimdi oradaki sorumlular varken senin çadırın nasıl kayboluyor? Yapacak bir şey yok dedi. Dedim ben çocuklarımla nerede kalacağım o zaman? Benim çadırım gitti. Komşuya soruyorum. Sorumlular aldı diyor. Bakın komşu depremzede enkazdan çıkmış bir komşu bayandı. Ona sordum dedim ki 'ya bu Suriyeliler önüne gelenler alıp alıp gitmiş, benim çadırımı bunlar mı söktü' dedim. Komşu bana dedi ki 'hayır' dedi, 'sorumlular söktü, güvenlik de başında bekliyordu' dedi komşu. Tanımıyorum, hoca da aynısını diyor öğretmen olan benim arkadaşım da aynısını diyor. Bunlar onu inkar ettiler. Sonra AFAD da aynısını dedi. Ben dedim ki çocuklarımla ne yapacağım şimdi? Ben kaldım ortada hava kış günü, dedim ben bir tutanak tutturacağım işte sonra dedik bir tutanağı tutturalım, yani orada kaybolduğuna dair bizim zimmetimizden kalksın diye şöyle bir tutanak bana imzaladılar.
"İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BİZE ÇADIR KURDU"
Zaten olacak olmuş yapacak bir şey yok bunların bize yardım edeceği de yok işin gerçeği biz gidelim de başımızın çaresine bakalım. Sonra tuttuk işte tekrardan bu normal gönüllülerin kurduğu çadıra geldik. Az önce de belirttiğim gibi Allah razı olsun hiç ummadığımız, beklemediğimiz işte tekrar tabi bu konteyner başvurusunda bulunuyoruz, çadır başvurusunda bulunuyoruz, yalvarıyoruz artık çünkü sokaktayız diyoruz ya tarlada kalıyoruz ya ailemiz var bizim çocuklarım var benim küçük. Hiçbir yardım yok, hiçbir ilgilenen yok. O, oraya gönderiyor diyor ki koordinasyon merkezine gidiyorum, Koordinasyon merkezi diyor ki, Fakıuşağı'ndaki AFAD Müdürlüğü'ne git. AFAD yerine gidiyorsun 'bizle ne alakası var' diyor. Bu Gençlik Parkı var eski dediğimiz merkeze bağlı oraya git diyorlar, oraya gidiyorsun o diyor ki ya sizi niye buraya gönderiyorlar? Artık bıktık dedik ki kendi başımızın çaresine bakalım. Orada da işte az önceki dediğim gibi bir abiyle tanıştık Allah bin kere de razı olsun. İzmir Belediyesi'nden dediler ki 'biz sabah getirip kuracağız' dediler. Şimdi bir gün sonra vallahi elleriyle geldiler bu çadırı kurdular. Allah tekrar tekrar söylüyorum bin kere razı olsun."
"22 KİŞİYE 2 EKMEK VERDİLER"
Eşi Dilek Eşal ise şunları söyledi:
Deprem gecesi çok kötü bir gece geçirdik zaten evimiz orta hasarlıydı nasıl çıktığımızı bilemiyoruz. Çıktığımızda da her tarafı yıkık döküktü ve o yağmurda iki çocuk, eşim, ben çocuklar buraya geldik gece. Çorapsızdık, ayakkabısızdık. Geldiğimizde ilk 1 hafta dışarıda ateş yaktık, ateşin başında sabahladık. O süreçte şöyle bir süreç yaşadık; 11 çocuk, 11 yetişkin kalabalık bir aileydik kalabalık olarak ve 11 çocuğa iki ekmek veriyorlardı. 11 yetişkin, 11 çocuktu tahminen ve çocuklara veriyorduk ekmeği, biz normal bekliyorduk yani bir hafta sürecimiz bu şekilde geçti. Dışarıdan geçen gönüllüler, bu ana yollardan falan geçiyorlardı, ateşi gören arabalar duruyordu, bisküvi veriyordu bize ve bisküvileri biz yedik. İdare ettik o şekilde, çocuklara verdik. Sonra belediyeden yemek geldi. Bir kere geldiler kimlik numaramızı falan aldılar. Bir kere getirdiler ondan sonra muhtarın oraya geleceksiniz dediler. Sonra muhtar bayağı bir uzaktı geliş saatlerini bilmiyorduk. Elektrik, şarj, telefon hiçbir şeyimiz yoktu ve bu şekilde sıkıntılar yaşadık çocuklarla dışarıda."
Son Dakika › Yerel › Çadırkentte Önce Tüpü ve Yatağı Sonra Çadırı Kaybolan Osmaniyeli Depremzede: 'Bekçi mi Tutacağım Senin Çadıra Dediler' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?